6 Temmuz 2007 Sayı: 2007/26(26)

  Kızıl Bayrak'tan
   Düzen siyasetinde “ip dalaşı”...
  Terör edebiyatı yapan generaller...
Abdullah Gül sivil silahsız siyaset belgesini açıkladı!
Boş vaadler ortalığa saçılıyor...
Hrant Dink’in katili sermaye devleti!
PETKİM işçisiyle dayanışmayı yükseltelim!
  Sınıf hareketi...
  BDSP’nin bağımsız sosyalist milletvekili adaylarıyla konuştuk...
  Ankara ve Mersin’de
kontrgerilla karargâhları
  BDSP’nin seçim faaliyetlerinden...
  Eksen Yayıncılık’tan seçimler üzerine çıkan kitapların tanıtımı... Seçimler ve sol hareket
  BDSP’nin 2 Temmuz eylem ve tkinliklerinden...
  2 Temmuz eylem ve etkinliklerinden...
  Füze kalkanı krizi çözülemedi
  Yurtdışında Sivas katliamı lanetlendi...
  Binali Soydan: Kısa bir özgeçmiş
  Bir kez daha TC’nin Güney Kürdistan
operasyonu üzerine...
M. Can Yüce
  Kızıl Bayrak sitesi Haziran ayı rakamları...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Asgari ücrete zam” adı altında işçi ve emekçilere sefalet dayatılıyor!

İMF’nin bir yetkilisi geliyor ve “Ülkenizde asgari ücret ve kıdem tazminatı çok yüksek! Bu konuda bir şeyler yapın!” direktiflerini veriyor. Hemen akabinde asgari ücrete yapılan zam %4 olarak açıklanıyor. %4, yani 16 YTL’lik bir artış, yani günde 5,4 Ykr… Yani milyonlarca işçiye hakaret etmek, onlarla dalga geçmek… Böylece Temmuz ayı itibariyle asgari ücret 419,5 YTL’ye yükselmiş oluyor. Ama işçi sınıfının ve emekçilerin yaşam standartlarında bir değişiklik olmuyor!

Birleşik Metal-İş Sendikası Araştırma Dairesi’nin yaptığı bir araştırmaya göre, Temmuz ayında asgari ücrete yapılan zam sonucunda asgari ücretle çalışan bir işçi Mayıs ayı fiyatlarına göre 170 gram pirinç, 360 gram ekmek, 380 gram makarna, 50 gram koyun eti, 110 gram tavuk, 160 gram kuru fasulye, 180 gram nohut, 70 gram zeytin, 40 gram dana eti, 60 gram beyaz peynir, 40 gram bal, 60 gram çaydan birini tercih etmek durumunda.

Öyle başıbozuk bir düzen ki bu, hükümetin başı günün birinde televizyona çıkıyor ve diyor ki, “Üç öğün simit yiyin, çay için. Böylece ayda 50-60 YTL’lik tasarruf yapabilirsiniz!” Bunu söylerken kendisi 50-60 YTL’yi paradan saymıyor. Asgari ücret karşılığında tam tekmil sabah kahvaltısı yapıyor.

Temmuz ayı başında asgari ücrete yapılan %4’lük göstermelik artışla beraber sermaye iktidarı seçimler öncesi iki gerçeğin altını çizmiş oluyor. Birincisi, işçi ve emekçilerin içinde debelendiği açlık ve sefalet koşullarının dünya ölçeğindeki güvencesi olan IMF’ye bağlılığını. İkincisi ise bu düzenin işçi ve emekçilere reva gördüğü insanlık dışı yaşamı…

Asgari ücret uygulaması adı altında bugüne kadar işçi ve emekçilere dayatılan hep açlık ve sefalet olmuştur. Barınma, yeme-içme, ulaşım gibi giderlerin karşılanması için bile yeterli olmayan bu sefalet ücreti işçi ve emekçi ailelerin yaşam koşullarını gün geçtikçe ağırlaştırmaktadır.

Sefalet ücreti dayatması ile karşı karşıya kalan işçi ve emekçi aileler çoğu kez fabrikalarda karın tokluğuna çalışmakta, ancak buna rağmen ay sonunu getirememektedir. Sürekli bir borç batağı içinde debelenen bu kesimler adeta hayatta kalmak için çalışmakta, ücretsiz gece mesailerini, sağlıksız çalışma koşullarını, sigortasız çalışmayı kabul etmek zorundadır.

Asgari ücret uygulaması açıkça yaşama hakkının ihlalidir. Zira asgari ücret alan bir işçinin, ailesi olsun olmasın, söz konusu ücretle hayatta kalabilmesi açık ki mucizedir.

İpler İMF’nin elinde!

Seçimlerin yaklaşması ile beraber bütün düzen partileri seçim programlarını açıkladılar ve seçim meydanlarından seslenmeye başladılar. Seçim meydanlarında işsizliği çözeceğini söyleyenlerden, yoksullukla mücadele edeceğini vaadedenlere kadar bir bütün olarak düzen partilerinin hiçbirinin programında yoksulluğun ve işsizliğin kaynağı İMF’nin yıkım programlarına karşı bir söz söylenmiyor. Aksine hepsi bu programı en iyi ben hayata geçiririm diye birbiriyle yarışıyor. Mangalda kül bırakmayan ulusalcılar da, Bahçeli’nin faşist partisi de “dışarıyı” bir tehdit olarak görüyor ve böyle lanse ediyor. Ama bu kesimler de İMF’nin karşısında el pençe divan duruyor.

Asgari ücrete yapılan %4’lük zam İMF’nin Türkiye işçi ve emekçilerine yeni bir hediyesidir. İMF Türkiye temsilcisi Hugh Bredenkamp, asgari ücret zammı açıklanmadan önce TÜSİAD ve Konrad Adenauer Stiftung tarafından ortaklaşa düzenlenen “Küresel Rekabet İçerisinde Türk Ekonomisi Konferansı”na katılmak üzere Türkiye’ye geldi. Bredenkamp, konferansta yaptığı konuşmada Türkiye’nin kıdem tazminatı, asgari ücret ve brüt ücret gibi alanlarda en yüksek rakamlara sahip OECD ülkelerinden biri olduğunu hatırlatarak, “Kıdem tazminatı yeni personel almak konusunda adeta bir vergi gibi. Yüksek SSK primleri nedeniyle Türkiye’deki brüt ücretler de OECD ülkeleri içindeki en yüksek seviyelerde. İşgücü piyasasındaki vergi oranları düşürülmeli” dedi.

Bredenkamp, tahmin edilebileceği gibi kendisinin günlük ihtiyaç ve ihtiyaç dışı giderlerinin toplamından düşük olan asgari ücreti (henüz daha Temmuz zammı yapılmamışken) yüksek bulduğunu söyledi. Bredenkamp’ın açıklamasından birkaç gün sonra ise asgari ücret zammı açıklandı.

Türkiyeli işçiler dünyadaki işçilerden çok mu kazanıyor?

“Türkiye’de asgari ücret diğer ülkelere oranla daha yüksek” manipülasyonuna karşı DİSK’in yapmış olduğu bir açıklama güncel ve anlamlı veriler içeriyor. DİSK’in açıklamasında öncelikle Doğu Avrupa ülkelerine kıyasla Türkiye’de asgari ücretin oldukça yüksek olduğu söylemine karşı Doğu Avrupa ülkelerinde hala sosyal ücret uygulamalarının geçerli olduğunu hatırlatan DİSK, “Sağlık, eğitim, ulaşım, konut, enerji vb. gibi konularda sürmekte olan sosyal destekler, asgari ücretin dışındadır” demektedir. Bunun anlamı Türkiyeli işçi ve emekçiler asgari ücret ile hem barınmak, hem yeme-içme ihtiyaçlarını karşılamak, hem ulaşım sorununu çözmek, hem çocuklarının eğitimlerini sürdürmek zorunluluğu ile karşı karşıyayken, Doğu Avrupa ülkelerinde -elbette güllük gülistanlık koşullar olmamakla beraber- asgari ücret dışında sosyal ücret uygulamalarının sürmesi, işçi sınıfının en azından temel ve karşılanması zorunlu ihtiyaçlarının asgari ölçütlerde karşılanmasını sağlamaktadır.

Yine DİSK’in de belirttiği gibi asgari ücret uygulamasının yaygınlığı ve ortalama ücrete olan oranı da Doğu Avrupa ülkelerinde Türkiye ile farklılık taşımaktadır. “Asgari ücretin Avro bazında Türkiye’ye göre düşük olduğu Doğu Avrupa ülkelerinde, işçilerin ortalama yüzde 7’si asgari ücret ile çalışırken, Türkiye’de bu oran yüzde 36 dolayındadır. Bir başka deyişle, Doğu Avrupa ülkelerinde her 14 işçiden biri asgari ücret ile çalışırken, Türkiye’de her 3 işçiden biri asgari ücretle çalışmaktadır. Asgari ücretin bu denli yaygın uygulanmakta oluşu, ülkede hakim ücretin en az ücret olduğunu göstermektedir. Asgari ücret bu haliyle, bireysel ve toplu iş sözleşmeleriyle belirlenen ücretleri de etkilemekte, ülke genelinde ücretleri geriye çeken bir etki yaratmaktadır.” (DİSK-AR/26.06.2007)

Avrupa ülkelerindeki asgari ücret uygulamaları ile kıyas ise zaten yersiz. Zira AB’ye dahil 27 ülkenin 20’sinde asgari ücret uygulanıyor. Örneğin İngiltere’de asgari ücretle çalışan bir işçi Türkiye’deki bir işçinin 4 katından daha fazla ücret almaktadır. AB içerisinde asgari ücret uygulamasının dışında kalan ülkeler ise ücretlerini toplu iş sözleşmeleri ile belirliyorlar ki bu ülkelerde toplu iş sözleşmeleri sonucunda belirlenen en düşük ücret dahi Türkiye’dekinden yüksek!

Bu veriler ışığında ya Bredenkamp başka bir dünyada yaşıyor ya da kapitalizmin ekonomisti apaçık ortada duran verileri istediği gibi yorumluyor.

Sefalet ücretine hayır!

Asgari ücrete yapılan bu ve benzeri artışlar da sermaye düzeninin işçi sınıfı ve emekçi kesimlere nasıl bir yaşam reva gördüğünün bir kanıtı yalnızca. Temmuz ayındaki zamla beraber işçi ve emekçiler Tayyip’in deyimiyle günde bir simit daha fazla yiyebilecekler!

Ancak işçi sınıfı açık ki bu koşullar altında yaşamayı haketmiyor. Ve elbette dünyayı elleri ile yaratan, ilmik ilmik dokuyan, üreten işçi sınıfı böyle bir yaşamı haketmediği gibi, buna mahkum da değil. İşçi sınıfı kendisine 16 YTL’lik bir ücret artışını zam diye yutturmaya çalışanlarda, İMF karşısında diz çöken bütün soygunculardan ve uşak takımından hesap sormalıdır.

İşçi sınıfı kendisine dayatılan sefalet ücretine, köleliğe ve bu kokuşmuş düzene karşı insanca bir yaşam, sömürüsüz bir dünya için örgütlü mücadeleyi büyüttüğü gün kapitalizmin köhnemiş şatoları, yalan dolu dünyası, efendilerinin ve işbirlikçilerinin başına yıkılacaktır.