15 Haziran 2007 Sayı: 2007/23(23)

  Kızıl Bayrak'tan
   Faşist ırkçılığa ve darbe tehditlerine karşı
“İşçilerin birliği,
halkların kardeşliği!”
  Genelkurmay adım adım ülkeyi savaşa götürüyor!
Düzene karşı devrim
mücadelesini büyütelim!
Seçim sandığı Pandora’nın kutusudur!
15-16 Haziran Direnişi yol göstermeye devam ediyor...
Liseli gençlik ÖSS’ye ve geleceksizliğe karşı alanlara çıktı...
  İşçi-emekçi hareketinden....
  KESK eylemlerinden...
  Devrimci mirası yaşatmak, daha ileriye taşımakla mümkündür!
  Seçim faaliyetlerinden...
  Kadının kurtuluşu sosyalizmde!
  Seçim süreci ve emekçi kadın
çalışmamız üzeri
  G8 protestolarından...
  Venezüellalı emekçiler, ABD emperyalizmi
ile işbirlikçilerine geçit vermiyor!
  Kapitalizm ve doğanın yıkımı
  Bültenlerden...
  Basından...
  Birinci yılında Kızıl Bayrak sitesi...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sömürücü zorbalardan hesap soralım!

Erken genel seçim tarihi olan 22 Temmuz yaklaştıkça, ülkedeki siyasal atmosfer giderek daha fazla ısınıyor. Her seçim döneminde olduğu gibi yıllarca işçi ve emekçileri unutan sermaye partileri meydanlara iniyor, aramıza karışmaya çalışıyor. Sermaye düzeni bir kez daha kendini “yenilemeyi” hedefliyor. Sermaye iktidarı, işçilere ve emekçi halklara ölüm anlamına gelen saldırılarını yeni bir kuvvetle sürdürmek için “güven” tazelemeye çalışıyor.

Düzen partilerinin her biri emperyalizme göbekten bağlıdır!

Bizden görünmek ve bizi aldatmak için harcadıkları tüm çabaya rağmen, düzen partilerinin bizlere sömürü ve sefaletten başka verebileceği bir şey yoktur. Ekonomisi İMF ve Dünya Bankası’na bağımlı, siyaseti Beyaz Saray ve AB tarafından yönetilen, ordusu Pentagon ve NATO’nun hizmetinde olan sermaye devletine hükümet etmek isteyen düzen partileri, emekçi kitlelere yeni bir “seçenek” sunamamaktadır. Herbiri katliam ve yıkım anlamına gelen saldırıları hayata geçirebilmek, büyük sermayenin ve emperyalistlerin gözüne girebilmek için birbirleriyle yarışmaktadır.

Düzen partileri tek programlıdır!

Bugün kıyasıya bir şekilde birbirleriyle yarışsalar da, 23 Temmuz’da içlerinden hangisi hükümete gelirse gelsin, diğerlerinden farklı atacağı tek bir adım bile yoktur. Açıktır ki bu parti ve hükümetlerin hepsi sadece birer figürandır. Yarışları da “parlamenter demokrasi” oyununda daha aktif roller kapmak, böylelikle siyasal ranttan daha fazla nemalanmak üzerinedir. Her zaman olduğu gibi kararlar devletin derin merkezlerinde büyük sermaye gruplarının, silahlı bürokrasinin ve emperyalistlerin katılımıyla şekillenmektedir. Hükümete hangi düzen partisi gelirse gelsin IMF programından başka bir program, ABD ve AB’ye kölece bağlılıktan başka bir siyaset şansı yoktur. Onyıllardır birbirinden farklı birçok düzen partisi iktidara gelmiş, ancak hepsi bu programı uygulama noktasında tekleşmiştir.

Çatışma çıkar çatışmasıdır!

Cumhurbaşkanlığı seçimi üzerinden başlayan, sanal muhtıra ile körüklenen ve erken genel seçim kararı ile rahatlatılmaya çalışılan kriz, sermaye grupları arasında bir çıkar çatışmasıdır. Yaşananlar bugüne kadar egemenliği tekelinde tutan sermaye grupları ile artık pastadan daha büyük pay almak isteyen sermayedarlar arasındaki kavgadan ibarettir. Laiklik-şeriat tartışması ise bu çatışmanın kılıfı, biz işçi ve emekçileri kandırmanın, kendi çıkarları etrafında taraflaştırmanın adıdır. Bugün demokrasi havariliği yapanlar, hakkını isteyen işçi ve emekçilere “Ananı da al git!” diyerek hakaret edenlerdir. Laiklik yaygarası koparanlar ise 12 Eylül’ün ardından ülkenin dört bir yanını İmam Hatip Liseleri ile dolduranlardır. Tek dertleri, ezilenlerin ayağa kalkmasını önlemek, rejimin devamını güvence altına almaktır. DTP’nin bağımsız adaylarla seçime gireceğini açıklamasının ardından tüm kavgalarını bir kenara bırakarak mazlum Kürt halkına karşı omuz omuza savaş açmaları bu durumun en bariz kanıtıdır.

Parlamento işçi ve emekçilere çözüm olamaz!

Ordusu, hükümeti ve tüm kurumlarıyla sermaye düzeninin katı gerçekliği böyleyken, seçimlerden ve parlamentodan biz işçi ve emekçiler lehine bir şeyler beklemek, boş hayaller kurmak anlamına gelecektir. Kan emici sınıflar, seçimleri sömürü düzenlerini devam ettirmenin bir aracı olarak kullanmaktadırlar. Ve demokrasileri de kaba bir aldatmacadan ibarettir.

Çözüm devrimde, kurtuluş sosyalizmdedir!

Yoksulluk ve sefaletle boğuşan, devletin baskı ve terörü ile inletilen, köle gibi yaşamaya mahkum edilen işçi ve emekçilerin tek çözüm yolu devrimde, kurtuluşları sosyalizmdedir. Bugün burjuva siyasetinde yaşanan çatışmanın tarafları aslında aynı saftadır. İşçi sınıfına düşen görev ise bir bütün olarak burjuvaziyi temsil eden bu kampa karşı sınıfın bağımsız tutumu ile savaşı gerçek cepheye, işçi sınıfı ile burjuvazi arasındaki mücadeleye dönüştürmektir.

(OSB-İMES İşçi Bülteni’nin Haziran ‘06 tarihli son sayısından alınmıştır...)



Birleşik Metal İş İstanbul 1 No’lu Şube Genel Kurulu’nda uzlaşmacı sendikal anlayıştan hesap soralım!

Dört yıl aradan sonra Birleşik Metal İşçileri Sendikası’nda yeni bir genel kurul süreci başladı. Anadolu Yakası’nı kapsayan İstanbul 1 No’lu Şube’nin Genel Kurulu 17 Haziran günü gerçekleşecek.

Bugün sınırlı birkaç örneği dışta bırakırsak, sendikal hareketin toplamında derin bir teslimiyet hali yaşanıyor. Sendikaların tepesini tutan bürokratlar takımı tabandaki bilinçsizliği ve örgütsüzlüğü de kullanarak kendi uzlaşmacı-ihanetçi çizgilerini sendikalara hakim hale getiriyorlar. Ne yazık ki BMİS İstanbul 1 No’lu Şube’de de bu gerçek en katı haliyle yaşanıyor.

Son 4 yıllık süreçte saldırıların ve bununla paralel olarak işçilerdeki örgütlenme eğiliminin de yoğunlaşmasına karşın şube yönetimi ne bu arayışa yanıt üretebildi, ne de eldeki mevcut örgütlülükleri ileriye taşımak adına herhangi bir adım attı. Onbinlerce metal işçisinin çalıştığı bölgede yoğun bir örgütsüzlük ve örgütlü işyerlerinde de derin bir vurdumduymazlık tablosu yaşanıyor.

Ne yazık ki sendikalarda örgütlenen işçilerin büyük çoğunluğu örgütlenmeyi sadece sendikaya gidip imza atmaktan ve başkanın da gelip daha iyi bir ücret kazanmasından ibaret görüyor. Oysa sendikalaşmak atılan her adımda ortak kararlar almak ve ortak hareket etmek demektir. Birçok sendikada olduğu gibi BMİS İstanbul 1 No’lu şubeye bağlı işyerlerinde çalışan işçiler için de durum büyük oranda aynıdır. Durum böyle olunca mevcut yönetim de istediği gibi hareket etmekte, kendi uzlaşmacı anlayışlarını işçilere taşımaktadır. Hem üye işçiler için, hem de bölgede örgütlenme arayışında olan binlerce işçi için, bu anlayışı sendikalardan uzaklaştırmak, sendikaları gerçek birer sınıf örgütüne dönüştürmek hayati önemdedir. Yaklaşan şube genel kurulu ise bu anlayışın tartışılıp mahkum edilebilmesi için önemli bir fırsattır.

Bugün ne yazık ki sendikalarda da bürokratik yozlaşma en uç noktasına ulaşmış, işler koltuk hesabına dayalı bir şekilde yürümeye başlamıştır. Delege seçimlerinde dönen ayak oyunları, kapalı kapılar ardında dönen koltuk pazarlıkları seçimlere de yön vermektedir. Oysa sendika genel kurulları sendikal anlayışların hesaplaştığı kürsüler olmalıdır. Sendika üyesi işçiler ve delegeler kişisel çıkarlara dayalı çatışmalarda taraf olmamalı, sendikayı ve işçi sınıfını geleceğe taşıyacak çözümleri tartışmalıdırlar.

Bu çözüm bugün açıktır ki sınıf sendikacılığı anlayışından başka bir şey değildir. İşçi sınıfını geleceğe taşıyacak olan güç sınıf bilincine ve kendi özgücüne dayanmak zorundadır. Patronların her saldırısı karşısında rica minnet etmenin işçi sınıfını bir yere taşıyamayacağı ortadadır. İşçi sınıfı her konuda kaderini kendi ellerine almalı, kitlesel örgütlülükleri olan sendikalarda da bu bakışı hâkim hale getirebilmelidir.

Yaklaşan BMİS İstanbul 1 No’lu Şube Genel Kurulu, uzlaşmacı sendikal anlayışla hesaplaşılacak bir kürsü olmalıdır. Üye işçilerin ve toplam olarak işçi sınıfının haklarını gerçek anlamda koruyup geliştireceği bir irade genel kurulda en etkin şekilde hayata geçirilmelidir. Aksi takdirde kaybedecek olan sadece bugün için oldukça dar bir kesimi ifade eden örgütlü işçiler değil, bir bütün olarak işçi sınıfı olacaktır.

(OSB-İMES İşçi Bülteni’nin Haziran ‘06 tarihli

son sayısından alınmıştır...)