11 Mayıs 2007 Sayı: 2007/18(18)

  Kızıl Bayrak'tan
   Egemenler gerici iktidar için çatışıyor…
  Düzenin seçim oyununu bozmak için devrimci seferberlik!
Kürt liberallerin depreşen seçim hayalleri
Sınıf hareketi...
21. Geleneksel İTÜ Öğrenci Şenliği
 Şarlatan halife-padişah mı?, demagog faşist başkan mı- Haluk Gerger
  Kayıkçı kavgasında yeni perde: Çankaya savaşları mı, sistem savaşları mı? - Yüksel Akkaya
  Seçimler ve sol hareket
  Silahlanma doludizgin
  Şarm-el Şeyh’te çifte konferans
  Siyonist rejimin sarsıntıları sürüyor!
  Blair yerel seçimlerde hezimete uğradı
  Avrupa’da saldırganlaşan ırkçılığın karanlık yüzü
  Dünyadan...
  Devrimci 1 Mayıs Platformu’nun 1 Mayıs değerlendirmesi...
  1 Mayıs üzerine gözlem ve değerlendirmeler…
  Postal yalayıcısı Türkan Saylan ve şürekâsına, onların kuyruğuna takılan “aydın” kılıklı Kemalistler’e…
  Askeri cumhuriyet, seçimler ve ötesi...
M. Can Yüce 
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Avrupa’da saldırganlaşan ırkçılığın karanlık yüzü

Avrupa’da ayrımcı yabancı düşmanı ve ırkçı politikaların hedefi haline gelen yabancılar ve mülteciler dil, eğitim, işsizlik sorunlarının yanısıra işkence ve kötü muameleye de maruz kalıyorlar. Asimilasyon uygulamaları, negatif ve pozitif ayrımcılık gibi birbiriyle bağlantılı birçok sorun da bunlara eklenebilir. Avrupa devletlerinin uyguladığı politikalara bakıldığında belki eş zamanlı olmayan ancak belirgin bir şekilde ortak eğilim halini alan bir süreçten söz etmek mümkün olmaktadır.

İngiltere’de son yıllarda ırkçı, ayrımcı ve yabancı düşmanlığına dayalı politikalar arttı. Bunlar gözaltılar, kötü muamele ve işkence uygulamalarında belirgin hale geldi. 2001 yılında İngiltere’de çıkarılan güvenlik yasasıyla yabancılar topyekûn suçlu ilan edilmişlerdi. Yabancılara yönelik yaratılan korku atmosferi sonucunda halkta, göçmenleri “şüpheli” görme önyargısı oluştu. Fransa’da terörle mücadele adına çıkarılan bütün yasalarda ırkçılık resmi hale getirildi. Yabancı olmak suçlu görülmek için yeterli hale geldi. Fransa’nın neofaşist bozması cumhurbaşkanı Sarkozy’nin ayaklanan göçmenler için “serseriler, bir işe yaramayan unsurlar, pislikler” vb. hakaretler kullanması yabancı düşmanlığının devlet düzeyinde algılanma biçimini gözler önüne serdi.

Almanya’da yabancılar aleyhine yürütülen ırkçı politikaların başında anadilini konuşma yasağı, sosyal ayrımcılık gelmektedir. Irkçılığın bir diğer boyutu işgücü pazarında ortaya çıkmaktadır. Göçmenler bu pazarda giderek ayrımcı uygulamalara tabi tutulmaktadır. Almanya’da yabancılara, yabancıların işyerlerine, yaşadıkları yerlere, evlerine yönelik saldırılar tırmanmaktadır. Almanya’da ırkçı saldırganlığın toplumsal boyutu öylesine derinleşmiştir ki, ırkçılığın tanımı bile kendi içinde kategorik hale getirilerek sunulmaktadır. Akademi çevreleri tarafından, neredeyse masum ırkçılık, masum olmayan ırkçılık biçiminde tanımlar ileri sürülmekte, ırkçılık meşrulaştırılmaya çalışılmaktadır. Bu Almanlar’a özgü tanımlamaya göre “önyargıya dayanan bilgisizlik ve korkudan beslenen aktif bir nefret olarak nitelenen açık ırkçılık” ve “en doğru görünümün altında yatan ayrımcı kanaatler ve tutumlarla belirginleşen gizli ırkçılık” tanımları yayılmaktadır. Oysa ki ırkçılığın Almanya’daki yaygınlığının üzerini örtme en azından bir kısmını masumlaştırma çabası içinde olan bu tanımlar, koskoca bir neofaşist dalgayı örtmeyi başaramamaktadır.

Hollanda’da göçmenlerin yakındıkları sorunların başında eğitim, işsizlik, aile birleşimine getirilen kısıtlamalar, suç işleyen göçmenlerin sınır dışı edilmeleri ve göçmenlere yönelik ayrımcı uygulamalar gelmektedir. Göçmenlerin sahip olduğu haklar hemen her gün bir yenisi çıkarılan yasalarla geri alınmakta ve göçmenler üzerindeki baskılar artmaktadır. Irkçı uygulama ve politikalar İsviçre’de de gündemdedir. Birbiri ardına çıkarılan yasalarla göçmenlerin, yabancı işçi ve emekçilerin hakları budanmaktadır. Medya tarafından sistematik olarak yabancılar bütün kötülüklerin kaynağı biçiminde gösterilmektedir. Bu bilinçli yönlendirme, yabancılar aleyhine çıkarılacak yasalar için yapılan halk oylamalarında burjuvazinin istekleri yönünde sonuçların çıkmasını sağlamaktadır.

Yukarıda birkaç ülkeyle sınırladığımız örnekler bütün Avrupa ülkelerinde benzer bir şekilde yaşanmaktadır. Tekelci kapitalist Avrupa devletlerinin ırkçı ve ayrımcı politikaları, Avrupa kıtasını yabancılara ve göçmenlere karşı neofaşist bir üs haline getirmektedir. Avrupa devletlerinin ırkçı, polis devleti haline getirilmeye çalışılmasının nedenini tekelci kapitalizmin yönelimlerinde aramak gerekmektedir. Bu ayrı bir değerlendirmenin konusu olacaktır. Neofaşizmin Avrupa’da tehlikeli biçimde hortlamasına karşı göçmenler ve yabancı işçiler örgütlenerek, örgütlü güçleri ile karşı koymak zorundadırlar. İşçilerin Birliği ve Halkların Kardeşliği Platformu Avrupa’daki göçmenleri, işçi ve emekçileri örgütlenmeye, örgütlü güçleriyle ırkçı saldırganlığa karşı durmaya çağırmaktadır.