11 Mayıs 2007 Sayı: 2007/18(18)

  Kızıl Bayrak'tan
   Egemenler gerici iktidar için çatışıyor…
  Düzenin seçim oyununu bozmak için devrimci seferberlik!
Kürt liberallerin depreşen seçim hayalleri
Sınıf hareketi...
21. Geleneksel İTÜ Öğrenci Şenliği
 Şarlatan halife-padişah mı?, demagog faşist başkan mı- Haluk Gerger
  Kayıkçı kavgasında yeni perde: Çankaya savaşları mı, sistem savaşları mı? - Yüksel Akkaya
  Seçimler ve sol hareket
  Silahlanma doludizgin
  Şarm-el Şeyh’te çifte konferans
  Siyonist rejimin sarsıntıları sürüyor!
  Blair yerel seçimlerde hezimete uğradı
  Avrupa’da saldırganlaşan ırkçılığın karanlık yüzü
  Dünyadan...
  Devrimci 1 Mayıs Platformu’nun 1 Mayıs değerlendirmesi...
  1 Mayıs üzerine gözlem ve değerlendirmeler…
  Postal yalayıcısı Türkan Saylan ve şürekâsına, onların kuyruğuna takılan “aydın” kılıklı Kemalistler’e…
  Askeri cumhuriyet, seçimler ve ötesi...
M. Can Yüce 
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Siyonist rejimin sarsıntıları sürüyor!

ABD emperyalizmi, halkları köleleştirme seferinin Lübnan ayağını Ortadoğu’daki vurucu güçlerinden İsrail’e havale ederek Lübnan halklarının direnişini kırabileceğini sanmıştı. Washington’dan gelen emir ve “Uluslararası toplum”un tam desteği ile vahşi bombardımana başlayan İsrail savaş makinesi de, kısa sürede direnişin üstesinden gelerek yeni bir zafer kazanacağını hesaplamıştı. Hatta saldırı başladığında hedeflenen sonuca ulaşmak, yani direnişi ezmek için iki haftanın yeterli olacağı, siyonist rejim sözcüleri tarafından dile getirilmişti. Bombardımanı izleyen ABD, AB, BM gibi dünya gericiliğinin merkezi olan güçlerin beklentisi de aynı yöndeydi.

Bilindiği gibi 14 değil 34 gün süren vahşi bombardımana rağmen, siyonist ordunun “yenilmez güç” olduğu efsanesi, Lübnan direnişinin isabetli darbeleri ile yerlebir edildi. Aradan geçen süreç gösterdi ki, Lübnan direnişinin başarısı salt İsrail ordusunu hezimete uğratması değildir. Daha da önemlisi siyonist rejimi bir bütün olarak politik ve moral yönden ciddi bir yıpranma sürecine sevketmiş olmasıdır. Siyonist rejim, savaş aygıtının başındaki şefleri harcayarak işin içinden sıyrılmaya çalışmış, ancak İsrail’deki son gelişmelerin de gösterdiği gibi bu girişim beklenen sonucu yaratamamıştır.

İsrail Başbakanı Ehud Olmert’in atadığı soruşturma komisyonu, altı aylık bir çalışma sonucu hafta başında açıkladığı Winograd Raporu ile siyonist başbakanı da mahkum etti.

Raporu değerlendiren Hizbullah lideri Hasan Nasrallah, “İsrail yenilgisinin net bir deklarasyonudur. ‘Başarısızlık’ kelimesi 100’den fazla kez yazılmış” dedi.

Irkçı-siyonist rejimin yenilgisinin resmen teyit edilmesi üzerine, Ehud Olmert ile Savunma Bakanı ve İşçi Partisi başkanı Amir Peretz’in istifa etmesi istendi. Hükümet üyeleri ve Ehud Olmert’in başında bulunduğu Kadima partisi dahil, birçok çevre ikilinin istifa etmesi için baskı yapmaya başladı. Bu arada Başbakan’ın koltuğuna göz diktiği söylenen Dışişleri Bakanı Tzipi Livni’de, yaptığı açıklamada “O’nun gitmesi gerekiyor. Başbakan’a istifa etmesinin en iyi şey olacağını düşündüğümü söyledim’’ dedi. Ancak istifayı reddeden siyonist başbakanın, Dışişleri Bakanı’yla yürüttüğü pazarlık sonucunda anlaşmaya vararak birlikte çalışmaya devam etme kararı aldığı bildirildi.

Yapılan kamuoyu yoklamalarına göre İsrailliler’in yaklaşık yüzde 70’i Başbakan’ın istifa etmesini isterken, Başbakan’ın istifası talebiyle Tel Aviv’de yapılan gösteriye ise 100 bini aşkın kişinin katıldığı belirtildi. Görünen o ki, Olmert-Peretz ikilisi bir süre sonra istifa etmek zorunda kalabilir.

Olmert-Peretz ikilisine muhalefet edenlerin zihniyeti, İsrail’in durumunun ne kadar vahim olduğunu ortaya koydu. Mesele, Tel Aviv eylemini organize eden güçlerin Ehud Olmert’ten de ırkçı-siyonist olmasıdır. Kaldı ki, bu güçlerin Olmert-Peretz ikilisini istifaya çağırmasının nedeni, Lübnan halkları üzerine bomba yağdırılması veya yüzlerce çocuğun katledilmesi değil, İsrail savaş makinesinin Lübnan direnişi karşısında hezimete uğraması, bu hezimetten ikiliyi sorumlu tutmalarıdır.

Yüzlerce Lübnanlı çocuğun baş cellatlarından biri olan Ehud Olmert’e tepki gösterenlerin daha da ölümcül saldırganlığın taraftarı olması, ırkçı-siyonist zehirle sersemletilen İsrail toplumunun, varılan yerde ciddi bir ahlaki çöküşe sürüklendiğini de göstermektedir. Bundan dolayı tüm acımasızlığına rağmen Ehud Olmert’in görevine devam etmesini isteyenler de var, zira ondan da ırkçı-siyonist zihniyeti temsil eden güçlerin başa geçmesinden endişe ediliyor.

Lübnan direnişinin darbeleriyle sarsılan sadece Ehud Olmert hükümeti değil, bir bütün olarak siyonist rejim ve onun hamisi emperyalist güçlerdir. Hezimetin tek sorumluları da Ehud Olmert-Amir Peretz ikilisi değil, fakat ırkçı-siyonizmin halklara düşman, çağdışı niteliğidir. Bu zihniyeti temsil edenler, sınırsız zulüm ve silah üstünlüğüne dayalı bazı başarılar elde etse de, halkların direnişini kırabilme gücünden yoksundur. Bundan dolayı zorbalığın “başarı”ları geçicidir, kalıcı zafer ise direnen halkların olacaktır.


 

RAF eski üyesi Christian Klar serbest bırakılmadı!

Almanya’da RAF üyesi Chrisitan Klar’ın af yoluyla salıverilmesi konusu üzerine haftalardır süren tartışmalar Cumhurbaşkanı Horst Köhler’in, Klar’ı affetmediğini açıklamasıyla 8 Mayıs günü noktalandı. Christian Klar 24 yıldan beri tutuklu bulunuyor ve bu durumda 2009’un başına kadar cezaevinde kalacak

Alman yasalarına göre uzun süre cezaevinde kalan mahkumları affetme yetkisine sahip olan Cumhurbaşkanı kısa bir süre önce Klar ile aynı davadan ömür boyu hapis cezasına çarptırılan Birgitte Monhaupt’u affetmişti

Köhler, Klar ile birlikte, 1993’tek bu yana cezaevinde tutulan ve ömür boyu hapse mahkum edilen Brigit Hogefeld’in affedilmesini de kabul etmedi.

Cumhurbaşkanlığı Basın Dairesi tarafından yapılan açıklamada, Federal Adalet Bakanlığı, yetkili mahkemeler, Federal Savcı, cezaevi yönetimi ve güvenlik birimlerinin verdiği raporların incelenmesinin yanında; Köhler’in “4 Mayıs günü Klar ile buluştuğu” belirtilerek, “bütün bu görüşmelerden sonra affetmemenin en uygun yol olduğu kanaatine varıldığı” ifade edildi.

Kları’ın affedilmemesinin ardında yatan asıl gerçek onun Ocak ayında Berlin’de Rosa Luxemburg Konferansı’na gönderdiği mesajında yeralan kapitalizm eleştirisi. Onun serbest bırakılmasını istemeyen kesimler mesajında Klar’ın kapitalizme ve küreselleşmeye karşı söylemleri olduğunu, daha akıllanmadığını, eski düşüncelerinden vazgeçmediğini savunarak karşı bir kampanya başlatmışlardı.

CDU/CSU, FDP gibi muhafazakar partiler, 24 yıldır cezaevinde olan ve halen savunduğu düşüncelerden ötürü pişmanlık duymayan birisinin serbest bırakılmasının kabul edilemeyeceğini sık sık yinelediler. Cumhurbaşkanı’ndan gelecek bir af kararı, Almanya’daki muhafazakârları, Klar’ın hiçbir pişmanlık belirtisi göstermediği gerekçesiyle öfkelendirebildi ve eski İMF başkanı kendinden bekleneni yaptı.

Chistian Klar tutsak edildiği hapishaneden Rosa Luxemburg Konferansı’na gönderdiği mesajında kapitalist sisteme karşı açlığın, sömürürün ve savaşın olmadığı bir toplumsal düzeni savunmasından dolayıdır ki Alman sermayesi ve onun devleti tarafından tehlikeli görüldü, görülüyor. Bu karar asla Almanya’da ‘70’li ve ‘80’li yıllarda silahlı mücadele veren son RAF tutsağına karşı verilmiş bir karar olarak algılanmamalı. Bu Alman devletinin genel olarak kapitalizme karşı başka bir dünya istemini yükselten herkese karşı açtığı bir savaş ilanı olarak anlaşılmalıdır.


 

TİB-DER’e gözaltı terörü!

Denizler’i anma etkinliğine çağrı amacıyla hazırlık yapan TİB-DER yöneticileri devletin terörüne maruz kaldılar. 4 Mayıs günü anma etkinliğine çağrı ozalitleri İçmeler, Aydıntepe istasyonları ile Tersaneler Caddesi’ne astık. Tersane İşçileri Birliği Derneği Başkanı Zeynel Nihadioğlu ve yönetim kurulu üyesi Cahit Atalay 5 Mayıs günü yine anmaya çağrı yapan el ilanlarını İçmeler ve Aydıntepe istasyonlarına dağıtırken önce resmi, ardından sivil polislerin müdahalesiyle karşılaştı. Arkadaşlarımız polislerin saldırgan tavrı karşısında sert bir tutum sergilediler.

Arkadaşlarımız zorla Tuzla Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldüler. Gözaltına alınma gerekçeleri ise bir gün öncesinde anmaya çağrı yapan ozalitlerin asılmasıydı. Tersane işçilerinin yoğun olduğu saatlerde gerçekleşen bu müdahalenin amacı işçilere korku salmak, TİB-DER’in faaliyetini sekteye uğratmaktır. Ancak her türlü baskı ve zorbalık bizleri mücadelemizden alıkoyamayacaktır.

TİB-DER susmadı, susmayacak!

Tersane İşçileri Birliği Derneği