11 Mayıs 2007 Sayı: 2007/18(18)

  Kızıl Bayrak'tan
   Egemenler gerici iktidar için çatışıyor…
  Düzenin seçim oyununu bozmak için devrimci seferberlik!
Kürt liberallerin depreşen seçim hayalleri
Sınıf hareketi...
21. Geleneksel İTÜ Öğrenci Şenliği
 Şarlatan halife-padişah mı?, demagog faşist başkan mı- Haluk Gerger
  Kayıkçı kavgasında yeni perde: Çankaya savaşları mı, sistem savaşları mı? - Yüksel Akkaya
  Seçimler ve sol hareket
  Silahlanma doludizgin
  Şarm-el Şeyh’te çifte konferans
  Siyonist rejimin sarsıntıları sürüyor!
  Blair yerel seçimlerde hezimete uğradı
  Avrupa’da saldırganlaşan ırkçılığın karanlık yüzü
  Dünyadan...
  Devrimci 1 Mayıs Platformu’nun 1 Mayıs değerlendirmesi...
  1 Mayıs üzerine gözlem ve değerlendirmeler…
  Postal yalayıcısı Türkan Saylan ve şürekâsına, onların kuyruğuna takılan “aydın” kılıklı Kemalistler’e…
  Askeri cumhuriyet, seçimler ve ötesi...
M. Can Yüce 
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Şarlatan halife-padişah mı, demagog faşist başkan mı?

Haluk Gerger

AKP’nin başkanlık sistemine yönelmesi, genellikle, güncel gelişmelere ilişkin tepkilerine indirgenmekte. Oysa, “başkanlık sistemi,” çok uzun zamandır egemenlerin gündemindeydi ve doğrudan sistemin bunalımına, düzenin kendini koruma güdülerine bağlıydı.

En son 1 Mayıs’ta örneklerini yaşadığımız Türk usulü “burjuva demokrasisi”nin ve onun halka karşı şiddetle örülü psikolijik savaşa uyarlanmış yapısı da egemenlerin yönetememe krizini çözmeye yetmiyor. Süleyman Demirel’den yeni yetme genel başkan Erkan Mumcu’ya, sermayenin politik temsilcilerinin başkanlık sistemine geçişi öngören canhıraş yakınmalarının özünü en dobra biçimde Rahmi Koç şöyle ifade etmişti 30 Aralık 2004 günü Hürriyet gazetesinde yayınlanan demecinde: “En iyisi akıllı bir diktatör. Ama, bu devirde mümkün değil. İkinci en iyi ise başkanlık sistemi.”

AKP, şimdi, sadece, egemenlerin uzun zamandır gündeminde olan, kotarmak için fırsat kolladıkları bir imkanı, elbette kendine yontarak, gündeme taşıyor. Bu hamlenin tutup tutmamasının önemi yok. Önemli olan, düzenin, çözemediği yapısal sorunlarının ağırlığı altında, er ya da geç bu yola tevessül edeceği gerçeği. Bu genel yönelişin adı, tek kelimeyle, bir diktatör arama sürecidir. Halkın bu diktatörü seçmesinin yeğlenmesiyse, egemenlerin, vesayetçi bir darbe yerine, “meşruiyet” denen incir yaprağına ihtiyaç duymalarındandır. Bu gidişin, konjonktüre göre, şarlatan bir halife Padişah’ın ya da demagog bir faşistin sistemi korumak üzere görevlendirilmesiyle sonuçlanacağı kesindir; zaten amaç da budur. Sermaye açısından, en kötü ihtimalle, bu sistem, askeri bir diktatörlüğe zemin ve bahane sağladığı için de makbuldur.

Bugün bu gidişe karşı olanların gücü abartılmamalı, niyetleri de sorgulanmalıdır. CHP önderliğindeki “sol”un, Ecevit türü karizmatik bir popülisti ürettiği, bir emekli generalin pazarda prim yaptığı ya da düzen krizinin dayattığı bir anda bu istikamete çark etmesi kaçınılmazdır. Statüko içinde ayrıcalıklı konumlarını korumak derdindeki sol-liberallerin ise, ciddiye alınacak bir yanları zaten yoktur. Güçlü bir laik demagog ya da borazan sesi onları susturmaya, hatta sesin olduğu yere doğru uygun adım koşturmaya yeterlidir. İşci sınıfının ve onun politik temsilcilerinin, yani devrimci sosyalistlerin de bu süreci durdurmaya güçlerinin yetmeyeceği bellidir.

Kolaycılığı seçenler, Allende’den Morales’e, Güney Amerika’ya bakarak heveslenebilirler ama unutmamak gerekir ki, bu “sosyalist başkanlar”ın ardında, her eğilimden Marksistler’in, devrimci demokratların, gerilla hareketlerinin, proletarya sosyalistlerinin uzun yılların örgütlü-partili mücadeleleri vardı. Üstelik, parlamentolarda temsil gücüne kavuşmuş bir politik geçmiş sözkonusuydu. Bugün Türkiye’de devrimciler, sembolik anlamda bile bir aday çıkarma olanağına sahip olamazlar çünkü “seçim” adaylığın parlamento içinde hapsedilmesiyle zaten denetim altına alınmış olacaktır.

Bu süreç elbette görmezden gelinemez. Henüz kendi içindeki güç ve işbirliğini kotaramamış, politikada kendi ittifaklarını saptayamamış, bunun için öneri ve koşullarını belirleyememiş devrimci Marksist sosyalistlerin, bu “yeni” gündem karşısında da yapabilecekleri fazla şey yoktur. Ama hayat, sadece egemenlere değil, devrimcilere de değişimi dayatıyor. Egemenler, çoğu zaman esnek bir uyarlamaya geçiş yapabiliyorlar çünkü bunu yapamadıklarında kaybedeceklerini biliyorlar. Benzer bir “yeniden derleniş” devrimciler bakımından da gündemdedir.

“En iyisi diktatörlük” diyenlere karşı, “Kurtuluş sosyalizmde!” şiarına bağlı olanların bayrağını yükseltmenin zamanıdır; ortak aklın harekete geçirilmesiyle, Marksizm’in zenginliği ve yaratıcılığıyla, devrimci pratiğin teorik yenilenmesiyle, mücadele içinde ortaklıkların örülmesiyle ve örgütlü biçimde.

Bugün değilse, ne zaman?..


 

ODTÜ’de hazırlık öğrencileri yürüdü!

ODTÜ’de hazırlık öğrencileri yaklaşık 2 haftadır ders geçme sistemindeki adaletsizliklere ve okulun uygulamalarına karşı bir kampanya yürütüyorlar.

Genel olarak sorunların ortaklaştığı noktalar dönem içerisinde 50 puan toplayamayanların okulu bırakmak zorunda kalmaları ve başka bir okula kayıt yaptırmak zorunda bırakılmaları, 65 puanı toplayamayanların ise hazırlık atlama sınavına girememeleri ve burslarının kesilmesiydi. Bu nedenle bu dönem boyunca onlarca hazırlık öğrencisi okuldan atılmamak için okulu dondurmayı tercih etti. Daha onlarcası da puan toplayamamayı garantiledi...

ODTÜ’nün gerçekleştirdiği bu uygulamalarla okula İngilizce bilmeden gelenlerin okuma hakları ellerinden alınıyor. Hazırlığa alt seviyelerden başlayanlar ise konuları yetiştiremedikleri için zaten hazırlık atlama sınavına girseler de başarılı olamıyorlar.

Tüm bu sıralanan sorunlara karşı bir imza kampanyasına başlandı. 3 bine yakın öğrencinin okuduğu hazırlıkta bini aşkın imza toplayan hazırlık öğrencileri 3 Mayıs günü topladıkları imzaları rektörlüğe verdiler. Saat 11.30’da Hazırlık Bölümü’nde başlayan eylem hazırlıktaki kantinlerin ve binaların dolaşılmasıyla sürdü. “Burslarımız kesilmesin!” ve “50 puan sınırı kaldırılsın!” pankartlarını taşıyan öğrenciler, “Eğitim hakkımız engellenemez!”, “Okuldan atılmak istemiyoruz!”, “Burslar haktır kesilemez!”, “Hazırlığız, haklıyız, kazanacağız!”, “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!” sloganlarını attılar. Hazırlık binasından çıkılarak önce yemekhaneye gidildi ve yemek yiyen öğrencilere çağrı yapıldı, çağrı alkışlarla karşılandı. Yemekhaneden çıkılarak rektörlüğe gidildi.

Rektörlük önünde öğrencilerin karşısına jandarma panzeri ve robokoplar çıktı. Her zaman olduğu gibi rektörlük jandarmanın arkasına sığındı. Hazırlık öğrencilerini temsilen 4 öğrenci binaya girerek toplanan dilekçeleri teslim ettiler. Eylem “dilekçelerimizin takipçisi olacağız” sözleriyle son buldu.

ODTÜ Ekim Gençliği


 

İÜ’de faşist saldırıya yanıt…

İstanbul Üniversitesi’nde sözde ‘3 Mayıs Türkçülük Bayramı’ nedeniyle üniversiteye dışarıdan insan sokarak kutlama yapmak isteyen faşist grup okuldaki sol, muhalif, devrimci öğrencilere satırlarla saldırdı.

Faşistlerin satırın yanı sıra silah da kullandığı saldırı sırasında iki öğrenci çeşitli yerlerinden yaralandılar. Saldırının ardından üniversite öğrencileri İstanbul Üniversitesi Merkez Kampüs girişinde faşist saldırıyı kınamak üzere toplantılar. Saat 15.00’te giriş kapısında toplanan öğrencilerin bir kısmı üniversite içerisinden “Faşizme karşı omuz omuza!” sloganlarıyla çıktılar. Toplanmanın ardından yapılan açıklamada faşist saldırı teşhir edildi.

“Türkeş’in itleri yıldıramaz bizleri!”, “Silah dışarı bilim içeri!”, “Faşizme karşı omuz omuza!”, “Beyazıt faşizme mezar olacak!” sloganlarının atıldığı eyleme yaklaşık 40 üniversite öğrencisi katıldı. Açıklamada; “Üniversitemizde silahlı-satırlı saldırılara son!”, “Satır dışarı, bilim içeri, üniversiteler bizimdir!” dövizleri taşındı.

Kızıl Bayrak/İstanbul