11 Mayıs 2007 Sayı: 2007/18(18)

  Kızıl Bayrak'tan
   Egemenler gerici iktidar için çatışıyor…
  Düzenin seçim oyununu bozmak için devrimci seferberlik!
Kürt liberallerin depreşen seçim hayalleri
Sınıf hareketi...
21. Geleneksel İTÜ Öğrenci Şenliği
 Şarlatan halife-padişah mı?, demagog faşist başkan mı- Haluk Gerger
  Kayıkçı kavgasında yeni perde: Çankaya savaşları mı, sistem savaşları mı? - Yüksel Akkaya
  Seçimler ve sol hareket
  Silahlanma doludizgin
  Şarm-el Şeyh’te çifte konferans
  Siyonist rejimin sarsıntıları sürüyor!
  Blair yerel seçimlerde hezimete uğradı
  Avrupa’da saldırganlaşan ırkçılığın karanlık yüzü
  Dünyadan...
  Devrimci 1 Mayıs Platformu’nun 1 Mayıs değerlendirmesi...
  1 Mayıs üzerine gözlem ve değerlendirmeler…
  Postal yalayıcısı Türkan Saylan ve şürekâsına, onların kuyruğuna takılan “aydın” kılıklı Kemalistler’e…
  Askeri cumhuriyet, seçimler ve ötesi...
M. Can Yüce 
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Düzenin seçim oyununu bozmak için devrimci seferberlik!

Seçim oyunu başladı!

Türkiye yeni bir seçim atmosferine girmiş bulunuyor. Düzen siyasetinde şimdi tüm hesaplar seçimlere endeksli yapılıyor. Bilindiği üzere bu aşamaya düzen siyasetindeki kilitlenmenin sonucu olarak gelinmişti. Düzen güçleri iki ana kutup halinde parçalanmış, düzenin yönetici çekirdeği konumunda olan ordu, sahip olduğu siyasi ayrıcalıkları korumak ve kurucusu olduğu devlet üzerindeki ideolojik ve siyasi hegemonyasını sürdürmek için direnirken, AKP de sahip olduğu siyasi gücü devlet yönetiminde daha ileri mevziler kazanmak yönünde kullanmak istemekteydi. Bu kavga, ordunun müdahalesiyle düzen siyasetenin biçimsel-hukuksal zemininin dışına taşınca düzenin gerçek yönetici güçleri duruma müdahale ederek adres olarak seçim sandığını gösterdiler. Böylelikle yoldan çıkan düzen siyasetinin yeniden rayına oturtulması hedeflenmektedir.

Oyunun sahnesi yeniden düzenleniyor!

Bugünlerde düzenin yönetici güçleri ihtiyaçlarını karşılayacak bir siyaset sahnesi oluşturmak üzere seçim sürecine etkin bir şekilde katılıyorlar. Bunun için düzen partileri arasında roller yeniden dağıtılırken kumaşı dökülen eski unsurları yamalanıp yeniden sahneye sürülüyor. Böylelikle düzen siyasetine yönelik beklentileri dibe vurmuş olan işçi ve emekçileri kandırmayı planlıyorlar. Bu amaçla atılan adımlardan ilki DYP-ANAP birleşmesi oldu. Düzenin geleneksel sağını temsil eden bu iki partinin birleşmesiyle kurulan DP ile düzen siyasetinin sağ kanadının ayağa kaldırılması hesap ediliyor. Öyle ki, kirli savaş şefi Ağar ile Özal’ın artık köhnemiş ANAP’ından yaratılan DP burjuva medya tarafından göklere çıkarılıyor. Tekelci burjuvazinin bu adımdan son derece memnun olduğu da dikkatlerden kaçmıyor.

Düzenin geleneksel sağ kanadına yapılan bu müdahale ile aynı sıralarda düzen soluna yönelik de benzer bir müdahalede bulunulmaktaydı. DSP’nin CHP çatısı altında seçime girmesi bu müdahalenin bir sonucu olarak gündeme geldi. İki parti yönetimleri arasında bu konuda uzlaşma sağlanırken daha alt kademelerde paylaşılacak koltukların hesabı üzerinde bir takım pürüzler devam ediyor. Fakat, bu iki parti arasında bir seçim ittifakının kurulması hemen hemen kesinleşmiş bulunuyor. Zira bu birliktelik parti yönetimlerinin ve kadrolarının bir tercihi olmaktan çok, düzen siyasetinin ihtiyaçlarının bir gereği olarak tekelci burjuvazi, ama özellikle de ordu tarafından dayatılıyor. Böylelikle AKP’nin önünü alacak bir seçenek yaratılırken, daha genel planda geleneksel sağ ile birlikte düzen siyasetinin sol kanadının da ayağa kaldırılması hedeflenmektedir.

Düzen siyasetine yapılan bu müdahaleler, esasında tekelci burjuvazinin gelinen aşamada artık, sahip olduğu siyasi güçten dolayı zorunlu olarak sarıldığı AKP’nin alternatifini kesin olarak hazırlamak amacında olduğunu gösteriyor. Öyle ki, seçim oyununda temel eksen Cumhurbaşkanlığı seçimi ile damgalanan laik-şeriat ekseni olmakla birlikte, egemen güçler bu oyunda AKP’yi zayıflatmak uğruna çeşitli alternatifler hazırlamış bulunuyorlar. Böylelikle düzenin siyaset sahnesi, sağını ve solunu tutan iki merkez partiden ibaret biçimde düzenlenmeye çalışılmaktadır. Bu durumda AKP karşıtı öfke laiklik ekseninde CHP’de toplanırken, diğer taraftan AKP’de toplanan toplumun sağ eğilimli kesimlerine DP bir seçenek olarak sunulmaktadır. Böylelikle AKP’nin olası bir seçim zaferine engel olunurken düzen siyasetinde yaşanan tıkanmanın aşılması hedeflenmektedir.

İşçi ve emekçileri bekleyen tuzak

Bu tablo, seçimin düzen cephesi tarafından işçi sınıfı ve emekçi halka yönelik nasıl bir tuzağa dönüştürüldüğünü ortaya koymaktadır. Zira eğer seçim, Cumhurbaşkanlığı seçimi ve laik-şeriat kamplaşmasıyla bu biçimde damgalanmamış olsaydı düzen siyaseti ve partileri açısından ortaya çıkacak sonuç tam anlamıyla hüsran olabilir ve düzen siyaseti yeni ve daha ağır bir bunalımın içerisine girebilirdi. Çünkü, mevcut partileriyle düzen siyaseti bir bütün olarak işçi ve emekçilere en küçük bir umut verebilecek ne bir programa ve ne de inandırıcı tek bir söze sahiptir. Tüm düzen partileri her açıdan çürümüş ve yıpranmış durumdadırlar. 3 Kasım seçimlerinde düzen siyasetinin ana unsurları olan partilerin topyekûn çöküşü karşısında İslami gelenekten geliyor olmasına rağmen düzene aradığı siyasi istikrarı bir süreliğine de olsa sunan AKP, 4 yıllık icraatleriyle büyük bir erime süreci içerisine girmişti. Çünkü hem İslami tabanının beklentilerini karşılayamamış, hem de emperyalistlerin ve tekelci burjuvazinin istisnasız her dediğini yaparak işçi ve emekçilerin sosyal öfkesini üzerinde toplamıştı. AKP’nin yaşadığı bu erime bulunduğu konumun doğal bir sonucu iken, ana muhalefet rolünü üstlenmiş olan CHP’de de ciddi bir erime söz konusuydu. Zira AKP’ye karşı muhalefetini laiklik-şeriat eksenine sıkıştırmış olan CHP, işçi ve emekçilere yönelik sosyal ve ekonomik saldırılar karşısında sesini çıkarmamış, çıkarmadığı gibi bu saldırılara destek de vermiştir. Bundan dolayı düzenin 3 Kasım sonrasında başlayan sol arayışı yoğunlaşarak devam etmişti. Fakat düzenin siyaset sahnesini düzenleyen güçleri ne yaparlarsa yapsınlar, bu sahnenin sağlı-sollu yaşadığı çöküntü tablosu değiştirilememekteydi. Çünkü sorunun kaynağında emperyalizme ve burjuvaziye hizmet dışında başka bir iradesi olmayan düzen partilerinin tekleşmesiyle karakterize olan yapısal siyasi kriz durmaktadır.

Ancak cumhurbaşkanlığı seçimleri üzerinden yaşanan kutuplaşma ve çatışma hali, düzen siyasetinden uzaklaşan ve sırtını dönen işçi ve emekçi halkı yeniden bu tuzağa düşürülmesi için zemin oluşturmuştur. Bugün için işçi sınıfı ve emekçi halkın geniş bölükleri emperyalistlerin ve tekelci burjuvazinin uşaklığında ortaklaşmış olan ve bu yüzleriyle alabildiğine teşhir olmuş düzen partilerinden birini seçmeye zorlanmaktadırlar. Zira düzen güçleri işçi ve emekçilere önlerine konulan seçeneklerden birini seçmemeleri halinde kendilerini büyük tehlikelerin beklediğini söylemekte, bir taraf laik düzenin elden gideceği korkusunu büyütmekte, diğer tarafsa İslami kimliğe sahip çıkmak ve darbe tehditini boşa çıkarmak söylemine sarılmaktadır.

Devrimci tutum

İşçi sınıfı ve emekçileri bu tuzaktan kurtarmak bugünün en önemli siyasi görevi durumundadır. Çünkü, düzenden büyük ölçüde umutlarını kesmiş bulunan ve sosyal toplumsal öfkesi oldukça yoğunlaşmış bulunan işçi sınıfı ve emekçiler bu tuzağa düşürülerek yeniden düzene bağlanmak istenmektedir. Bu sonuç düzene, işçi sınıf ve emekçiler üzerindeki sömürü, baskı ve yıkımı katmerleme, emperyalistlerin saldırgan politikalarına uşaklıkta rahatlık sağlayacaktır. Bu tuzağın boşa çıkarılması seçim oyununun bozulmasına, bu oyun için hazırlanan sahnenin yıkılmasına bağlıdır. Demek oluyor ki, egemen güçlerin sağlı-sollu düzen partileriyle ve bugün kavgalı olsalar da özünde işçi-emekçi düşmanı olan seçeneklerinden menkul sahne alt-üst edilmek durumundadır.

Bunu başarmak demek toplumsal siyaset arenasını düzen-devrim ve emek-sermaye ekseninde kurmak demektir. Yani düzeni ve düzen partilerinin kimliklerini deşifre ederek devrimi işçi sınıfı ve emekçi halkın karşısına yegane kurtuluş yolu olarak çıkarmak demektir. İşçi sınıfı ve emekçilerin düzenle olan bağlarını koparmak, bağımsız bir mücadele ve eylem çizgisinde mücadele güç ve kapasitelerini arttırmak demektir. Parlamenter hayallerin karşısına devrimci yoldan kurtuluşu tek gerçek ve mümkün seçenek olarak göstermek demektir.

Tüm bu görev ve sorumlulukları hakkıyla yerine getirmek için seçimlerin sağladığı her türlü fırsattan yararlanmak büyük önem taşımaktadır. Amaç, düzene karşı devrim seçeneğini işçi ve emekçilere taşımak, onları bu seçeneği hayata geçirmek üzere birleştirmektir. Bunun için her imkan değerlendirilecek, seçime ve meclise yönelik en küçük bir beklenti yaratmaksızın, dahası bu tür beklentilere darbe vurarak devrimci bir seferberlik içerisinde hareket edilecektir. Komünistlerin bu alandaki deneyimleri, bunun nasıl yapılacağı ve yapılması gerektiği konusunda son derece net bir tablo sunmaktadır. Burada sözü 3 Kasım seçimlerinden önce yayınlanan, fakat güncelliğini koruyan bir değerlendirmenin oldukça özlü son bölümüyle bağlıyalım:

“Partimiz seçimlere kendi bağımsız devrimci sınıf platformuyla katılacaktır. Seçim atmosferinden devrimci ilke ve amaçlarını yaymak, kitleleri parlamenter yanılsamalara karşı uyarıp devrimci sınıf mücadelesi çizgisine çekmek içen en iyi biçimde yararlanmaya bakacaktır.

Mevcut koşullarda, bağımsız devrimci sınıf adaylarıyla işçilerin ve emekçi kitlelerin karşısına çıkmak, bunu bağımsız devrimci sınıf tutumunu vurgulamanın ve etkin bir seçim kampanyası yürütmenin bir olanağı olarak kullanmak, partinin seçimlerde izleyeceği davranış çizgisinin somutlanmış biçimidir. Bu kampanyanın amacı hiç de oy toplamak değil, fakat devrimci propaganda ve ajitasyonu normal dönemlerle kıyaslanamaz ölçüde güçlendirmek, kitleleri devrimci açıdan aydınlatmak, parti programını tanıtmak, onun döneme uyarlanmış stratejik ve taktik istem ve şiarlarını kitleler içinde yaymaktır. Seçim çalışmasında başarının ölçütü de bu olacaktır.

Devrimci propaganda ve ajitasyonu normal dönemlerle kıyaslanamaz ölçüde güçlendirmek demek, normal dönemlerle kıyaslanamaz bir çalışma seferberliği içine girmek, buna uygun bir planlama ve organizasyonu gerçekleştirmek demektir. Burjuva düzen partilerinin siyasette rant kapılarını aralamak için, reformist sol partilerin burjuva siyasal sahnede kendilerine yer açmak için harcadıkları enerjiyi, devrimci sınıf partisi militanları işçi sınıfının bağımsız hareketini geliştirmek ve devrim davasını büyütmek için harcayacaklardır. Bu ise onlarla kıyas kabul etmez bir şevk, enerji ve yoğunlukta çalışmayı gerektirir.

Seçim dönemi parti örgütleri ve militanlarının bunun gerektirdiği bir bilinç, enerji ve inisiyatifle hareket etmelerini gerektirmektedir. Siyasal yaşamın yoğunlaştığı ve işçiler ile emekçilerin siyasal ilgisinin normal dönemlere göre belirgin biçimde arttığı seçim atmosferi, parti örgütleri ve militanları için gerçek bir devrimci seferberlik dönemi olabilmelidir. (Ekim, Sayı 229, Başyazı, Parti Değerlendirmeleri-1, Sayfa 423)