16 Mart 2007 Sayı: 2007/10(10)

  Kızıl Bayrak'tan
   Saldırılara karşı Newroz’da “İşçilerin birliği halkların kardeşliği” şiarını yükseltelim!
  Newroz ve düzenin nevrotik krizi
  “İşçilerin birliği halkların kardeşliği!”
bilinciyle Newroz alanlarına!
Düzen medyası yine andıçlandı...
Seçim yalanları başladı
8 Mart eylem ve etkinlikleri bu hafta da ülke çapında sürdü...
 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün ardından…
  Parti programımızda ulusal sorun - 1. Bölüm
  Yurtdışında 8 Mart etkinlikleri
  Bir kitap, bir sempozyum ve
sendikacılığa dair
Yüksel Akkaya
  İşçi-emekçi hareketinden...
  “Arka bahçe”de onbinler Bush’u
protestolarla karşıladı
  Irak’a komşu ülkeler Bağdat’ta konferans düzenledi ...
  Gazi katliamı protestoları...
  ODTÜ: Baskılar bizi yıldıramaz!
  Devrimci yurtsever gençlik, durumu,
görev ve sorumlulukları/II
  Bültenlerden...
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Devrimci yurtsever gençlik, durumu, görev ve sorumlulukları/II

c) Gerilla ve serhıldanlar sürecinde gençlik

Bu çalışmamızın ilk bölümünü şu paragrafla tamamlamıştık: “Kısacası 12 Eylül, başta gençlik olmak üzere toplum üzerinde bir depolitizasyon programını uyguladı, herşeyi buna göre kurumlaştırdı. Kabul etmeliyiz ki bu konuda belli bir başarı da kazandı. Ancak bu programını Kürdistan’da tümden ve uzun vadeli olarak başaramadı, bunun da temel nedenleri var.” 12 Eylül faşizmine en ciddi darbe Kürdistan’dan geldi. 15 Ağustos 1984 tarihinde başlayan gerilla savaşı, salt Kürdistan tarihi açısından değil, aynı zamanda TC tarihi açısından önemli bir sürecin startı niteliğindedir. 15 Ağustos atılımının başlattığı süreç Kürdistan toplumunun her kesiminde olduğu gibi, gençlik üzerinde de sarsıcı etkilerde bulundu. Özellikle okuyan gençlik üzerinde, hem de 12 Eylül’ün depolitizasyon programından en çok etkilenen, yabancılaşma ve dejenerasyon programlarına en çok maruz kalan ve bu politikalardan belli ölçülerde etkilenen öğrenci gençlik... Bu, anlaşılırdır ve nedensiz değildir.

Gençlik konumu ve taşıdığı özellikler nedeniyle her türlü gelişmeye en açık, dinamik, aynı zamanda ulusal ve toplumsal sorunları çok daha yoğun ve etkin yaşayan, yaşadıklarına da en hızlı tepki veren özgün bir toplumsal kategoridir. Gerilladan en çok ve hızlı bir biçimde gençlik etkilenmiştir. Öğrenci gençliğin, köylü gençliğin durumu böyledir. İlk birkaç yılda ilgi ve katılım düzeyi sınırlıdır. Ama öyle de olsa gerilla gençlik için bir umut, okuyan gençlik için romantik boyutları olan heyecanlandırıcı bir rüya gibidir… 1990’ların başında yaşanan kitleselleşme ve serhıldanlar süreci, tüm Kürdistan’da bir sel gibidir… Bilinçli tercih ve katılımdan çok kabaran bu dalganın sürükleyiciliği daha önde ve belirleyici rol oynamaktadır. Toplumun diğer kesimleri için olduğu kadar gençlik için bu daha bir böyledir. ‘90’lı yıllardaki katılımın nicel boyutlarına rağmen nitelik ve düzey geriliğinin belirginliği bu katılım biçimiyle bağlantılıdır. Daha önceki yıllarda katılım daha bilinçli, belli bir düşünsel ve psikolojik hazırlığa dayalı ve bundan dolayı daha nitelikliydi…

Serhıldanlar süreci, yeni bir dönemdi, bu yeni olma durumu hemen çözüm bekleyen sorunlar da getirmişti. En başta gelen sorun, stratejik vizyon sorunuydu. Bu dönemin stratejisi ne olmalıydı, bu dönemin kurumlaşması, kadroları, eylem çizgisi, ittifaklar sorunu ne olmalı ve nasıl çözülmeliydi? Türkiye emekçileri ile ilişki sorunu nasıl ele alınmalıydı, metropollerdeki Kürdistanlı emekçilerin, gençliğin eylemsel duruşu, görev ve sorumlulukları ne olmalıydı, bunlar nasıl bir stratejik planlamaya tabi tutulmalıydı? Bunlara benzer soruları uzatmak mümkün, ama bunlar yeterlidir. Dönemin doğru kavranışı ve sonraki aşamalarla bağlantılarının doğru kurulması, stratejik bir kavrayışı, stratejik bir planlamayı ve örgütlenmeyi gerektiriyordu. Ancak ne yazık ortada stratejik bir yaklaşım, stratejik bir vizyon ve stratejik bir planlama yoktu, hatta bunun işaretleri bile yoktu… Herşey günü birlik Öcalan’ın verdiği talimatlar, yaptığı çözümlemeler ile götürülüyordu. Bu da en yumuşak yorumla devrimci dalganın ortaya çıkardığı olanakların zamanla tüketilmesini, çürümesini ve özel savaşın yeni yönelimleri altında ezilmesini birlikte getirdi. Burada bu konunun ayrıntılarına girmek olanaksızdır. Ancak şu kadarını belirtmekle yetinelim: ‘90’lı yılların başında ortaya çıkan devrimci dalga ve sonuçları belli bir stratejik bakışla değerlendirilebilseydi Kürdistan’daki gelişmeler daha farklı olur, kazanımlar daha kalıcı bir düzey kazanabilirdi. Ancak ne yazık tüm iktidar iplerini elinde toplayan Öcalan, kendi iktidarından başka bir şeyin kurumlaşmasına izin vermedi. Kendi iktidarı ise düzenle, sistemle bir an önce uzlaşmanın yollarını arıyordu, ama bunu da başaramayacaktı, bu da ayrı ele alınması gereken bir konudur.

Bu dönemde genel bir stratejinin yokluğu, “metropol Kürtleri” politikasının, Türkiye devrimci hareketiyle ilişkiler sorununun çözümünü, metropollerdeki gençlik politikasının belirsizliğini, hatta yokluğunu da koşulluyordu. Kürdistan’daki gençlik, gerillaya katılım, serhıldanlarda etkin rol alma, köy alanlarında milislik gibi çalışmalar yapıyordu. Bunun dışında öğrenci gençliğin özgün demokratik-akademik sorunlarına ilişkin, emekçi gençliğin toplumsal sorunlarına, köylü gençliğin sorunlarına, işsiz gençliğin çalışma, eğitim gibi günlük somut sorunlarına ilişkin somut bir anlayış ve çözüm politikası yoktu. Genel yurtseverlik, ulusal kurtuluş görev ve sorumlulukları, gerillaya katılım, lojistik destek gibi istemler genel olarak sürükleyici etkenler olmuştur. Gençliğin kendi somut ihtiyaçları ve bunların çözümünü devrimci mücadeleye bağlayan bir politik yaklaşım olmayınca mücadeleyi sahiplenme bilinci de genel olarak soyut kalmakta ve bunun altı çok kolay oyulabilmekteydi. Aslında günlük yaşam sorunları ve ihtiyaçlarına, bunların somut mücadelesine ilgisizlik, PKK’de genel bir zaaf ve ciddi bir biçimde ele alınmayan bir nokta olmuştur. Bu da ulusal kurtuluş mücadelesinin toplumsal programını ve temellerini zayıflatan bir unsur olmuştur.

Anılan bu dönemde gençliğin ilgisi kitlesel düzeydedir. Yurtseverlik hemen hemen bütün Kürt gençliğini etkileyen en önemli motiflerden biridir. Bu, kendisini gerillaya katılımda somut olarak göstermektedir. Aynı zamanda serhıldanlar ve gerillanın lojistik ihtiyaçlarını karşılama konularında somut olarak göstermektedir. Bu kitlesel gençlik hareketi kendisini belli örgütsel formlarla da ifade etmiştir. Ama öyle de olsa bu, yukarda vurguladığımız genel politikasızlığı aşmak anlamına gelmiyor. Okuyan gençliğin sorunları nedir, köylü gençliğin durumu ve sorunları nelerdir, savaşın getirdiği ek sorunlar, yükler nelerdir? İşsiz gençliğin durumu ve nedenleri, çözüm perspektifleri gibi konular tartışmanın, hatta düşünmenin bile dışında tutulmuştur.

Bu dönemde üniversitelerde okuyan gençlik de genel olarak politikadan yoksundur. Gerillaya katılım gerekçesi bir dizi zaafı ve olumsuzluğu örten bir şal işlevini görmüştür. Oysa YÖK’e karşı Türkiye devrimci hareketinin ve bağlı gençliğin hatırı sayılır bir mücadelesi vardır. Sayıca daha fazla ve etkin olmalarına rağmen yurtsever gençlik bu demokratik-akademik mücadele sürecinde geri kalmıştır. Bu konuda yapılan haklı eleştiriler ise “Biz kendimizi gerillaya hazırlıyoruz, bu tür eylemlerde yıpratmak istemiyoruz, daha zorlu görevlere hazırlanıyoruz” biçiminde devrimci düşünce ve görev anlayışı ile bağdaşmayan bir gerekçe ile savuşturulmuştur. Bu savunulan, aslında eylemsizliktir, keskin bir radikalizm altında pasifizmin savunulmasıdır. Oysa genel bir gençlik politikası olsa, bu politikanın birçok aşaması, boyutu saptansa, bu bağlamda öğrenci gençliğin demokratik-akademik görev ve sorumlulukları da belirlenir ve atıl kalan gençliğin devrimci enerjisi yerinde ve zamanında işletilmiş olunurdu. Ama bunlar yapılmadı, demokratik-akademik mücadele ve bunun genel mücadeleye katkısı, katılan gençliğin gelişiminde oynayacağı olumlu rol göz ardı edildi. Yine eğer bu doğru bir politikaya bağlanmış olsaydı, Türkiye devrimci hareketleriyle Kürdistan devrim mücadelesi arasında olumlu ilişkilerin gelişmesi eylemli olarak gerçekleşmiş olacaktı. Ama bunlar yapılmadı ve olası olumlu sonuçlar ortaya çıkmadı. Sonuçta yurtsever gençliğin ataleti, eylemsizliği militan bir gençlik hareketinin gelişmesini ve büyümesini önledi…

Kuşkusuz bugün için bu geçmiş hatalardan, olumsuzluklardan dersler çıkarmak, günümüzü ve günümüzün görevlerini bu dersler ışığında kavramak önemlidir. Bu kısa değerlendirmenin esas amacı da zaten budur!

Kendi devrimci dinamizmine dayalı, etkin ve örgütlülüğü süreklilik kazanmış bir devrimci yurtsever gençlik hareketinin ortaya çıkmaması, adına gençlik hareketi denilen oluşumun ise daha çok gerilla için lojistik destekçi konumunda kalması, vurguladığımız politikasızlıktan, politikasızlık da Öcalan iktidar siteminin kendi mantığından kaynaklanmaktadır. Oysa çok güçlü ve etkin olabilecek bir gençlik potansiyeli vardır. Bunun uzun vadeli değerlendirilmesi, planlanması ihtiyaç duyulan kadroların ortaya çıkmasını koşullardı. Ama gençliğe günübirlik yaklaşım, plansız ve örgütsüz harekete geçirilişi her açıdan önemli boşlukların ortaya çıkmasını sağlamıştır. Kurumlaşma, kadro sorununun çözümü, demokratik mücadele, Türkiye emekçileri ve devrimci hareketleriyle sağlıklı ilişkilerin kurulması ve geliştirilmesi gibi temel başlıkların toplu ve doğru kavranışı ve bu kavrayışa dayanan doğru bir strateji, gençlik hareketinin yerli yerine oturmasını ve gelişimini getirirdi. Ama baştaki, “sistemdeki” eğrilik zincirleme her alana sirayet etmiştir.

Kısacası devrimci yurtsever gençlik bugün doğru bir siyaset çizgisine sahip olmak istiyorsa, öncelikle bu dönemi ve bu dönemin politikasızlığını, bunların neden ve sonuçlarını çok iyi kavramak zorundadır. Bir de İmralı süreciyle birlikte yurtsever gençliğin başına getirilenleri bütün yönleriyle kavramak gerekiyor. Bunu da bir sonraki bölümde ele almaya çalışacağız. Sonra sıra bugünkü devrimci yurtsever gençliğin durumuna, görev ve sorumluluklarına gelecek…

(Devam edecek…)

6 Şubat 2007

SOSYALİST-ŞOREŞGER

(Kürdistan Devrimci Sosyalistleri)