16 Mart 2007 Sayı: 2007/10(10)

  Kızıl Bayrak'tan
   Saldırılara karşı Newroz’da “İşçilerin birliği halkların kardeşliği” şiarını yükseltelim!
  Newroz ve düzenin nevrotik krizi
  “İşçilerin birliği halkların kardeşliği!”
bilinciyle Newroz alanlarına!
Düzen medyası yine andıçlandı...
Seçim yalanları başladı
8 Mart eylem ve etkinlikleri bu hafta da ülke çapında sürdü...
 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün ardından…
  Parti programımızda ulusal sorun - 1. Bölüm
  Yurtdışında 8 Mart etkinlikleri
  Bir kitap, bir sempozyum ve
sendikacılığa dair
Yüksel Akkaya
  İşçi-emekçi hareketinden...
  “Arka bahçe”de onbinler Bush’u
protestolarla karşıladı
  Irak’a komşu ülkeler Bağdat’ta konferans düzenledi ...
  Gazi katliamı protestoları...
  ODTÜ: Baskılar bizi yıldıramaz!
  Devrimci yurtsever gençlik, durumu,
görev ve sorumlulukları/II
  Bültenlerden...
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Çözüm halkların birleşik devrimci mücadelesinden geçiyor!..

Newroz ve düzenin nevrotik krizi

“Sınır ötesi operasyonu” şimdilik gözüne kestiremeyen sermaye iktidarı, sınır içi operasyona yönelmiş bulunuyor. Bu konudaki son demagoji malzemesi ise, yaklaşan Newroz. Kara Kuvvetleri Komutanı İlker Başbuğ Diyarbakır’da yaptığı konuşmada Newroz’u kutlamaya hazırlanan Kürt halkına gözdağı verdi. Konuşmanın içeriği, generallerin Newroz’u bir takım provokasyonlarla şovenizm dalgasını daha da güçlendirmek için bir fırsat olarak kullanabileceği düşüncesini güçlendiriyor. Bunun yanında Kürt politikacılara ve basın yayın organlarına dönük baskılar da giderek boyutlandırılıyor. Ülkenin birçok yerinde DTP parti binaları, yöneticilerin evleri basılıyor, pek çok kişi gözaltına alınıyor ya da tutuklanıyor. Deyim yerindeyse, düzenin depreşen yeni bir nevrotik kriziyle karşı karşıyayız.

Ezilen ve sömürülen kitleler, çelişki ve çatışmaların alabildiğine derin yaşandığı topraklarda, kendi ezilmişliklerini çoğu kez açığa vuracak özel günler yaratır. İşte Newroz böylesi günlerden biridir. O, kendisine yüklenilen tüm efsaneleri aşmış, siyasal bir kimlik kazanmış, mazlum Kürt halkının isyan günü olmuştur. 1990’ların başında milyonlarca Kürt sokaklara dökülmüş ve yükselen ulusal mücadele Newroz’u değiştirerek, onu siyasallaştırarak bir mücadele gününe dönüştürmüştür. Kürt emekçilerinin öfkesinin bir kanalı olagelmiş Newrozlar’da yüzbinler, kırmızı, yeşil ve sarı renklere bürünerek alanları doldurmuşlardır.

Her yıl olduğu gibi bu yıl da Türk sermaye devleti, Newroz öncesinde Kürt halkı üzerindeki baskı ve saldırılarını devam ettiriyor. DTP Genel Başkanı Ahmet Türk ve Eşbaşkan Aysel Tuğluk, Kürtçe bildiri basıp dağıttıkları gerekçesi ile 1 yıl 6 ay hapse mahkûm edildiler. DTP Kongresi için soruşturma başlatıldı. Tuğluk hakkında daha önce verilen gıyabi tutuklama kararı kaldırılmadığı için DTP Genel Merkezi’nden polislerce alınıp Cumhuriyet Başsavcılığı’na götürüldü. Van ve Diyarbakır’ın DTP il başkanları tutuklandı. Yine, Çermik ilçe yöneticisi slogan attığı gerekçesiyle tutuklandı. Eskişehir Emniyet Müdürlüğü yaptığı konuşmadan dolayı Selim Sadak hakkında savcılığa suç duyurusunda bulundu.

8 Mart Emekçi Kadınlar Günü’nde “yasadışı gösteri” yaptıkları gerekçesiyle, Cizre’de 31 Kürt kadını tutuklandı. Aralarında 77 yaşında yaşlı bir kadın ile 18 gün önce doğum yapmış bir kadın da bulunuyor. 8 Mart günü “Kadının Statüsü, Cinsel Taciz ve Tecavüz” konulu bir panel için Van’da bulunan Av. Eren Keskin de 9 Mart Cuma günü sabaha karşı gözaltına alındı.

Bu arada DTP parti binalarına baskın düzenleniyor. Yasaklamalar ve tutuklamalar birbirini izliyor. Sarı, kırmızı, yeşil mendillerle halay çekildiği gerekçesi ile soruşturma başlatılıyor. Demeç veren, açıklama yapan, hak ve özgürlük diyen yasalarla ve fiili olarak tehdit ediliyor, dahası cezaevini boyluyor!

DTP’li belediye başkanlarına ve Kürt halkına karşı saldırı giderek artıyor. Belediye başkanları hedef tahtasından indirilmiyor. Kayapınar Belediye Başkanı Zülküf Karatekin 5 ay hapis cezasına çarptırıldı. DTP’li belediyeler kıskaca alınıyor. Park ve bahçelerdeki heykellerin ne anlama geldiği araştırılıyor! Bir parktaki havuzun Kürdistan haritasına benzediği iddiasıyla soruşturma açılıyor. DTP’li belediyelerin Kürt dili ve kültürü doğrultusunda sürdürdükleri çalışmalar, “resmi ideolojiye uymuyor, mevzuata sığmıyor” gerekçesiyle engelleniyor, dava konusu ediliyor. Belediyelerin kültür çalışmaları, Kürtçe kitap ve etkinlikler yasaklanıyor. Belediye başkanlarına dava üstüne dava açılıyor.

DTP’nin başta Cumhurbaşkanı olmak üzere Erdoğan ve Arınç’a Newroz kutlamalarına katılmaları için gönderdiği davetiyelerin Kürtçe ve Türkçe yazılı olduğu gerekçesiyle dava açılıyor. Sermaye medyası bu davetiyeleri bile şovenizmi körüklemenin bir aracına dönüştürüyor.

Tüm bu baskı ve terör tablosunu Kara Kuvvetleri Komutanı Org. İlker Başbuğ’un Diyarbakır’a “sürpriz ziyaret”i tamamlıyor. Başbuğ, orada “sürpriz” olmayan bir demeç verdi. Başbuğ’un, Newroz öncesinde hem verdiği mesaj, hem de mesajı Diyarbakır’dan vermiş olması dikkat çekiciydi. Başbuğ, Newroz öncesinde Diyarbakır’dan, Kürt halkını bir DGM savcısı gibi yasaları hatırlatarak uyardı:

“Önümüzde ulusça kutlayacağımız Nevruz Bayramı vardır. Halkımızın bu bayramı büyük bir coşku ile kutlaması, ancak bölücü amaçlara alet olmaması temel isteğimizdir. Bu nedenle Terörle Mücadele Kanunu’nun 7’nci maddesini bir defa daha hatırlatmak isterim. Terör örgütünün propagandasını yapmak terör suçudur. Terör örgütünün üyesi veya destekçisi olduğunu belli edecek şekilde örgüte ait amblem ve işaretlerin taşınması, slogan atılması veya ses cihazları ile yayın yapılması, ya da terör örgütüne ait amblem ve işaretlerin üzerinde bulunduğu üniformanın giyilmesi de bu suç kapsamına girmektedir.”

Başbuğ, Kürt halkıyla adeta alay ediyor. Kürtlerin dillerini, renklerini, işaretlerini, kıyafetlerini kullanmaları yasak, ama bayramlarını kutlamaları serbest!

Başbuğ’un, Diyarbakır’da Newroz’la ilgili yaptığı açıklamaların ilginç bir yönü de, Mersin’de “bayrak provokasyonu”nun yaşandığı 2005 Newroz’unu çağrıştırmasıdır. Hatırlanacağı üzere, dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükanıt, 2005 yılı Newroz öncesinde “terör örgütünün eylem hazırlığı içinde olduğu”nu ve “terör örgütü üyelerinin sayısı 1999’daki rakama ulaşırken biz 1999’daki mücadele gücünün gerisindeyiz, bu çok tehlikeli bir durum” diyerek Newroz kutlamalarını yasadışı göstermeye çalışmıştı. Sonrasında Newroz kutlamaları yurt genelinde sakin geçerken, Mersin’de gerçekleşen mitingde “bayrak provokasyonu” yaşanmış, Kürtler “sözde vatandaş” ilan edilmişti. Askerin yaptığı bu çıkış, aynı zamanda ülke çapında şoven-milliyetçi kampanyanın start noktası olmuştu. 2005 Mart’ını çağrıştıran başka bir gelişme de Gündem gazetesine yönelik baskılardır. Bu yıl kapatma cezası alan ve yayını engellenen Gündem gazetesi, 2005 Martı’nda da toplatılmıştı.

Genelkurmay’ın ikinci adamı Başbuğ’un Diyarbakır’daki açıklamalarının da gösterdiği gibi, burjuvazi adına ülkeyi yönetenler, Kürt sorununda seksen yıllık imha, inkâr ve asimilasyona dayalı şovenist politikaları dayatarak içeride ve dışarıda Kürt halkını tehdit ediyor. Üstelik tüm bunlar, tek taraflı ateşkese ve barış girişimlerine rağmen oluyor. Ezilen Kürt halkı bu yıl da Newroz’u dizginsiz bir devlet terörüyle, baskıların, tutuklamaların, operasyonların altında karşılıyor. Sömürgeci Türk devleti, son dönemlerde Kerkük’ün statüsünü belirleyecek referanduma ve Güney Kürdistan’ın bağımsızlık ilânına karşı “sessiz kalmayacağız”, “savaş ilânıdır” diyerek Kürt halkına gözdağı vermeye çalışıyor.

Newroz’un Kürt halkı tarafından kitlesel ve coşkulu kutlanması, sömürgeci Türk sermaye devletinin en büyük korkularından biri olagelmiştir. O, bu korkularının bir sonucu olarak, sadece açık fiziki baskıyla yetinmemiş aynı zamanda Newroz’un içini boşaltmaya da özel bir önem vermiştir. Bu çerçevede Newroz’un aslında “bir Türk bayramı” olduğunu iddia ederek Newroz’u Nevruz’laştırmaya çalıştı, çalışıyor. Kuşkusuz ki amaçları, bu yolla da Newroz’u sulandırmak Kürt halkını denetim altına almaktır.

Açıktır ki, ister açık fiziksel baskı biçiminde olsun isterse örtülü biçimde olsun sömürgeci sermaye devletinin amacı, Newroz’un Kürt halkı tarafından coşkulu ve kitlesel olarak kutlanmasını engellemektir. Fakat tüm baskılara rağmen o bu amacına ulaşamamıştır. Kürt halkı Newroz kutlamalarına daha kitlesel ve coşkulu katılmıştır ve bu yıl da böyle olacaktır. Çünkü Kürt halkı enerjik-özgüveni yüksek ve ulusal değerlere güçlü bir bağlılık göstermesinin yanısıra yoksulluk ve sefaletin körüklediği yoğun bir öfkeye de sahiptir. Ulusal ezilmişliğin yanı sıra güçlü bir toplumsal temeli de bulunan Kürt sorunu, Kürt halkının özverili, militan ve kararlı mücadelesiyle her defasında daha da büyüyerek gündeme gelmiştir. Teslimiyetçi çizgiye rağmen bugün çözümünü gitgide daha belirgin bir biçimde dayatmaktadır.

Sermaye devletinin zorbalığı da, İmralı sürecinin tüm tahrip edici ve geriletici etkisine rağmen Kürt halkının mücadelesi de sürüyor. Tek yanlı olarak atılan onca geri adıma, siyasal kimlik üzerinden verilen onca tavize rağmen devletin yanıtı, 80 yıllık inkâr ve imha çizgisinde ısrar olmuştur. Dahası tüm bu tek yanlı geri adımlar, devleti inkâr ve imha çizgisiyle sonuç alabileceği konusunda umutlandırmış, pervasızlığını boyutlandırmıştır. Yedi yıllık teslimiyet sürecinin hiçbir kazanım bırakmadığı, sermaye devletinin ise, Kürt halkına en küçük bir hakkı bile vermeye yanaşmadığının görüldüğü bir dönemden geçiyoruz.

Ortadoğu’nun direniş geleneğini sürdürmekte kararlı olduğunu her vesile ile kanıtlayan Kürt halkının yakıcı ihtiyacı, devrimci enerjisini gerçek bir özgürlük ve eşitlik programı ekseninde harekete geçirebilecek bir siyasal önderliktir. Kürt halkının özgürlük ve eşitlik mücadelesinin gerçek ihtiyacı, devletle ve kurulu düzenle değil, fakat Türkiye’nin işçi ve emekçileriyle birleşmek ve bütünleşmektir. Ulusal özgürlük ve eşitlik istemlerini boğmakta kararlı olduğunu her vesile ile kanıtlayan sermaye devletine karşı birlikte, omuz omuza savaşmaktır. Bunun dışında bir çıkış yolu yoktur. Bugün Kürt halkına yönelik her türlü saldırının karşısına dikilmek, onun haklı ve meşru özgürlük ve eşitlik istemlerini savunmak, buna yönelik mücadelesini desteklemek ile hareketi içten içe çürüten, zayıf düşüren ve çıkmaza sokan İmralı çizgisine açık bir tutum almak, Kürt sorununda devrimci çözüm çizgisinin birbirinden koparılamaz gerekleridir.

Yeni bir Newroz’un ön günlerindeyiz. Komünistler dün olduğu gibi bugün de, Kürt sorununun ancak işçi sınıfı önderliğinde halkların birleşik devrimci mücadelesi ile çözüleceğini ısrarla anlatmaya devam ediyorlar, edecekler. Bugün de burjuva gericiliğinin imha ve inkâr politikasının karşısına daha kararlı bir biçimde dikilmek, Kürt ulusunun başta kendi kaderini tayin hakkı olmak üzere haklı ve meşru ulusal istemlerini daha büyük bir kararlılıkla savunmak ve bunları emekçiler arasında etkili bir faaliyetin konusu haline getirmek görevleriyle yüzyüzeyiz.