16 Mart 2007 Sayı: 2007/10(10)

  Kızıl Bayrak'tan
   Saldırılara karşı Newroz’da “İşçilerin birliği halkların kardeşliği” şiarını yükseltelim!
  Newroz ve düzenin nevrotik krizi
  “İşçilerin birliği halkların kardeşliği!”
bilinciyle Newroz alanlarına!
Düzen medyası yine andıçlandı...
Seçim yalanları başladı
8 Mart eylem ve etkinlikleri bu hafta da ülke çapında sürdü...
 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün ardından…
  Parti programımızda ulusal sorun - 1. Bölüm
  Yurtdışında 8 Mart etkinlikleri
  Bir kitap, bir sempozyum ve
sendikacılığa dair
Yüksel Akkaya
  İşçi-emekçi hareketinden...
  “Arka bahçe”de onbinler Bush’u
protestolarla karşıladı
  Irak’a komşu ülkeler Bağdat’ta konferans düzenledi ...
  Gazi katliamı protestoları...
  ODTÜ: Baskılar bizi yıldıramaz!
  Devrimci yurtsever gençlik, durumu,
görev ve sorumlulukları/II
  Bültenlerden...
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Hükümet şimdiden işçi ve emekçileri kandırma derdine düştü...

Seçim yalanları başladı

En geç Kasım ayında milletvekili genel seçimleri yapılacak. Seçim zamanı yaklaştıkça düzen siyasetinde de bildik senaryoların sahnelenmesi için harekete geçildi. Önceki seçimlerden aşina olduğumuz şeyleri bir kez daha görmeye, duymaya, yaşamaya başladık.

Malum adettendir, düzen siyasetçileri seçim dönemleri yaklaşınca o güne kadar dönüp yüzüne bakmadıkları işçileri, emekçileri, köylüleri, kadınları, kısacası birer oy deposu durumundaki kesimleri birden bire hatırlayıverirler. Seçim döneminden önce sermayeye hizmetten başka bir şey düşünmeyen politikacılar birden bire emekçi dostu kesilirler. Onların gönlünü hoş tutacak laflar etmeye, aklını çelecek vaatler sıralamaya başlarlar. Özellikle de hükümet partileri, seçimler kapıya dayandığı vakit ‘kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez‘ anlayışıyla, ellerindeki imkanları işçi ve emekçileri bir kez daha kandırmak için sonuna kadar kullanırlar.

AKP hükümetinin düzen siyasetinin bu köklü geleneğini bozmayacağı, hatta bu konuda önceki hükümetleri dahi geride bırakacağı şimdiden anlaşılmaktadır. Daha yakın zamana kadar “popülizm yapmayacağız”, “ne olursa olsun seçim ekonomisi uygulamayacağız” laflarını her vesileyle papağan gibi tekrarlayan hükümet yetkilileri, seçimler ufukta göründüğünden bu yana ağız değiştirmiş görünmektedir. Hem Erdoğan’ın kimi konuşmaları, hem de hükümetin bazı icraatları bunu açıkça göstermektedir.

Tayyip Erdoğan tam dört yıldır bu ülkenin başbakanı. Ve bu dört yıl içinde hem emperyalist odaklara, hem de sermayeye hizmette ciddi bir kusuru olmadı. Emperyalistlerden ve sermayeden gelen her isteği büyük bir görev aşkıyla yerine getirdi, bu uğurda işçi ve emekçi yığınları yıkıma sürükleyen, sefaletini derinleştiren, onların en temel haklarını ortadan kaldıran icraatlara imza atmaktan geri durmadı. Tam anlamıyla bir işçi, emekçi düşmanı olduğunu hem hükümetin icraatları sayesinde, hem de kişisel tavır ve davranışlarıyla sayısız kez ispatladı.

Başbakan’ın patronlara karşı göstermelik çıkışları

Fakat aynı Tayyip Erdoğan son zamanlarda daha değişik bir biçimde işçi ve emekçilerin karşısına çıkmaya başladı. Hala da emperyalistlerden ve patronlardan emir alan, hala da onların çıkarlarını korumak için canla başla çalışan Erdoğan, bir taraftan da işçi ve emekçilerin gönlünü kazanma çabası içerisine girdi.

Patronlar örgütü Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı’nın bir açıklamasına verdiği yanıt buna iyi bir örnektir. İşsizlik Sigortası Fonu’nda ciddi bir paranın biriktiği, sermayenin de bu paraya bir süredir gözünü diktiği bilinmektedir. İşte TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu sermayenin bu konudaki özlemlerini dile getirmiş, hükümete bir öneri sunmuştur. “İstihdamın arttırılması” gibi güzel bir gerekçeyle ambalajlanan bu öneri, patronların fazladan işe alacağı işçilerin sigorta primlerinin iki yıl boyunca bu fondan ödenmesini öngörmektedir. Şüphesiz ki patronlar bu öneriyi istihdamı arttırmak için değil fakat fonda biriken parayı yağmalayabilmek için gündeme getirmektedir.

Tayyip Erdoğan Rifat Hisarcıklıoğlu’nun bu önerisini “Hazırdan geçinmek kolay. Nemalar olayında olduğu gibi çeşitli açıkları kapatmaya niyetim yok” diyerek yanıtladı. “Fildişi kulelerden gelen taleplerle imtiyazlı mekânlardan değil halkın içinden geldik. Nereden geldiğimizi aklımızdan çıkarmıyoruz. Herkese kulak veriyoruz” şeklinde konuşarak emekçilere “ben de sizlerden biriyim” mesajı vermeye çabalayan Erdoğan, “Bazen söylenen dertler samimi gelmiyor. Söylenenlerle verilen ve kazanılanlar çok farklı“ sözleriyle de güya patronların samimiyetine inanmadığını göstermiş ve onları azarlamış oldu. Patronlar Erdoğan’ın durup dururken bu sözleri niye ettiğini bildikleri için çok da üzerlerine alınmamış olacaklar ki, ilerleyen günlerde hiçbiri kendisine yanıt verme gereği dahi duymadı.Erdoğan bununla da kalmadı, patronlara yönelik çıkışlarını ilerleyen günlerde de sürdürdü. Bu kez hedefinde “Biz de KDV indirimi isteriz” diye sızlanan turizm sektörü patronları vardı. Katıldığı bir şurada turizmci patronların isteklerini dinleyen Erdoğan, yarın gidip oy isteyeceği emekçilere şirin görünmek için iyi bir fırsat daha yakaladığını düşünmüş olsa gerek, patronlara fırçayı bastı. “Siz önce sektördeki kayıt dışını düşürün” diye konuşan Erdoğan, turizm sektöründe gerçekte 1.5 milyon kişinin çalıştığını, oysa bunlardan sadece 240 bininin kayıt içinde göründüğünü belirterek, sözlerine “Önce siz istihdamı 7 haneye çıkarın, biz vergileri tek haneye indiririz” diyerek devam etti.

Erdoğan’ın ve bakanlarının işçi ve emekçilere şirin görünmeye dönük bu tür çıkışlarına önümüzdeki dönemde daha çok tanık olunacak gibi. Fakat sadece şirinlik yaparak işçi ve emekçileri aldatmanın pek de kolay olmadığını AKP hükümeti de biliyor. Bu nedenle başka bir takım politikaları da devreye sokmaya hazırlanıyorlar.

Geçici işçilere kadro aldatmacası

Bunların en önemlilerinden birinin kamuda çalışan geçici işçilere kadro dağıtma politikası olduğu biliniyor. Bu konudaki yasa değişikliğine ilişkin hazırlıklar ha bitti ha bitecek derken aylardan beridir sürüyor. Ve hem hükümet, hem de Türk-İş’in başındaki ihanet çetesi bu yasanın işçilerin gözünde kendilerine hayli itibar kazandıracağını düşünüyorlar. Yasa değişikliğinin sürüncemede bırakılmasının ve seçime daha yakın bir süreçte meclisten geçirilmek istenmesinin en büyük nedenlerinden biri bu.

Konuyla ilgili haberlere göre kamuda bugün toplam 245 bin geçici işçi çalışıyor. Bunların ağırlıklı bir kısmı mahalli idarelere bağlı işlerde çalıştırılıyor. Merkezi yönetim kapsamındaki geçici işçilerin sayısı ise 37 bin civarında. Şu an için sadece merkezi yönetim kapsamındaki geçici işçilerin sürekli statüye geçişleriyle ilgili ayrıntıların belli olduğu, 27 bin işçinin sözleşmeli statüde çalışmaya zorlanacakları, sadece 17 bin işçiye daimi kadro verileceği belirtiliyor.

Rakamlardan da anlaşıldığı gibi işçilerin büyük bölümüne kadro verilmesi söz konusu dahi edilmiyor. Fakat hükümet yetkilileri bu konuyla ilgili olarak ağızlarını her açtıklarında sanki bütün geçici işçilere kadro dağıtılacakmış gibi konuşuyorlar. Yerel yönetim ve mahalli idarelere bağlı çalışan geçici işçilerin durumu ise daha kötü. Buralardaki işçilerin çok daha küçük bir kısmına kadro verilecek, gerisi sözleşmeli çalışmaya zorlanacak ya da işini yitirecek. Sözleşmeli statüye geçen işçiler, geçici olarak çalıştıklarında kullandıkları bir dizi haktan mahrum kalacak. Hükümet bu yasa sayesinde hem kendini geçici işçilik sorununu çözen yönetim olarak sunma imkanı yakalayacak, hem de kamu işçisinin sendikal örgütlülüğünü zayıflatmış, kimi hak ve kazanımlarını ise ortadan kaldırmış olacak.

AKP hükümetinin işçi-emekçi düşmanı iktidar çetelesi ortadadır. Gene AKP’ye vurarak, emekçi kurultayları düzenleyerek işçilerin gözüne girmeye çalışan DSP gibi partilerin de emek düşmanlığı konusunda hiç de aşağı kalır yanının olmadığı bilinmektedir. O halde işçi ve emekçiler, seçim dönemi yaklaştıkça daha da yoğunlaşacak olan bu tür yalan kampanyalarına karşı uyanık olmalıdırlar. Bağımsız sınıf çıkarlarına dayalı bir mücadele programı etrafında birleşilmeli, sermayenin seçim oyununu boşa çıkartmak için çaba sarfedilmelidir.