16 Mart 2007 Sayı: 2007/10(10)

  Kızıl Bayrak'tan
   Saldırılara karşı Newroz’da “İşçilerin birliği halkların kardeşliği” şiarını yükseltelim!
  Newroz ve düzenin nevrotik krizi
  “İşçilerin birliği halkların kardeşliği!”
bilinciyle Newroz alanlarına!
Düzen medyası yine andıçlandı...
Seçim yalanları başladı
8 Mart eylem ve etkinlikleri bu hafta da ülke çapında sürdü...
 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün ardından…
  Parti programımızda ulusal sorun - 1. Bölüm
  Yurtdışında 8 Mart etkinlikleri
  Bir kitap, bir sempozyum ve
sendikacılığa dair
Yüksel Akkaya
  İşçi-emekçi hareketinden...
  “Arka bahçe”de onbinler Bush’u
protestolarla karşıladı
  Irak’a komşu ülkeler Bağdat’ta konferans düzenledi ...
  Gazi katliamı protestoları...
  ODTÜ: Baskılar bizi yıldıramaz!
  Devrimci yurtsever gençlik, durumu,
görev ve sorumlulukları/II
  Bültenlerden...
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Bir kitap, bir sempozyum ve sendikacılığa dair

Yüksel Akkaya

Editörlüğünü Fikret Sazak’ın yaptığı Epos Yayınları’ndan çıkan “Türkiye’de Sendikal Kriz ve Sendikal Arayışlar” başlıklı kitabın bir “tanıtımı” ve “devamı” olan “Sendikal Arayışlar” sempozyumu bazı “gerçekleri” ortaya koyması açısından “işlevsel” olmuştur. Zira, bu sempozyumda hem kitaba katkıda bulunan yazarlar meseleye “akademik” açıdan yaklaşarak hem de sendikacılar uygulayıcılar olarak bakarak görüşlerini dile getirmişler, sendikal hareketi kriz ve yeni yönelimler açısından “tartışmışlardır”. Gerek akademik yaklaşımın gerekse de yer yer uygulayıcıların sorunun temelini kapitalist sistemde görmeleri ve çözümün kapitalizm dışı bir arayışta görmeleri elbette ki önemli olmakla birlikte yeterli değildir.

Epos yayınlarında çıkan kitapta Aziz Çelik, Murat Özveri, Yıldırım Koç, Mehmet Beşeli gibi sendika uzmanlarının yanı sıra Özgür Müftüoğlu, Metin Özuğurlu, Yüksel Akkaya gibi akademisyenlerin yazıları da bulunmaktadır. Sendikal krize ve çözüm arayışlarına “teori” ve “pratiğin” üzerinden bakılmaya çalışılan bu kitapta sorun farklı boyutlarda ele alınmış, buna yönelik görüşler ortaya konmuştur. Bir derleme kitap olmanın yanı sıra farklı kesimlerin düşüncelerini dile getirmesi açısından da bir katkı olarak değerlendirilebilecek bu çalışmanın “tanıtımı” için düşünülen sempozyum, aynı formatını koruyarak, bu kez daha geniş bir katılım ile işin içine sendikacıları da koyarak sorunu tartışmaya açmıştır. Bu yanı ile de bir “zenginlik” olarak düşünülebilecek bir faaliyet gerçekleşmiştir.

Bunlar bir kitap ve bu kitap eksenli bir sempozyum için söylenecek olumlu şeyler. Kuşkusuz, bu tür çalışmalar herşeyin başı ve sonu değil, sadece birer katkıdır. Bu nedenle derinleştirilerek sürdürülmesi halinde çok daha anlamlı olabilir. Örneğin, sorunun taraflarından biri olan siyasal çevrelerin düşüncelerinin hem kitapta hem de sempozyumda yer almamış olması bir eksiklik olarak değerlendirilebilir. Ancak, herşeyi bir sefer yapıp sonra da geriye çekilmek yerine, bu kez hem bir kitap hem de bir sempozyum olarak bu meseleyi siyasal tarafları ile tartışmaya açmak çok daha anlamlı ve yararlı olacaktır. Umarız, bu işin düzenleyicisi olan yayınevi sürecin ikinci ayağını da hayata geçirmeye çalışır; böylece daha zengin ve anlamlı bir tartışma ortamının oluşumuna olan katkısını artırır.

Kitap “piyasaya” sunulduğu için burada uzun uzun değerlendirilmeyecektir. İlgilisi ve meraklısı bir şekilde kitabı edinip, yazılanları okuyarak bu konuya dair düşüncelerini bizzat kendisi oluşturabilir. Ancak, az sayıda izleyicinin tanığı olduğu sempozyum, özellikle sendikacıların söylemleri nedeni ile, üzerinde durulmaya değer.

Kitabın yazarı olan sendika uzmanları ve akademisyenler kitaptaki yazılarını birer tebliğ olarak sunduklarından, bu tebliğler üzerinde de ayrıntılı durmayacağım. Anti kapitalist bir mücadele olmadan sendikal krizin aşılamayacağı, krizi aşma çabalarının anlamsız kalacağı konusunda ortak görüşün oluştuğu ilk oturumda biraz ayrıksı duran yaklaşım Yıldırım Koç’a ait idi. Y. Koç’un vurgusu anti kapitalist olmaktan çok anti kapitalizm üzerine idi. Ancak, bu vurgu anti kapitalist olmaya yönelik bir eğilimi bir parça “gizlese” de emperyalist sendikacılığı sorgulama ve değerlendirme açısından dikkate değerdi. Bu nedenle Y. Koç’un sunuşu, sendikal krizin arkasında emperyalist sendikacılığın da bulunduğunu ortaya koyması açısından önemli idi.

Kuşkusuz AB, ABD türü emperyalist ülkeler ile kurulan sendikal ilişkileri sorgulamak açısından. Av. M. Özveri’nin artık hukukun bittiğini dile getiren yazısı ve tebliği ise bizim yıllardır dile getirdiğimiz sorunun bir hukukçu tarafından da paylaşılması açısından oldukça anlamlı idi. Belki de bu kitap ve sempozyumun en anlamlı, somut durumu ve hukuksal çaresizliği ortaya koyan en önemli değerlendirmesi idi. Herkes tarafından dikkate alınacağını ummaktan başka dileğimiz elbette ki uygulamada sonuçlarını görmek olacaktır.

Sempozyumun ve kitabın en önemli vargısı artık klasik sendikal örgütlenme ve politikalar ile sonuç alınamayacağına dair fikir birliği idi. Ancak önerilen çözüm yolları açısından benzeri şeyi söylemek mümkün değildi. Doğru/yanlış, eksik/fazla önerilenlerden bazı sonuçlar çıkarmak, oluşturulan/oluşturulacak olan politikalar için yararlanmak açısından bakıldığında, bu sempozyumdaki bu sunuşların bir “düşünce” zenginliği oluşturduğu söylenebilir. Kuşkusuz bir kitaba sıkışmış 15-20 sayfa ya da bir sempozyumun 15-20 dakikasına sıkışmış sunuşlar ile kapsamlı bir çözüm önerisinde bulunmak mümkün değildir. Ancak, yaklaşımların sınıfsal temelde olup olmadığı, devrimci öneriler içerip içermediği tartışılabilir. Kitap ve sempozyum, sosyalistler ve devrimciler açısından bu temelde sorgulanabilir. Böyle bir sorgulama, hem kitapta hem de sempozyumda sınıf adına siyaset yapan kurumların/örgütlerin yokluğunu bir kez daha ortaya koyar, eksikliğe dikkat çeker. www.kizilbayrak.net’te sempozyum ile ilgili haberler/değerlendirmeler, sempozyum ile ilgili temel bilgileri içerdiğinden, tekrar olmaması babında bunlara yeniden değinilmeyecektir.

DİSK Başkanı S. Çelebi’nin konuşmasının Türk-İş’e bağlı sendikalardan biri olan Petrol-İş Başkanı’nca eleştirilmesi oldukça anlamlıdır. Bir yandan 40. yıl vesilesi ile radikal bir eylem programını önüne koyan DİSK, öbür yandan işverenler ile işbirliğinin gerekliliğine, işi sevmenin erdemine dikkat çeken DİSK Başkanı! Yine DİSK Başkanı’nın söylemini eleştiren kendisine bağlı sendika olan Birleşik Metal-İş yöneticisi. Sempozyumun belki de en anlamlı görüntüsü idi bu durum. Kuşkusuz bir değil birden fazla DİSK olduğunu ve DİSK’te hala diri kesimlerin olduğunu göstermesi açısından.

Benzeri bir durum Türk-İş için de söz konusu idi. Suya sabuna dokunmayan, serzenişte bulunan, eylem konusunda tek kelime söylemeyen Türk-İş Başkanı’na karşı Maden-İş ve Petrol-İş yöneticilerinin değerlendirmeleri oldukça anlamlı idi. İki konfederasyon başkanı suya sabuna dokunmayan bir şekilde geride, sermayeye yanaşık/sempatik bir yerde dururken bağlı sendikaların yöneticileri onlara göre çok daha “radikal” bir şekilde “sol”da duruyordu.

“Teori”den uzunca bir süre sonra da olsa “pratiğin” de yüksek sesle sendikal krizi itirafı ve şu ana kadar çözüm için başvurulan yolların eksikliği ve yanlışlığını itirafı belki de en önemli “olduğu” idi. Umar ve dileriz ki, yanlış ve eksik olanın sınıfsal bakış olduğu, daha devrimci bir tutuma muhtaç olunduğu yönünde bir görüş gecikmeden “teori”den sonra “pratiğe” de sirayet eder. Böylece, daha sınıf eksenli, devrimci bir sendikal politika, örgütlenme ve mücadele hayata geçirilir.

Bu kitap ve sempozyumun tüm eksik ve zaaflarına rağmen bir adım olması itibari ile önemli olduğuna bir kez daha dikkat çekip, bir sonraki adım/adımlar ile yeni bir mecrada yeni arayışlara vesile olmasını dileyelim. Hatta dilemenin ötesinde, bir sonraki adım veya adımlar için çaba gösterelim ki, bu adımların bir anlamı olsun, sonuçları itibari ile.


“Sendikalar ve milliyetçilik” paneli...

Eğitim Sen İstanbul 2 No’lu Şube, 10 Mart günü “Sendikalar ve milliyetçilik” başlıklı bir panel gerçekleştirdi. Panele Evrensel gazetesi yazarı Fatih Polat, Radikal gazetesi yazarı Necmiye Alpay ve sendika uzmanı Osman Ergin konuşmacı olarak katıldılar. Panele yaklaşık 80 kişi katıldı.

Panelde ilk sözü Necmiye Alpay aldı. Milliyetçilik kavramının dil yönünden gelişim ve değişiminin tarihsel evrimine değinerek, milliyetçilik ve ulusalcılık arasında sözlük anlamında fark olmadığını fakat özünde farklı anlayışları temsil ettiğini söyledi.

Panel Fatih Polat’ın konuşmasıyla devam etti. Polat, sendikaların, işçilerin çıkarlarını koruyup geliştirmek için mücadele eden örgütler olduğunu ve milliyetçiliğin hakim sınıfların çıkarlarını gerçekleştirme, sömürünün üzerini örtme amacı taşıdığını söyleyerek, sendikal mücadelede özü itibariyle milliyetçiliğe yer olmadığını ve hakim sınıf ideolojisinin bir aracı haline getirildiğini söyledi. 1970’li yıllarda milliyetçiliği ilke edinen MİSK’in komünizme karşı mücadelede Türk-İş’e paralel tutumlar sergilediğini ifade eden Polat, hakim siyasal konseptin kendi anlayışı dışındaki anlayışlara izin vermeyeceğini “Kışlaya, fabrikaya siyaset sokulmamalıdır!” sözünün hakim sınıf anlayışını yansıttığını belirtti. Milliyetçiliğe karşı genel mücadelenin işyerlerinden, tabandan yaratılması gerektiğini vurguladı.

Panelin ilk bölümünde son olarak sözü sendika Uzmanı Osman Ergin aldı. Ergin, Türkiye sendikal hareketinin düşünüş ve davranışta devrime ihtiyacı olduğunu ve sendikaların bunu kendiliğinden yapamayacağını söyledi. Adresin emekçi sınıflar ve işçi sınıfı olduğunu ifade etti. Kürt halkının temel hak ve özgürlükleri için ayağa her kalktığında sistem tarafından Türk emekçilerine de baskı uygulandığının altını çizdi.

Panelin ikinci bölümünde panelistler katılımcıların sorularını yanıtladılar.

Kızıl Bayrak/Kartal


“Sendikal arayışlar” sempozyumu

Ankara’da “Sendikal Arayışlar” sempozyumunun ilk günkü oturumu 8 Mart günü Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde gerçekleştirildi.

Sempozyumda konuşan DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi DİSK’in tarihinden, 40 yıllık başkaldırı geleneğinden ve kazanılmış hakların korunmasından bahsetti. KESK Genel Başkanı İsmail H. Tombul konuşmasında hak kayıpları ile sendikalarda yaşanan krizin aynı sürece denk geldiğini dile getirdi. Sınıfın bir bütün olarak güven sorunu yaşadığını, bunu aşması ve dar sendikal mücadeleden siyasallaşma sürecine girmesi gerektiğini, saldırıların mücadele ile boşa çıkarılabileceğini ifade etti. Kamu-Sen Genel Başkanı Bircan Akyıldız sendikal hareketin kurumsal, küresel ve hukuksal sorunlarına değindi, sendikaların rejim ve devlet düşmanı gibi algılandığını dile getirdi.

İkinci bölümde panelistler “Sendikal Kriz ve Sendikal Arayışlar”a ilişkin görüşlerini dile getirdiler. Doç. Dr. Metin Özuğurlu konuşmasında; geleneksel sendikacılığın miadını doldurduğunu, yeni sürecin eskisinin eleştirisinin üzerinden yükseleceğini ve sermayenin neoliberal saldırılarına karşı bu geleneğin bir geleceği olmadığını ifade etti.

Yıldırım Koç, Türkiye’de ve dünyada işçi sınıfının kalabalıklaştığını ve mülksüzleştiğini söyledi. Emperyalist ülkelerin işçilerinin sömürüden hatırı sayılır bir pay aldığını ve bu nedenle enternasyonalizmin söz konusu olamayacağını ifade etti.

Prof. Dr. Yüksel Akkaya, sendikal krizin kökeninde kapitalist sistemle bütünleşmenin yarattığı sorunlar olduğunu, sendikal hareketin sistemle bütünleşmesi karşısında sınıfın güvensizlikle yaklaştığını, sistemin işçiyi işletmeyle bütünleştirmeye çalıştığını, sermaye tarafından uygulanan bu politikaların mutlaka elemine edilmesi gerektiğini dile getirdi.

Yrd. Doç. Dr Özgür Müftüoğlu, sendikaların süreç içinde sistemin içine çekildiklerini, sistem sendika ilişkisinde bir farklılaşma yaşanması nedeniyle sendikaların yeni döneme ayak uyduramadıklarını dile getirdi.

Daha sonra çözüm önerilerinin sunulduğu bölüme geçildi. Metin Özuğurlu, sınıf siyasetinin özel bir biçimde vurgulanması gerektiğini, anti-emperyalizmle anti-kapitalizmin arasındaki aranın hızlı kapandığını, bunun ise işçi sınıfının birleşik, politik bir sınıf hareketini yaratmada önemli bir koşul olduğunu vurguladı. Yıldırım Koç, sendikacılığın antiemperyalist olması gerektiğini savundu. Yüksel Akkaya ise konuşmasına “yeni döneme eski silahlarla yanıt verilemeyeceği” tespitiyle başladı ve ardından bugünkü yapılarıyla sendikaların çürüme içinde olduğunu, bunların yok edilmesi gerektiğini, sendikaların sınıf hareketinin tümü olmadığını, sadece bir parçası olduğunu, bu nedenle işçinin en çok işyerinde deforme edildiğini ve işçileri buralarda dönüştürmek gerektiğini söyledi. Ö. Müftüoğlu, sendikaların ayakta kalmak istediğini fakat kapitalizmin yeni örgütlenmesinde yerlerinin olmadığını, sendikaların işbirlikçi konumları nedeniyle sömürüyü “şirin” göstermeye yaradıklarını, bu nedenle işçinin sendikalara güvenmediğini, yerli sermaye ile uluslararası sermayenin birlikte hedefe konulması gerektiğini vurguladı.

Kısa bir aranın ardından diğer panelistlerin sunumuna geçildi.

Bu bölümde Aziz Çelik, Murat Özveri ve Mehmet Beşeli konuşma yaptılar. Aziz Çelik konuşmasında sınıfın önemli ölçüde değişim geçirdiğini, sınıfın içinde sınıfların oluştuğunu, sınıfın nicel olarak geliştiğini fakat siyasal ya da sendikal mücadelede aynı ölçüde yer tutmadığını ifade etti. Yanısıra sendikal hareket programsal açıdan küresel kapitalizme ve neoliberal saldırılara karşı emeğin çıkarlarını savunmalıdır dedi. Selüloz-İş Hukuk Müşaviri Murat Özveri daha çok somut olayları anlattı. Sınıfın mücadelesinin adliye koridorlarına sıkıştırılarak çözülemeyeceğini dile getirdi. Mehmet Beşeli konuşmasında sermayenin egemenliğinin arttığı koşullarda proletaryanın da arttığını, krizin aslında işçi sınıfına devrimci olanaklar sunduğunu, bunun devrimci bir yöntemle değerlendirilebileceğini vurguladı.

Aziz Çelik çözüm kısmında sınıf içi parçalanmaya bir çözüm bulunmayacaksa çıkışın mümkün görünmediğini, yeni bir enternasyonalizme ihtiyaç duyulduğunu dile getirdi. Özveri ise, bu işin yasalarla olmadığını, işçilerin mücadeleyle yasaları fiilen geçersiz kılması gerektiğini ifade etti. Beşeli, herşeyden önce siyasal bir işçi hareketinin gerekli olduğunu vurguladı.

Konuşmaların ardından soru-cevap kısmına geçildi.


İkinci gün…

“Sendikal Arayışlar” sempozyumunun ikinci günü 9 Mart’ta SBF’de gerçekleştirildi. Açılış konuşmasını Türk-İş Başkanı Salih Kılıç yaptı. Kılıç konuşması boyunca sık sık uluslararası finans kuruluşlarını suçladı. Fakat tanımladığı sorunlara yönelik ne yapılacağını ya da çözüm önerilerini aynı açıklıkta dile getirmekten özenle kaçındı. Küreselleşmenin ehlileştirilmesi gerektiğini, sendika içi demokrasinin olmadığını, sendikaların birleşmesi gerektiğini vurgulayarak konuşmasını bitirdi.

Daha sonra panelistlerin konuşmasına geçildi. İlk önce sözü Petrol-İş Başkanı Mustafa Öztaşkın aldı. Sermayeye karşı anti-kapitalist konumlanmanın gereğinden bahsetti. Üretimin parçalandığını, bu nedenle örgütlenme biçimlerinin de buna göre yeniden biçimlenmesi gerektiğini dile getirdi.

Mülkiyeliler Başkanı Ali Çolak konuşmasında sendikaların krizinin aslında kapitalizmin krizi olduğunu, mücadelenin sadece dışsal bir faktörle açıklanamayacağını (soyut emperyalizm vurgusuyla), anti-emperyalist mücadelenin içerdeki sermayeye karşı mücadeleyle birleştirilmesi gerektiğini, günümüzde anti-kapitalist olunmadan anti-emperyalist olmanın gerçekçi olmadığını söyledi.

Türkiye Maden-İş Sendikası adına Gen. Bşk. Yrd. Murat Beken konuştu. 12 Eylül’e değinen Beken, sınıfın sindirilmişliğine vurgu yaptı. Sınıfın sendikacılara güven duymadığını ifade etti.

BMİS Genel Sekreteri Selçuk Göktaş, sendikaların eylemlerinde yalnız kaldığını, genel kurullarda sınıfın sorunlarının tartışılmadığını, sendikaları kısıtlayan yasalara karşı ortak tavır geliştirilmesi gerektiğini ifade etti.

Bu bölümün sonunda soru-cevap kısmına geçildi.

İkinci bölümde panelistler kürsüye çağrıldı. SES Genel Başkanı Köksal Aydın konuşmasında, krizin sendikal anlayışlardan kaynaklandığını, işyerlerinden kopuk bürokratik anlayışların önemli bir etken olduğunu savundu. Sendikacıların profesyonelliğinin sınırlanması gerektiğini ifade etti. Ayrıca kapitalizmin emek sömürüsü olmadan yaşayamayacağını, bu nedenle kapitalizmi aşan bir ideolojik platformdan hareket edilmesinin çok önemli olduğunu vurguladı.

Türk Ulaşım Sendikası Genel Başkanı Nazmi Güzel, Türkiye’deki krizin ekonomik, toplumsal, siyasal alanda yaşandığını belirtti. Sendikacıların söylemleriyle pratiklerinin tutarlı olması gerektiğine dikkat çekti.

Dev Sağlık-İş Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu, sendikal krize karşı iki tutumun olduğunu, bunlardan birincisinin neoliberal politikaların sonuçlarıyla uyuştuğunu, ikinci tutumun yeni üretim ilişkilerine karşılık yeni bir işçi hareketini yaratmada toplumsal hareket sendikacılığı modelini savunduğunu söyledi.

Panelistlerin konuşmalarından sonra soru-cevap kısmına geçildi. Saatin çok geç olması nedeniyle verimli bir soru-cevap bölümü gerçekleşemedi.

Kızıl Bayrak/Ankara



Çeksan Tersanesi’nde direniş kazandı!

9 Mart günü akşam saatlerinde Çeksan Tersanesi Çırakoğlu taşeronunda çalışan 8 işçi, Tersane İşçileri Birliği Derneği’ne başvurdu. Bunun üzerine dernek başkanıyla beraber Çeksan Tersanesi’ne gidildi. Önce taşeronla ardından tersane idari müdürüyle yapılan gergin tartışmalardan bir sonuç alınamayınca, neler yapabileceğini tartışmak ve karara bağlamak için derneğe geri dönüldü. Akşam yapılan tartışmalardan sonra tersane önünde direnişe geçilmesi gerektiği ifade edildi. Bunun üzerine 10 Mart sabahı dernek binasında diğer dernek üyeleri ile biraraya gelindi. Yapılan değerlendirmenin ardından işçiler olarak tersane önüne gidildi. Burada çevrede bulunan işçilere sözlü açıklamada bulunularak ve ajitasyon konuşmaları yapılarak direnişe geçildiği açıklandı.

“İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!”, “Ücret hakkımız gaspedilemez!”, “Sigorta hakkımız gaspedilemez!”, “Artık yeter, iş cinayetlerine son!”, “Direne direne kazanacağız!” yazılı dövizler açıldı ve sloganlar atılarak kapı önünde beklenmeye başlandı. Bekleme anında tersane patronları ve uşaklarıyla bir gerginlik yaşandı. Yaklaşık 1,5 saat süren direniş boyunca Çeksan Tersanesi patronu -aynı zamanda GİSBİR’in başkanı- TİB-DER başkanıyla görüşerek ücretlerin tamamının ödeneceğini açıkladı. Ücretlerin tamamının ödenmesinden sonra eylem sona erdi.

Çırakoğlu taşeronu geçen yıl 22 Mayıs tarihinde DESAN Tersanesi’nde aynı sorunu yaratmış ve yine TİB bir direniş başlatmıştı. Bu direniş sırasında polisin saldırısı sonucu TİB çalışanlarının da aralarında bulunduğu 5 işçi gözaltına alınmıştı.


Tuzla Gemi Tersanesi’nde de kazandık!

Tuzla Gemi Tersanesi’nde ALFA taşeronunda çalışan 5 işçinin “iş bitti” gerekçesiyle işten atılması ve ücretlerinin ödenmemesi üzerine, ihbar tazminatlarını ve ücretlerini taşerondan talep ettiler. Bu nedenle patronun tehditlerine maruz kalan işçiler TİB-DER’e başvurdular. Bunun üzerine TİB-DER ALFA isimli firmadan 5 işçinin bu haklarını talep etti. Bu talepler taşeron tarafından kısa sürede karşılandı.

Tersane İşçileri Birliği