12 Ocak 2007 Sayı: 2007/01(01)

  Kızıl Bayrak'tan
   Topyekûn saldırılara karşı direniş yılı!
  Saldırılara karşı
birleşik devrimci direniş!..
  2006 yılında sınıf hareketi
  2006 emperyalist/siyonist güçlerin Irak’ta bataklığa saplandıklarının resmen tescil edildiği yıl oldu!
Üçlü “Şer mihveri” komşu halklara karşı hazırlanıyor!
Asgari ücret kimin meselesi? - Yüksel Akkaya
Hava-İş Örgütlenme ve Eğitim Uzmanı Munzur Pekgüleç ile asgari ücret üzerine konuştuk...
 Özel güvenlik şirketleri
  Yeni bir yılın başında dünya, Ortadoğu ve Türkiye
  Nükleer silah deposu siyonist rejim bölge
halklarını tehdit ediyor!
  Filistin halkı kazanacak!
  Somali’ye saldırı emrini ABD emperyalizmi verdi
  Bağdat-Mogadişu
  Faşizmle hesaplaşmak kapitalizmle
hesaplaşmaktan geçiyor!
  Oaxaca’nın ruhu! -
Mumia Abu-Jamal
  Saddam’ın idamı ve düşündürdükleri -
M. Can Yüce
  2007’ye girerken
  Diyeti ödenmeyen
çalıntı bir hayatın rüyası -
H. Eylül
  Başka türlü bir tribün, başka türlü bir futbol:
LİVORNO CALCIO -
Cem Taylan
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Bağdat-Mogadişu

Irak/Bağdat ile Somali/Mogadişu arasında yaklaşık 3400 km var. Ancak, biri Ortadoğu diğeri de Doğu Afrika’da yer alan bu iki ülkenin tarihleri şu günlerde kesişmeye başladı: ABD, bu iki ülkede, terörizmle savaş gerekçesiyle din savaşlarını körüklüyor.

Irak macerası, kitle imha silahları yalanıyla başlamış, demokrasi getirme bahanesiyle devam etmiş, sonra da bir Şii-Sünni kutuplaşmasına dayanan iç savaş arayışına dönüşmüştü. ABD’nin Somali serüveni biraz farklı. 1991’de diktatör Siad Barre’nin devrilmesinden sonra oluşan kaos ortamında, “insani gerekçeler” bahanesiyle başlayan müdahale girişimi, 1992-1993’te ABD’nin apar topar çekilmesine yol açan (Black Hawk Down filmine konu olan) fiyaskoyla sonuçlanmıştı. Şimdi, amaç Somali’ye demokrasi getirmek değil. Aksine, ABD Somali’de halkın son derecede nefret ettiği savaş lortlarını (düpedüz, silah ve uyuşturucu taciri gangsterler) destekleyerek (Washington Post, 17/05/06) maşası haline getirdiği Etiyopya rejiminin silahlı güçlerini kullanarak ülkeye yeniden girmeye çalışıyor. Bu plan da, “Taliban tipi rejimle, İslamo-faşistlerle, El Kaide’yle mücadele” olarak sunuluyor. Ancak Etiyopya güçleri Hıristiyanlardan, savaşan Somali güçleri Şeriat Mahkemeleri Birliği’ne bağlı Müslümanlardan oluştuğundan bir din savaşı körüklenmiş oluyor.

Somali’de ne var?

ABD’nin Irak’a neden geldiğini, Irak’ta ne olduğunu biliyoruz. Ama çok yoksul ve çorak ülke Somali neden önemli? CIA verilerine göre Somali’de uranyum, doğalgaz ve henüz işletilemeyen petrol yatakları varmış.

Ancak bu bana yeterli gelmedi, Somali üzerine yazılarından tanıdığım Dr. Abdulkadir S. Hüseyin’e sordum. Hüseyin’e göre, ABD’nin bölgedeki en önemli stratejik amacı Aden Körfezi’ni denetlemek. Bunun için de Somali kıyısındaki Berbera kentinde bir deniz üssü istiyor. Böylece ABD, petrol zengini Arap ülkeleriyle Batı ülkeleri, Asya ülkeleri (özellikle Çin, Hindistan) arasındaki petrol tankerlerinin, ticari şileplerin geçiş yollarını denetimi altına alabilecek. Hint Okyanusu’na açılan bir üsse daha sahip olacak. İkincisi, 1990’larda ABD petrol şirketlerinden oluşan bir konsorsiyum Somali’nin kuzey kesimlerinde sondaj çalışmaları yapmış, söylentilere göre önemli büyüklükte gaz ve petrol rezervlerine rastlamış (CIA el kitabındaki bilgiler de bunu doğruluyor). Ancak, bugüne kadar, Somali’de siyasi ortam bu kaynakların işletilmesine olanak verecek bir şekillenmeye, ABD dostu bir merkezi devletin oluşmasına olanak sağlamadı.

Gerçekten de Los Angeles Times’ın 18 Ocak 1993 tarihli bir haberinde, ABD’nin dört enerji devi, Conoco, Amoco, Chevron and Philips’in Siad Barre hükümetinden, Somali’nin dörtte üçünü kapsayan, on milyonlarca dönüm arazide araştırma yapmak için çok özel imtiyazlar aldıkları yazıyordu. Los Angeles Times, Dünya Bankası uzmanlarıyla da konuşarak, “Eğer ABD ülkede istikrar sağlayabilirse, bu şirketler milyarlarca dolarlık kazançlar gerçekleştirebilecekler” sonucuna ulaşıyor.

Somali üzerine yazan başka bir uzman, Abid Mustafa da 3 Haziran’da Media Monitor Network’ta yayımlanan bir yazısında, aslında yalnızca ABD’nin değil, İngiltere, Fransa, Birleşik Arap Emirlikleri ve Çin kaynaklı şirketlerin de Somali’nin gaz ve petrol rezervlerinde gözleri olduğunu, tüm şiddetiyle süren iç savaşa karşın, Geçici Ulusal Hükümet, Somaliland Hükümeti ve Punland hükümetleriyle imtiyaz anlaşmaları yapmaktan çekinmemiş olduklarını aktarıyordu. Aslında, Somali’de petrol olduğu daha sömürge döneminden beri biliniyor, Fransa, ingiltere ve ABD, bu kaynaklara ulaşmak için rekabet ediyorlarmış.

Diğer bir deyişle, Somali’de yaşananlar, son yıllarda büyük güçlerin “enerji güvenliği” başlığı altında dikkatlerini giderek Afrika üzerinde yoğunlaşmasıyla oluşan daha büyük bir resmin parçası.

ABD’nin dönüşü

ABD’nin, bu enerji kaynaklarına, stratejik noktalara ulaşmak amacıyla bir an evvel Somali’ye dönme telaşı, bu amaçla, ekonomik ve siyasi açılardan fena halde bir limana gereksinimi olan Etiyopya rejimini kullanması, adeta, başıboş bir ineğin zücaciye dükkanına girmesine benziyor. Bu yüzden birçok gözlemci; Etiyopya, Eritre, Uganda, Kenya vb. ülkeleri de içine çekerek bölgeyi yangın yerine çevirebilecek bir savaş olasılığından söz ediyor.

ABD destekli Geçici Federal Hükümet (GFH), bir zamanlar ABD’nin savaştığı, Somali’yi yangın yerine çeviren gangster/savaş lortlarından oluşuyor; belki uluslararası desteği var ama, Financial Times’dan, Sudan Tribune yorumcularına (07/01) kadar birçok gözlemcinin işaret ettiği gibi Somali’de toplumsal desteği neredeyse sıfır. Buna karşılık, aylardır ülkeyi yönetebilen “yıllardır ilk kez düzene benzer bir yapı oluşturmaya başlamış olan” Şeriat Mahkemeleri Birliği (ŞMB) hareketi var. Bu hareket Somali iş çervelerinin (bir anlamda “ulusal burjuva” sınıfının) mali ve siyasi desteğiyle oluştu (BBC) ve ülkeye düzen getirdikçe, halkı haraca bağlayan, kadınlara kızlara tecavüz eden gangsterleri kentlerin dışına sürdükçe, Somalililerin güvenini, desteğini kazandı. ŞMB hareketinin içinde radikal Müslüman kesimler de olmakla birlikte, liderliğinde, BBC’nin ifadesiyle “ılımlı” biri, Libya’da hukuk eğitimi almış, lise öğretmeni, Şerif Şeyh Ahmet var.

Halbuki, Financial Times’ın, “Somali’yi işgal etmek çözüm değil (04/01/07) başlıklı yazısında işaret ettiği gibi başka türlü de olabilirdi: “Birincisi, ŞMB, düzen kurmaya devam etmesi için kendi haline bırakılabilirdi. Barre’den bu yana ilk kez düzene benzer bir şey oluşuyordu. İkincisi, ek olarak da, toplumsal desteği, Etiyopya’nın desteklemek iddiasıyla müdahale ettiği sözde geçici hükümetten çok daha geniş olan islamcılarla iş yapmanın yolları aranabilirdi. Bunun yerine, elimizde şimdi hiçbir toplumsal desteği olmayan bir hükümeti destekleyen, ABD destekli bir istila var. Etiyopya eğer kalırsa, tüm Somali işgal karşısında birleşecek, eğer giderse, siyasi boşluk oluşacak. Silahlı Somali klanları ülkenin leşi üzerinde birbirlerine girecekler. Bu arada, hiç şüphemiz olmasın, İslami hareket daha iyi ve daha örgütlü ve radikalleşmiş olarak geri gelecek.”

Gerçekten de, “IV. Kuşak Savaşlar” kuramcısı emekli Albay William Lind, “Etiyopya’nın işgalinin başarısına bakarak karar vermekte acele etmeyin. Asıl savaş şimdi başlayacak” diyor (Antiwar.com, 06/01)

ABD neden bu yolu seçti? Baştan beri Somali halkının nefret ettiği “savaş lortlarıyla” gangsterler ortak iş yapmış olmanın bedelini mi ödüyor? Yoksa, Müslümanlarla Hıristiyanları karşı karşıya getirerek bir din savaşını mı körüklemek istiyor? Gelişmiş ülkelerden yoksullarına kadar her yerde “küreselleşme” sürecinin sınıf çelişkilerini derinleştirdiği, emperyalist rekabeti ve savaşları hızlandırdığı bir dünyada, olup bitenlerin jeopolitiğini, kapitalizmle, emperyalizmle ilişkisini, (askeri sınai kompleksin devasa kârlarını) halklardan gizleyerek, ABD hegemonyasına hizmet edecek bir kutuplaşma yaratmak için “din savaşları paradigması” çok uygun değil mi?

(Ergin Yıldızoğlu, Cumhuriyet, 8 Ocak ‘07)