12 Ocak 2007 Sayı: 2007/01(01)

  Kızıl Bayrak'tan
   Topyekûn saldırılara karşı direniş yılı!
  Saldırılara karşı
birleşik devrimci direniş!..
  2006 yılında sınıf hareketi
  2006 emperyalist/siyonist güçlerin Irak’ta bataklığa saplandıklarının resmen tescil edildiği yıl oldu!
Üçlü “Şer mihveri” komşu halklara karşı hazırlanıyor!
Asgari ücret kimin
meselesi? - Yüksel Akkaya
Hava-İş Örgütlenme ve Eğitim Uzmanı Munzur Pekgüleç ile asgari ücret üzerine konuştuk...
 Özel güvenlik şirketleri
  Yeni bir yılın başında dünya, Ortadoğu ve Türkiye
  Nükleer silah deposu siyonist rejim bölge
halklarını tehdit ediyor!
  Filistin halkı kazanacak!
  Somali’ye saldırı emrini
ABD emperyalizmi verdi
  Bağdat-Mogadişu
  Faşizmle hesaplaşmak kapitalizmle
hesaplaşmaktan geçiyor!
  Oaxaca’nın ruhu! -
Mumia Abu-Jamal
  Saddam’ın idamı ve düşündürdükleri -
M. Can Yüce
  2007’ye girerken
  Diyeti ödenmeyen
çalıntı bir hayatın rüyası -
H. Eylül
  Başka türlü bir tribün, başka türlü bir futbol:
LİVORNO CALCIO -
Cem Taylan
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Genelkurmay 2. Başkanı’nın özel ekiple İsrail’e yaptığı ziyaret üzerine...

Üçlü “şer mihveri” komşu halklara karşı hazırlanıyor!

BM Güvenlik Konseyi’nin İran’a yaptırım öngören karar tasarısını kabul etmesi, ABD güdümündeki Ankara-Tel Aviv rejimlerini hareketlendirdi. Amerikan emperyalizminin emriyle üçlü “şer mihveri”ne katılan bu iki gerici rejimin, neo-faşist çetenin halkları köleleştirme seferinde daha etkin roller üstlenmeye hazırlandığı gözlenmektedir.

Güvenlik Konseyi kararının hemen ardından Tel Aviv’e giden Genelkurmay 2. Başkanı orgeneral Ergin Saygun komutasındaki heyetin bileşimi, iki ülke ordularının komşu halklara karşı kapsamlı hazırlıklar yaptığını gözler önüne serdi. Sermaye medyasının haber konusu bile etmediği iki günlük gezi çerçevesinde, İsrail-Türkiye militarist kurumlarının bir dizi “kritik görüşme” gerçekleştirdiği bildirildi. Özel bir uçakla İsrail’e giden orgeneral komutasındaki heyette “terörizm”, “savunma sanayisi”, “istihbarat” ve “harekât” konularında uzman askeri ekiplerin yer aldığı belirtildi.

Bildirildiğine göre, İsrail-Türkiye savaş makinelerinin ayrıntılı birer stratejik analiz brifingi verdiği toplantılarda, terörizmle mücadele kapsamında istihbarat paylaşımı, istihbarat uydularından elde edilen sonuçlar ve radikal dinci terör değerlendirildi. “Ortak tehdit” algılamaları kapsamında ise bölgede İran’ın Şahap serisi füzelerinin geldiği aşama, füzelerin etkili menzil alanları ve İran’ın nükleer kapasitesini silahlarında kullanabilme olasılıkları üzerine görüşmeler yapıldı.

Tel Aviv’de İsrail Savunma Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı’nda gerçekleştirilen “kritik toplantılar”ın bir diğer gündemi ise Türkiye-İsrail-ABD Deniz Kuvvetleri’nin ortaklaşa gerçekleştirdiği Güvenilir Denizkızı (Reliant Mermaid) tatbikatının takviminin belirlenmesiyle ilgiliydi.

İran’ın geliştirdiği Şahap füzeleri serisinin ABD-İsrail-Türkiye mihverini rahatsız ettiği bilinmektedir. Ancak “şer ekseni”ni harekete geçiren nedenin bu füzeler olduğu iddiasının hiçbir inandırıcılığı yoktur. Zira İran, Türkiye veya İsrail’e saldırmak için değil, emperyalist/siyonist güçlerden gelebilecek olası saldırılara karşı durabilmek için silah/füze geliştiriyor. Öte yandan emperyalist orduların bölgedeki varlığının yanısıra, Türkiye, İsrail, Suudi Arabistan gibi Amerikancı bölge devletlerinin silahlanma yarışını akıl almaz boyutlara vardırdığı göz önüne alındığında, İran’ın da bu yarışa katılması hiç de şaşırtıcı değildir.

“Şer mihveri” güçlerinin iddiaları tam bir arsızlık örneğidir. Zira nükleer silah deposu olan ve İran’ı doğrudan tehdit eden “şer mihveri”nin kendisidir. Dünyadaki nükleer silahların çoğunu, Bush liderliğindeki savaş kundakçıları denetliyor. 1967’den beri nükleer silah üreten siyonist İsrail’in stokunda ise 200 ila 300 nükleer başlıklı bomba/füze olduğu genel kabul görüyor. İncirlik üssünde 90 atom bombasının stoklanmasını sevinçler karşılayan Ankara’daki işbirlikçi takımının Şahap füzelerini tehdit olarak görmesi de bir başka ikiyüzlülüktür.

Bu şartlarda İran’ın, üçlü “şer mihveri”ni tehdit olarak algılaması çok daha akla uygundur. 1996 yılında Savunma Sanayi İşbirliği, Askeri İşbirliği alanlarında İsrail’le stratejik anlaşmalar imzalayan Türk burjuvazisi, siyonistlerle işbirliğini, demek oluyor ki, bölge haklarına karşı suç ortaklığını günden güne pekiştirmektedir. ABD desteği/gözetimi altında geliştirilen bu ilişkiler, giderek tüm bölge halklarını tehdit edecek boyutlara varmıştır. Dünyanın en güçlü savaş makineleri arasında yer alan orduları besleyen Türkiye-İsrail rejimlerinin Pentagon güdümünde olması, tehdidin boyutunu günden güne genişletmektedir.

Bu arada Türkiye-İsrail savaş makineleri önderliğinde geliştirilen bu işbirliği, özellikle savaş sanayi kompleksinde etkin yeri olan büyük tekellerin tam desteğini almaktadır. Haddi hesabı bilinmeyen rantların döndüğü silahlanma çılgınlığından, son birkaç yılda sadece İsrail savaş sanayine birkaç milyar dolarlık payın düşmesi, kirli işbirliğinin boyutu hakkında fikir vermektedir.

Anti-emperyalist/anti-siyonist mücadeleyi sürdüren güçler, sadece emperyalistlerle değil, fakat İsrail’le yapılan bütün anlaşmaların da iptal edilmesi şiarını özel tarzda yükseltmelidirler.