12 Ocak 2007 Sayı: 2007/01(01)

  Kızıl Bayrak'tan
   Topyekûn saldırılara karşı direniş yılı!
  Saldırılara karşı
birleşik devrimci direniş!..
  2006 yılında sınıf hareketi
  2006 emperyalist/siyonist güçlerin Irak’ta bataklığa saplandıklarının resmen tescil edildiği yıl oldu!
Üçlü “Şer mihveri” komşu halklara karşı hazırlanıyor!
Asgari ücret kimin
meselesi? - Yüksel Akkaya
Hava-İş Örgütlenme ve Eğitim Uzmanı Munzur Pekgüleç ile asgari ücret üzerine konuştuk...
 Özel güvenlik şirketleri
  Yeni bir yılın başında dünya, Ortadoğu ve Türkiye
  Nükleer silah deposu siyonist rejim bölge
halklarını tehdit ediyor!
  Filistin halkı kazanacak!
  Somali’ye saldırı emrini
ABD emperyalizmi verdi
  Bağdat-Mogadişu
  Faşizmle hesaplaşmak kapitalizmle
hesaplaşmaktan geçiyor!
  Oaxaca’nın ruhu! -
Mumia Abu-Jamal
  Saddam’ın idamı ve düşündürdükleri -
M. Can Yüce
  2007’ye girerken
  Diyeti ödenmeyen
çalıntı bir hayatın rüyası -
H. Eylül
  Başka türlü bir tribün, başka türlü bir futbol:
LİVORNO CALCIO -
Cem Taylan
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Geride kalan yıl içinde iç çatışma ve gerilimlere rağmen işçi ve emekçilere saldırılar sürdü, emperyalist savaş taşeronluğu yolunda önemli adımlar atıldı...

Topyekûn saldırılara karşı direniş yılı!

2006, gerek Türkiye ve Ortadoğu, gerekse tüm dünyada son beş yıldır giderek tırmanan çalkantılı dönemin önemli bir halkasını oluşturmaktadır. Yeni yılın ilk günlerindeki hızlı siyasal gelişmeler de dikkate alınırsa, 2007’nin yeni bir dönemecin başlangıcı olduğunu söylemek bile mümkün. Bu, Ortadoğu için olduğu kadar Türkiye için de geçerlidir. İç-dış politika ayrımı yapmaksızın gelişmelere kabaca bakalım.

Emperyalizme hizmetten savaş taşeronluğuna geçiş için hazırlıkların hızlandırıldığı bir yıl

2006 yılı önümüzdeki dönemin çok şeylere gebe olduğunu gösteren ve Türkiye’nin iç ve dış politikasına damgasını vuran pek çok gelişmeye tanıklık etti. Bunların en başında hiç kuşkusuz ABD’nin Irak’ta bataklığa saplanmasının kesinleşmesi, İsrail’in Lübnan hezimeti ve Ortadoğu’ya yönelik daha kapsamlı bir emperyalist saldırı hazırlığı gelmektedir. İran’ın köşeye sıkıştırılması, Saddam’ın alelacele idamı, ardından yeni yılın ilk günlerinde Etiyopya’nın islamcı Somali hükümetine ABD desteğiyle savaş açması ve ABD’nin Somali’de başlattığı son operasyon, bu konuda hiçbir kuşkuya yer bırakmamaktadır. 2007, Kuzey Afrika’dan Avrasya’ya kadar savaş ve çatışmaların tırmanacağı ve Türkiye’nin bu savaş ve saldırganlıkta aktif bir rol üstleneceği bir yılın başlangıcı olacaktır.

ABD’nin Ortadoğu’ya saldırısıyla başlayan çalkantılı dönemin, dalga dalga tüm dünyaya yayılmakta ve sertleşmekte olduğu artık kesindir. 4 yıldır barbarca sürdürdüğü savaşta saplandığı bataklıktan çıkamayan ABD, bu başarısızlığın faturasını başta bölge halkları olmak üzere tüm dünyaya ödetmeye kararlıdır. Bir bölge ülkesi olmanın yanısıra ABD’ye göbekten bağımlı bir devlet olarak Türkiye, bu faturadan kaçamayacağını, aktif olarak içinde yer almazsa emperyalist savaşın kendisine daha ağır bir faturaya dönüşeceği kaygı ve korkusuyla 2005 yılından bu yana, ABD ile kölece ilişkileri daha da derinleştirmektedir.

Son iki yıl, ama özellikle de geçen yıl bu konuda hayli mesafe alınmış bulunmaktadır... Önce tezkere kazasının yol açtığı hasarlar onarıldı. Ardından tezkereyi aratmayan kararnamelerle bir dizi yeni üs ve liman ABD’nin hizmetine sunuldu. 2006 yılından itibaren ABD’ye en üst düzeyde ziyaretler sıklaştırıldı. Genelkurmay eski başkanı Hilmi Özkök’ün yaz aylarında görevini halefine devrederken yaptığı konuşma ve MGK toplantılarında belirlenen yeni açılımlarla, ABD ile kölece ilişkiler her bakımdan pekiştirildi. Böylece, PKK ve Kürt sorunu konusundaki pürüzler dışta tutulursa, Türkiye’nin Ortadoğu politikası ABD’nin istediği çizgiye ve kıvama getirildi.

Yeni yılın hemen başında 80. kuruluş yıldönümü vesilesiyle MİT müsteşarı Emre Taner’in (gelişmelere seyirci kalamayız, aktif bir dış politika izlemeliyiz vb.), daha öncesinde Başbakan Erdoğan’ın (önceliğimiz AB değil, Irak) açıklamaları, Genelkurmay’ın Kerkük sorunu ve PKK konusunda son çıkışları, sermaye iktidarının bir blok olarak emperyalist savaş ve saldırılarda daha ilerden rol alacağının birinci ağızlardan ifade edilmesinden başka bir anlam taşımıyor. Burada dikkat çekilmesi gereken üç noktanın altını bir kez daha kalınca çizelim.

Temel politikalarda uyum

Birincisi; egemen sınıfların ve farklı düzeydeki temsilcilerinin, kendi aralarındaki iç çekişme ve çatışmalara rağmen ABD’ye uşaklık çizgisini derinleştirmek noktasında tam bir uyum içerisinde hareket etmeye büyük bir özen göstermeleridir.

İkincisi aynı uyumun işçi ve emekçilere ve demokratik hak ve özgürlüklere dönük saldırılar konusunda da sürdürülmesidir.

Ve üçüncüsü, iç politika malzemesi olarak kullanılan Kürt sorunu konusundaki farklı demagojik yaklaşımlara rağmen inkarcılık ve imha politikasındaki ortak paydanın gözlerden saklanamıyor olmasıdır. Birbuçuk yıl önce Kürt sorununun varlığını tanıyan Erdoğan’ın, gelinen yerde “Kürt sorunu yok, terör sorunu var” diyerek, devletin geleneksel çizgisine biat etmesi bu açıdan hiç de şaşırtıcı değil.

Egemen sınıflar arasındaki it dalaşı sürüyor

2006’nın siyasal tablosuna elbette bir başka açıdan, egemen sınıfların kendi aralarındaki güç, çıkar ve iktidar kavgasının yarattığı istikrarsızlık açısından da bakmakta fayda var. Hatırlanacağı gibi, öncesinde Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü’nün tutuklanması, ardından Şemdinli olaylarıyla iyice su yüzen çıkan Ordu-AKP çekişmesi, Mayıs ayındaki Danıştay’a yönelik silahlı saldırıyla iyice tırmanmış, yeni Genelkurmay başkanının seçilmesi konusunda yaşanan tartışmalarla tansiyon daha da yükselmişti. Bu arada gerek AKP gerekse ordu, birbirlerinin kirli işlerini-çetelerini ve yolsuzluklarını kullanmaya çalışarak birbirlerini yıpratmaya çalışmış bir dizi yerde linç girişimleri örgütlenmiş, pislikler ortaya saçılmıştı.

AKP’nin attığı geri adımlarla bir parça yatışan bu gerilim ve çatışmalar, şimdi kritik bir aşamaya gelmiş bulunuyor. Gerek cumhurbaşkanlığı gerekse ardından yapılacak olan genel seçimlerden günü ve görüntüyü kurtaracak bir siyasal temsiliyet tablosu ile çıkmak, sermaye açısından son derece önemlidir. Zira o yalnızca içerde değil, aynı zamanda tüm bölgede artık hesaplarını savaş ve saldırganlık üzerinden yapmaktadır. AKP’nin, elindeki kozları sonuna kadar kullanmaya ve iktidar kavgasından daha büyük bir pay kapmaya kalkarak haddini aşması demek, gerek içerde gerekse dışarıda hazırlıkları ve planları yapılan saldırıların bir süreliğine de olsa gecikmesi demektir. Sermayenin buna asla izin vermeye niyeti yok. Göründüğü kadarıyla AKP’nin, böyle bir niyeti olsa bile, bunu sonuna kadar dayatacak gücü bulunmuyor..

Mevcut koşullarda sermaye adına hiçbir çözümün kalıcı, uzun vadeli ve istikrarlı olmayacağı açıktır. Oysa işçi ve emekçiler siyasal sahneye çıkmayı, sınıfa karşı sınıf mücadelesinde yerini almayı başaramadığı koşullarda, sermaye aynı bildik oyunları bir kez daha sahnelemekte bir güçlük yaşamayacak, bu sorun da egemen sınıfların kendi aralarında karşılıklı restleşmeler, tavizler yoluyla bir şekilde çözülecektir. Bir farkla ki, bu kez gelen gideni, yeni yıl geçen yılı ve yılları aratacaktır. Zira işçi ve emekçileri bekleyen fatura çok daha kapsamlı ve ağırdır. Bu bilinçle mücadeleye hazırlanmalıyız.