12 Ocak 2007 Sayı: 2007/01(01)

  Kızıl Bayrak'tan
   Topyekûn saldırılara karşı direniş yılı!
  Saldırılara karşı
birleşik devrimci direniş!..
  2006 yılında sınıf hareketi
  2006 emperyalist/siyonist güçlerin Irak’ta bataklığa saplandıklarının resmen tescil edildiği yıl oldu!
Üçlü “Şer mihveri” komşu halklara karşı hazırlanıyor!
Asgari ücret kimin meselesi? - Yüksel Akkaya
Hava-İş Örgütlenme ve Eğitim Uzmanı Munzur Pekgüleç ile asgari ücret üzerine konuştuk...
 Özel güvenlik şirketleri
  Yeni bir yılın başında dünya, Ortadoğu ve Türkiye
  Nükleer silah deposu siyonist rejim bölge
halklarını tehdit ediyor!
  Filistin halkı kazanacak!
  Somali’ye saldırı emrini
ABD emperyalizmi verdi
  Bağdat-Mogadişu
  Faşizmle hesaplaşmak kapitalizmle
hesaplaşmaktan geçiyor!
  Oaxaca’nın ruhu! -
Mumia Abu-Jamal
  Saddam’ın idamı ve düşündürdükleri -
M. Can Yüce
  2007’ye girerken
  Diyeti ödenmeyen
çalıntı bir hayatın rüyası -
H. Eylül
  Başka türlü bir tribün, başka türlü bir futbol:
LİVORNO CALCIO -
Cem Taylan
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Hava-İş Örgütlenme ve Eğitim Uzmanı Munzur Pekgüleç ile asgari ücret üzerine konuştuk...

“Asgari ücret kölelik ücretidir!”

- 2007 yılı için geçerli olan asgari ücret belirlendi. İşçiler cephesinden önemli bir yer tutan asgari ücretin belirlenmesi sürecinde Türk-İş “işçi temsilcisi” sıfatıyla komisyonda yeraldı. Türk-İş’in bu süreçteki tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Asgari ücretle ilgili ‘70’lerden bu yana işçiler içerisinde en çok örgütlü olan sendika konfederasyonunun işçileri temsiliyetiyle birlikte “Asgari Ücret Tespit Komisyonu” çalışıyor. Ama gerçekten enteresan olan şu; yıllardır Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda Türk-İş’in gerek kendi yapmış olduğu araştırmalar, gerek Devlet Planlama Teşkilatı’nın yaptığı araştırmalar öne çıkarıldı. Buna rağmen asgari ücret hiçbir zaman 4 kişilik bir ailenin yoksulluk sınırında dahi yaşamını idame ettirebileceği bir seviyeyi yakalayamadı. Bu noktada en ufak bir başarı elde edilemedi. Türk-İş’in yaptırmış olduğu son yıl istatistiklerinde bile 590 lira olan açlık sınırına rağmen, yoksulluk sınırının 1900 YTL olduğu bir ülkede asgari ücretin net 403 YTL olarak belirlenmesinin ne mantıkla bağdaşır bir yanı var, ne de gerçeklikle uzaktan yakından ilgisi var. O yüzden Türk-İş’in Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda taraf olmasının gerçekten izah edilebilir bir yanı yoktur. Bence sonucu baştan belli olan bu komisyonun içinde işçilerin lehine bir şey çıkmayacağını bile bile bulunmayı doğru bulmuyorum. Bu tıpkı Ekonomik Sosyal Konsey’de sermayenin yenilenmesine ve verimli olmasına aracı olmak gibi bir şey. Bu komisyonda olmak böyle bir şeyi ifade ediyor.

Bu yüzden asgari ücret görüşmelerinde tüm sendika konfederasyonlarının ortak tutum alması gerekiyor. Şu an sendikalı olan işçilerin aldıkları ücretler dahi yoksulluk sınırının çok çok altında. Böylesi bir gerçeklik ortadayken asgari ücretin neye, hangi kriterlere göre tespit edildiğini anlamak mümkün değildir. O yüzden asgari ücretin bir kölelik ücreti olduğunu, insanları açlık sınırının altında yaşamaya zorunlu kılan bir ücret olduğunu düşünüyorum.

Özellikle son dönemde AKP hükümetinin dillendirdiği insanileştireceğiz dediği asgari ücret hakikaten insanlıktan çıkmıştır. Asgari ücret insani bir ücret değildir, yoksulluk ücreti de değildir, karın tokluğu ücreti bile değildir. Köleyi bile çalıştırmak için karnını doyurmak lazımdır. Böylesi bir tablo karşısında sınıfın, halkın ve politik güçlerin birlikte olmasının önemli olduğunu düşünüyorum.

- Asgari ücretin belirlenmesi sürecinde sendikalar etkisiz de olsa bir eylem programı çıkardılar. Ancak bu süreçte etkin ve etkili olamadılar. Bunun nedenini neye bağlıyorsunuz?

Şimdi daha gerçekçi olmak lazım. Türkiye’de Türk-İş, DİSK, KESK ve bunların yanısıra Memur-Sen ve Kamu-Sen var. Bunlar her ne kadar örgütlü görünseler de aslında sınıfın içinde tamamen örgütsüzler. Bu siyasi arenadaki bölünmüşlüğün, parçalanmışlığın sendikal arenadaki ifadesidir. Türk-İş, DİSK ve Hak-İş işçilerin örgütlü olduğu sendikalar, konfederasyonlar... Bunların politik olarak liberal ve muhafazakar olmaları, sosyal demokrat olmaları, işçilerin hak ve çıkarlarını koruma ve kollamada farklı davranmalarını gerektirmiyor. Buna hak ve yetkileri yok diye düşünüyorum. Yani asgari ücret, sosyal güvenlik yasası, kıdem tazminatının ortadan kaldırılmasıyla ilgili saldırılarda, hükümetin politikaları karşısında birlikte davranmayı beceremediler. Bunu da tabii doğru tespit etmek lazım.

Devletçi sendikal anlayışın dünkü temsilcisi Türk-İş’ti. Bütün hükümetlerle, bütün iktidarlarla iyi geçinmeyi işçilerin çıkarına var saydılar. Bu durum işçilerin büyük kazanımlarını bertaraf etmeyi beraberinde getirdi. Bugün Hak-İş bu rolü üstlenmiştir. Türk-İş’ten daha yakın bir biçimde hükümetle iyi geçinmeyi, hükümetin yanlış politikalarına ses çıkarmamayı, hükümetin işçiler aleyhinde uygulamalarında tarafsız kalmayı benimseyen bir tutum içerisinde. Türkiye’de işçilerin yasal anlamda örgütlü olduğu Türk-İş, Hak-İş ve DİSK var. Türk-İş en büyük konfederasyon ve etkisi olanı. Hak-İş bugün çok etkisiz bir sendika. DİSK ise ‘80 öncesi sendikal anlayışının dışında hareket ediyor. Avrupa sendikacılığı, Amerika sendikacılığı gibi anlayışlar var içeriside. Bunlar Hak-İş’te olduğu gibi islami motiflerle de olabiliyor. Bu sendikalar devletçi. O yüzden Türkiye’deki sınıf örgütleri gibi davranması gereken bu konfederasyonların tümü, sermayeyle iyi geçinen, işçilerin sorunlarını çözmede çok işlev görmeyen sendikal anlayışlara tekabül ediyor. Bunun dışında istisna olan çok küçük sendikalar var. Bunların sermaye karşıtı olmaları, sınıftan yana olmaları, sınıf mücadelesini kendi el yordamıyla güçlendirmek istemeleri de açıkçası ne yeterli ne de yetkin bir noktada. Ve Türkiye’deki sınıf hareketi bu haliyle sermaye karşısında güçlü değil. Bu haliyle de kendi çıkarlarını elde etmesi çok olanaklı gözükmüyor. Asgari ücret de böyle bir ortamda çıkmış bir uygulama.


İşçilerle asgari ücret zammı üzerine konuştuk…

“İyi bir yaşam işçilerin elinde!”

- 2007 yılında geçerli olacak asgari ücret 403 milyon olarak belirlendi. Bu oran hakkında ne düşünüyorsun?

Bir emekçi kadın: Tabii ki çok düşük. Böyle düşük ücret vererek işçiye, işe yürüyerek git diyorlar. Temel besin maddelerini alma, sadece kuru ekmek ye diyorlar. Ev kiran varsa çadır kurarak yaşa diyorlar. Dilencilik yap diyorlar.

Böyle olmaz. İşçilerin artık tepki göstermesi lazım. Geçenlerde memurlar eylem yaptı. Asıl işçilerin sokağa çıkıp yürümesi lazım. Somut olarak en az 1 milyar asgari ücret istiyoruz demeleri lazım. Kazanana kadar da eylemleri sürdürmeleri gerekiyor. Buna ihtiyacımız var. Başka türlü bu gidişi engelleyemeyiz. Ancak sadece İstanbul’da değil, tüm Türkiye’de ortak bir tepkinin geliştirilmesi gerekiyor. Patronlara iyi bir ders vermek gerekiyor.

Ümraniye’den bir triko işçisi: Tabii ki iyi değerlendirmiyorum. Şu anki yaşam şartlarına göre yeterli değil. Hayat pahalılığından dolayı ücretler oldukça az.

Sultanbeyli’den bir işçi: Asgari ücrete fazla bir zam yapıldığını düşünmüyorum. Önceki aldığımız sefalet ücretini şu an da almaya devam ediyoruz. Yapılan zammın pek bir önemi yok. Bu yapılan zamla bir işçi en fazla 1 kilo peynir ve 1 kilo zeytin alabilir. Bu zammın yetersiz olduğunu düşünen milyonlarca işçinin söz sahibi olmadığı bir dönemde yaşıyoruz. İşçiler emeklerini hala satıyorlar. Ama kapitalizm hala işçilerin emeğinin karşılığını vermemek için direniyor. Bunun en büyük nedeni ise hem iktidarda hem de fabrikalarda patronların söz sahibi olmasıdır.

- Asgari ücretin düşük olmasının nedeni sizce nedir?

Sultanbeyli’den bir işçi: Asgari ücretin bu kadar düşük belirlenmesinin nedeni, şu an içinde bulunduğumuz sistemdir. Bu pahalılıkta görüyoruz ki, patronlar ve iktidarda olanlar işçiyi düşünmek yerine, kendi işkembelerini doldurmanın hesaplarını yapıyorlar. Bu tür insanlar sistemde söz sahibi olarak, işçilerin kötü koşullarda çalışmalarını ve sefalet ücreti almalarını her zaman isteyeceklerdir. Bu yüzden sistemin değişmesi çok önemli bir faktördür. Eşit, demokratik bir ülke istiyoruz. Ama buna izin verilmiyor. Mutlaka bir gün işçiler hak ettiklerini alacaktır. Ve bu sistem değişecektir.

Ümraniye’den bir triko işçisi: Şu anki iktidarın kendisi ve kadrosu asgari ücretle çalışmadıkları için asgari ücretlinin nasıl geçindiğini bilemezler. Ve bu asgari ücreti protesto ediyorum.

- Bu durum karşısında ne yapılmalıdır?

Sultanbeyli’den bir işçi: Öncelikle işçilerin iktidarda söz sahibi olması gerekir. İşçilerin üzerindeki tecrit kaldırılmalıdır. İşçiler birlik olmalıdır. İşçilerin dini görüşleri sömürülmemelidir. Demokratik ve eşit bir ortam sağlanmalıdır. Bunun için sistemin değişmesi gerekmektedir. Hangi koşulda olursa olsun hiçbir zaman işçiler ve emekçiler sistem değişmedikçe emeğinin karşılığını alamayacaklardır.

Ümraniye’den bir triko işçisi: İnsanlar bilinçlenirse değişir. İşçilerin hepsi toplu bir şekilde harekete geçerse, bir yerlerden bir kıpırtı olursa, bu durum bizlerin lehine değişir. İşçi isterse sermayedarlara haddini bildirir. Şu örnek bence yeterli: Bir mıh bir nalı, bir nal bir atı, bir at bir komutanı, bir komutan bir orduyu, bir ordu ya ülkeyi batırır ya da çıkarır. İyi bir yaşam da kötü bir yaşam da işçilerin elinde!

(Röportaj İMES İşçi Bülteni adına yapılmıştır...