12 Ocak 2007 Sayı: 2007/01(01)

  Kızıl Bayrak'tan
   Topyekûn saldırılara karşı direniş yılı!
  Saldırılara karşı
birleşik devrimci direniş!
..
  2006 yılında sınıf hareketi
  2006 emperyalist/siyonist güçlerin Irak’ta bataklığa saplandıklarının resmen tescil edildiği yıl oldu!
Üçlü “Şer mihveri” komşu halklara karşı hazırlanıyor!
Asgari ücret kimin
meselesi? - Yüksel Akkaya
Hava-İş Örgütlenme ve Eğitim Uzmanı Munzur Pekgüleç ile asgari ücret üzerine konuştuk...
 Özel güvenlik şirketleri
  Yeni bir yılın başında dünya, Ortadoğu ve Türkiye
  Nükleer silah deposu siyonist rejim bölge
halklarını tehdit ediyor!
  Filistin halkı kazanacak!
  Somali’ye saldırı emrini
ABD emperyalizmi verdi
  Bağdat-Mogadişu
  Faşizmle hesaplaşmak kapitalizmle
hesaplaşmaktan geçiyor!
  Oaxaca’nın ruhu! -
Mumia Abu-Jamal
  Saddam’ın idamı ve düşündürdükleri -
M. Can Yüce
  2007’ye girerken
  Diyeti ödenmeyen
çalıntı bir hayatın rüyası -
H. Eylül
  Başka türlü bir tribün, başka türlü bir futbol:
LİVORNO CALCIO -
Cem Taylan
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Saldırılara karşı birleşik devrimci direniş!..

Yeni terör yasalarıyla faşist hukukunu tahkim eden sermaye devleti, 2006 yılını, devrimci harekete yönelik sistemli ve giderek dozajı yükselen saldırılarla geçirdi. Bu saldırıların hedeflerinden birinde devrimci gençlik hareketi bulunuyordu. Diğer büyük hedef ise devrimci hareketin kazanılmış mevzileri, basın-yayın organları, dernekler ve benzeriydi. Bu iki ana hedef dışında, devrimci-demokratik mücadele kapsamındaki hemen her eylem ve etkinlik devlet terörünün hedefi haline getirildi. Önce kolluk güçleri, ardından yargı mücadele halindeki kitleler üzerinde azgın bir terör estirdi. Yıl boyu süren saldırılarda yüzlerce gösterici yaralandı, yüzlercesi gözaltına alındı, tutuklandı, F tipi işkencehanelere kapatıldı.

Üniversitelerde devrimci gençlik hareketine yönelik saldırılarda, devlet, özel güvenlikçilerin yanı sıra ve giderek artan oranda sivil faşistleri de kullanmaya başladı geçtiğimiz yıl. Fakat en çok da, üniversite yönetimlerinin soruşturma terörü uğraştırdı gençliği. Asıllı-asılsız açılmış soruşturmalar sonucu kesilen cezalarla pek çok devrimci öğrenci üniversitelerden temizlenmeye çalışıldı. Saldırılar ülke çapında yaygın, mücadelenin daha köklü ve yüksek seyrettiği üniversitelerde ise yoğun yaşandı. Üniversiteli gençliğin mücadelesi de doğal olarak soruşturma terörünü merkezine almak durumunda kaldı. Bu ortak mücadeleye ek olarak kimi merkez üniversitelerde, soruşturma sonucu okuldan uzaklaştırılmış olan öğrenciler, okul önlerine kurdukları çadırlarda eylemler gerçekleştirdiler.

Eylül ayında Atılım gazetesi ve çizgisindeki pek çok kurum ve kuruluşun yanı sıra, DİSK’e bağlı Limter-İş sendikası eş zamanlı baskınlarla, yaygın gözaltı ve tutuklamalarla işlevsiz kılınmaya çalışıldı. Bu saldırılara da pek çok yerde gözaltına alınan kimi devrimciler üzerinden, ‘terör örgütüne yönelik operasyon’ kılıfı geçirmeye çalıştılar. Ancak açık mevzilere yönelik bu saldırılar o derece dayanaksız, o derece hukuk dışıydı ki, minareyi kılıfa sığdırmaları mümkün olmadı. Bunda, devrimci hareketin ortak tutumu ve hızlı tepkisi de önemli ve başlıbaşına bir rol oynadı.

Ardından, Aralık ayında, Yürüyüş Dergisiyle Temel Haklar ve Özgürlükler Derneği ve bürolarına yönelik saldırılar başladı. Devletin bu kez ‘terör örgütü’ bahanesine sığınacak yüzü de yoktu artık. Çünkü emniyet açıklaması, saldırının, Temel Haklar ve Özgürlükler Derneği’nin yürüttüğü ‘temizlik’ kampanyasına karşı olduğunu ortaya koyuyordu. Yani, emekçi semtlerinden uyuşturucu ve benzeri pislikleri temizlemek üzere kolları sıvayan devrimcileri engellemek, yani bu pisliklerin daha da yayılmasını sağlamak üzere harekete geçmişti sermayenin faşist devleti. Yine onlarca kurum basıldı, yine bilgisayarlar başta olmak üzere çeşitli büro malzemeleri yağmalandı, yine devrimciler gözaltına alındı, yine emekçi semtleri yüzlerce polis, özel tim, panzer, silah gösterileriyle terörize edilmeye çalışıldı.

Devrimci kurumlara yönelik bu baskınlara, Eylül’de saldırının hemen ardından, Aralık’ta ise daha baskın sırasında, devrimci hareketin ortak ve hızlı refleksi ve devrimci dayanışma ruhuyla karşı duruldu. Gerek merkezi yerlerde ortak karar ve organizasyonla, gerekse de semtlerde o semtteki devrimcilerin inisiyatifiyle düzenlenen eylemler gerçekleştirildi. Pek çok semtte gerçekleşen eylemde polisin saldırıları çatışmalarla karşılandı. Bu eylemlerle sadece faşist devletin terör saldırılarına kolayından boyun eğilmeyeceği gösterilmekle kalmadı, devletin emekçi semtleri terörize etme oyunu da boşa çıkarılmış oldu. Bu semtlerde oturan işçi ve emekçiler, bir kez daha devrimci direniş geleneğine tanık oldular.

Devrimci kurumlara yönelik bu saldırılar sırasında ortaya konulan dayanışma ruhu ve refleksi, o sırada ve bu saldırılar üzerinden ortaya çıkmış değildi kuşkusuz. Uzunca süredir güçlendirilmeye çalışılan dayanışma ağının, yılın sonlarına doğru son halkalarını oluşturdu bu eylemler. Ama, daha yılın başında, örneğin, devrimci bir 8 Mart için bir araya gelinmiş ve 2006 8 Martı’nın devrimci bir atmosferde kutlanması organize edilmişti. Ve yine, 21 Nisan’da Irak’ta İşgale Hayır Koordinasyonu, Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu, Kurtuluş Partisi, Divriği Kültür Derneği, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği’nin imzasıyla, “İlerici-devrimci güçlerden anti-emperyalist mücadeleyi yükseltme çağrısı” adı altında bir bildiri yayımlanıyordu. 1 Mayıs kutlamaları için de benzer bir birliktelik, bir ortak tavır ortaya konulmuştu. Ve bu ortak tutum da yine devletin azgın saldırılarıyla karşılandı. Başta İstanbul/Taksim’deki gösteriler olmak üzere, hemen her ildeki gösterilere bir bahaneyle saldırıp ortalığı savaş alanına çevirdiler.

Devrimci hareketin ortak eylemleri sadece 8 Mart, 1 Mayıs gibi dönemsel kutlamalarla sınırlı değildi. Yukarıda değindiğimiz “anti-emperyalist mücadeleyi yükseltme çağrısı”nda olduğu gibi, 31 Temmuz günü Kana katliamını lanetlemek, başta ABD olmak üzere emperyalist güçleri ve İsrail’i protesto etmek amacıyla Taksim Tünel’de bir eylem örgütlendi. Eylem Taksim Meydanı’nda bulunan AB Bilgi Merkezi önünde yapılacak meşaleli yürüyüş ve basın açıklaması şeklinde planlanmıştı. Akşam Tünel’de toplanmaya başlayan Alınteri, Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu, Halkevleri, Divriği Kültür Derneği, Irak’ta İşgale Hayır Koordinasyonu, Sosyalist Dayanışma Platformu, Halkın Kurtuluş Partisi, SDP, TÖP, Tecrite Karşı Dayanışma Komitesi bileşenleri Taksim Meydanı’na doğru sloganlarla yürüyüşe geçti. Sermayenin bekçileri kitlenin üzerine panzer, cop ve gaz bombaları ile azgınca saldırdı. Bir anda Beyoğlu sokakları Filistin ve Lübnan’ı aratmaz hale geldi. Bu saldırıda çok sayıda eylemci yaralandı. Kolluk güçleriyle ara sokaklarda süren çatışmalar bir süre devam etti, pek çok devrimci gözaltına alındı.

Devrimci hareket pek çok gelişme karşısında ortak bir eylemlilik süreci geliştirdiği için, saldırılar da doğallığında bu ortak eylemlere, devrimci hareketin eylemlilik içindeki bütünlüğüne karşı gelişti. Fakat Atılım ve Yürüyüş çevrelerine yönelik saldırıların da gösterdiği gibi, terör devletinin ortak eylemlere yönelik saldırılarla yetinmeyeceği açıktı. Nitekim bu saldırıların hedefine en sık oturtulan faaliyetlerin başında, F tiplerine karşı mücadele ve bu mücadelede öne çıkan TAYAD geliyordu. Faşist devlet F tipi işkencehaneler konusundaki kararlılığını ve buralardaki işkencesini sürdürmekle yetinmedi, devrimci tutsak ailelerine de her türlü yöntemle saldırmayı sürdürdü. Saldırılarda kullanılan en kirli yöntemlerden biri de, sivil faşistlerin kullanıldığı linç girişimleri oldu.

Bu saldırılar ve F tiplerinde süregiden tecrit ve trendman işkencesine karşı Avukat Behiç Aşçı ölüm orucuna yattı. Faşist devletin bu eylem karşısındaki tutumu da, F tipi konusundaki tutumundan farklı olmadı. Görmezden/duymazdan gelerek unutturmaya çalıştı. Fakat bu mümkün değildi. Nitekim, azımsanmayacak bir grup avukatın yürüttüğü eylemler ve devrimci faaliyet üzerine, ancak Aşçı ölüm sınırına gelip dayandığında Bakanlık bir açıklama yayımlamak zorunda kaldı. Ancak Aşçı’nın adı anılmaksızın, “terör örgütüne üyelikten yargılanan” gibi ifadelerle, yani terör edebiyatıyla eylemin önemi karartılmaya çalışıldı.

2006 yılını bu kapsamlı ve sistemli saldırılarla, ama ondan daha önemli olmak üzere, giderek geliştirdiği devrimci dayanışma ruhu ve refleksiyle tamamlayan devrimci hareket, saldırının hiçbir türüne boyun eğmeyeceğini, sadece kendine yönelik olanlara değil, işçi sınıfı ve emekçi kitlelere, komşu halklara yönelik saldırılara karşı direnişi de geliştireceğini bir kez daha göstermiş ve kanıtlamış oldu.

Yeni yılda bu saldırıların arkasının kesilmeyeceği, tersine, yeni sorunlarla yüzyüze olan sermaye devletinin yeni saldırılara imza atacağı açıktır. Özellikle işçi sınıfı ve emekçi kitlelere yönelik iktisadi-sosyal-siyasal saldırılara ve emperyalizmin hizmetinde komşu halklara yönelik askeri saldırılara karşı, devrimci dayanışma ve direniş ruhunun daha da yükseltilmesi, birleşik mücadelenin, her gün daha fazla işçi ve emekçinin dahil edilmesiyle büyütülmesi/güçlendirilmesi gerekmektedir.

Yeni yılda yeni başarılar için görev başına!