12 Ocak 2007 Sayı: 2007/01(01)

  Kızıl Bayrak'tan
   Topyekûn saldırılara karşı direniş yılı!
  Saldırılara karşı
birleşik devrimci direniş!..
  2006 yılında sınıf hareketi
  2006 emperyalist/siyonist güçlerin Irak’ta bataklığa saplandıklarının resmen tescil edildiği yıl oldu!
Üçlü “Şer mihveri” komşu halklara karşı hazırlanıyor!
Asgari ücret kimin meselesi? - Yüksel Akkaya
Hava-İş Örgütlenme ve Eğitim Uzmanı Munzur Pekgüleç ile asgari ücret üzerine konuştuk...
 Özel güvenlik şirketleri
  Yeni bir yılın başında dünya, Ortadoğu ve Türkiye
  Nükleer silah deposu siyonist rejim bölge
halklarını tehdit ediyor!
  Filistin halkı kazanacak!
  Somali’ye saldırı emrini
ABD emperyalizmi verdi
  Bağdat-Mogadişu
  Faşizmle hesaplaşmak kapitalizmle
hesaplaşmaktan geçiyor!
  Oaxaca’nın ruhu! -
Mumia Abu-Jamal
  Saddam’ın idamı ve düşündürdükleri -
M. Can Yüce
  2007’ye girerken
  Diyeti ödenmeyen
çalıntı bir hayatın rüyası -
H. Eylül
  Başka türlü bir tribün, başka türlü bir futbol:
LİVORNO CALCIO -
Cem Taylan
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Nükleer silah deposu siyonist rejim bölge halklarını tehdit ediyor!

Bölgemizin tek nükleer silah deposunun İsrail olduğu bilinmektedir. Yahudi sermayesinin temsilcisi olan bu rejimin 1967 yılından bu yana 200-300 arası nükleer füze/bomba ürettiği tahmin edilmektedir. Bunlara İsrail’in hamisi ABD’nin İncirlik Üssü’nde bulunan 90 atom bombasını da eklemek gerek. Bu silahlar, bölge halklarının geleceği açısından ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Zira iki-üç yıl içinde nükleer silah üretebileceği gerekçesiyle İran’a sataşıp duran emperyalist/siyonist güçlerin kanlı sicili, nükleer silahları kullanabilecek pervasızlıkta olduklarını gösteren verilerle doludur.

“Büyük İsrail” kurma hayalleri peşinde koşan ırkçı-siyonistler, -elbette emperyalist güçlerin ölçüsüz desteği sayesinde- uluslararası anlaşmaları dikkate almayarak nükleer silah üretirken, bölge ülkelerinin bu tür silahlar üretmesi veya satın almasına ABD ile birlikte şiddetle karşı çıkıyorlar. Bundan hareketle 1981’de Irak’ın nükleer tesislerini hava bombardımanıyla imha ettiğinde, “uluslararası toplum” bu haydut devletin arkasında durmuştu. Son yıllarda ise İran, nükleer programından vazgeçmesi için benzer saldırılarla tehdit edilmektedir.

İran’ın askeri donanımı, savaşma gücü ve yeteneğini göz önüne alan siyonistler, bu ülkeye saldırmayı göze alamıyorlar. Öncelikle bu işin ABD emperyalizmi önderliğindeki “uluslararası toplum” tarafından üstlenilmesini istiyorlar. Bunu sağlamak için çırpınıp duran İsrail burjuvazisi ile ABD’deki Yahudi lobisi, bu emellerine ulaşamazlarsa eğer, faklı yollara başvuracaklarını söylüyorlar.

Emperyalist orduların Irak bataklığına saplanmaları ABD’nin İran’a saldırma hevesini kısmen kırmış, İran’ın “işini bitirmek” için sabırsızlanan İsrail rejimini ise ciddi bir açmaza almıştır. İran’ın nükleer silah geliştirmesinden ciddi şekilde endişelenen siyonistler, buna rağmen Lübnanlı direnişçiler tarafından hezimete uğratılan savaş makinelerini henüz İran’ın üzerine saldırtmayı göze alamıyorlar. Fakat siyonist devlet, Bush liderliğindeki savaş çetesinin çok yönlü destek ve onayını alırsa, böyle bir maceraya da girebilir.

İngiltere’de yayımlanan “The Sunday Times” gazetesinde çıkan haber bu yönde hazırlık yapıldığını göstermektedir. “İsrail’in, nükleer faaliyetleri nedeniyle Batı baskısı altında olan İran’ın uranyum zenginleştirme tesislerini konvansiyonel ve taktik nükleer saldırıyla yok etmek amacıyla gizli planlar yaptığını” yazdı.

Sunday Times, birkaç İsrailli askeri kaynağa dayandırarak verdiği haberinde, İsrail’in, İran’ın uranyum zenginleştirme tesislerini yok etmek için düşük yoğunlukta bir nükleer saldırı gerçekleştirmeyi planladığını yazdı. Times gazetesi, İsrail’in, İran’ın nükleer tesislerine yönelik taktik nükleer saldırısı için belirlediği üç rotadan birinin Türkiye üzerinden geçeceğini de savunuyor. Haberin, genelkurmay ikinci başkanının kalabalık bir heyetle İsrail’e yaptığı iki günlük ziyaretin ardından gelmesi dikkat çekicidir.

Times, saldırı için yapılan eğitim kapsamında, iki İsrail hava kuvvetleri filosunun, İran’ın Natanz kenti yakınlarındaki uranyum zenginleştirme tesislerini, yeraltındaki beton sığınakları tahrip etmek için geliştirilen nükleer füzelerle vurmak üzere eğitim gördüğünü belirtiyor. İsrail’in ayrıca İran’daki Arak Ağır Su İşletim Tesisi ile İsfahan’daki Uranyum İşleme Tesisi’ni de konvansiyonel bombalarla vurmayı planlandığını ve Türkiye üzerinden İran sınırına oluşturulan hava koridorunda İsrail uçaklarının eğitim uçuşu yaptığını yazıyor.

Tartışmaya katılan İsrail’deki siyonist basın da, saldırı olasılığını doğruladı. İsrail’de yayımlanan Haaretz gazetesi, konuyla ilgili haberinde, “İran’ın nükleer tesislerini yok etmenin İsrail’in tek başına üstesinden gelebileceği bir şey olmadığını vurgulamasına karşın, İsrail’in, geçmişte Irak’taki bir atom reaktörüne yapmış olduğu gibi İran’a da bir önleyici darbe indirmeyi olasılık dışı saymadığını” belirtti.

Siyonist rejim önce Sunday Times’in haberini yalanlamadı. Konuyla ilgili konuşan hükümet sözcüsü Miri Eisin, Sunday Times’daki gibi haberlere yorum yapmıyoruz” demekle yetindi. Ancak habere yaygın tepki gösterilmesi üzerine geri adım atan siyonistler, böyle bir planları olmadığını açıklamak durumunda kaldılar.

Tahran yönetimi bu küstahça plana sert bir üslupla yanıt verdi. İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, “İslami Cumhuriyete yönelik herhangi bir saldırı karşılıksız kalmayacak. Saldırgan harekâttan dolayı çok çabuk pişman olacaktır” diye konuştu.

İran halklarını hedef alan bu küstahça tehditler, gerçekte tüm bölge halklarının geleceğinin tehlike altında olduğunu göstermektedir. Zira İran’a dönük olası bir saldırının bölgesel savaş anlamına geleceği, böylesi bir savaşın bölgeyi yangın yerine çevireceğinden kuşku duyulmamaktadır. Irak bataklığından Sünni-Şii çatışmasını derinleştirerek, dahası tüm bölgeye yayarak çıkmayı uman emperyalist işgalciler, soysuz işbirlikçilerini de bu çatışmanın tarafı haline getirmek istiyor.

Ankara’daki ABD-İsrail işbirlikçilerinin böylesi bir saldırıya hava sahasını açmaları, Türkiye’yi fiilen savaşın tarafı haline getirecektir. Bu ise, emperyalist/siyonist saldırganların hizmetinde, komşu halklara karşı savaşmak anlamına gelecektir. Bu yönde girişilecek suç ortaklığını önlemek ilerici-devrimci güçlerin, Türkiye işçi sınıfı ve emekçilerinin kararlı mücadelesini zorunlu kılmaktadır.


Bolivya halkı Fransız şirketini kovdu

Bolivya işçi sınıfı, emekçileri ve yerlileri suyun özelleştirilmesini engellemek için militan bir mücadele yürütmüşlerdi. Buna rağmen su kaynakları, yapılan sözleşme ile bir süreliğine Fransız Suez tekeline bağlı Illimani şirketine devredilmişti. Bolivya yönetimi, sözleşme tarihinin bitmesi üzerine Fransız tekelini kapı dışarı etti.

Illimani Su Şirketi Bolivya’yı resmen terkederken, yerini devlete ait Toplumsal Su İşletmesi devraldı. Illimani şirketiyle yapılan sözleşmenin sona ermesi üzerine açıklama yapan Evo Morales, La Paz ve El Alto kentlerine su sağlamak üzere kurulan yeni işletmenin açıklık ve dürüstlükle yönetilmesi gerektiğini söyledi. “El Alto halkının mücadelesi boşa gitmedi” şeklinde konuşan Morales, kurulan yeni işletmenin Bolivya halkı için bir model haline gelmesini ümit ettiklerini vurguladı.

Su dağıtım hizmetinin özel sektöre ait olamayacağını, halka ücretsiz su verilebilmesi için hizmeti devletin üstlenmesi gerektiğini ifade eden Morales, Illimani şirketinin ülkeyi terk etmesi için mücadele eden toplumsal örgütlere de teşekkür etti.

Suyun özelleştirilmesine karşı mücadele eden Al Alto işçi ve emekçileri, Fransız şirketinin kovulmasıyla amacına ulaşmış oldu.