04 Ağustos 2006 Sayı: 2006/30 (30)
  Kızıl Bayrak'tan
   Ortadoğudaki güncel direnişin anlamı ve sınırları
  Lübnan'da direniş yayılıyor!
  "Bağımsız, demokratik ve sosyal tarım politikası" ancak işçi sınıfı tarafından uygulanabilir
  Bombacı paşanın itirafları
  Ortadoğu halklarıyla dayanışma eylemlerinden...
İstanbul'da yapılan dayanışma eylemine vahşi polis saldırısı
Sendikal ihanet çeteleri örgütlenmenin önünde engel
Niyet mektubundan emekçiye ölüm çıktı
MESS ve Türk Metal elele; Metal işçileri ihanete karşı harekete geçmelidir!
  Ortadoğu'da toplumsal muhalefet ve siyasal akımlar / Orta sayfa
  KİT'lerin talanına, nükleer santrallere ve sermayenin saldırılarına karşı mücadeleyi yükseltelim
  Siyonist cellatların suç ortakları Kana katliamı için timsah gözyaşları döküyor
  Chavez İsrail'in faşist zulmünü kınadı
  Dünyada Ortadoğu halklarıyla dayanışma eylemlerinden
  Hiroşime ve Nagazaki katliamlarının yıldönümünde; Kana'da öldürülen çocukların anısına!
  İsrail ve ABD zulmü devam ediyor
  Sıradan savaşın sıradan ölüleri
  Patronların kar hırsı halkın sağlığından daha önemli
  Üniversite öğrencilerinin ücretsiz sağlık hakkı gaspedildi
  Eylem ve etkinliklerden
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Yozlaşmaya, çeteleşmeye ve uyuşturucuya karşı etkinlik

Sefaköy İşçi Kültür Evi Gençlik Komisyonu olarak “Yeni dünyayı yaratan yeni insanların adımları” adlı kampanyamız çerçevesinde 28 Temmuz Cuma günü üçüncü etkinliğimizi düzenledik. Düzenin bize dayattığı yoz kültüre karşı alternatif kültürümüzü oluşturmak amacıyla gerçekleştirdiğimiz etkinliğe 100'ü aşkın kişi katıldı.

Birkaç gün öncesinden etkinliğimizin duyurusunu yaptık. Kampanya için hazırlamış olduğumuz anketleri yaparken tanıştığımız insanları davet ettik. Sokak sokak dolaşarak kampanyamızı anlattık ve çağrı yaptık.

Etkinlik açılış konuşmasıyla başladı. Gençliğin yaşadığı sorunlar ve kampanya anlatıldı. İsrail'in saldırganlığı teşir edilerek Filistin ve Lübnan halklarıyla dayanışma vurgusu yapıldı.

Savaş karşıtı ve Filistin'i anlatan şiirler okundu. Program müzikle devam etti, halaylar çekildi. Programın sonunda Filistinve Lübnan halklarıyla dayanışma amacıyla yapacığımız basın açıklamasına çağrı yapıldı.

Her hafta kampanyamızı duyan ve etkinliklerimize katılanların sayısı daha artıyor.

Sefaköy İşçi Kültür Evi Gençlik Komisyonu

----------------------------------------------------------------------------------------

ÇAM-DER'den kermes

Çamlıkule Mahallesi'nde dayanışmayı güçlendirmek amacıyla ÇAM-DER Kadın Komisyonu olarak kermes düzenleme kararı aldık. Üç hafta önce yapmış olduğumuz toplantıda kermes hazırlığına başladık. İki hafta boyunca afiş yaparak ve ev ziyaretleri gerçekleştirerek kermesin duyurusunu ve çağrısını yaptık.

24-30 Temmuz tarihleri arasında bütün gün standlarımız açık kaldı. Kermes vesilesiyle yeni insanlarla tanıştık ve mahalle halkıyla dayanışmamızı güçlendirdik. 30 Temmuz' da ÇAM-DER müzik ve şiir grubunun hazırlamış olduğu programla kermesi sonlandırdık.

ÇAM-DER Kadın Komisyonu

----------------------------------------------------------------------------------------

Behiç Aşçı ziyareti: İçerde dışarda hücreleri parçala!

28 Temmuz günü biraraya gelen devrimci ve ilerici güçler 115 gündür tecride karşı ölüm orucu eyleminde olan Behiç Aşçı'yı Şişli'deki evinde ziyaret ettiler.

BDSP, DTP, EHP, ESP, HKM, İşçi Mücadelesi, Kaldıraç, Odak, Partizan, SDP, Devrimci Hareket, Alınteri, HKP, SODAP ve TÖP tarafından gerçekleştirilen ziyaret öncesi saat 12:30'da Aşçı'nın evinin önünde basın açıklaması yapıldı. “Tecriti kaldırın, ölümleri durdurun!” yazılı pankartın açıldığı açıklamada, F tipleri ve tecrit uygulaması, ABD emperyalizminin bölgedeki uydusu İsrail eliyle Filistin ve Lübnan'a yönelik saldırıları, İMF yasaları, Kürdistan'a yönelik katliamlar, son TMY ile artırılan devlet terörü ile ilişkili bir biçimde anlatıldı. “Bizler aşağıda imzası bulunan kurumlar olarak, tecritin kaldırılması için görüşmelere başlanmasını, tecritin kaldırılarak ölümlerin durdurulması gerektiğini bir kez daha ifade ediyor, herkesi duyarlılığı yükseltmeye çağırıyoruz” denildi.

Daha sonra yukarı çıkılarak ziyaret gerçekleştirildi.

Kızıl Bayrak/İstanbul

---------------------------------------------------------------------------------------

Emekli-Sen Behiç Aşçı'yı ziyaret etti

Emekli-Sen tecridin kaldırılması için görüşmelerin başlaması talebiyle dışarda ölüm orucu eylemine devam eden avukat Behiç Aşçı'yı ziyaret etti. Aşçı'nın eyleminin 119. gününde gerçekleşen ziyaret öncesi bir basın açıklaması düzenledi.

Bugün DİSK Genel Merkezi önünde saat 12:30'da toplanan kitle “Tecridi kaldırın ölümleri durdurun!” yazılı pankart açtı. Buradan Behiç Aşçı'nın evinin önüne yürüdü. Yürüyüş boyunca “Tecride son!”, “İçerde dışarda hücreleri parçala!”, “Behiç Aşçı yalnız değildir!”, “Tecridi kaldırın, ölümleri durdurun!” sloganları atıldı.

Behiç Aşçı'nın evinin önüne gelindiğinde basın açıklamasını Emekli-Sen 3 No'lu Şube Başkanı İbrahim Önsoy yaptı. Önsoy, 19 Aralık'tan sonra “hayata dönüş” adı altında insanları katlettiklerini, sağ kalanları da işkenceden geçirerek F tipi hapishanelere götürdüklerini ifade etti. “Buradan haklar ve özgürlükler mücadelesinden, emekten yana olan bütün siyasi partilere, sendikalara, DKÖ yönetici ve üyelerine, siyasi görüş ve ayrılıklarını bir kenara bırakarak aynı zamanda bir insanlık sorunu olan tecridin kaldırılması ve ölümlerin durdurulması amacıyla güçlerini birleştirme çağrısı yapıyoruz” dedi. Açıklamanın ardından yukarı çıkıldı.

Kızıl Bayrak/İstanbul

--------------------------------------------------------------------------------------

Gerçek yaşam

Bugün 10 buçuk gibi kalktım. Evde herkes uyuyordu. Günlerden cumartesi, ama bir pazar keyfi yapayım dedim. Saat 12'ye kadar evde oyalandım. Ne giysem falan diye düşündüm, biraz odayı topladım ve çıktım.

Beyoğlu'na yürürken yol üzerinden kahvaltılık bir şeyler ve gazete aldım. Sıcağın ve saçma rüzgarın keyfimi bozmasına izin vermeden sevimli bir amcanın tünele doğru işlettiği çiçekler içindeki küçük çay bahçesine oturdum. İnşaat sesleri ortamın güzelliğini biraz bozuyordu ama önemsemedim. “Günaydın prenses” diyerek geldi amca. Hoşuma gitti öyle demesi, gülümseyerek bir fincan çay istedim.

Çay hemen geldi. Sıcak poğaça, çay, Beyoğlu'ndan bir arka sokakta kocaman saksıların dibinde bir masadayım. Elimde gazetem... Başta can sıkan rüzgar şimdi güzel bir serinlik katıyor ortama. Günlerden cumartesi, aylardır görmediğim bir dostla buluşmak dışında bugün yapmam gereken hiç bir işim yok. O da iş sayılmaz zaten...

Buraya kadar herşey çok güzeldi. Kafamda bir sürü güzel düşünceler, Kasım'da Fas veya Hindistan tatili hayalleri, yüksek lisansta ne projesi yapsam düşünceleri. Pek güzeldi, pek huzurluydu. Yanımdaki masada iki yaşlı teyze koyu bir sohbete dalmışlar, bir yandan da bana bakıp gülümsüyorlar.

Ben çayıma iki şeker atıp, bir yudum alarak gazeteyi açana kadar... Yerle bir olmuş bir Lübnan fotoğrafı görene kadar...

Lübnan'ın günlerdir saldırı altında olduğunu tabii ki biliyorum. Ama neyseki televizyon seyretmiyorum. Haberleri izlemiyorum. Saldırı ilk başladığı günlerde okumuştum ve sinirlenmiştim. Ama birkaç gündür gazetelere bile üstünkörü bakıyordum. Ama bugün üstünkörü bakamadım. Yıkılmış bir şehrin görüntüsüne kitlenip kaldım, dehşete düştüm. Gerçekten dehşete düştüm.

Kaç hastanenin, binanın, fabrikanın, yolun, köprünün yıkıldığı haberleri, kaç insanın parçalandığı, altyapının, Beyrut'un bir kısmında nasıl tamamen yerle bir edildiği, ilaç depolarının bombalandığı haberleri bir yandan, beyaz yurttaşlarını kurulmuş yapay ve hijyen yaşamlarına geri kazandırmak için seferber olan Kanada, Amerika haberleri diğer yandan. O bembeyaz, o tertemiz, sarı saçlı güzel çocukları ve köpekleriyle pazar pikniklerine çıkacakları o hayat birden o kadar yapay, o kadar yalan geldi ki... Ve kendi oturduğum masa, soluduğum hava, sıcak çayım, serin rüzgar, onlar da aynı hijyen yaşamın bir parçası gibi geldi o an.

Dünyanın bir köşesinde gökyüzünde siren sesleri ve dumanlar var. Bense baktığımda güvercinleri, martıları ve bulutları hala görebiliyorum. Gerçek hayatın orada olduğunu, asıl oradaki insanların yaşadığını hissettim. Kurtulan güzel beyaz çocukların veya benim değil, oradaki kara çocukların, toz, pislik, yokluk ve kan içinde yaşayanların gerçekten yaşadığını.

Sanıyorum şu an çok duygusalım, geçecek biliyorum. Daha fazla yanmış yıkılmış Lübnan ve parçalanmış çocuk fotoğrafları gördükçe alışacağım ‘orada bir yerlerde' savaş olduğu fikrine. Zaten her daim orada bir yerlerde bir savaş var... Yeni bir şey değil ki bu.

Irak'ta bombardımanın başladığı gece oturup ağlamıştık İpek'le. Orada ölümler hala devam ediyor, fakat uzun bir süredir ağlamıyorum. Alıştım çünkü. Lübnan'a da alışacağım. Ta ki “orası” antik “burası” olana kadar. Savaş buraya gelene kadar. Beyoğlu'nda güzel bir haftasonu kahvaltısı mümkünatını ve anlamını yitirene kadar. Çünkü maalesef ben bir “modern insan”ım.

Fakat şu an, henüz hala tüm duyargalarımla bu savaşa kahreder ve kahrolurken, keşke diyorum burayı bırakıp Lübnan'a gitseniz; gidebilseniz ve beni de götürseniz. Yaşadığımı hissedeceğim bir yere. 3 gün sonra gerçek dünyanın nasıl bir şey olduğunu unutmayacağım kadar ona yakın olduğum bir yere. Keşke...

O. Gün