04 Ağustos 2006 Sayı: 2006/30 (30)
  Kızıl Bayrak'tan
   Ortadoğudaki güncel direnişin anlamı ve sınırları
  Lübnan'da direniş yayılıyor!
  "Bağımsız, demokratik ve sosyal tarım politikası" ancak işçi sınıfı tarafından uygulanabilir
  Bombacı paşanın itirafları
  Ortadoğu halklarıyla dayanışma eylemlerinden...
İstanbul'da yapılan dayanışma eylemine vahşi polis saldırısı
Sendikal ihanet çeteleri örgütlenmenin önünde engel
Niyet mektubundan emekçiye ölüm çıktı
MESS ve Türk Metal elele; Metal işçileri ihanete karşı harekete geçmelidir!
  Ortadoğu'da toplumsal muhalefet ve siyasal akımlar / Orta sayfa
  KİT'lerin talanına, nükleer santrallere ve sermayenin saldırılarına karşı mücadeleyi yükseltelim
  Siyonist cellatların suç ortakları Kana katliamı için timsah gözyaşları döküyor
  Chavez İsrail'in faşist zulmünü kınadı
  Dünyada Ortadoğu halklarıyla dayanışma eylemlerinden
  Hiroşime ve Nagazaki katliamlarının yıldönümünde; Kana'da öldürülen çocukların anısına!
  İsrail ve ABD zulmü devam ediyor
  Sıradan savaşın sıradan ölüleri
  Patronların kar hırsı halkın sağlığından daha önemli
  Üniversite öğrencilerinin ücretsiz sağlık hakkı gaspedildi
  Eylem ve etkinliklerden
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

“Bağımsız, demokratik, sosyal tarım politikası” ancak işçi sınıfı tarafından uygulanabilir

İMF-Dünya Bankası eksenli tarımı çökertme politikaları “ürün”lerini vermeye başladı. 30 Temmuz'da Ordu'da gerçekleştirilen fındık mitinginde 100 bin civarında üretici ile devletin kolluk güçleri karşı karşıya geldi. Yolları saatlerce trafiğe kapatan onbinlerce eylemciyi “dağıtın” emirlerine, “sıkıyorsa gelip siz dağıtın” babında yanıt verdi diye, Ordu İl Emniyet Müdürü Güler yıldırım emriyle merkeze alındı. Üstelik de, “Olaylara zamanında müdahale etmeyerek halkı galeyana getirmek, bir kadının saçını yolmak, biber gazı kullanıp askeri etkilemek” türünden gerekçelerle…

Oysa bu ülkede herkes çok iyi biliyor ki, kadın saçı yolmak, biber gazı kullanmak gibi “iş” ve “eylem”ler suç kapsamına girmemektedir. Tam tersine, bir polis bu tür işleri ne denli çok yaparsa o kadar fazla ödüllendirilir. Bu yüzden asıl mesele, müdürün gelen emirlere “bunların hepsi vatandaş, nasıl dağıtayım, gelin kendiniz dağıtın” yönlü yanıtlar vermesinden çıkmıştır. Son dönemlerde yıpratma operasyonu vb. yüzünden iyice gerilen hükümetin, uyguladığı İMF politikalarına fındık üreticisinin gösterdiği tepki nedeniyle bir kez daha sinirleri boşalmış görünmektedir. Eylem birazcık sertleşince, hemen, “illegal örgüt bağlantısı” demagojisine girişen hükümetin tutumuna karşı üreticinin tepkisi, Fındık-Sen Genel Başkanı tarafından, “Çözüm aramaları gerekirken meydana gelen haklı tepkilerin terör örgütleriyle ilişkilendirmeleri en büyük ihanettir. Türkiye'nin dört bir yanından gelen tüm emekçi kesimi terörize etmelerini de affetmeyeceğiz” sözleriyle dile getirilmiş oldu.

Dünya fındık pazarının yüzde 75'ini elinde tutan Türkiye'de, diğer temel tarım ürünleri gibi fındık üretimi de İMF'nin çökertme politikalarına emanet edilmiş durumda. Geçmişte Ecevit'in memur ücretlerine zam üzerinden ağzından kaçırdığı “İMF'ye söz verdik” lafı, bugünkü hükümet tarafından, ağızdan kaçırmayla bile değil, bilinçli şekilde tekrar ediliyor. Hoş itiraf etmeseler de farketmez. İMF'ye ne sözler verildiği ortada. İMF'nin Türkiye gibi ülkelerle ilgili planları, icraatları ortada. Türkiye'deki egemen sınıf ve yöneticilerinin emperyalizm ve icra kurulu İMF ile ilişkileri ortada. İMF'nin el atıp da batırmadığı bir tek az gelişmiş ülke ekonomisi kaydedilmiş değil.

İşçi sınıfı, emekçi kitleler, fındık-tütün-zeytin-üzüm-pamuk gibi sanayiyi de ilgilendiren temel ürünlerin üretimiyle uğraşan küçük üreticilerin anlaması gereken tam olarak bu ilişkiler ağıdır. Nitekim fındık mitingine ilişkin demeçler veren üretici örgütleri yöneticilerinin, bu ilişkileri az-buçuk da olsa anladıkları görülüyor. Örneğin, Çiftçi Sendikaları Konfederasyonlaşma Platform Sözcüsü Abdullah Aysu'nun “Bağımsız, demokratik, sosyal bir tarım politikası şart” demesi, az-buçuk anlama kapasitesini göstermiş oluyor. Ne var ki, bağımsızlık-demokrasi-sosyallik gibi kavramları sınıfsal içerikten bağımsız kullandığı oranda da, gerçekten “az” ve “buçuk” algıladığını göstermiş oluyor.

Üretici örgütleri yöneticileri, hem İMF politikalarıyla tarımın çökertilmeye çalışıldığından yakınıyor, hem de bu çökertme politikalarını İMF direktifiyle uygulayanlardan “demokratik ve sosyal” politikalar talep ediyorlar. Bağımsızlık sözcüğünü ise, hiç kuşku yok, bir söz kalıbı olarak alıp, anlamını hiç düşünmeden kullanmış görünüyorlar. Çünkü eğer, bağımsızlık sözünü İMF'den, emperyalizmden bağımsız olarak düşünseler, İMF'ye, emperyalizme göbekten bağlı bir iktidardan bağımsız politika beklentisi ortaya koymazlar. Bu ortaya koyuşla birlikte, bir bakıma kendileriyle birlikte, örgütlerinin başını tuttukları üreticinin zihnini de bulanıklaştırmazlar. Çünkü bu tür söylemlerin ne anlama geldiği, nasıl kazanılacağı konusunda somut veriler ortaya koyulmadığı sürece, verili iktidarın yapabileceği halde yapmadığı, dolayısıyla da zorlanırsa yapabileceği gibi izlenim bırakacaktır.

Oysa, emperyalizmden bağımsız tarım politikası -tıpkı sanayi, savunma, eğitim, sağlık vb. politikaları gibi- emperyalizmden bağımsız bir siyasi iktidarın harcı olabilir. Siyasi iktidar genelde salt hükümet olarak algılandığı ve kitleler tarafından da böyle algılanmaya devam edilmesi için uğraşıldığı için, ortam yukarıdaki türden yanılsamalara her zaman açık olmakla birlikte, yanılsamayı ortaya koyan örgüt yöneticileri olduğunda, kabahatin hafife alınmaması gerekiyor. Çünkü örgüt yöneticilerinin ne yanılmaya ve ne de kitleleri yanıltmaya hakları bulunmuyor.

Siyasi iktidar bir sınıfın iktidarıdır ve Türkiye'de bu iktidarı elinde bulunduran sınıf, emperyalizme göbek bağlarıyla bağlı burjuvazidir. Bu, emperyalizmin yarı taşeronu konumundaki sınıfın egemenliği sürdüğü sürece, ülkede emperyalizmden bağımsız herhangi bir politika güdebilecek, uygulayabilecek bir hükümet düşünülemez. Diyelim ki, herhangi bir seçimde Beyaz Saray'ın, CİA'nin tüm çabalarına rağmen, “sosyal” demokrat bir parti seçimleri kazandı, sanıyor musunuz ki, Pentagon'a göbekten bağlı, baştan ayağa kontralaşmış, her “demokratik” kalkışmayı faşist darbelerle ezmeye alışmış bir ordunun ana muhalefet (gerçekte ana iktidar) partisi olmaya devam ettiği, emperyalizme göbekten bağlı burjuvazinin kesin hakimiyetinin sürdüğü bu ülkede, emperyalizmden bağımsız politika uygulayabilecektir?..

Hiç kimse fındık üreticisini, üzüm, tütün, pamuk ve benzeri üreticisini kandırmasın. Türkiye'de tarımın, dolayısıyla kendi ekonomi ve yaşam tarzlarının çökertilmesini istemeyen küçük üretici, çökertmeye çalışan burjuva iktidarının, işçi sınıfının demir yumruğuyla yıkılmasını istemek/desteklemek zorundadır. Burjuvazinin iddia ettiği gibi, çünkü bu sınıf her konuda ürettiği yalan ve demagojiye dayalı bir ideoloji üzerinde hüküm sürmeye çalışmaktadır, işçi sınıfının “diktatörlüğü” egemen burjuvaziye, demokrasisi ise emekçi sınıflara karşı uygulanacaktır. Bu demokrasiden, tüm diğer emekçiler gibi, tarım emekçileri, küçük üreticiler, yoksul köylüler yararlanacaktır.

Örgüt yöneticileri, fındık fiyatlarının “maliyet+yüzde 25 kâr+insanca yaşam payı” denkleminde belirlenmesini istiyor. Oysa bu düzenin sahipleri kendilerinin dışında hiç kimse için insanca yaşam düşünemiyorlar. Karınlarını doyuran, lüks konutlarını inşa eden, pahalı giysilerini hazırlayan milyonlar, onların gözünde, “pis işçi, pis köylü”dür. Dolayısıyla “insanca yaşam” hakkı da bulunmamaktadır.

İnsanca bir yaşam isteyen herkes, onu herkese vaadeden işçi sınıfının iktidar mücadelesine destek vermek zorundadır.

----------------------------------------------------------------------------------------

Ordu'da fındık mitingi

Fındıkta yaşanan gelişmelere tepki gösteren binlerce fındık üreticisi 30 Temmuz günü Türkiye Ziraat Odaları Birliği tarafından düzenlenen mitinge katıldı.

Geçen yıl Ağustos ayında 7 YTL fiyat açıklayan Fiskobirlik'in ödeme güçlüğüne düşmesi yüzünden üretici 11 aydır ürün bedelinin bir kısmını alamıyor. Kuruluşun yaşadığı sıkıntı, fındık fiyatlarının da serbest piyasada hızla düşmesine yolaçtı.

Ordu Cumhuriyet Alanı'nda düzenlenen mitingte konuşan Ziraat Odaları Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, hükümetin fındık politikasını eleştirdi. Bayraktar, Tayyip Erdoğan eğer üreticiden yanaysa “bize sahip çıkmalıdır” değilse kimden yana olduğunu açıklamalıdır dedi.

30 yıl önce bir kilo fındık ile 5.5 litre mazot alınabildiğini, bugün ise bir litre mazot bile alınamadığını anlatan Bayraktar, “Fındığa vurulan darbe ülkeye vurulan darbedir” dedi. Mitingte sık sık hükümet karşıtı sloganlar atıldı

Miting sonrası üreticiler, Giresun-Samsun karayolunu trafiğe kapatarak oturma eylemi yaptı. 4 saati aşkın bir süredir oturma eylemi yapan üreticilerle kolluk güçleri arasında zaman zaman arbede yaşandı. Saldırı nedeniyle yaralananlar oldu, 15 kişi gözaltına alındı.

-------------------------------------------------------------------------------------

Manisalı çiftçiler de hükümeti protesto etti

30 Temmuz günü fındık üreticilerinin öfkeli tepkisine konu olan hükümet 31 Temmuz günü de Manisalı çiftçiler tarafından protesto edildi.

Çoğunluğunu kadınların oluşturduğu Develi Köyü çiftçileri, sabah saatlerinde TBMM Çankaya kapısından Atatürk Bulvarı'na doğru yürüyüşe geçtiler. Getirdikleri domates, kavun, biber, üzüm ve patlıcanları yola dökerek trafiği bir süre kapatan Manisalı çiftçiler hükümetin tarım politikalarını ürünlerini yola dökerek protesto ettiler. Kırmızı kart göstererek hükümeti istifaya çağırdılar.