04 Ağustos 2006 Sayı: 2006/30 (30)
  Kızıl Bayrak'tan
   Ortadoğudaki güncel direnişin anlamı ve sınırları
  Lübnan'da direniş yayılıyor!
  "Bağımsız, demokratik ve sosyal tarım politikası" ancak işçi sınıfı tarafından uygulanabilir
  Bombacı paşanın itirafları
  Ortadoğu halklarıyla dayanışma eylemlerinden...
İstanbul'da yapılan dayanışma eylemine vahşi polis saldırısı
Sendikal ihanet çeteleri örgütlenmenin önünde engel
Niyet mektubundan emekçiye ölüm çıktı
MESS ve Türk Metal elele; Metal işçileri ihanete karşı harekete geçmelidir!
  Ortadoğu'da toplumsal muhalefet ve siyasal akımlar / Orta sayfa
  KİT'lerin talanına, nükleer santrallere ve sermayenin saldırılarına karşı mücadeleyi yükseltelim
  Siyonist cellatların suç ortakları Kana katliamı için timsah gözyaşları döküyor
  Chavez İsrail'in faşist zulmünü kınadı
  Dünyada Ortadoğu halklarıyla dayanışma eylemlerinden
  Hiroşime ve Nagazaki katliamlarının yıldönümünde; Kana'da öldürülen çocukların anısına!
  İsrail ve ABD zulmü devam ediyor
  Sıradan savaşın sıradan ölüleri
  Patronların kar hırsı halkın sağlığından daha önemli
  Üniversite öğrencilerinin ücretsiz sağlık hakkı gaspedildi
  Eylem ve etkinliklerden
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Sendikal ihanet çeteleri örgütlenmenin önünde engel

Sınıf hareketi zor bir dönemden geçiyor. Bunun temel nedenlerinden biri, işçi sınıfının önemli ölçüde örgütsüz ve dağınık olması. Güçlü siyasal ve sendikal örgütlenmelerden yoksun durumdaki işçi sınıfı sermayenin saldırıları karşısında kayda değer bir direnç gösteremiyor.

Dolayısıyla sınıf hareketini güçlendirmenin yolu bugün örgütsüz durumdaki işçi yığınlarını örgütlemekten, milyonları sermayeye karşı mücadeleye seferber edebilmekten geçmektedir.

Fakat bu hiç de kolay bir iş değildir. Sermaye, örgütlenmiş bir işçi sınıfının kendisi için yaratacağı sorun ve tehlikelerin bilincindedir. Bu nedenle de işçi ve emekçilerin örgütlenmesini engellemeye, mevcut örgütlenmeleri dağıtmaya ya da denetim altında tutmaya çalışmakta, bunun için elinden gelen her türlü çabayı göstermektedir.

Sermayenin bu yöndeki çabaları her zaman söz konusu olmakla birlikte, son yıllarda daha da artmıştır. Sınıf örgütlerinin tasfiyesi ya da sermayenin denetimine alınması, son 15 yıldır büyük bir hızla uygulanan neoliberal saldırı politikalarının başlıca hedeflerinden biri olmuştur. Ve yazık ki sermaye bu konuda hiç de küçümsenmeyecek başarılar kazanmış, işçi sınıfı örgütleri önemli oranda tasfiye edilmiştir.

Türkiye söz konusu olduğunda durum biraz daha farklıdır. Sermaye, işçi sınıfına, onun örgütlenmelerine, kullandığı nispi hak ve özgürlüklere en ağır darbeyi 12 Eylül faşist askeri darbesiyle indirmiştir. Sermaye adına hareket eden cunta bununla da yetinmemiş, yarattığı hukuksal düzenlemeyle işçi ve emekçilerin örgütlenmelerini, diğer hak ve özgürlüklerini kullanabilmelerini neredeyse imkansız hale getirmiştir. İşçi ve emekçileri bir cendere içinde tutmayı amaçlayan bu baskıcı yasal düzenlemeler, sermaye tarafından askeri yönetim sonrasında da bilinçli tarzda korunup geliştirilmiştir. Uygulanan neoliberal politikalara doğrultusunda yapılan yeni yasal düzenlemeler bu durumu daha da ağırlaştırmıştır. Kısacası, sermaye yasalarla örgütlenmenin önünde adeta bir kale oluşturmuştur.

Sınıfın sendikalarda örgütlenmesinin önündeki tek engel sermayenin yasaları değildir. Uzlaşmacılığı ve yasalcılığı temel alan sendikal anlayışlar da en az sermayenin yasaları kadar sınıfın örgütlenmesine zarar vermektedir. Son yıllarda yaşanan sayısız deneyimin de gösterdiği gibi, işçilerin örgütlenme çabalarını boşa çıkaran temel faktör, sendika yönetimlerinin ortaya koyduğu yasaların sınırları dışına çıkmaktan korkan, uzlaşmacılığı esas alan yaklaşımlardır. Sınıfın içinde sermayenin ajanı olarak çalışan sendikal ihanet çeteleri sınıfın örgütlülüğünün dağıtılması ve yeni örgütlenmelerin engellenmesi noktasında sermayeye büyük hizmetlerde bulunmuşlardır.

Geçtiğimiz günlerde konuyla ilgili bir açıklama yapan DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi'nin bilinçli bir şekilde görmezden geldiği de budur. Süleyman Çelebi yaptığı açıklamada DİSK'e bağlı sendikaların son 3.5 yılda 339 işyerinde örgütlenme çalışması yürüttüğünü, 17 bin kişiyi üye yaptığını, bunlardan 4 bin 159'unun örgütlendikleri için işten atıldıklarını ifade etmektedir. Bunun nedeni olarak da sendikalaşmayla ilgili yasal prosedürün çok yavaş işlemesini, yetki davalarının çok uzun sürmesini vb. göstermektedir.

Süleyman Çelebi'nin açıkladığı rakamların fazlası vardır ama eksiği yoktur. Fakat mesele başkalarının ve bu arada DİSK'e bağlı sendikaların, patronların örgütlenme çabası içindeki işçilere dönük yürüttüğü yasa-kural tanımaz saldırılar karşısında nasıl bir tutum takındıklarıdır.

Son yıllarda yaşanan hemen bütün örgütlenme girişimlerinde, işçiler fakat özellikle de bu işin yükünü çeken öncü işçiler patronların yanı sıra sendika yönetimlerinin de hedefi durumunda olmuşlardır. Direnişten, dişe diş mücadeleden söz eden işçiler sendika yöneticileri tarafından dışlanmış ve susturulmuştur. İşçileri militan mücadele biçimlerinden uzak tutmaya çalışan, saldırılara karşı dayanışmayı örgütlemek görevinden ısrarla kaçınan sendikacıların tek yaptığı, işçilere yasal prosedürlerin tamamlanmasını beklemeyi öğütlemek olmuştur. Buna rağmen direniş yolunu seçen işçiler ise çoğu kez sendikalar tarafından yüzüstü bırakılmıştır.

Doğrudan doğruya Süleyman Çelebi'nin başkanı olduğu DİSK Tekstil Sendikası'nda örgütlenen Castleblair işçilerinin yaşadığı süreçler bu konuda derslerle doludur.

Castleblair işçilerini örgütleme konusunda sendikanın yaptığı hiçbir şey olmamıştır. İşin tüm yükünü bir avuç öncü işçi çekmiş ve sonuç olarak sendikaya yüzlerce yeni üye kazandırmışlardır. Fakat mücadeleci öncü işçilerin işyerlerinde ve sendikada bulunmasını kendi koltuklarının ve uzlaşmacı sendikacılık anlayışlarının geleceği için tehlike sayan Süleyman Çelebi, Muharrem Kılıç gibi sendikacılar, bu işçilerin atılması için patronla işbirliği içine girmekten kaçınmamışlardır. İşten atılanlar için neden bir şeyler yapmadıkları sorulduğunda da, asıl önemli olanın fabrikadaki sendikal örgütlülüğü korumak olduğunu, beş-on kişi için tüm örgütlülüğü tehlikeye atmanın doğru olmadığını vb. söyleyebilmişlerdir. Sendikal örgütlülüğü korumanın yollarını da patronla diz dize oturdukları masalarda aramışlardır. Gelinen sonuç ortadadır. Bilinçli öncü işçilerin olmadığı koşullarda Castleblair patronunun sendikayı tasfiye etmesi için iki yıl yetmiştir. Fabrika başka bir isim altında devam etmek üzere geçtiğimiz günlerde kapatılmış, bütün işçiler sokağa atılmıştır. Bin bir çaba ve bedel karşılığında sağlanan örgütlülük, patronun saldırı ve oyunlarından ziyade sendikacıların marifetleriyle dağıtılmıştır. Yazık ki Castleblair'de yaşanan tekil bir örnek değildir. Başka işyerlerinde de benzer süreçler yaşanmıştır, yaşanmaktadır.

Sendikal ihanet çeteleri sınıfın örgütlenmesinin ve mücadelesinin önünde bir engeldir. Süleyman Çelebi'nin kim bilir hangi hesapla ağlayıp sızlaması, yasalardan şikayet etmesi bu gerçeği değiştirmemektedir. Dolayısıyla sınıf içerisindeki her örgütlenme girişimi, başarıya ulaşabilmek için, patronun saldırıları yanında sendikal ihaneti ve ona karşı mücadeleyi de hesaba katmak, buna göre davranmak zorundadır. Örgütlenme düzeyini yükseltmenin de sendikaları ihanet çetelerini elinden çekip almanın da yolu buradan geçmektedir.

---------------------------------------------------------------------------------------

Horoz Kargo işçileri işe iade davasını kazandı

Horoz Kargo işçilerinin 4 ay süren direnişlerinin ardından açtıkları işe iade davası kazanımla sonuçlandı. 1 Ağustos günü Bursa 4. İş Mahkemesin'de görülen dava sonucu mahkeme; işçilerin işe iadesine ve işe geri alınmamaları durumunda işverenin 12 ay sendikal tazminat, 4 ayda çalışma tazminatı ödemesine karar verdi.

Karar işçiler tarafından sevinçle karşılanırken hakimin tavrı ibret vericiydi. Hakim işçileri azarladı ve bu kararı verirken vicdanen rahat olmadığını ama kanıtların güçlü olduğunu belirtti, buna rağmen kararın temyizden döneceğini düşündüğünü, dönünce de tekrar bakacağını söylemekte bir sakınca görmedi.

Hakimin tavrı “adeleti mülkün temeli” olan burjuva hukukunun sınıflar mücedelesindeki yerini göstermesi bakımından ibretlikti. Horoz Kargo avukatının katılmadığı davanın işveren tarafından temyiz edilmesi bekleniyor.

Kızıl Bayrak/Bursa

----------------------------------------------------------------------------------------

Bursa'da sendikalaşan işçiler işten atıldı

Bursa Çalı Sanayi Bölgesi'nde kurulu Akoğlu Pres Montaj Sanayii işçileri, sömürü koşullarına dur demek için sendikalaşma çalışması başlattılar. Birleşik Metal-İş Sendikası'na üye olan işçilere patronun yanıtı ise işten atmak oldu.

160 işçinin çalıştığı fabrikada 29 Temmuz'a kadar 40 işçi işten atıldı. Akoğlu Pres Montaj Sanayii işçileri Tofaş bölümü kapatıldığı gerekçesiyle işten atılırken fabrikaya taşeron işçi alımı devam ediyor. Patronun sendikalaşmayı engellenmek için BMİS'e üye olan işçileri işten atmaya devam etmesi bekleniyor.

BMİS Bursa Şubesi'nden yapılan açıklamada, 15 işçinin işe iade davasını kazandığı ve atılan diğer işçiler için de dava açıldığı bildirildi. Sendikalaşma mücadelesinin kazanılmasında işçilerin ve BMİS'in tavrı belirleyici olacak.

Kızıl Bayrak/Bursa