04 Ağustos 2006 Sayı: 2006/30 (30)
  Kızıl Bayrak'tan
   Ortadoğudaki güncel direnişin anlamı ve sınırları
  Lübnan'da direniş yayılıyor!
  "Bağımsız, demokratik ve sosyal tarım politikası" ancak işçi sınıfı tarafından uygulanabilir
  Bombacı paşanın itirafları
  Ortadoğu halklarıyla dayanışma eylemlerinden...
İstanbul'da yapılan dayanışma eylemine vahşi polis saldırısı
Sendikal ihanet çeteleri örgütlenmenin önünde engel
Niyet mektubundan emekçiye ölüm çıktı
MESS ve Türk Metal elele; Metal işçileri ihanete karşı harekete geçmelidir!
  Ortadoğu'da toplumsal muhalefet ve siyasal akımlar / Orta sayfa
  KİT'lerin talanına, nükleer santrallere ve sermayenin saldırılarına karşı mücadeleyi yükseltelim
  Siyonist cellatların suç ortakları Kana katliamı için timsah gözyaşları döküyor
  Chavez İsrail'in faşist zulmünü kınadı
  Dünyada Ortadoğu halklarıyla dayanışma eylemlerinden
  Hiroşime ve Nagazaki katliamlarının yıldönümünde; Kana'da öldürülen çocukların anısına!
  İsrail ve ABD zulmü devam ediyor
  Sıradan savaşın sıradan ölüleri
  Patronların kar hırsı halkın sağlığından daha önemli
  Üniversite öğrencilerinin ücretsiz sağlık hakkı gaspedildi
  Eylem ve etkinliklerden
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Kadın ve çocukların sığındığı binayı bombalayan İsrail ordusu 60'ı aşkın kişiyi katletti...

Siyonist cellatların suç ortakları Kana katliamı için timsah gözyaşları döküyor

Lübnan halklarına karşı 12 Temmuz'da başlayan emperyalist-siyonist saldırılarda katledilenlerin sayısı 1000'e ulaşırken, binlerce kişi de yaralandı. Lübnan'ı harabeye çeviren saldırının en vahşi katliamı Kana kasabasında, kadın ve çocukların sığındığı üç katlı bir binanın bombalanmasıyla gerçekleşti. ABD'nin İsrail'e verdiği lazer silahlarıyla gerçekleştirilen saldırı sonucu yerle bir edilen binada 37'si çocuk 60'ı aşkın kişi uykularında katledildi. Onlarca kişinin de yaralandığı saldırıyı yapan İsrail ordusunun pervasızlığı öyle bir noktaya vardı ki, siyonizmin hamileri bile Kana katliamını “kınamak” zorunda kaldılar.

İsrail'in Lübnan'a saldırı başlatmasından sonra gerçekleşen G-8 Zirvesi, Roma Konferansı ve BM Güvenlik Konseyi toplantısında emperyalist güç odakları siyonist barbarlığa açıkça destek verdiler. Filistin-Lübnan direnişinin ezilmesi için, İsrail ordusuna “saldırıya devam edin, bizden yana bir kaygınız olmasın” mesajını veren emperyalistler, İsrail ile birlikte, Filistin ve Lübnan'da devam eden yıkım ve katliamların dolaysız sorumlularıdır.

İşte bu aynı güçler, İsrail ordusunun Kana kasabasında kadın ve çocukların sığındığı binayı bombalaması üzerine, timsah gözyaşları dökmeye başladı. Ancak katliamı “kınarken” bile, siyonist barbarlığa verdikleri desteği elden bırakmıyorlar.

“Sivillerin kanı dökülmeye devam ediyor, bu ölüm makinesinin ne zaman durdurulacağını sormamız gerekiyor” diyen BM Genel Sekreteri Kofi Annan, İsrail'in Kana katliamındaki sorumluluğuna değinerek, “Kana'daki bina masum sivillerin sığındığı bir binaydı, İsrail bunun böyle olmadığını, buranın bir yerleşim merkezi olmadığını söylüyor; fakat İsrail'in bu son saldırısında kurban edilenlerin çoğunu kadınlar ve çocuklar oluşturuyor. Şunu belirtmeliyiz ki İsrail bir katliam ve savaş suçu işlemiştir” diye konuştu.

Bu sözleri sarfeden Annan, İsrail Beyrut'taki BM binasındaki görevlileri katlettiğinde, İsrail'i kınayan bir karar çıkartmak için dahi kayda değer çaba sarfetmemiştir. Kaldı ki İsrail Lübnan'da 12 Temmuz'dan beri savaş suçu işliyor. Annan genel sekreterliğindeki BM, bu savaş suçuna karşı herhangi bir tavır almayarak, İsrail'in işlediği suçlara ortak oluyor.

Kana katliamının ardından, Kofi Annan'ın çağrısıyla olağanüstü toplanan Güvenlik Konseyi de, Kana'da sivillerin ölmesinden duyduğu “şok ve üzüntüyü” dile getirdi. Ancak Güvenlik Konseyi, ne İsrail barbarlığını mahkum etti, ne de ateşkesin derhal sağlanması için herhangi bir talepte bulundu. Bunun yerine, direnişin ezilmesi anlamına gelen “kalıcı ve sürdürülebilir bir ateşkesin gerekliliği”ne vurgu yapmakla yetindi.

Avrupa Birliği Dış Politika ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi Javier Solana ise, “hiçbir izahın İsrail'in Güney Lübnan'daki Kana köyünde sivil insanlara düzenlediği saldırıyı açıklamaya yetmeyeceği”ni söyledi. “Bugün Lübnan Başbakanı'yla görüştüm ve İsrail'in, Lübnan'ın Kana köyündeki masum insanları hedef alan saldırısından duyduğum derin üzüntüyü bildirdim” diye konuşan Javier Solana, AB'nin acil bir ateşkesin sağlanması için çaba gösterdiğini iddia etti. Oysa AB emperyalizminin temsilcileri hem G-8 Zirvesi'nde, hem de Roma Konferansı'nda ABD-İsrail saldırganlığına destek vermiştir.

Riyakarlar korosuna katılan gerici Arap rejimlerini de anmak gerekiyor. Arap Birliği, İslam Konferansı Örgütü, Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan gibi gerici güçler de ilk defa İsrail vahşetine karşı tutum almak zorunda kaldılar. Kana katliamına tepki vererek, İsrail'in kural tanımaz saldırganlığının savaş suçu olduğunu dile getirmeye başladılar.

Oysa İsrail bu suçu yeni işlemeye başlamadı. Kana katliamının, özü itibarıyla diğerlerinden bir farkı yoktur. Lübnan Sağlık Bakanlığı'nın kayıtlarına göre, 750 sivil İsrail bombardımanı ile katledilmiştir ki, bu sayı saat başı artmaktadır. Yani İsrail ordusu, 12 Temmuz'dan beri savaş suçu işlemeye devam ediyor. Kana katliamından sonra ilan edilen 48 saatlik ateşkese rağmen, barbarca saldırılarda bir kesinti olmamıştır. Nitekim öngörülen sürede Hizbullah direnişini kıramayan İsrail ordusu, emperyalist efendilerinden ek süre talebinde bulundu. Bu talep, saldırının hangi güç merkezleri tarafından planlandığını da göstermektedir. İşgalci siyonist orduyu Filistin-Lübnan halkları üzerine sürenler, direnişin ezilmesi için İsrail savaş makinesine katliamlara devam etmesi için ek süreler tanıyorlar.

İsrail saldırganlığına destek verenler, halkların kıyıma uğramasından zerre kadar rahatsızlık duymuyorlar. Kana katliamını kınamaları da, kadın ve çocuklara verdikleri değerden kaynaklanmıyor. Halklar nezdinde zaten kanlı olan imajlarının geri dönüşü olmayacak derecede yıpranmasından duydukları kaygıdır onları timsah gözyaşları dökmeye iten.

İşgalci İsrail ordusuna destek verenlerin, dahası suç ortaklığı yapanların ikiyüzlü açıklamalarının bölge halkları tarafından dikkate alınması mümkün değil. Direnen halkların, siyonist zorbalardan olduğu kadar bu suç ortaklarından da hesap soracağından kuşku duyulmamalıdır.

---------------------------------------------------------------------------------------

Lübnan Başbakanı siyonist cellatların hamisi Condoleezza Rice ile görüşmeyi reddetti

Lübnan Başbakanı Fuad Sinyora, gecikmeli de olsa, olumlu bir adım atarak, ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice'ın görüşme talebini geri çevirdi. İsrail'in Kana katliamını “savaş suçu” diye niteleyip acil ateşkes talebini yineleyen Fuad Sinyora, İsrail'den Beyrut'a geçmeye hazırlanan ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice'ı “Gelmesin, istemiyorum. İsrail saldırısı bitmeden görüşmem” mesajıyla geri çevirdi.

“Ön koşulsuz ve acilen ateşkes sağlanması” çağrısında bulunan Sinyora, “İsrailli savaş suçluları kınanmadan ve ateşkes sağlanmadan, hiçbir görüşme yapmayacağım” dedi. Rice'ın dayatmaya çalıştığı koşullu ateşkes planıyla tezat oluşturan bu açıklamaların ardından, ABD Dışişleri Bakanı gezisini iptal etmek zorunda kaldı.

İsrail saldırganlığının ABD emperyalizminin çok yönlü desteği ile başlayıp devam ettiği ayan beyan ortada iken, Bush liderliğindeki haydutların dayatmalarını kabul etmek artık “Batı yanlısı” Sinyora için de mümkün görünmüyor. Lübnan halkları tarafından takdirle karşılanan aynı konuşmasında Sinyora, “Lübnan'ın egemenliği ve bağımsızlığı için hayatını feda eden Hizbullah'a” şükranlarını da sundu.

Lübnan bombalanırken Rice'ın Beyrut'a gelip emperyalist/siyonist planları dayatma küstahlığında bulunma girişiminin boşa düşmesi, savaş kundakçılarının beklemediği bir gelişmeydi. İçine düştüğü utanç verici durumu örtbas etmeye çalışan savaş kundakçısı Amerikalı bakan, konuyla ilgili yaptığı açıklama, “Sinyora'yla konuştuğumda, nasıl diyeyim, çok depresifti, daha doğrusu, çok duygusaldı, ona gelemeyeceğimi söyledim, çünkü ateşkes için burada çalışmam lazım” yalanını uydurmak durumunda kaldı.

Rice'ın Tel Aviv'de görüştüğü siyonist katillerin başı Ehud Olmert ise, katliamların devam edeceğini, amaçlarına ulaşmadan saldırılara son vermeyeceklerini ilan etti. Kana katliamından sonra yapılan bu açıklama, Washington'dan siyonist cellatlara gönderilen direktiflerin içeriğini de bir kez daha ortaya koymuştur.

Sinyora'nın aldığı tutum, emperyalist/siyonist haydutların Lübnanlılar'ı birbirine kırdırtma planlarının bu defa kolay kolay sökmeyeceğini göstermiştir.

-------------------------------------------------------------------------------------

İsrail meclisindeki Arap milletvekillerinden tepki

İsrail Kana köyünde gerçekleştirdiği katliamla saldırılarına bir yenisini daha ekledi. İsrail'in kanlı katliamlarına İsrail parlamentosundaki Arap milletvekilleri de tepki gösterdi. 31 Temmuz günü İsrail parlamentosunda yapılan oturumda konuşan Savunma Bakanı Peretz, Gazze ve Lübnan'daki savaşın, ‘'vatan için'' olduğunu söyledi. Tahran'daki Hizbullahla savaştıklarını söyleyen ve ‘'Askeri çözümü biz seçmedik'' diye yalan söyleyen Peretz'in konuşmasını Arap milletvekillerinden İbrahim Sarsur, ‘'çocuk katili'' diye bağırarak kesti.

İbrahim Sarsur'a, Parlamento Başkanı Dalia İtzik müdahale etti ve dışarı çıkmasını istedi. Sarsur oturumu terk etti. İtzik daha sonra diğer bir Arap milletvekili Talib El-Sana'dan da genel kurul toplantısını terk etmesi istedi.

Her iki Arap milletvekilinin Peretz'e sözlü sataşmaları sırasında, parlamentonun aşırı sağ parti grubundan Ulusal Birlik-Ulusal Dinci parti milletvekillerinden birinin, Arap milletvekillerini kastederek, ‘'hainleri dışarı atın'' diye bağırdığı belirtildi.

Parlamento görüşmeleri sırasında, Arap ve İsrailli onlarca gösterici Knesset binası önünde toplanarak, Gazze ve Lübnan'daki saldırıları protesto etti, bir an önce ateşkes yapılmasını isteyen çağrılarda bulundu.