04 Ağustos 2006 Sayı: 2006/30 (30)
  Kızıl Bayrak'tan
   Ortadoğudaki güncel direnişin anlamı ve sınırları
  Lübnan'da direniş yayılıyor!
  "Bağımsız, demokratik ve sosyal tarım politikası" ancak işçi sınıfı tarafından uygulanabilir
  Bombacı paşanın itirafları
  Ortadoğu halklarıyla dayanışma eylemlerinden...
İstanbul'da yapılan dayanışma eylemine vahşi polis saldırısı
Sendikal ihanet çeteleri örgütlenmenin önünde engel
Niyet mektubundan emekçiye ölüm çıktı
MESS ve Türk Metal elele; Metal işçileri ihanete karşı harekete geçmelidir!
  Ortadoğu'da toplumsal muhalefet ve siyasal akımlar / Orta sayfa
  KİT'lerin talanına, nükleer santrallere ve sermayenin saldırılarına karşı mücadeleyi yükseltelim
  Siyonist cellatların suç ortakları Kana katliamı için timsah gözyaşları döküyor
  Chavez İsrail'in faşist zulmünü kınadı
  Dünyada Ortadoğu halklarıyla dayanışma eylemlerinden
  Hiroşime ve Nagazaki katliamlarının yıldönümünde; Kana'da öldürülen çocukların anısına!
  İsrail ve ABD zulmü devam ediyor
  Sıradan savaşın sıradan ölüleri
  Patronların kar hırsı halkın sağlığından daha önemli
  Üniversite öğrencilerinin ücretsiz sağlık hakkı gaspedildi
  Eylem ve etkinliklerden
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Hiroşima ve Nagazaki katliamının yıldönümünde...

Kana'da öldürülen çocukların anısına!

Çok erken bir yaşta düştüler yaşamak sevdasına. Gökten yağmur yerine yağan üstü yazılı bombalara ve anlamadıkları bir dilde verilmiş bürokratik fetvalara rağmen sahip çıktıkları bir sevdaydı bu. Oyunlarının hiçbirini çocuk bahçelerinde oynamadılar. Kurşunlardan kaçmanın adı seksek, işgalci güçlere görünmemenin adı saklambaç ve işgal edilmiş, yağmalanmış, kana bulanmış ülkelerinde adım attıkları her yer oyun bahçesi olmuştu onlar için. Yozlaşmamış bir sevdaydı onlarınki, çıkara bulanmamış… Beklentilerden, hayallerden ötürü değildi… Yalnızca yaşamak ya da ölmek kalmıştı ve onlar yaşamayı seçmişti. Soluk almayı sevdikleri ve bunu hak ettiklerini düşündükleri için. Savaş çocuklarıydı onlar. Bugün Filistin ve Lübnan'da yaşıyorlar, dün Hiroşima'daydılar…

Hiroşima ve Nagazaki'ye atılan bombaların üzerinden yıllar geçti. Emperyalist haydutluğun Ağustos ayı katliamları. Ne barışın ilanıydı, ne savaşın başlangıcı ya da sonu. Yalnızca süregelen katliamlar dizisi içinde bir ara başlık, öfkeleri bilemek için yeni bir neden, kapitalizmde hayatın meta değerine dair bildiğimiz yanıtlar…

Sonrası yeknesak yıllar. Tozun toprağa karışması, kanın damardan taşması, yıkıntılar arasında ıslanmış göz pınarlarıyla enkazlara basarak ve doğal olarak korkarak ilerleyen çocuk adımları… Sonrası yeknesak yıllar… Savaş çocukları bütün coğrafyalara yayılıyorlar. Sanki hiç ölmüyorlar.

Bomba yazılamaları: Emperyalizmin acizliğinin tarihi belgeleri

Çağın buluşu olarak adlandırılan bombalar şehrin üzerine yağmazdan önce bombaları taşıyacak uçakların kalkacağı hava üssünde duygusal anlar yaşanıyordu. Bombalar uçağa yüklenecekti ve birileri ellerinde bir çeşit kalemle durmuş, kırık bacağı saran alçının üzerine geçmiş olsun yazısı yazar bir edayla bombalardan birinin üzerine bir şeyler çiziktiriyordu. Emperyalistlere has soğukkanlı pişkinliğin bir uzantısı; üzerine “iyi katliam dilekleri” ve “yapabilirsiniz motivasyonları” yazılan bombanın adı “Little Boy”du (Küçük Çocuk).

Sonra Little Boy kendisini taşıyan B-29 uçağının içerisinde güvenli bir yolculuğa çıktı. Uzak Doğu'ya gidiyordu. B-29 Hiroşima semalarına geldiğinde uçağın pilotu düğmeye bastı ve saniyeler sonra artık üzerinde uçtukları şehrin yalnızca adı kalmıştı. Pilot seyir defterine “aman tanrım, biz ne yaptık?” diye not düştü. Vicdanı bu ünlemli seslenişten kaç dakika sonra aklandı bilinmez ama, seyir defterine düşülmüş bu nottan gayri ABD'den pişmanlık ifade eden tek bir cümle duyulmadı. Aksine bu katliamın sorumlularından biri olan Truman'ın her açıklaması “yaptık, yine yaparız” anlamına geliyordu. Zaten kimsenin bundan şüphesi yoktu. Hiroşima'nın adeta haritadan silinmesinin ardından 9 Ağustos'ta bu kez Nagazaki bombanın hedefiydi. Buraya atılan bombanın adı ise “Fat Man” idi (Şişman Adam). Bu isimler rasgele konulmamıştı. Hiroşima'ya düşen bombanın adının Küçük Çocuk oluşu, etkisinin Nagazaki'ye düşenden daha az olmasındandı. Bu “Amerikan esprisi” dediklerinden olsa gerek.

Hiroşima ve Nagazaki'de yaşanan katliamın üzerinden 62 yıl geçti. Ama bu saldırı güncelliğini öylesine koruyor ki! İsrailli çocuklar Lübnan'a atılacak bombaların üzerine mesajlar yazdılar. Akranlarına ölüm dileyen mesajlar… Amerikan askerlerinin espri anlayışını ise Irak cezaevlerinden yükselen işkence sesleri ve orada çekilmiş fotoğraflarla görmüş, duymuş olduk. Kana'da İsrail'in katlettiği 37 çocuk da emperyalizmin bir şakası herhalde. Ama bizi hiç güldürmedi. Onları öldüren bombanın üzerine ne yazılmıştı? Bunu merak etmedik. Ama emperyalist-kapitalist sistem yerinde kaldıkça tekerrür edecek olan bu tarihin artık değişmesi gerektiğini bir kez daha yüreğimizde hissettik.

Her yerde ve her çağda aynı senaryo!

Ortadoğu kan gölüne dönmüş durumda. Savaşın bilançosuna ilişkin doğru bilgilere henüz ulaşılabilmesinin imkanı yok. Resmi kayıtlarla sınırlanıyoruz. ABD emperyalizmi bütün dünyayı kasıp kavuran bir şiddetin kaynağına dönüşmüş durumda. Her gün yeni ölümlerin, katliamların haberleri geliyor. Emperyalist politikalar kanlı ya da kansız, bombaları kullanarak ya da kullanmayarak milyonların her daim süregelen bir savaş içerisinde yaşaması anlamına geliyor zaten. Bu yüzden katliamlar da birbirinin aynı aslında. Ölü sayıları değişiyor kimi zaman, tahribat az ya da daha çok olabiliyor, silahlar farklılaşıyor ama her katliam aynı aslında.

Ama yine de bu aynılaşma katliamın sonuçlarını anlatırken farklı anlatım biçimleri geliştirmemizi engelleyemiyor. Zira kapitalizm karşısında bir pazarlık aracı, politik ve iktisadi tahakkümün uygulanma güvencesi olan insan, bizim için pahası ölçülmez bir değere sahip. Ve biliyoruz ki kaynağı ve sonu aynı da olsa, kaynağın kurutulması ve sonucun değişmesi için birbirine muhtaç da olsa insanlar, her birinin ayrı bir hikayesi var. Bir bunun bilincinde olmak zorunlu kılıyor her bir katliamın kendisini hatırlamayı ve hatırlatmayı, bir de bilincimizi ve öfkemizi diri tutmamızın zorunluluğu.

Atom bombası Hiroşima ve Nagazaki'de bildik bir katliamın bildik sonuçlarının gelebileceği düzeyi ve tanımadığımız ölüm biçimlerini gösterdi. İnsanların derilerinin bomba etkisiyle nasıl yüzüldüğünü ve kırmızı etin sıcakla temas ederek nasıl buharlar çıkardığını, sonra bombanın patladığı ilk anda insanların nasıl buharlaştığını ve bir kısmının eriyen bedenlerinin asfalta nasıl yapıştığını, kağıdı yakınca çıkan kokunun yanan ten kokusunun yanında hiçbir şey olduğunu öğrendik sonra… Tek bir bomba ile bütün bir şehrin yok edilebileceğini, tek bir bombayla bırakın bir zaman diliminde yaşayan insanları daha doğmamış olanları bile yaşama hakkından mahrum edebildiğini gördük. Yaşadığımız düzenin bize verdiği önemi ve sırf bu yüzden onu değiştirmenin onurumuza sahip çıkmakla eş anlamlı olduğunu gördük.

Hiroşima'ya atılan bomba sonrası hayatta kalan ve şehrin saldırı sonrası ilk fotoğraflarını çeken Japon foto muhabiri Matsushige savaşı şöyle tanımlamış: “Savaş; çıplak, yanmış ve kararmış saçlarıyla atom çağının doğduğu korkunç yerde kör ve başıboş dolaşan bir Japon'dur”. Savaşı başıboş dolanan ve yanmış bir insanla eş anlamlı tanımlamasına neden olan manzaranın çekilmiş fotoğrafları daha sonra ABD tarafından engellendi. Zaten radyoaktiften dolayı bütün bir filmden yalnız 5 tanesi görülebilir durumdaydı.

Şimdiyse savaş, toz toprak arasında, moloz yığınlarından oluşan tepeciklerde düşmeden ilerlemeye çalışan, sırtında evinden kalanları, kucağında çocuğunu ve yüreğinde acıyı taşıyan kadındır mesela. Şimdiyse savaş, insan kanının sıcak olduğunu babasının kanı yüzüne sıçradığında öğrenen çocuktur mesela. O zaman bunca vahşetin ve katliamın ortasında yaşayanların savaşa karşı savaşmak dışında hiçbir seçeneği kalmamıştır!