03 Haziran 2006 Sayı: 2006/21 (21)
  Kızıl Bayrak'tan
  Sınıfın devrimci iradesiyle sürece yüklenelim!
  Eğitim-Sen yetkiyi kaybetti; Devrimci, militan bir kamu emekçileri
hareketi yaratmak için görev başına!
  Yüzümüzü kitlelere dönelim, fiili mücadeleyi yükseltelim!
  Danıştay’a saldırı komplosu kapatılmaya
çalışılıyor
  Savaş aygıtı NATO İran'ı hedef aldı
  “Zafer direnen emekçinin olacak!”
Desan direnişi havzada yeni bir sürecin önünü açtı!
İşçi-emekçi eylemlerinden...
Kartal Belediyesi işçileri GREV kararını
belediyeye astılar!
Muharrem Kılıçlar yeni bir satışa hazırlanıyorlar!.. Castleblair’de "D"İSK
Tekstil ihaneti sürüyor!
“D”İSK’in DİSK’e ihaneti: Sosyal diyalog! / Yüksel Akkaya
  Sosyal yıkım saldırısı ve sendikal ihanet / Orta sayfa
   Ticari Eğitime Karşı Gençlik Koordinasyonu 1. Toplantısı Sonuç
Bildirgesi
  ODTÜ; Perinçek
ve çetesine gereken yanıt verildi!
  Fransa’da gençler yeniden hareketleniyor!
  L. Amerika:Bolivarcı alternatif güçleniyor
  Filistin’de gergin günler...
  İran’dan sonra Venezüella da
avroya geçişi tartışıyor
  TMMOB Genel Kurulu’ndan
yansıyanlar
  İÜ’de saldırılar devam ediyor!
  Ulus-Devlet üzerine kısa notlar...-1-
  Eylemlerden...
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Filistin'de gergin günler...

Filistinli güçler birbirlerine değil, emperyalist-siyonist kuşatmaya karşı savaşmalıdır!

Emperyalist-siyonist kuşatma altındaki Filistin'de yaşanan gelişmeler, iç savaş tartışmalarını gündeme getirdi. Hamas ile El Fetih arasındaki sürtüşmelerin yer yer silahlı çatışmalara varması bu yöndeki kaygıları arttırdı. Filistin yönetimine bağlı istihbarat ve güvenlik birimlerinin bazı üst düzey yetkililerinin de saldırıya uğraması ortamın daha da gerilmesine yolaçtı.

İsrail'i destekleyen emperyalist güçlerin Filistin yönetimini ekonomik ambargoyla boğmaya çalışması, Filistin'i derin bir krize sürüklemiş, çalışanlarına maaş ödeyemeyen Hamas hükümeti ile El Fetih'e bağlı polis gücünü karşı karşıya getirmişti. Bu ortamda Hamas'ın Gazze Şeridi'nde oluşturduğu 3 bin kişilik yeni güvenlik gücü, çatışmaların yeni bir boyut kazanmasına neden oldu.

Filistin yönetimi lideri Mahmud Abbas, özel güvenlik birimini yasadışı bulmuş ve dağıtılması gerektiğini belirtmişti. Abbas'ın karşı çıkmasına rağmen Filistin İçişleri Bakanı Said Siyam, eski militanlardan oluşan yeni güvenlik güçlerinin göreve başladığını açıkladı. Hükümetin kararına tepki gösteren Abbas'ın yardımcılarından Saib Erakat, Hamas'ın devlet başkanının vetosuna rağmen yeni güvenlik gücünü Gazze'ye konuşlandırmasının krize yolaçacağını söyledi.

Hamas'a bağlı özel birliğin Gazze sokaklarına çıkmasını protesto eden Filistin polisi, Gazze'de geçit töreni yaptı. Hamaslı silahlı güçlerin yakınında yürüyüş yapan polisler, “Yetkili olan biziz. Ebu Mazen'i (Abbas) selamlıyoruz!” şeklinde sloganlar attı. Gerginliğin iyice tırmandığı Gazze'de taraflar arasında silahlı çatışma çıktı. Olaylar sırasında bir Ürdünlü ölürken, çok sayıda kişi de yaralandı.

İki taraf arasında yapılan görüşmeler üzerine özel birliği sokaklardan çeken Hamas, birkaç gün sonra aynı birliği tekrar sokaklara çıkardı. Hamas'ın tutumuna tepki gösteren Mahmut Abbas, El Fetih'le Hamas'ın anlaşması için 10 günlük süre tanıdı. Abbas'ın üzerinde anlaşma sağlanmasını istediği metin, İsrail zindanlarında bulunan El Fetih liderlerinden Mervan Barguti ile hapiste bulunan bir Hamas lideri tarafından hazırlanmıştı. Abbas, taraflar arasında 10 gün içinde bir uzlaşma sağlanamaması halinde sözkonusu metni halkoyuna sunacağını açıkladı.

Hamas, Abbas'ın desteklediği “uzlaşma belgesini” tanımadığını, belgede yeralan tüm formülasyonlara karşı olduğunu açıkladı. Hamas'ın sürgündeki lideri Muhammed Nazal da uzlaşma belgesini “şantaj” diye niteleyerek, “Hamas, bu şantajları ve şartlarını kabul etmeyecektir” dedi. Başbakan İsmail Haniye de hiçbir taviz vermeye niyetli olmadıklarını söyledi. Haniye “İşgalin meşruiyetini tanımaya, direnişten vazgeçmeye ve adil olmayan anlaşmaları kabule niyetimiz yok” diye konuştu.

Filistin'i boğmaya çalışan emperyalist-siyonist güçler, bekleneceği üzere Hamas-El Fetih çatışmasını sevinçle karşıladılar. Bu çatışmada El Fetih'in tarafını tutan ABD-İsrail ikilisi, Abbas'a bağlı güçlere önemli miktarda silah sevkedeceğini açıklayarak, yangına körükle gitti. Devrimci bir programdan yoksun olan her iki tarafın tutumu, gerginliğin devam etmesine hizmet ediyor. El Fetih Filistin yönetimindeki mevkileri korumaya çalışırken, Hamas ise zaman geçirmeden yeni mevkileri ele geçirme hesabı yapıyor. Bu faydacı yaklaşımlar, Filistin'de siyasi atmosferi kirletirken, işgal karşıtı direnişin de zarar görmesine neden oluyor.

Filistinli güçler birbiriyle uğraşırken, siyonist ordu Batı Şeria ve Gazze Şeridi'ne saldırılar düzenliyor, işlediği cinayetlerin yanısıra direnişin bazı liderlerini tutuklayarak zindanlara kapatıyor. Lübnan'daki Filistin kamplarının bombalanması emrini de veren siyonist şefler, tek taraflı sınır belirleme planına Washington'dan destek almak için Beyaz Saray koridorlarını arşınlıyor. Üstelik siyonist cellat takımı, işgal altındaki Filistin topraklarının yüzde 10'unu daha ilhak etmeyi içeren ırkçı planını, Filistin'deki bu gergin ortamla gerekçelendirmekten de geri durmuyor.

Filistin halkının zorlu bir süreçten geçtiği şu dönemde, bu halkın bağrından çıkan güçlerin tüm enerjilerini emperyalist-siyonist kuşatmaya karşı direnmek için kullanmaları gerektiği açıktır. Aksi takdirde, yıllardır yiğitçe direnen bu halkın ödediği bedeller daha da ağırlaşacaktır.

--------------------------------------------------------------------------------------

Müslüman Kardeşler ile eski Suriye devlet başkan yardımcısı tek çatı altında birleşiyor...

Emperyalistler himayesinde gerici ittifak

Eski Lübnan başbakanı Refik Hariri'yi ortadan kaldıran emperyalist/siyonist güçler suçu Suriye'ye yıkmış, bu gerekçeyle de ülkedeki Beşar Esad yönetimini devirmek için harekete geçmişti. Hariri'yi ortadan kaldıranlar, katillerini yargılamak bahanesiyle Suriye'de Amerikan kuklası bir rejimi işbaşına getirmek için kirli marifetlerini sergilemeye başladılar.

Irak bataklığında çırpınan savaş kundakçıları, Suriye'ye karşı ikinci bir cephe açmayı göze alamadılar. Bunun yerine siyonist İsrail'in tacizleri eşliğinde, Baas yönetimine “muhalif” kesimleri kullanmayı tercih ettiler. Çeyrek yüzyıl boyunca gerici Baas rejiminin Hafız Esad'dan sonraki ikinci adamı olan eski devlet başkan yardımcısı Abdülhalim Haddam'ın eski mevkisini yitirince Fransa'ya yerleşmesiyle, ABD emperyalizminin aradığı uygun “birleştirici” kişi de bulunmuş oldu.

Uzun süren pazarlıklar bir sonuca bağlanmış olmalı ki, Suriye Müslüman Kardeşler lideri Sadreddin Bayanuni ile Abdülhalim Haddam'ın ittifak kurduğu ilan edildi. “Ulusal Kurtuluş Cephesi” adını verdikleri ittifakın tüm muhalif fraksiyonları biraraya getireceğini iddia eden taraflar, uzun yıllar boyunca birbirine düşmandı. 1980'li yıllarda patlak veren kanlı çatışmalarda, devlet tarafının başında Haddam, gerici dincilerin başında ise Bayanuni bulunuyordu.

Haddam'ı Baas Partisi'nden ihraç edildiği ilk günlerde, “bencil ve beceriksiz” diye niteleyen Bayanuni, eski düşmanla girdiği ittifakı “aynı toprağın evlatlarıyız, aynı baskıların mağduruyuz” demagojisiyle gerekçelendirdi.

Suriye'de “vatana ihanet” suçlamasıyla yargılanan Haddam ise, Bayanuni ile geçen hafta Belgrad'da yaptıkları toplantının “oldukça başarılı” geçtiğini dile getirdikten sonra, “En sonunda, yıllardır tanıdığım Bayanuni ile aynı düşünceleri paylaştığımızı gördüm. Artık, göze göz dişe diş mücadele zamanı” dedi.

Bayanuni ile Haddam'ın kurduğu ittifakı “çıkar birliği” olarak niteleyen Suriyeli muhaliflerden Suriye Ulusal İnsan Hakları Örgütü Başkanı Ammar Kurabi ise, “Haddam'ın tekrar Suriye'ye girmek ve politik yaşantıya geri dönmek için politik bir güce ihtiyacı var. Müslüman Kardeşler'in ise rejim içinden çıkmış güçlü bir lidere” dedi. Buna ABD'nin Şam'da kendi kuklalarını işbaşında görmek istediğini de ekleyelim.

“Renkli Devrim”lerin başını çeken gerici oluşumların Suriye versiyonu olan Bayanuni-Haddam ittifakının muhalif olmakla uzaktan yakında bir ilgisi yoktur. Zira bu ittifakın taraflarının ne gerici anti-demokratik rejime, ne sömürü ve yağmaya, ne de emperyalizme uşaklığa bir itirazları vardır. Onların derdi iktidar erki içinde etkin bir yer kapabilmektir. Bu ise özü itibarıyla yağmadan daha büyük pay alma çabasından ibarettir. Dolayısıyla belli çıkarlar karşılığında her zaman emperyalistlerin maşası olmaya hazırdırlar.

---------------------------------------------------------------------------------------

Hollanda'da göçmen memurlara daha düşük ücret!

Eşit işe eşit ücret talebi tüm kapitalist ülkelerde güncelliğini korumaktadır. Sömürüyü yoğunlaştıran bu uygulamanın en yaygın biçimi cinsiyet veya ırk ayrımının dışavurumu olarak ortaya çıkmaktadır. Yaygın şekilde bu uygulamaya maruz kalanlar ise kadınlar, göçmenler ve çocuk işçiler olmaktadır.

Burjuva “demokrasisi”nin nispeten yerleşik olduğu Hollanda gibi bir ülkede bile göçmen memurların bu ırkçı uygulamaya tabi tutulduğu ortaya çıktı. Bu ülkede devlet memuru olarak çalışan ve batılı olmayan ülkelerden gelen göçmenlere, aynı görevi yapan Hollandalılar'a göre daha az ücret ödendiği saptandı.

Hollanda Merkez İstatistik Bürosu'nun (CBS) yaptığı hesaplamalara göre, Türkiye, Fas gibi ülkelerden gelmiş yabancı kökenli memurlar, aynı işi yapan Hollandalı memurlardan ortalama yüzde 20 daha az ücret alıyor. İkinci-üçüncü kuşak göçmen memurlarda ise bu fark yüzde 25'e kadar çıkabiliyor.

2004 yılı verilerine göre, kamu kurumlarında çalışan memurlar, saat ücreti olarak ortalama 21.69 euro alırken, göçmen memurlara ödenen saat ücreti ise 17.35 euro.