03 Haziran 2006 Sayı: 2006/21 (21)
  Kızıl Bayrak'tan
  Sınıfın devrimci iradesiyle sürece yüklenelim!
  Eğitim-Sen yetkiyi kaybetti; Devrimci, militan bir kamu emekçileri
hareketi yaratmak için görev başına!
  Yüzümüzü kitlelere dönelim, fiili mücadeleyi yükseltelim!
  Danıştay’a saldırı komplosu kapatılmaya
çalışılıyor
  Savaş aygıtı NATO İran'ı hedef aldı
  “Zafer direnen emekçinin olacak!”
Desan direnişi havzada yeni bir sürecin önünü açtı!
İşçi-emekçi eylemlerinden...
Kartal Belediyesi işçileri GREV kararını
belediyeye astılar!
Muharrem Kılıçlar yeni bir satışa hazırlanıyorlar!.. Castleblair’de "D"İSK
Tekstil ihaneti sürüyor!
“D”İSK’in DİSK’e ihaneti: Sosyal diyalog! / Yüksel Akkaya
  Sosyal yıkım saldırısı ve sendikal ihanet / Orta sayfa
   Ticari Eğitime Karşı Gençlik Koordinasyonu 1. Toplantısı Sonuç
Bildirgesi
  ODTÜ; Perinçek
ve çetesine gereken yanıt verildi!
  Fransa’da gençler yeniden hareketleniyor!
  L. Amerika:Bolivarcı alternatif güçleniyor
  Filistin’de gergin günler...
  İran’dan sonra Venezüella da
avroya geçişi tartışıyor
  TMMOB Genel Kurulu’ndan
yansıyanlar
  İÜ’de saldırılar devam ediyor!
  Ulus-Devlet üzerine kısa notlar...-1-
  Eylemlerden...
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Danıştay'a saldırı komplosu kapatılmaya çalışılıyor

Çeteci devlet bir komploya daha imza attı ve bunun altından da kolaylıkla kalkacak gibi görünüyor. Oysa, Cumhuriyet'in bombalanmasında değilse bile Danıştay'daki saldırıda yine herşey apaçık ortaya dökülmüştü. Bağlantılar hep gidip ordunun kontra yapılanmasına ulaşıyordu. MKE'deki inceleme sonucunda, bombaların kara kuvvetlerine satıldığı bile açıklandı.

Tüm bu açığa çıkan ilişkilere rağmen saldırganların kontrgerilla ile bağlantısı olarak lanse edilen Tekin, tutuklanmaya bile ihtiyaç duyulmadı. Bunun yerine, saldırıların devletle ilişkisi olmadığı, devletin bu kadar acemice iş yapmayacağı propagandası başlatıldı.

Gerek Cumhuriyet'in bombalanması gerekse de Danıştay saldırısı sırasında kullanılan “tekbir getirme” senaryoları kontrgerilla bağlantıları nedeniyle çökünce, işin bu yanı fazla uzatılmadı, devletle bağlantı meselesi de kapatılmak istendi. Polis baştan beri bir “örgüt”ten bahsedip duruyor, ancak bir türlü adını da koyamıyor. Medya ise Türk İntikam Tugayı'ndan Ergenekon'a kadar kontrgerillanın çeşitli adlandırmalarını/çetelerini geveleyip durmasına rağmen, açıktan “devletin işidir” diyemiyor. Tersine, üç gün önceki yayınlarını tekzip edercesine, “Tekin'in bırakılmasıyla derin devlet bağlantısı da kuşkulu hale gelmiştir” gibi ifadelerle konuyu saptırmaya, tekrar başladıkları yere, “demokratik-laik hukuk devleti” masalına dönmeye çalışıyor. Ertuğrul Özkök'ün 30 Mayıs tarihli Hürriyet'te yayımlanan makalesinden (bu tutumun tipik bir ifadesi olduğu için) kısa bir alıntı durumu özetlemeye yetecektir:

“DANIŞTAY saldırısı, mahkemenin kararıyla başka bir yola girdi. Türkiye belki de tarihinin en ağır dezenformasyon olayını yaşadı.

Şimdi herkes şunu merak ediyor.

Başbakan'a bu açıklamaları kim yaptırdı, kamuoyunu kim yanılttı?

Bu cinayeti türban kararı yüzünden işlediğini itiraf eden bir kişinin eylemini, neredeyse devletin, ordunun üzerine yıkmaya kim kalktı?”

Aynı amatör beyinler, “fazlaca amatör” buldukları için devlet organizasyonu olamayacağı üzerine kalem oynatırken, yine devlet organizasyonuyla ürettikleri bu yeni senaryoların acemiliğini hiç dikkate almıyor, alamıyorlar. Belki de dumura uğramış beyinleri bu acemiliğin farkına bile varamıyor. Sanıkların devletle, kontrgerilla ile bağlantılarının, köşelerine sıkı sıkıya yapıştıkları aynı gazetelerde dökülüp saçıldığını unutuyor, unutturmaya çalışıyorlar.

Bu yaşananlar aslında oldukça ciddi, tehlikeli bir sonuca işaret ediyor; çeteci devlet düzen cephesini nerdeyse tümüyle birleştirmeyi, kontrgerilla ve kirli faaliyetlerini hazmettirmeyi -hatta savundurmayı- başarmış durumdadır. Zaten bunda uzunca zamandır Kürt sorunu üzerinden (bölücü teröre karşı demagojisi eşliğinde) bir mesafe aldığı biliniyordu. Kürtler “öteki” olduğuna göre “kirli savaşı” da hak ediyordu. Fakat şimdi, bu son olaylar üzerinden görüldü ki, “devletin bekası için” öteki olmayanlar, hatta devletin has kurumlarında görevli olanlar da feda edilebilirmiş!.. “Sosyal demokrat”ından “aydın”ına kadar düzen cephesinde saf tutmuş herkes de bunu böylece sindirebilirmiş…

Buna rağmen olayların bu yönlü seyretmesinin “olumlu” yanlarını da görebilmek gerekiyor. Evet, düzen kendini bu şekilde sağlamlaştırmaya çalışıyor ama, öte taraftan karşıtlarına, işçi sınıfı ve emekçi kitlelere verdiği mesaj bu sağlamlığın temellerine dinamit işlevi de görebilir. Elbette bu, mesajın kitlelere deşifre edilebilmesine, etkin bir teşhirin konusu haline getirmesine bağlıdır.

---------------------------------------------------------------------------------

İMF emretti, hastaneler soygun yerine döndü!

İMF ile hükümet arasında süren gözden geçirme görüşmeleri geçtiğimiz haftalarda tamamlanmıştı. İMF heyeti, bütçe açıklarını kapatmak için hükümetten yeni bir “ek önlem paketi” hazırlamasını istemişti. Hükümetin bu konuda sigortalı işçi ve emekçilerin sağlık harcamaları ile tedavi giderlerine göz diktiği ise aynı günlerde belli olmuştu.

Sağlık Bakanlığı tarafından 15 Mayıs'ta eczanelere gönderilen ve ilaç alımlarında uygulanacak yeni kuralları düzenleyen genelge, bütçe açıklarının işçi ve emekçilerin sağlık harcamalarında kesintiye gidilerek kapatılacağının da ispatı niteliğinde.

Genelgeye göre ilaç giderleriyle ilgili en önemli başlık kalp-damar ve şeker hastalarının kullandığı kolesterol hapları. Bu ilaçların hastalara verilmesinde yeni kurallar getirildi. Bundan böyle raporlu olan kalp-damar ve şeker hastaları, eğer kolestrol değerleri 130'un üzerinde ise, 6 ayda bir raporlarını yenilemek kaydıyla ilaç alabilecekler. Yeni hastalar için bu değer 160 olacak.

Benzer kısıtlamalar tedavi hizmetlerinde de söz konusu. Genelgede yazdığına göre, sosyal güvenlik kuruluşları en sık karşılaşılan hastalıkların tedavisi için paket fiyatlar belirleyecek. Tedavide, ameliyatta bu fiyatların üzerine çıkılamayacak.

Yataklı tedavilerdeki paket fiyat uygulaması ameliyat dışı tedavileri de kapsayacak şekilde yaygınlaştırılacak. Ayakta tedavilerde de fiks fiyat denilen uygulamaya geçilecek ve farklı hastanede farklı fiyatlandırma uygulamasına son verilecek.

Bütün bu kısıtlamalar zaten dar gelirli ya da işsiz olduğu için yeşil kart almak zorunda kalan milyonlarca insanı da kapsayacak.

İlaç fiyatlarıyla ilgili bu yeni düzenleme sosyal yıkım saldırısının giderek derinleştiğini gösteriyor. Bu uygulamalarla kalp, damar ve şeker hastalarının ilaç almaları zorlaştırılırken, ödedikleri paralar da arttırılıyor. Yani sağlık sektörü biraz daha paralı hale geliyor. Yani hastane kapıları emekçilere biraz daha kapanıyor.

----------------------------------------------------------------------------------------

ÖSS'ye karşı imza kampanyası metni

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na

Ankara

ÖSS; eğitim sisteminde yaşanılan fırsat eşitsizliğini derinleştirmek demektir!!

ÖSS; anti-bilimsel, ezberci eğitim demektir!

ÖSS; hazırlık süreci de dahil olmak üzere bizlerin toplumsal yaşamdan soyutlanmamız ve en yakın arkadaşımızla bile rekabete itilmemiz demektir!

ÖSS; dershane ücreti, sınava giriş parası, giriş formu, tercih formu, test kitapları derken karşımıza çıkan paralı eğitim demektir!

ÖSS; bizlere dayatılan geleceksizlik demektir!..

Bütün bunlardan dolayı biz aşağıda imzası bulunanlar, bizlere dayatılan bu geleceksizliği kabul etmiyor ve ÖSS'nin kaldırılmasını, herkese sınavsız üniversite hakkı talep ediyoruz.

 

Ad___________Soyadı____________Meslek _________İmza