20 Mayıs 2006 Sayı: 2006/19 (19)
  Kızıl Bayrak'tan
   Düzen cephesinde iç çatışma sertleşiyor! İşçilerin ve emekçilerin yeri devrimin safıdır!
  28 Şubatlar yeni yöntem ve araçlarla gündemde
  Düzen siyasetinde kriz ve düzen cephesinde yeni arayışlar
  Polis yeni yasal zırhı beklemeden terörünü artırdı
  Sermaye sosyal yıkımda kararlı
  İstanbul İşçi Kurultayı'na giderken...
Ekonomide çöküş işaretleri
Devrimci 1 Mayıs Platformu'nun 1 Mayıs değerlendirmesi
Milletvekili kadın dövüyor, düzen seyrediyor
Ticari Eğitime Karşı Gençlik Kurultayı başarıyla gerçekleşti!
"Ticari Eğitime Karşı Gençlik Kurultayı" ve saçtığı umut
  Ticari Eğitime Karşı Gençlik Kurultayı Sonuç Bildirgesi / (Orta sayfa)
  Kürt sorunu ve AB emperyalizmi
  Bolivya yönetimi toprak reformuna hazırlanıyor
  İstihbarat örgütleri 200 milyon Amerikalı'nın telefonlarını dinliyor
  Rusya "herşeyi yiyen aç kurda" rest çekti
  Paris'te onbinler ırkçı "Göçmen Yasası"nı protesto etti.
  Trabzon'da gençlik çalışması
  TMMOB'da yeni bir döneme girerken
  TMMOB'da yaşananlar
  Öğrenci gençlik
  Bakış açısına ve zamana dayanıklılığa duyulan güven! (Parti değerlendirmelerine önsöz)
  Frankfurt'ta "71 Devrimci Hareketi ve İbrahim Kaypakkaya" sempozyumu
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Bir yandan “ekonomi iyiye gidiyor” yalanları, diğer yandan ekonomik çöküş işaretleri!

“Piyasalar dalgalandı... Dolar son 1.5 yılın zirvesini gördü”! Bu satırlar günlük gazetelerde son birkaç gündür ekonomi cephesinden yaşanan sorunları tanımlamak için kullanıldı. Yaşanan süreci nitelemek için büyük kriz dönemlerine atıf yapılarak “Kara Cuma” tabirlerine yer verildi. Ve altına, kimi bankacıların, ekonomistlerin ve bürokratların “paniğe gerek yok, herşey kontrol altında” gibi sözleri iliştirildi.

Ancak gelinen yerde sürecin kimin kontrolü altında olduğu sorulmalıdır. Mekanizma, bu açıklamaları yapan iktisatçı yahut uzmanların, piyasanın ve dolayısıyla sermayenin kontrolü altındadır. Ve nasılsa burjuvazi böylesi dönemleri, emeği daha çok baskı altına alarak, daha azgınca sömürerek atlatmayı, kapitalizmin krizler tarihi sayesinde öğrenmiştir.

Son haftaya kısa bir bakış

Geçtiğimiz haftadan itibaren hızlı bir artışa gösteren döviz kuruna göre, en son olarak dolar 1.5210 YTL, euro ise 1.9410 YTL'ye ulaştı. Süreyya Serdengeçti'nin Merkez Bankası Başkanlığı'na veda ettiği gün olan 14 Mart tarihinden bugüne, dolar %12.5, euro %20.1 yükseldi. Yanısıra borsa hızla düştü, faizlerde ciddi bir artış yaşandı.

Kimi uzmanlara göre piyasalarda son bir haftadır yaşanan harekette gerek yurtiçi gerekse yurtdışındaki gelişmelerin etkileri vardı. İçerde yüksek çıkan enflasyonun dışında, erken seçim kaygısı, 8.6 milyar dolara tırmanan yüksek cari açıklar; dış cephede ise ABD Merkez Bankası'nın son açıklamasında faiz artırımı konusunda yarattığı belirsizlik. Bu arada Cumhurbaşkanı'nın sosyal güvenlik yasa tasarısına kısmi vetosunun da tedirginlik yarattığı söyleniyor. Burjuva iktisatçılar bu istikrarsızlık bahanesiyle SSGSS'nin bir an evvel geçirilmesi gerektiğini ileri sürüyorlar.

Tüm bunlar bir yana, egemenler cephesinden yapılan tartışmalar traji-komik: “Maliye Bakanı Kemal Unakıtan dün akşam üzere IMF heyetiyle yaptığı ikinci görüşme öncesinde gazetecilerin soruları üzerine Türkiye'de piyasalar normalleşmeye başladıkça dışarıya daha çok bağımlı hale geldiklerini, sermaye giriş-çıkışlarının da bundan kaynaklandığını söyledi.” (Radikal, 16 Mayıs 2006). Bu nasıl bir ekonomidir ki normalleştikçe bağımlılaşıyor? Buna göre ekonomi son bir haftada en “normal” dönemlerinden birini yaşamıştır. Zira, bir günde 1.5 milyar dolar civarında, YTL'den dolara dönüş ve ciddi bir sermaye kaçışı yaşanmıştır.

Sermaye az gelişmiş ülkelere neden girmektedir ve nelere yolaçmaktadır? Bu dikkatle ele alınması gereken bir konudur. Zira, etkileri çok tahrip edici ve her açıdan bağımlılaştırıcıdır. Emperyalist-kapitalist sisteme daha fazla eklemlenme geniş bir emek sömürüsü alanı açmaktadır. Girişi -ve varlığı- bir problem olan sermaye, çıkarken de başa bela olmaktadır. Özellikle az gelişmiş ülkelerde büyük boyutlarda bir spekülatif (kur farkından yararlanarak kâr elde eden) sermayenin, çıkarken de büyük tahribatlara yolaçtığı, bu sıcak para giriş-çıkışlarının ekonomiyi darboğaza sürüklediği bilinmektedir.

Özcesi, görünüm 2000-2001 yıllarında ani para kaçışıyla başlayan, krizle devam eden ve emekçilerin sokağa atılmasıyla “düze çıkılmaya” çalışılan dönemi hatırlatmaktadır.

Kapitalizm, krizlerini çözme değil, ancak işçi ve emekçilerin sırtına ağır faturalar yükleyerek hafifletme imkanlarına sahiptir. Dönemsel olarak patlak veren her kriz döneminden çıkış ancak, işçi ve emekçilerin sırtından ve büyük sosyal hak kayıpları pahasına gerçekleşmektedir. Bu, kapitalist düzenin, işçi ve emekçilerin bir an bile akıldan çıkarmamaları gereken en temel gerçeklerinden biridir. Eğer yeni yıkım faturaları ile karşı karşıya kalmak istemiyorsak, örgütlenip mücadeleyi yükseltmek dışında bir seçeneğimiz yoktur.