20 Mayıs 2006 Sayı: 2006/19 (19)
  Kızıl Bayrak'tan
   Düzen cephesinde iç çatışma sertleşiyor! İşçilerin ve emekçilerin yeri devrimin safıdır!
  28 Şubatlar yeni yöntem ve araçlarla gündemde
  Düzen siyasetinde kriz ve düzen cephesinde yeni arayışlar
  Polis yeni yasal zırhı beklemeden terörünü artırdı
  Sermaye sosyal yıkımda kararlı
  İstanbul İşçi Kurultayı'na giderken...
Ekonomide çöküş işaretleri
Devrimci 1 Mayıs Platformu'nun 1 Mayıs değerlendirmesi
Milletvekili kadın dövüyor, düzen seyrediyor
Ticari Eğitime Karşı Gençlik Kurultayı başarıyla gerçekleşti!
"Ticari Eğitime Karşı Gençlik Kurultayı" ve saçtığı umut
  Ticari Eğitime Karşı Gençlik Kurultayı Sonuç Bildirgesi / (Orta sayfa)
  Kürt sorunu ve AB emperyalizmi
  Bolivya yönetimi toprak reformuna hazırlanıyor
  İstihbarat örgütleri 200 milyon Amerikalı'nın telefonlarını dinliyor
  Rusya "herşeyi yiyen aç kurda" rest çekti
  Paris'te onbinler ırkçı "Göçmen Yasası"nı protesto etti.
  Trabzon'da gençlik çalışması
  TMMOB'da yeni bir döneme girerken
  TMMOB'da yaşananlar
  Öğrenci gençlik
  Bakış açısına ve zamana dayanıklılığa duyulan güven! (Parti değerlendirmelerine önsöz)
  Frankfurt'ta "71 Devrimci Hareketi ve İbrahim Kaypakkaya" sempozyumu
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

SSGSS Yasası bir kez daha mecliste...

Sermaye sosyal yıkımda kararlı

Hatırlanacağı gibi, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, hükümetin meclisten geçirip kendisine gönderdiği SSGSS Yasası'nı veto etmişti. Sezer, 15 maddesini veto ettiği yasayı, Anayasa ve sosyal devlet savunusu üzerine kaleme alınmış hayli uzun bir gerekçe metniyle birlikte yeniden görüşülmek üzere meclise geri göndermişti.

İMF'nin ve sermayenin sosyal yıkım saldırısına ne kadar büyük önem verdiği, Cumhurbaşkanı'nın vetosu sonrasında bir kez daha anlaşıldı. Cumhurbaşkanı'nın veto gerekçelerini çürütmeye ve yıkım yasasını parlatmaya dönük propaganda yoğunlaştırılırken, hükümet de yasayı tekrar meclisten geçirmek için seferber oldu. Son bilgilere göre yasanın 18 Mayıs Perşembe günü mecliste görüşülüp kabul edilmesi planlanıyor.

İMF ve hükümet yıkımdan geri adım atılmayacağını açıkladı

Sosyal yıkım yasasının yürürlüğe girmesi sermaye açısından büyük önem taşıyordu. Bu nedenle de İMF ve TÜSİAD'ın hükümete yönelik telkin ve dayatmalarının başında sosyal yıkım yasalarının bir an evvel meclisten geçirilmesi geliyordu. Bu nedenle Cumhurbaşkanı'nın sosyal yıkım yasasını veto etmesi, hem İMF ve TÜSİAD, hem de hükümet ve diğer sermaye kuruluşları tarafından tepkiyle karşılandı.

Bir süredir Türkiye'de bulunan İMF heyeti hemen duruma müdahale etti. Yaptıkları açıklama ile vetoyu eleştiren ve “sosyal güvenlik reformu”nun mutlaka tamamlanması gerektiğini vurgulayan İMF temsilcileri, 12 Mayıs günü konuyu görüşmek için Çalışma Bakanı ve ilgili bürokratlarla bir toplantı yaptılar. Bu toplantıda aba altından sopa gösteren İMF heyeti “Sosyal güvenlik reformu”nun gözden geçirme görüşmelerinin tamamlanabilmesi için bir “ön koşul” olduğunu hatırlattı ve hükümetten bu konuda kararlı olmasını istedi.

İMF heyeti sonraki günlerde de konuyla ilgili bakan ve bürokratları adeta ablukaya alarak hükümeti elini çabuk tutması yönünde sıkıştırdı. Sonraki günlerde İMF heyetinin görüştüğü Devlet Bakanı Abdullatif Şener, Cumhurbaşkanı tarafından iade edilen yasada hiçbir değişiklik yapılmayacağını, aynen meclisten geçirilerek yeniden Çankaya'ya gönderileceğini açıkladı. Şener, “Biz bu reformu olduğu şekliyle tamamlamak niyetindeyiz” diye konuştu. Bu açıklamadan da anlaşılabileceği gibi, İMF'nin kararlılık ve hız konusundaki telkinleri fazlasıyla etkili olmuştu.

Elbette bu arada patronların örgütü TÜSİAD da boş durmuyordu. TÜSİAD tarafından bu konuda yapılan açıklamada, sosyal güvenlik alanında temel yapısal bir reformun zorunlu olduğu, “teknik bazı düzeltmeler dışında reformun esaslarından geri dönülmemesi” gerektiği vurgulandı. Bu satırlardan da anlaşılacağı gibi TÜSİAD da tıpkı İMF gibi hükümetten veto gerekçelerini dikkate almamasını, SSGSS yasasını meclisten aynen geçirmesini istemekteydi.

Düzen medyası da koroya uydu

Veto konusunda hükümetin eleştirileri Cumhurbaşkanı'ndan ziyade onu bu konuda bilgilendirenlere dönüktü. Hem Tayyip Erdoğan, hem de bazı bakanlar, Cumhurbaşkanı'nın yanlış bilgilere göre davrandığını, bu nedenle yasayı veto ettiğini ileri sürdüler.

Burjuva medyada konuyla ilgili yayınlanan yazıların ana temalarından birisi de buydu. Çok bilmiş köşe yazarlarına göre Cumhurbaşkanı durumdan bihaberdi. “Aktüeryal denge” nedir bilmiyordu. 65 yaşında emekliliğe itiraz ediyordu ama “ortalama yaşam beklentisi” ile “ortalama yaşam süresi” arasındaki farkı bile anlamıyordu.

Bazılarına göre ise Sezer bir Cumhurbaşkanı gibi değil adeta muhalefet partisi gibi davranıyordu. SSGSS yasasının veto edilmesine çok kızdığı anlaşılan Milliyet yazarı Taha Akyol bu konuda “Basında bir süredir Sezer'in ‘tarafsız' olup olmadığı tartışılıyor. Sayın Sezer'in ‘tarafsız' değil, ‘Çankaya muhalefeti' gibi hareket ettiğinin örneklerinden biri, sosyal güvenlik reformunu bu şekilde ‘kökten veto' etmesidir” diye yazıyor. Taha Akyol Cumhurbaşkanı'nın sosyal devlet ve Anayasa savunusunu da anlamsız buluyor ve Anayasa Mahkemesi'nin bir kararını hatırlatarak “Sosyal devlet ilkesi ekonomik istikrarı bozmayacak şekilde ve mali imkânlar ölçüsünde yerine getirilir” diyor. Bu lafıyla da sermayenin gerçekte “sosyal devlet” gibi bir derdinin olmadığını ifade ediyor.

Veto ekonomik çalkantının sorumlusu ilan edildi

Basının bu konuda öne çıkarttığı diğer bir iddia ise Cumhurbaşkanı'nın vetosunun ekonomik çalkantıya neden olduğu yönünde. Son günlerde döviz ve altın fiyatlarının artması, buna karşılık borsada önemli oranda düşüş yaşanmasının nedeni olarak bir miktar yabancı sermayenin Türkiye'den çıkışı gösteriliyor. Söz konusu değerlendirmelerde yabancı sermayenin yükselen enflasyondan, artan cari açıktan ve nihayet sosyal güvenlik reformu yasasının veto edilmesinden dolayı Türkiye'yi terkettiği belirtiliyor. Böylelikle bir yandan Cumhurbaşkanı ekonomik çalkantıya yol açma suçlamasıyla baskı altına alınmış, bir yandan da vetonun gerekçelerinin gündeme getirilip tartışılmasının önüne geçilmiş oluyor.

Sendikacılar havanda su dövmeye devam ediyor

Başta DİSK ve KESK olmak üzere konfederasyon yönetimleri Cumhurbaşkanı'nın vetosunu sevinçle karşılamışlardı. DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, Cumhurbaşkanı'nın sosyal devletin tasfiyesine izin vermediğini açıklamıştı. Diğer konfederasyonlar da Cumhurbaşkanı'nın vetosunu olumlu karşıladıkları yönünde beyanlarda bulunmuşlardı.

Fakat takip eden günler boyunca konfederasyon ve sendikaların icraatı Cumhurbaşkanı'nın vetosundan pay çıkararak övünmenin, “biz dememiş miydik” türünden açıklamalar yapmanın ötesine geçmedi. Hükümet yıkım yasasını yeniden meclisin önüne getirmek için bütün gücüyle çalışırken konfederasyon ve sendikalar gelişmeleri seyretmekle yetindi. Oysa veto nedeniyle kazanılan bir haftalık zaman, mücadeleyi geliştirme niyeti olanlar için önemli bir olanaktı. Niyet olmayınca olanak da kullanılmadı.

Elbette son anda bazı çıkışlar olmadı değil. Örneğin DİSK'e bağlı BMİS ve Genel-İş sendikalarının başkanları bu fırsatı kullanmak gerektiğini söyleyip sendikacıları görev başına çağırdılar. Fakat her ikisi de DİSK yönetiminde olan bu sendikacıların topu daha çok Türk-İş ve Hak-İş yönetimleri ile adı var kendi yok olan Emek Platformu'na attıkları görüldü. Doğal olarak bu durum yaptıkları açıklamaların ciddiyetini ortadan kaldırıyordu.

Bu iki DİSK yöneticisinin dışında, konuyla ilgili açıklama yapan pek çok sendikacının da mücadelenin örgütlenmesi konusunda umutlarını Emek Platformu'na bağlamış olduğu görülüyor. Oysa artık ortada ne Emek Platformu var, ne de bu platformda denetimi elinde bulunduran Türk-İş ve Hak-İş'in sosyal yıkım saldırısına karşı mücadeleye niyeti.

Dolayısıyla sosyal yıkım saldırısına karşı mücadelenin yükseltilmesi gerektiğine inananlar, bunun için samimi bir çaba içinde olanlar, Emek Platformu'ndan ya da Türk-İş ve Hak-İş'ten bu konuda bir şey beklememin yararsız olduğunu artık anlamak durumundadırlar.

Artık ne yapılacaksa ilerici ve devrimciler, tabandaki öncü işçi ve emekçiler ve mücadeleyi ilerletmek için çaba harcayan sendikacılar tarafından yapılacaktır. Bu güçler eliyle birleşik militan bir mücadele örülmedikçe, devrimci bir sınıf hareketinin yaratılmasında mesafe katedilmedikçe sermayenin saldırılarını püskürtmenin olanağı yoktur.