22 Nisan 2006 Sayı: 2006/15 (15)
  Kızıl Bayrak'tan
   Sermaye ve uşaklarına karşı birlik, mücadele ve dayanışma!
  Sosyal yıkım saldırısına 1 Mayıs alanlarında yanıt verelim!
  TMY'ye geçit verme!
  Enerjide özelleştirme ve Latin Amerika örneği
  SSGSS Yasa tasarısı karşıtı eylemler
  İstanbul liseli gençlik çalışmasında yeni dönem
Güney Lise Kurultayı başarıyla gerçekleşti...
Bilmekten korkmak ya da praksis / Yüksel Akkaya
GOP'da başarılı 1 Mayıs etkinliği
1 Mayıs: Hazırlık çalışmaları ve çağrılar
  1 Mayıs devrimci sınıf mücadelesini yükseltmek için tarihsel bir çağrıdır! / (Orta sayfa)
  TKİP'nin işçi sınıfına ve emekçilere 1 Mayıs çağrısı; 1 Mayıs'ta mücadele alanlarına!
  TKİP İstanbul İl Komitesi'nin 1 Mayıs çağrısı
  Filistin halkına boyun eğdiremeyecekler!
  İran direnme kararlılığında!
  Endonezya, Bolivya ve Kore'de işçi eylemleri
  SCT Filtre işçilerinin grevi kararlılıkla sürüyor
  Gençlik çalışmalarından...
  YTÜ Toplumcu Mühendislik-Mimarlık Öğrencileri çalışması
  Özel savaş, ırkçı şoven hareket ve devrimci görevler / M. Can Yüce
  Üniversitelerde faşist saldırılar
  Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri Diyarbakır'da
  Evrim (bilim) ve akıllı tasarım (din)
  Ben Avukat Behiç Aşçı; Ölüm Orucuna başlıyorum
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Ben Avukat Behiç Aşçı: Ölüm Orucuna başlıyorum

HAPİSHANELERDEKİ

TECRİTİN KALKMASI İÇİN

ÖLÜM ORUCUNA BAŞLIYORUM.

ÖLECEĞİM...

Bugün Dünya Avukatlar Günü. Barolarda, Adalet Bakanlığı'nda hamasi törenler yapılacak. ‘Hukukun üstünlüğünden', ‘Adaletten', ‘Bağımsız yargıdan' ‘Savunmanın bağımsızlığından' sözedilecek.

Ve ben Av. Behiç Aşçı bugün hapishanelerde uygulanan tecrit politikalarına karşı ÖLÜM ORUCUNA başlıyorum. Bu şaşırtıcı gelebilir. Söyleyeyim, aklım başımda: yıllarca düşündükten sonra verdiğim kararı hayata geçiriyorum. Bu benim özgür irademle yaptığım tercihtir.

Niçin ölüm orucuna başlıyorum? Elbette ki ölümü sevdiğim için değil. İntihar etmek de istemiyorum. Politik bir eylem biçimi olarak ele alıyorum. Aşağıda anlattığım nedenlerle ölüm orucuna başlıyorum.

Devrimci bir avukat olduğum için

ÖLÜM ORUCUNDAYIM

Avukatlık da çeşitli şekillerde yapılabilir. Kimileri meslek olarak kabul eder, para kazanma amacındadır. Ben avukatlıktan önce devrimci kimliğimin daha önemli ve belirleyici olduğunu düşünüyorum. Devrimci Avukat, meslek olarak avukatlık yapmaktan öte Haklar ve Özgürlükler mücadelesinin içinde, demokrasi mücadelesinde saf tutmuş olandır. Yüzü halka dönüktür. Bilgisini, deneyim ve tecrübesini Bağımsızlık, Demokrasi mücadelesi için kullanır. Devrimci Avukat kendisini mahkeme salonlarına hapsetmez, demokrasi mücadelesine katkısını davalara girmek ile sınırlamaz. Statüleri yıkan olmalıdır. Ben de böyle yaptım. Çalıştığım Halkın Hukuk Bürosu'nda Haklar ve Özgürlükler mücadelesinde yeralmaya çalıştım. Bazen DGM salonlarında, bazen eylemlerde, mitinglerde yerimi aldım. Katliamlara tanıklık ettim. Yüzlerce cenaze kaldırdım. Ki her biri ayrı birer değer olan insanlardı, onları birer birer ölümsüzlüğe uğurladım. Acılarımı içime gömdüm, koşturdum. Çünkü ben bir devrimci idim, avukattım. Bunun için bedel ödedim. Gözaltına alındım, işkence gördüm. Tutuklandım. F Tiplerinde tecriti yaşadım. Avukatlık yapmam yasaklandı. Müvekkillerimle görüşmem yasaklandı. Devrimciliğin bedelsiz yapılamayacağını anladım. Yaşadıklarım ödemem gereken bedellerdi. Yine zaman içinde anladım ki; devrimcilik insan olma, insanlaşma süreci idi. Siyasi iktidarların iğdiş ettiği değerlerimizi, geleneklerimizi, duygularımızı, sevgilerimizi ve hasretlerimizi devrimcilik yaşatıyordu. Mücadele içinde anlatılması imkansız duygular yaşadım.

Bağlılığı, karşılıksız sevgiyi, dostluğu, Halk ve Vatan sevgisini devrimcilikle tanıdım. Biz bu vatan toprakları için, bu topraklarda yaşayanlar için öldük. Ölmeye devam ediyoruz. Bundan daha güzel bir duygu olabilir mi?

Benim avukatlığım devrimciliğim ile anlamlıdır. Ölüm orucu eylemiyle aslında yine avukatlık yapmaya devam ediyorum. Yine müvekkillerimin haklarını savunmaya devam ediyorum. Bu sefer farklı bir şekilde ama. Beşiktaş'ta polis tarafından infaz edilen Av. Fuat Erdoğan'dan sonra yeni bir halka olmaya çalışacağım. Devrimci-Demokrat Avukatların işlerini nasıl yaptıklarını dosta düşmana göstereceğim. Görün, biz halkımız için ölebiliriz. Siz?

Tecritin kaldırılması için

ÖLÜM ORUCUNDAYIM

F Tiplerine ilişkin çokça şey söylendi, yazıldı. Tecrit hapishaneleri olduğu defalarca dile getirildi. F Tiplerinin insana yabancı olduğunu herkes söyledi. Barolar, Tabip Odaları, Mimar Odaları raporları ile “kapatılması gerektiğini” açıkladılar. Bilimi Adalet Bakanlığı dinlemedi. F Tiplerinde 6 yılda 121 insan şehit düştü. Yüzlercesi zorla müdahale ile sakat kaldı, geçmişleri çalındı. Yüzlerce adli ve siyasi tutuklu ve hükümlüde tecrit hastalıkları yaşanmaya başladı. Adalet Bakanlığı bunları görmedi. Öyle ya F Tipleri Avrupa Birliği'ne uygundu. AB'nin onayıyla yapılmıştı. AB'ye uygun olan F Tipleri insana aykırı idi. F Tiplerinin açılmaması için daha inşaat halinde iken eylemler yapılmıştı. Ama F Tipleri kanla açıldı ve hep kan dökülmeye devam edildi. F Tiplerine karşı yapılan görkemli ölüm orucu direnişinin hepimiz bir yerinde idik. Ben de bu direnişte yeraldım. Cenazeler kaldırdım. O kadar cenazeden sonra, Gülsüman ve Şenay'ın cenazelerinden sonra, Canan ve Zehra'nın ölümünden sonra direnişin dışında kalmak vicdansızlık olurdu.

Sağmalcılar Hapishanesi'nde diri diri yakılan 6 kadının cenazeleri alınırken son kalan iki cenazeyi aileleri teşhis edemediler. Çünkü kalan sadece iki siyah top idi. Her iki ailemiz cenazeleri “her ikisi de bizim çocuğumuz” diyerek rastgele aldılar. Bunu görüp de durmak mümkün mü? İşte bunun için ölüm orucundayım.

Bu ülkede hukuk ve adalet yoktur.

Bunun için ÖLÜM ORUCUNDAYIM.

Bu ülkede 12 yıldır avukatlık yapıyorum. Yüzlerce DGM davasına girdim. Onlarca infaz davasında evlatlarını kaybedenlerin avukatlığını yaptım. Hep katiller beraat ettirildi. Halk adalet isteğini bulamadı. Banka batıranlar, halkın paralarını zimmetlerine geçirenler, soyguncular, dolandırıcılar el üstünde tutulurken vatanımızın bağımsızlığı, halkımızın özgürlüğü için, ulusal onurumuz için mücadele edenler hücrelere kapatıldı. Bu baskıdan herkes payını aldı. Gecekondulu, işçi, işsiz, köylü, erkek, kadın, çocuk herkes bu sömürü ve zulüm düzeninden payına düşeni aldı. Onlar haklarını mahkeme salonlarında aradı. Peki, adaleti bulabildik mi? Halkımızın adalet özlemi karşılandı mı? Hayır.

Biz avukatlar da payımıza düşeni aldık. Sürekli olarak siyasi iktidarın hedefi olduk. Onur ve gurur duyduk. Eğer pratiğimizle bu baskılara hedef olmasa idik, kendimizden şüphe ederdik. Mücadelemizden şüphe ederdik. Savunduğumuz düşünceler nedeniyle baskılara maruz kaldığımızı söyledim. Gözaltına alındık. İşkence gördük. Tutuklandık. Ben de F Tiplerine kapatıldım.

Ben de tecridi gördüm, yaşadım. Büromuz avukatlarından Fuat Erdoğan polis tarafından infaz edildi. İşte ödeyebileceğimiz bedellerin en büyüğü. Ölüm. Avukatlar mesleklerini yapmaktan yasaklandı. Yanlarında gardiyan bulundurulması kararları alındı. Evraklarına el konuldu. Hapishaneye gittiklerinde gözaltına alındılar. İç çamaşırlarına kadar arandılar. Buna karşı yaptığımız suç duyuruları sonuçsuz aldı. Ezilenlerin, sömürülenlerin, mahkeme kapılarında haklarını arayanları savunma sorumluluğu üstlenen bizler, kendi haklarımızı kullanamaz, savunmaz olduk.

Öte yandan birileri hiç yargılanmadı, ceza almadı. Gencecik insanlarımızı katledenler bir gün bile hapiste yatmadı. Gördük ki bu ülkede bizim için adalet beklemek mümkün değil. Bu nedenle ölüm orucundayım.

Kimse eylemime ilişkin demagoji yapmaya çalışmasın. Bu benim özgür irademle vermiş olduğum bir karardır. Sonuçlarını biliyorum. Öleceğim.

Sözlerimi Ceyhan Hapishanesi'nde 19 Aralık Operasyonundan sonra şehit düşen Halil Önder'in mektubundan alıntı ile bitireceğim. Bu satırlar benim de duygularımı ifade etmektedir.

“Hoşçakalın:

“Hep mektuplarmızın sonuna yazdık hoşçakalınlarımızı. Başa aldık bu kez. Çünkü bu mektubumuzu elveda ile noktalayacağız. Evet, biz gidiyoruz, siz Hoşçakalın. Hoşça kal Anam, Yarim, Hoşçakal kardeşim, Arkadaşım, Hoşçakalın dostlarımız, hoşçakalın geride bıraktıklarımız. Hoşçakalın dağlar, ovalar, sokaklar, Hoşçakalın deniz, gökyüzü, sen de hoşçakal kağıt kalem, Yaşam yolunun yeni ufuklarına yelken açıyoruz. Devrim yolumuzun yeni bir engebesini aşıyoruz. Gidiyoruz, belki bir daha hiç dönmeyeceğiz. Her kilometre taşında birimiz düşecek. Nihai zafere daha yakın mesafeleri göstereceğiz. Sizleri hep sevdik, terketmek istemedik. Bizi bu yola koyan, size olan sevdamızdır....

“Hoşçakalın, ölümü bekletmeyeceğiz. Hoşçakalın İşçiler, köylüler, memurlar. Hoşçakalın öğrenciler, esnaflar, hoşçakalın tüm halkımız. Vatanımızı satanlara bir ders daha vereceğiz. Sizler için öleceğiz. Ölümü bekletmeyeceğiz. İsterseniz yumun gözlerinizi, tıkayın kulaklarınızı... İsterseniz duyun izleyin bizi. Seyredin hücre hücre eriyişimizi...

“Anlatın çocuklara masallarda, yıldızlar arasında, yıldızlar gibi kayışımızı... Ama önce hoşçakalın. Belki son vedaya vakit kalmaz. Belki vedalaşmak dar vakitlere sığmaz. Biz gidiyoruz. Bu bizden size son veda

ELVEDA...”

Av. Behiç AŞÇI

(Yürüyüş, Sayı: 47, 9 Nisan 2006)

Behiç Aşçı ve Fatma Koyupınar'ın ölüm orucunu sürdürdüğü adres:

Abide-i Hürriyet Cad. Pay AP. No:133-135, Kat: 4, Daire: 9 ŞİŞLİ/ İSTANBUL

-----------------------------------------------------------------------------

İlyas Aktaş ölümsüzlüğe uğurlandı

Muş'ta katledilen gerillaların Diyarbakır'a getirilen cenazelerini sahiplenen kitleye yapılan silahlı devlet terörü sonucunda ağır yaralanan Devrimci Demokrasi muhabiri İlyas Aktaş 14 Nisan günü şehit düştü. Aynı gün saat 18:00'de Yüksel Caddesi'nde yapılan basın açıklamasıyla İlyas Aktaş ölümsüzlüğe uğurlandı. DHP'nin düzenlediği eyleme DHP pankartı arkasında devrimci kurumlar katıldı. BDSP de eyleme DHP pankartı arkasında katıldı.

Eylemde “Kürdistan'da egemenlerin seferi olur zaferi olmaz!”, “Şehit namırın!” şiarlı DHP dövizleri açıldı. “İnkar ve imha saldırısına karşı yaşasın halkların direnişi ve zaferi!” şiarlı DHP pankartının açıldığı eylemde “İlyas yoldaş ölümsüzdür!”, “Devrimci basın susturulamaz!”, “Kahrosun faşist diktatörlük!”, “İlyas'ın katili patron-ağa devleti!”, “Yaşasın devrimci dayanışma!” sloganları gür bir şekilde atıldı.

İlyas Aktaş'ın cenazesi bir gün sonra Diyarbakır'a uğurlandı. Devletin kolluk kuvvetlerinin Kızılay'ı ablukaya aldığı eylem öncesi ve sırasında ortam yüzlerce çevik ile terörize edilmeye çalışıdı. Eyleme 100 kişi katıldı.

16 Nisan günü Devrimci Demokrasi gazetesi Adana temsilciliği İlyas Aktaş ile ilgili bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Açıklamada “Her mücadede olduğu gibi basın hak ve özgürlükler alanında da engelleri aşmak bedel ödemeyi gerektiriyor... Aktaş ne ilk idi ne de son olacak” denildi. Açıklama sırasında “Basın şehitleri ölümsüzdür!”, “İlyas Aktaş ölümsüzdür!” sloganları atıldı.

Mersin'de yapılan basın açıklamasında; Aktaş'ın, Diyarbakır'da 10 Nisan Karakolu'nun içinden hedef gözetilerek kafasından vurulduğu ve 40 saat boyunca müdahale edilmeyerek ölüme terkedildiği ifade edildi. Saldırıyı lanetleyen ve devletin katliamcı kimliğini teşhir eden açıklama sırasında “İlyas Aktaş ölümsüzdür!”, “Baskılar bizi yıldıramaz!”, “Sosyalist basın susturulamaz!” sloganları atıldı.

Bursa'da ise AVP Tiyatro önünde 16 Nisan günü Devrimci Demokrasi Gazetesi okurları tarafından bir açıklama yapıldı. “İlyas Aktaş ölümsüzdür!” pankartının açıldığı eylemde “Devrimci basın susturulamaz!” sloganı atıldı. Eyleme devrimci kurumlar da destek verdi.

Kızıl Bayrak