22 Nisan 2006 Sayı: 2006/15 (15)
  Kızıl Bayrak'tan
   Sermaye ve uşaklarına karşı birlik, mücadele ve dayanışma!
  Sosyal yıkım saldırısına 1 Mayıs alanlarında yanıt verelim!
  TMY'ye geçit verme!
  Enerjide özelleştirme ve Latin Amerika örneği
  SSGSS Yasa tasarısı karşıtı eylemler
  İstanbul liseli gençlik çalışmasında yeni dönem
Güney Lise Kurultayı başarıyla gerçekleşti...
Bilmekten korkmak ya da praksis / Yüksel Akkaya
GOP'da başarılı 1 Mayıs etkinliği
1 Mayıs: Hazırlık çalışmaları ve çağrılar
  1 Mayıs devrimci sınıf mücadelesini yükseltmek için tarihsel bir çağrıdır! / (Orta sayfa)
  TKİP'nin işçi sınıfına ve emekçilere 1 Mayıs çağrısı; 1 Mayıs'ta mücadele alanlarına!
  TKİP İstanbul İl Komitesi'nin 1 Mayıs çağrısı
  Filistin halkına boyun eğdiremeyecekler!
  İran direnme kararlılığında!
  Endonezya, Bolivya ve Kore'de işçi eylemleri
  SCT Filtre işçilerinin grevi kararlılıkla sürüyor
  Gençlik çalışmalarından...
  YTÜ Toplumcu Mühendislik-Mimarlık Öğrencileri çalışması
  Özel savaş, ırkçı şoven hareket ve devrimci görevler / M. Can Yüce
  Üniversitelerde faşist saldırılar
  Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri Diyarbakır'da
  Evrim (bilim) ve akıllı tasarım (din)
  Ben Avukat Behiç Aşçı; Ölüm Orucuna başlıyorum
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Evrim (bilim) ve akıllı tasarım (din)

Araş. Gör. Ferhat Kaya

Amerika'dan ithal “Darwinizm-Akıllı Tasarım (AT)” tartışmaları ile birlikte gündeme gelen ve başrollerini Mustafa Akyol, Milli Eğitim Bakanı ve Üniversite Konseyleri Derneği'nin paylaştığı kutuplaşma, “Yaratılış-AT savının Fen ve Biyoloji kitaplarında Evrim Kuramına alternatif olarak okutulması” tartışmalarına dönüştü.

Mustafa Akyol, Kansas eyaletinin Eğitim Bakanlığı'nca Evrim Kuramı hakkında görüş bildirmek üzere “bilirkişi” olarak Amerika'ya davet edilmiş olan AT savının Türkiye temsilcisi. Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik ise, Yaratılışın yanında AT savının da ders kitaplarında yer almasını isteyen Mustafa Akyol'un destekçisi. Üniversite Konseyleri Derneği (ÜKD) ise 700 üyesi ile birlikte, Fen ve Biyoloji kitaplarından Yaratılış savının çıkarılması için mücadele vermekte.

Tartışmayı-kutuplaşmayı yaratanların ekmeğine yağ süreceğini düşünerek klasik evrim-din tartışmalarına girmiyorum. Temcit pilavı haline getirilmiş Evrim Kuramı'nı kanıtlama çabası da yersiz. Evrimin de, dinin de buna ihtiyacı yok; ikisi de birer gerçek olarak hayatımızda önem ve değer taşımakta.

AT, canlıları Tanrı'nın yaratmadığını sadece bir “aklın” tasarladığını ileri süren, evrimsel değişimi kabul eden ancak Darwinizm'e karşı çıkan, matematik ve mikrobiyoloji kullanılarak bilimle süslendirilen, nasıl tanımlayacağımı şaşırdığım, hem öyle hem de böyle bir sav. AT'ın, bir grup “bilim” insanı tarafından ‘90'lı yıllarda Amerika'da geliştirildiği iddia edilse de, organizmaların kompleks ve çeşitli oluşunun kozmik bir tasarımcının varlığının kanıtı olarak göstermeye çalışan düşünce, saatçi analojisi ile bildiğimiz İngiliz tanrıbilimci William Paley'e aittir. Paley, Tanrı'nın varlığını kanıtlamak için doğadan örnekler toplar ve bunları “Tasarım Savı” şeklinde ileri sürdüğü hipotezi ile kitaplaştırır (Natural Theology). Paley'in, Tanrı'nın varlığını kanıtlamak için 1802'de verdiği örnekler ile AT'ı savunanların örnekleri arasında hiçbir fark yoktur. Paley'in örneği: “Bir çalılıktan geçerken ayağıma bir taş takıldı, taşın oraya nasıl geldiği sorusu ile karşı karşıya kaldım. Aksini gösterecek bir şeyler bilmediğim için taşın ezelden beri orada olduğunu düşünürüm. Ancak, yerde bir saat görsem ve saatin nasıl olup da orada olduğunu sorguladığım zaman; biraz önceki yanıt, yani saatin ezelden beridir orada olduğu yanıtı aklımın ucundan geçmeyecektir. Saat doğal süreçler ile oluşmayacağına göre bir yapımcısı, belirli bir amaçla ve akılla tasarlayanı, üreteni olmalıdır. Eğer bu saatin bir tasarımcısı var ise yerdeki taşın, doğanın da tüm öngörüleri aşan, doğaüstü bir tasarımcısı vardır.” 1802'de Paley'in gerekli jeoloji ve biyoloji bilgisine sahip olmadığını düşünürsek bakışaçısı normal karşılanır. AT savunucuları ise, Paley'den farklı olarak evrim mekanizmasının işlerliğini kabul ediyorlar, ancak bu değişimi paleontoloji, antropoloji, jeoloji ve evrimsel biyoloji ile açıklamak yerine, kelime oyunları ile karmaşık hale getirip, Paley'e benzer bir biçimde, nerde ve nasıl olduğunu bilmedikleri bir tasarımcıyla sonlandırıyorlar.

Tasarım savı, organizmaların kompleksliğini ve çeşitliliğini doğal seçilim teorisi ile açıklayan Darwin ve Wallace'ın çalışmalarının yayımlanmasına kadar baskındı. Darwin ve Wallace, bir gizem olarak gösterilmeye çalışılan “var”oluşun doğada gerçekleştiğini ve cevaplarının da yine doğada saklı olduğunu açıkladı. Ayrıca, bilimin Kilise egemenliğini yıktığı 19. yüzyıla denk gelen Darwin ve Wallace'ın çalışmaları ayrı bir önem kazandı. Böylece bu eşsiz iki doğa bilimcisi, benzer araştırmalarının ortak sonucunun yayımlanması sürecinde, Kilise'nin dogmatik tavrına karşı, çevrelerindeki bilim topluluğu tarafından büyük bir destek buldu. Ne yazık ki, Yaratılış savının Fen ve Biyoloji kitaplarında Evrim Kuramı'na bir alternatif olarak okutulmasını talihsiz bir biçimde destekleyen Milli Eğitim Bakanı ise dini hassasiyetleri ile bilinen mevcut “politik iktidarın” bir hükmedeni olarak karşımıza çıkmaktadır.

Dinler tarihi, olağanüstü algılanan duygular ile doğayı ve onun değişimlerini simgeleyen Tanrıların yaratılması ile doludur. Zamanla, insan düşüncesinin evrimine paralel olarak bütün güçler tek bir tanrıda toplanmıştır. Ayrıca Marx'ın inatla vurguladığı üretim ilişkileri, toplumun yaşam biçimini etkilerken bir biçimde yaratılan Tanrı'da kimliğini bulmuş, simgelenmiştir. Bildiğiniz gibi Sümerler'in en gözde üretimi çömlekçilikti ve Tanrı Enki, insanı çamurdan, çömlek hamurundan yarattı. Eski Mısır tanrısı Khnemu da aynı şekilde çömlekçi çarkında çömlek hamurundan insanı yarattı. O dönemlerde üretim için en önemli ve kutsal kaynaklar su, toprak ve çamurdu. Günümüzün Tanrı'sı da, geçmişi ve geleceği bilinebilir kılan, kitleler üzerindeki en büyük “iktidar” aracı, siyasal ve ekonomik gücün tek anahtarı olan “çağın çömlekçi çarkı bilimde” kimliğini ve kişiliğini kazanan, kainattaki “en zeki, akıllı tasarımcı”ya dönüştürülmek isteniyor.

Din gibi, insanın doğayı anlama ve anlamlandırma çabasının kültürel bir ürünü olan bilim ve onun tarihi de büyük değişimlere sahne olmuştur. İnsanın kültürel evrimine paralel olarak, “ilkel” toplumlarda büyü olarak karşımıza çıkan ilkin bilimsel uğraşı, daha sonra dinler içerisinde filizlenen ve insan aklını temel alan bireyler ya da küçük gruplarca üretilmiş ve sanıldığı gibi Batı'da değil, öncelikli olarak Mezopotamya, Hindistan ve Çin'de büyük adımlar ile ilerlemiştir. Ortaçağ'dan kurtulan Batı, “kutsal” aydınlanma çağını yaşayarak, sanayi devrimi sonucu temel biçimini alan kapitalizmin de katkısı ile bilimin egemeni, öznesi konumuna kısa sürede yükselmiştir. Elbette bilim tarihi bu kadar kısa değildir, ancak, Prometheus'un tanrılardan çalıp insana verdiği “ateş” ile özdeşleştirebileceğimiz “bilimin”, tarihinin başkaldırı kültürüne ters olarak, politik totaliter iktidarın ya da yeni tanrıların yaratılmasında ve güçlenmesinde büyük rol oynama olasılığını ve bu hassaslığını da bir kenarda tutmak işimize yarayabilir.

Çağın belası üretim ve tüketim çılgınlığının, sürekli yenilenen ve kitleselleşen popüler kültürlerin oluşturulmasında benzersiz bir rol oynayan, toplumundan bağımsız hiyerarşiler bütünü “bilimin” ve bilim etiğinin tekrar sorgulanması, “bilim” şöyledir, böyledir şeklinde tekelci yorumlar yapanların da tekrar düşünmesi gerektiğini söylemek sanırım hatalı olmaz.

Buradan hareketle tekrar konumuza dönersek, Evrim ve Yaratılışçılık konusunda çıkarılan tartışmalar, siyasal yaptırımlar ile alevlendirilen, bir sonuca, konsensüse ulaştırılmayan, sürekli birilerinin popülerleştiği ve kimlik kazandığı çatışmalardır diyebiliriz. Bu bilinçli kutuplaştırmalar, “dini-Tanrı'yı reddeden evrimciler ve bilimsel yönteme karşı olan dinciler; insanın soykütüğünü hayvanlar alemine (maymuna) indiren Darwinizm ve insanı yaratılmışların en yücesi yapan din; ateist, materyalist, komünist vatan haini evrimciler ve ülkeyi Ortaçağ karanlığına sürükleyen yobazlar ve gericiler … arasında sürer”*. Böylece sonuçlanması istenmeyen bir tartışmaya dönüştürülür. İşte tam da bu çıkmazda, “insanın nasıl “var” olduğu ve nasıl bir “varlık” olduğu” sorusu ile yola çıkan antropoloji, Homo habilisten Hz. Muhammed'e; taş çağından milenyuma; İbn-i Sina'dan Vesalius'a; Basralı Cahız'dan William Paley'e; Karl Marx'tan George W. Bush'a uzanan, geniş açılı kültürel ve tarihsel bir perspektif sunar.

Antropoloji, “din ve bilim” tartışmalarına kendine özgü yaklaşımının dışında, her ikisinin de sorgulanmasını önerir. Doğa ve toplum üzerinde tahakküm kurucu birer “iktidar” aygıtına dönüşen “din” ve “bilim”, dolaylı olarak evrimin ileri sürdüğü ve aynı çatı altında, bütün canlıların paylaştığı ortak varoluşun-tarihin kardeşliğini, salt kendi çıkarlarını gözeterek ahlaksızca işgal ediyor ve tüketiyor ise bu konu üzerinde bir kez daha düşünmeyi gerekli kılar. Sonuç olarak antropolojinin alternatif yaklaşımı, insanın, insan-merkezci eşref-i mahlukat ayrıcalığı ile kendine ve doğaya olan tahakkümünü yıkarak, doğada kendini “var” edebilmesi ve diğer canlılar gibi basit, sade bir yere koyabilmesi için, kendisini yeniden sorgulamasını sağlar; “İnsan nasıl insan oldu, doğayı ve kendi doğasını nasıl bozdu?” şiarı ile, başka bir “bilim”, başka bir “kültür”, başka bir “din” arayışı içinde, umutların gerçekleşmesinin imkansız olmadığını bilerek, kendini “başka bir dünya” hayali ile karşı karşıya bulur!

* Atay T., 2003, Evrimcilik-Yaratılışçılık Kutuplaşmasına Kültürel bir Müdahale Denemesi, Toplum ve Bilim, 96:93-126

-----------------------------------------------------------------------------

Eskişehir'de anti-faşist eylem...

Faşist saldırılara ve provokasyonlara geçit vermeyeceğiz!

Eskişehir'de 15 Nisan günü son dönemde ülke genelinde tırmandırılan linç girişimlerine, sivil faşist saldırılara ve devlet terörüne karşı bir basın açıklaması gerçekleştirildi.

“Faşizme karşı omuz omuza!” pankartının açıldığı eylemde, Vardar İş Merkezi'nin önünden Adalar Migros önüne kadar bir yürüyüş gerçekleştirildi. Yürüyüş esnasında bir kişinin “Kahrolsun PKK!” diyerek çevredekileri galeyana getirmek istemesi ve provokasyon çabaları “Yaşasın halkların kardeşliği!” ve “Susma haykır, halklar kardeştir!” sloganlarıyla boşa çıkarılarak yürüyüşe devam edildi.

Adalar Migros önünde gerçekleştirilen basın açıklamasında; son dönemde ülke genelinde provokasyon dalgasının arttırılarak Sakarya'da, Erzincan'da, Isparta'da gerçekleştirilmeye çalışılan linç girişimlerinden, Antalya, Gemlik ve Mersin'de halkın devrimcilere karşı kışkırtılarak provokasyon denemeleri yapılmasından, Kürdistan'da tırmandırılan devlet terörüyle, sokak ortasında yapılan katliamlarla Kürt halkına yönelik imha ve inkar politikalarının en açık şekilde ortaya koyulduğu vurgulandı. Ayrıca ülke genelinde bu saldırılar artarken devletin TMY gibi faşist bir yasayı gündemine almasından bahsedildi. Basın açıklamasının ardından gerçekleştirilen müzik dinletisinde söylenen marşlar ve çekilen halaylarla eylem sona erdi.

BDSP, DGH, DPG, EHP, ESP, Gençlik Federasyonu, Halkevleri, Mücadele Birliği, SDP ve SGD'nin örgütlediği eyleme yaklaşık 80 kişi katıldı. Eylemde “Faşizme karşı omuz omuza!”, “Faşizmi döktüğü kanda boğacağız!”, “Kahrolsun faşizm yaşasın mücadelemiz!”, “TMY geri çekilsin!”, “Yaşasın devrimci dayanışma!”, “Yaşasın halkların kardeşliği!” sloganlar atıldı.

Eskişehir/BDSP