22 Nisan 2006 Sayı: 2006/15 (15)
  Kızıl Bayrak'tan
   Sermaye ve uşaklarına karşı birlik, mücadele ve dayanışma!
  Sosyal yıkım saldırısına 1 Mayıs alanlarında yanıt verelim!
  TMY'ye geçit verme!
  Enerjide özelleştirme ve Latin Amerika örneği
  SSGSS Yasa tasarısı karşıtı eylemler
  İstanbul liseli gençlik çalışmasında yeni dönem
Güney Lise Kurultayı başarıyla gerçekleşti...
Bilmekten korkmak ya da praksis / Yüksel Akkaya
GOP'da başarılı 1 Mayıs etkinliği
1 Mayıs: Hazırlık çalışmaları ve çağrılar
  1 Mayıs devrimci sınıf mücadelesini yükseltmek için tarihsel bir çağrıdır! / (Orta sayfa)
  TKİP'nin işçi sınıfına ve emekçilere 1 Mayıs çağrısı; 1 Mayıs'ta mücadele alanlarına!
  TKİP İstanbul İl Komitesi'nin 1 Mayıs çağrısı
  Filistin halkına boyun eğdiremeyecekler!
  İran direnme kararlılığında!
  Endonezya, Bolivya ve Kore'de işçi eylemleri
  SCT Filtre işçilerinin grevi kararlılıkla sürüyor
  Gençlik çalışmalarından...
  YTÜ Toplumcu Mühendislik-Mimarlık Öğrencileri çalışması
  Özel savaş, ırkçı şoven hareket ve devrimci görevler / M. Can Yüce
  Üniversitelerde faşist saldırılar
  Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri Diyarbakır'da
  Evrim (bilim) ve akıllı tasarım (din)
  Ben Avukat Behiç Aşçı; Ölüm Orucuna başlıyorum
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Sosyal yıkım saldırısına 1 Mayıs alanlarında yanıt verelim!

Saldırı yasaları birer birer meclisten geçiyor!

Sosyal yıkım saldırısında son aşamaya geçildi. Sosyal yıkım yasalarının meclis genel kurulunda görüşülmesine ve birbiri ardına kabul edilmesine geçtiğimiz hafta başlandı.

Bilindiği gibi sosyal yıkım yasalarının asıl mimarı İMF. İMF, sosyal yıkım yasalarının meclisten geçmesi için uzun zamandır hükümete baskı yapıyor. İMF, saldırı yasalarının son anda bir kazaya kurban gitmemesi için de işi sıkı tutuyor. Ankara'da hükümetin ensesinde bulunan bir İMF heyeti gelişmeleri yakından takip ediyor, daha doğrusu meclisin çalışmasını yerinde denetliyor.

İMF'nin yakın denetimi altında çalışan AKP hükümeti, meseleyi mümkün olduğunca çabuk halletmek ve yasaları bir an önce meclisten geçirmek için farklı bir taktiğe başvurdu. “Sosyal güvenlik reformu” kapsamındaki yasa tasarılarını “temel yasa” biçiminde meclis genel kuruluna getirdi. Bu sayede yasaların madde madde görüşülüp oylanması önlenmiş, işçi ve emekçilere dönük önemli saldırılar içeren yasaların sadece birkaç saat içinde meclisten geçirilmesinin önü açılmış oldu.

Hükümetin sosyal yıkım yasalarının “temel yasa” olarak görüşülmesi yönündeki ısrarı, mecliste “sol muhalefet” rolü oynayan CHP'liler için iyi bir mazeret oldu. Sosyal yıkım yasaları konusunda AKP'den farklı bir politikası ve esaslı bir itirazı olmayan CHP, bu sayede tutunacak bir dal buldu. Tasarıların “temel yasa” olarak görüşülmesini protesto eden CHP milletvekilleri görüşmelerden çekildiler. Bu durum AKP'nin işini daha da kolaylaştırdı. İMF'nin yakın denetimi altında ve CHP'nin “muhalefet”i olmaksızın işe başlayan AKP milletvekilleri paketteki ilk yasa olan Sosyal Güvenlik Kurumu Tasarısı'nı 14 Nisan günü görüştüler. 50 maddeden oluşan tasarı 3 bölüm halinde ve her bölüm bir maddeymiş gibi görüşüldü, sadece bölüm adları ve madde başlıkları okundu. Milletvekilleri de kollarını kaldırıp indirdiler ve tasarı yasalaşmış oldu.

Kabul edilen bu yasaya göre, şimdiye kadar işçi ve emekçilere, esnafa sosyal güvenlik hizmeti sunan SSK, Emekli Sandığı ve Bağ-Kur kaldırılacak. Onların yerine Sosyal Güvenlik Kurumu adıyla tek bir yapılanmaya gidilecek. Üç kurumun tüm personeli ve mal varlığı Sosyal Güvenlik Kurumu'na devredilecek.

SGK Kanun Tasarısı'nı 14 Nisan günü meclisten geçiren hükümet, sosyal yıkım saldırısı kapsamındaki diğer yasaları da bu haftanın meclis programına aldı. 18 Nisan Salı gününden itibaren SSGSS Yasa Tasarısı da “temel yasa” olarak genel kurulda görüşülmeye başlandı. İlk dört başlığı 18 Nisan günü kabul edilen yasanın geri kalanı da 19 Nisan günü görüşüldü ve kabul edildi. Şimdi pakette yeralan diğer 3 yasanın daha meclis tarafından ele alınması ve birer birer kabul edilmesi bekleniyor.

Yıkım saldırısına yalan kampanyası eşlik ediyor

İMF patentli sosyal yıkım yasalarının mecliste görüşülmesine başlanmasıyla birlikte, bu konuyla ilgili olarak yürütülen yalan kampanyası da birdenbire hızlandırıldı. Hükümet ve düzen medyası zaten uzun zamandır yıkım yasalarını parlatıp cilalamaya, bu yeni düzenlemeleri işçi ve emekçilere çok iyi şeyler olarak göstermeye çalışıyorlardı. Fakat yasaların meclise gelmesiyle birlikte bu çabanın da yoğunlaştığı görüldü.

Yalan kampanyasının başını elbette hükümet çekiyor. Hükümet üyeleri, her ağızlarını açtıklarında söz konusu yasal düzenlemelerin birer “devrim” niteliğinde olduğunu, artık bütün çalışanların sosyal güvenlik hizmetlerinden eşit bir şekilde yararlanacaklarını, sistemin yol açtığı açıkların ekonomi için sorun olmaktan çıkacağını, 18 yaşından küçükler için sağlık hizmetinin ücretsiz olacağını vb. övünerek anlatıyorlar. Özellikle yasaların mecliste görüşüldüğü günlerde televizyonlara çıkan bakanlar ve diğer devlet bürokratları izleyenlerin gözünün içine baka baka bıkıp usanmadan bu yalanları tekrarlayıp duruyorlar.

Düzen medyası da bu söyleme ustaca ayak uyduruyor. Başka konularda en ufak bahaneyle bile hükümeti eleştirmekten geri durmayan burjuva medya, söz konusu olan işçi ve emekçilere dönük yıkım saldırıları olunca hükümetle aynı telde çalmakta kusur etmiyorlar. Günlerdir hemen bütün gazetelerde mecliste kabul edilen yasaların ne büyük bir reform hatta devrim olduğuna dair sayfa sayfa yazılar yayınlanıyor, manşetler atılıyor.

Örneğin 3 sosyal güvenlik kurumunun birleştirilmesini sağlayan “tek çatı yasası”nın kabulünden bir gün sonra Milliyet gazetesi “‘Yeni hayat' yasası geçti” manşetiyle çıktı. Gazete çıkan bu yasayı “Emeklilikte ‘standart' devrimi” olarak selamlıyor ve bir sayfa boyunca neler getireceğini sayıp döküyor. Benzer manşetler diğer pek çok gazetede de yer aldı. SSGSS Yasası'nın kabulünden sonra ne tür manşetler atılacağını ise önümüzdeki günlerde göreceğiz.

CHP'nin sözde muhalefeti

İMF'nin dayatmaları gereğince hükümetin sosyal güvenlik alanında büyük bir saldırıya girişeceği aylar öncesinden biliniyordu. Konuyla ilgili tartışmalar sürerken, en az konuşanlardan biri de meclisteki “solcu” parti CHP oldu. Sosyal güvenlikle ilgili tartışmalar yaşanırken bir CHP yetkilisinin çıkıp da hükümetin bu konudaki politikalarını eleştirdiği, kendi çözüm alternatifini ortaya koyduğu görülmedi. Görülmedi, çünkü aynen AKP gibi bir düzen ve sermaye partisi olan CHP'nin böyle bir alternatifi yoktu. Hükümette olsaydı kendisi de üç aşağı beş yukarı bugün AKP hükümetinin yaptığını yapacaktı. Yani saldırı yasalarını uygulamaya çalışacaktı.

Ancak hem bir muhalefet partisi konumunda bulunması hem de tepkilerini örgütlü bir şekilde ortaya koymasalar da işçi ve emekçilerin hatırı sayılır bir kesiminin bu yasal düzenlemelere tepki duyması CHP'yi iki arada bir derede bırakıyordu. Neyse ki AKP'nin taktikleri CHP'yi bu dertten kurtardı. Hükümetin sosyal yıkım yasalarını “temel yasa” olarak görüşme kararı CHP'ye arayıp da bulamadığı bahaneyi sağladı. Bu sayede CHP hem görüşmelerden çekilerek sorumluluktan kurtulmuş oldu, hem de hariçten gazel okuyarak hükümeti sıkıştırma imkanı buldu. Bugüne kadar sosyal yıkım yasaları hakkında tek söz etmeyen CHP lideri Deniz Baykal ancak bu aşamadan sonra hükümeti eleştirmeye başladı. Partisinin grup toplantısında konuşan Deniz Baykal, mecliste görüşülen yasaları “CHP, senaryonun piyonu haline gelmeyecek. Sahneye koymuşlar, asker gibi selam durmamızı bekliyorlar. Bu IMF'nin kanunu” gibi sözlerle eleştirdi ve “maskaralık” olarak niteledi. Ama hepsi o kadar. Meclis sıralarını terkeden ve tasarıları “maskaralık” olarak niteleyen CHP yöneticileri bundan ileriye gitmediler. Örneğin meclis kapısı önünde yasaya karşı mücadele etmeye çalışanları desteklemeye gitmediler, ya da kendileri bir eylem örgütlemeye yeltenmediler. Zaten kimse de kendilerinden böyle bir şey beklemiyordu.

Eylem kaçkını ihanet çeteleri ortadan yok oldular

Sosyal yıkım yasalarının er ya da geç meclisin önüne geleceği aylar öncesinden biliniyordu. Fakat başta Türk-İş olmak üzere sendika konfederasyonları ve onların oluşturduğu Emek Platformu bu saldırıya karşı mücadeleyi örgütlemek adına hiçbir şey yapmadılar. Kayda değer tek bir eylem bile gerçekleştirmediler. Fakat haklarını yemeyelim bu ihanet çeteleri sürekli olarak eylemden söz ettiler, gerektiğinde en sert eylemlerle yanıt vereceklerini tekrarlayıp durdular. Örneğin Emek Platformu, hükümete yasa tasarılarıyla ilgili olarak 29 maddelik bir istek listesi sundu. Bu isteklerinin tasarılarda yer almasını istedi. Hükümet bu isteklerin hemen tamamını kaldırıp çöpe attığında ise artık eylemden başka bir yol olmadığını, tasarılar meclise geldiği takdirde ciddi eylemler yapacaklarını ilan ettiler.

Fakat işte o gün geldi. Tasarılar meclise gelmekle kalmadı, birer birer geçmeye başladı. Muhtemelen bir hafta içinde de sosyal güvenlik reform paketi içinde yer alan bütün yasalar meclisten geçmiş olacak. Ama buna rağmen konuşunca mangalda kül bırakmayan Emek Platformu ve konfederasyon yöneticilerinden ses seda yok. Özellikle de Türk-İş yönetimi hiç ortalıkta görünmüyor.

Türk-İş yönetimi eylem alanlarında görünmüyor ama başka yerlerden de eksik olmuyor. Türk-İş Genel Başkanı Salih Kılıç patron örgütleriyle yapılan toplantılarda boy göstermeye devam ediyor. 14 Nisan tarihli Zaman gazetesinin haberine göre Türk-İş Genel Başkanı Salih Kılıç ile patronlar örgütü TİSK'in Genel Başkanı Tuğrul Kutadgobilik Abant'ta yapılan bir konferansa birlikte katılmışlar ve “sosyal güvenlik reformu” ile ilgili açıklamalarda bulunmuşlar. Salih Kılıç burada açıklamasında, hükümetçe yapılan “reform”un yeni maliyetler getirebileceğini söylemiş, emekli maaşlarının da düşeceğinden yakınmış. Ama mevcut sistemin devamının mümkün olmadığını özellikle vurgulayarak hükümetin “reform”una destek çıkmayı da ihmal etmemiş.

Tahmin edileceği gibi Hak-İş yönetimi de benzer durumda. Şu an Emek Platformu sözcülüğünü yürüten Hak-İş'in Genel Başkanı Salim Uslu, yaptığı açıklamalarda hiç de işçi ve emekçilerin çıkarlarını dilendirmek gibi bir kaygı taşımıyor. Salim Uslu konuşmalarında yasa tasarılarının hazırlığı esnasında hükümetin uzlaşıcı bir yaklaşım sergilediğini söylüyor, mevcut sosyal güvenlik sisteminin devlete ve sisteme çok büyük yükler getirdiğini uzun uzun anlatıyor. Adeta “sosyal güvenlik reformu” için hükümete teşekkür etmediği kalıyor.

Devlet güdümlü konfederasyonları saymazsak geriye kalıyor DİSK ve KESK. Bu konfederasyonlara bağlı sendika ve şubeler şu anda yürütülen parçalı mücadelenin yükünün önemli bir bölümünü sırtlamış durumdalar. Ancak bu durum, konfederasyon yönetimlerinin sorumluluklarını gerçek anlamda yerine getirdiklerini göstermiyor. Tam tersine DİSK ve KESK yönetimleri, tabanlarındaki işçi ve emekçilerin mücadeleci kimliklerinden dolayı, bu saldırıya karşı etkin eylemler gerçekleştirme konusunda diğer konfederasyonlardan daha avantajlı durumdaydılar. Fakat onlar, saldırıya karşı dişe diş bir mücadeleyi göze almak ve yönettikleri konfederasyonların imkanlarını bu yönde seferber etmek yerine, ya göstermelik eylemlerle yetindiler, ya da kendilerine bağlı sendika ya da şubelerin lokallerde gerçekleştirdikleri eylemlerden pay çıkartma yoluna gittiler. Yaptıkları en anlamlı iş Mart ayı sonunda düzenlenen referandum oldu. Fakat daha ileri mücadele adımları için bir basamak için kullanmadıkları ölçüde onu da heba ettiler.

İşçi ve emekçiler yanıtı 1 Mayıs'ta vermeli!

SGK ve SSGSS yasaları artık meclisten geçmiş durumda. Bu yasalar Cumhurbaşkanı'nın onayının ardından kesinleşecek ve yılbaşından itibaren de yürürlüğe girecek. Fakat bu durum, söz konusu yıkım yasalarına karşı artık yapılacak hiçbir şey olmadığı anlamına gelmiyor. Hatırlanacak olursa Fransa'da da hükümet ve meclis saldırı yasasını kabul ettikten sonra da mücadeleye son verilmedi. Tam tersine öğrenciler ve işçiler mücadeleyi daha da yükselttiler ve sertleştirdiler. Milyonlarca işçinin ve öğrencinin süresiz eylemlere başlaması hükümetin gözünü korkuttu ve yasayı apar topar geri çekmesine neden oldu.

Aynı şey pekala burası için de geçerli olabilir. Bu nedenle yasaların meclisten geçmiş olmasına takılıp kalmamak, saldırıyı geri püskürtmek için çaba sarfetmeyi sürdürmek gerekiyor. Yaklaşan 1 Mayıs bu açıdan önemli bir imkandır. Sermayenin saldırılarına karşı işçi ve emekçilerin öfkesi sel olup alanlara akmalıdır. 1 Mayıs ne pahasına olursun kazanılmalıdır. 1 Mayıs'ın kazanılması, önümüzdeki dönemde sermayeye karşı mücadelenin yükseltilebilmesi için kritik önem taşımaktadır.

------------------------------------------------------------------------------------

Gerçekler ve yalanlar

(…)

Başbakan'ın iddiasına göre; mevcut sistem vatandaşlar arasında ayrım yapıyor, hükümet ise çıkaracağı yasalarla bu ayrımı ortadan kaldıracak. “Yeşil kart, kırmızı kart uygulaması bitecek” diyor Başbakan, “Vatandaşların, eşit hak ve yükümlülüklere sahip olduğu tek emeklilik sistemi getiriyoruz”, “Önceliğimiz memur veya işçi değil bütün vatandaşlarımızdır. Bu ayrımı kaldırıyoruz.”

Başbakan'ın iddialarına yanıt veren Doktor Osman Öztürk ise tasarının gerek emeklilik gerek sağlık güvencesi kapsamını genişletmediğini, aksine pek çok maddesinin mevcut hakları kısıtladığını söyledi.

GSS herkesi kapsayacak mı?

- Türkiye'de şu an işçiler SSK, memurlar Emekli Sandığı, tarımda ve kendi hesabına çalışanlar Bağ-Kur kapsamındalar. Yasa tasarısına baktığımız zaman bunu genişleten hiçbir düzenleme olmadığını görüyoruz. Bunlar yine primini ödeyecek ve ödediği müddetçe sağlık hizmetlerinden yararlanacaklar. Nüfusun yüzde 20-25'inin GSS'nin dışında kalacağı tahmini abartılı gözükmüyor. Bu anlamıyla, Genel değil Sınırlı Sağlık Sigortası demek daha doğru olacaktır. Çünkü prim zorunluluğu getirdiğiniz zaman bunun için gerekli koşullar var; işsizlik düşük olacak, kayıt dışı yok edilmiş olacak...

Kayıt dışında çalışanlar ne olacak?

- Kayıt dışı çalışanlar en dezavantajlı durumda olanlar. İşvereni primini yatırmıyor, devlet de onu fakir kabul etmediği için yasa kapsamı dışında kalacak.

İşsizler?

- Ancak İşsizlik Sigortası kapsamında olan çok sınırlı bir kesimin primini devlet yatıracak. Diğerleri ise prim yatıramadıkları için bu sigortanın kapsamı dışında olacaklar.

Ya yeşil kartlılar?

- Onların primini devlet ödeyecek. Tabii aylık geliri asgari ücretin üçte birinden aşağıdaysa... Yalnız onlardan da katılım payı istenecek. Daha sonra o katılım payını eğer isterlerse gidip Fak-Fuk Fon'dan geri alacaklar. Ama trajik olan şu yeşil kartlıların birçoğu aslında o katılım payını bile verme şansına sahip değil. Yani sokakta yatan vatandaş bile 2 milyon lira muayene ücreti, ilaç alırken yüzde 17 katkı payı ödeyecek. Ondan sonra gidip bunu geri alacak.

Peki kapsam içinde olanlar için gerçek bir güvenceden bahsedilebilir mi?

- GSS tasarısı, her sigortalıdan prime esas gelirinin yüzde 12.5'u oranında sağlık primi kesilmesini öngörüyor. Bunun yüzde 7.5'u işveren, yüzde 5'i çalışan payı olacak. Tasarıya göre primini ödemeyenler, sağlık hizmetlerinden yararlanamayacaklar.

Yasanın kapsamındaki nüfus için çok bir şey değişmiyor gibi görünüyor ama, burada en temel noktalardan biri Temel Teminat Paketi'dir. Yani temel teminat paketi dışında kalan hizmetleri alamazsınız. Almak isterseniz cepten ödeme yapmanız gerekir. Bu paketin adı yasa tasarısından çıkarıldı ama hükümetin bütün resmi metinlerinde varlığını koruyor, yani ruhu duruyor. Tasarıda verilecek sağlık hizmetleri, finansmanı sağlanacak sağlık hizmetleri ve süresi tanımlanıyor.

Prime dayandırılması, katılım payı sisteminin getirilmesi, temel teminat paketinin sınırlandırılması ve sağlık hizmetini özele açması... Bu ayaklar üzerine oturan bir GSS, birçok açıdan bugünkü sistemden kötü olacaktır.

Özel sağlık kuruluşlarından ücretsiz sağlık hizmeti alınması vaadine ne oldu?

Çok açık bir şekilde şunu söyleyebiliriz ki, GSS primini ödemiş olmak sağlık kuruluşlarından ücretsiz sağlık hakkı alma hakkını sağlamıyor. Tasarının ilk halinde GSS'li hastalar, bakanlıkla sözleşme imzalayacak ve tespit edilen fiyatlar üzerinden hizmet verecekti. Ancak tasarının son versiyonunda küçük bir değişiklik yapıldı; bu değişikliğe göre sözleşme yapmayan hastaneler de GSS kapsamında hasta bakabilecek. Ama onlara GSS'de tanımlanmış olan ücretin yüzde 20'si değil de yüzde 70'i ödenecek. Bu düzenleme, özellikle büyük hastanelerin sözleşme yapmamasının önünü açıyor. Ayrıca fark ücreti, bıçak parası yasalaştırılıyor. SSK'ların devrinde gördük; bir yıl önce özel hastaneler sıfır lira alıyorlardı, şimdi 65 milyona çıktı muayene ücreti.

(Evrensel, 18 Nisan 2006)