22 Nisan 2006 Sayı: 2006/15 (15)
  Kızıl Bayrak'tan
   Sermaye ve uşaklarına karşı birlik, mücadele ve dayanışma!
  Sosyal yıkım saldırısına 1 Mayıs alanlarında yanıt verelim!
  TMY'ye geçit verme!
  Enerjide özelleştirme ve Latin Amerika örneği
  SSGSS Yasa tasarısı karşıtı eylemler
  İstanbul liseli gençlik çalışmasında yeni dönem
Güney Lise Kurultayı başarıyla gerçekleşti...
Bilmekten korkmak ya da praksis / Yüksel Akkaya
GOP'da başarılı 1 Mayıs etkinliği
1 Mayıs: Hazırlık çalışmaları ve çağrılar
  1 Mayıs devrimci sınıf mücadelesini yükseltmek için tarihsel bir çağrıdır! / (Orta sayfa)
  TKİP'nin işçi sınıfına ve emekçilere 1 Mayıs çağrısı; 1 Mayıs'ta mücadele alanlarına!
  TKİP İstanbul İl Komitesi'nin 1 Mayıs çağrısı
  Filistin halkına boyun eğdiremeyecekler!
  İran direnme kararlılığında!
  Endonezya, Bolivya ve Kore'de işçi eylemleri
  SCT Filtre işçilerinin grevi kararlılıkla sürüyor
  Gençlik çalışmalarından...
  YTÜ Toplumcu Mühendislik-Mimarlık Öğrencileri çalışması
  Özel savaş, ırkçı şoven hareket ve devrimci görevler / M. Can Yüce
  Üniversitelerde faşist saldırılar
  Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri Diyarbakır'da
  Evrim (bilim) ve akıllı tasarım (din)
  Ben Avukat Behiç Aşçı; Ölüm Orucuna başlıyorum
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri Diyarbakır'da

Diyarbakır'da yaşanan olayların ortaya çıkardığı tepki Boğaziçi Üniversitesi'nde çok verimli ve coşkulu bir kampanya süreci yarattı. Süreç ilk olarak kitlelere açık bir toplantı çağrısı ile başladı. İlk toplantıya 40 kişi katıldı. Ertesi gün yapılan ikinci toplantıya 100'e yakın kişi katıldı ve bu toplantıda Diyarbakır'a gidiş karara bağlandı.

Boğaziçi Üniversitesi'nde süreç öğrenciler ve kampanyaya destek veren öğretim görevlilerinin çabalarıyla örüldü. 14 Nisan tarihinde Diyarbakır'a gidilecek ve bunu önceleyen bir hafta boyunca da bir kampanya düzenlenecekti. Bir haftalık bir kampanya sürecinin ardından Diyarbakır'a gidilmesine ve Diyarbakır halkına Boğaziçi Üniversitesi öğrenci ve öğretim görevlilerinin yazmış olduğu bir mektup okunmasına karar verildi. 10-14 Nisan haftası “Diyarbakır Hakkında Bilmek İstemediklerimiz” haftası ilan edildi. Kampanya için yoğun bir etkinlik programı hazırlandı. Programda katılıma açık dersler, medya analiz atölyesi, bir panel ve bir forum, dört film gösterimi ve Korkuluk Oyun Topluluğu'nun bir tiyatro gösterisi yeraldı. Bunların dışında her gün Güney Meydan'da canlı müzik eşliğinde halaylar çekildi. Ayrıca halk isyanları konulu bir fotoğraf sergisi hazırlandı. Masalar açıldı ve masalarda “Medyada duymaktan bıktıklarınız” başlıklı defterler açıldı. Bir yandan kampanya süreci örülürken, diğer yandan da Diyarbakır'a gidiş hazırlıkları yapıldı. Diyarbakır'da okunacak mektup, kampanyanın örülmesinde temel olan ilk metin olacaktı. Ancak öğretim görevlileri imza atacakları metni kendileri oluşturdular ve bu metin hafta boyunca imzaya açıldı. Bu süre içinde metin her aşamada (mail grubu üzerinden) tartışmaya ve önerilere açıldı. 14 Nisan günü Güney Meydan'da Kardeş Türküler'in türküleri eşliğinde halaylar çekildi ve Güney kapıya kadar yüründü. Güney kapıda yapılan basın açıklamasının ardından 44 öğrenci otobüse binerek yola çıktılar. Uğurlamada 100'e yakın kişi yeraldı. Kapıda okunan basın açıklamasında şunlar dile getirildi:

“Bizler Boğaziçi Üniversitesi'nden öğrenciler olarak 10-14 Nisan günleri arasında Diyarbakır olayları ile ilgili farklı bilgi edinme süreçlerini geliştirmeye, aktif olarak kendimizi bu konuda bilgilendirmeye ve alternatif bilgi edinme kanallarının önünü açmaya yönelik çeşitli etkinlikler düzenledik... Bu düşüncelerle düzenlediğimiz etkinlikler sonucunda Diyarbakırlılar'a sunmak üzere bir mektup yazdık. Boğaziçi Üniversitesi'nden bazı öğrencilerin ve öğretim elemanlarının imzaladığı bu mektubu götürmek üzere Diyarbakır'a doğru yola çıkıyoruz.

Diyarbakır'a gitmekten korkuyoruz, yine de gideceğiz.

Diyarbakır'a gitmekten korkuyoruz, biz de vatan haini ilan edilebiliriz; biz de gözaltına alınabiliriz; işkence görebiliriz, öğrenciyiz, 12 Eylül'ü unutmadık; kimimizin nüfuz cüzdanında doğum yeri Van, kimimizin Hakkari, kimimizin Adıyaman yazıyor; fişlenebiliriz; medyada yanlış yansıtılabilir; yolda linç edilebiliriz.

Üç yaşında çocuk bile öldürüldü, biz de öldürülebiliriz; okuldan atılabilir, işimizden olabiliriz; faili meçhulleri unutmadık; terörle mücadele yasası bizi yolda yakalayabilir, hakkımızda dava açılabilir; terörist ilan edilebiliriz; biz de tutuklanabiliriz; havaya açılan ateşle karnımızdan vurulabiliriz; yazmaktan korkuyoruz, hakkımızda soruşturma açılabilr; biz de sözde vatandaş ilan edilebiliriz.

Diyarbakır'a gitmezsek bunları unutmaktan korkuyoruz.

Korkuyoruz ama gidiyoruz, Gidiyoruz çünkü korkuyoruz”

Diyarbakır girişinde kontrol noktasında yapılan aramalardan sonra şehre girilebildi. Burada Ankara'daki üniversitelerden gelen öğrencilerle biraraya gelindi. Büyükşehir Belediyesi Tiyatro Salonu'nda yapılan basın toplantısı ile Boğaziçi ve Ankara'nın metinleri okundu.

Daha sonra gruplar halinde Diyarbakır'daki belediye başkanlarıyla, çeşitli DKÖ'lerle görüşüldü. Olaylarda ölen çocukların ailelerine ziyaretler düzenlendi. Yola çıkmadan önce yine belediye binasında Ankara'dan gelenler ve Dicle Üniversitesi öğrencileriyle biraraya gelerek bir değerlendirme ve tartışma toplantısı düzenlendi.

Akşam saatlerinde dönüş için yola çıkıldı.

Boğaziçi Üniversitesi'nde 20 Nisan Perşembe günü “Ne(re)den Geldik İstanbul'a: Diyarbakır İzlenimleri” başlıklı bir panel ve forum düzenlenecek. Panelde Diyarbakır'a giden öğrenciler gözlem ve izlenimlerini aktaracak.

Ekim Gençliği/Boğaziçi Üniversitesi

---------------------------------------------------------------------------------

Kürt halkının mücadelesini de kendi mücadelemiz olarak görüyoruz!

Basına ve kamuoyuna,

Bizler Boğaziçi Üniversitesi'nden öğrenciler ve öğretim elemanları olarak Diyarbakır halkına desteğimizi sunmak için yola çıkıyoruz. Diyarbakır ve bölge halkının ezilmesine ve isyan etmesine sebep olan tüm koşullar bizim hayatımızı da çekilmez hale getirmektedir. Öyle ki Diyarbakır ve bölge halkının haykırışına kulak tıkamak aynı zamanda bizim de susturulmamız anlamına gelmektedir. Bizlerin öğrenci ve öğretim elemanı olarak deneyimlerimiz bölge halkını ezen dinamiklerden bağımsız değildir. O yüzden bölge halkının isyanını anlıyoruz.

Bingöl'de 14 PKK'linin öldürülmesinin ardından Diyarbakır ve diğer illerde yaşanan olaylarda aralarında çocukların da olduğu 12 kişi yaşamını yitirdi. Başbakan, ölen çocukların sorumluluğunu ailelerine yükleyip, yaşanan olayları daha anti-demokratik yasaların gerekçesi kılmaktadır. Şu ana kadar 91'i çocuk 400 civarında kişi tutuklanmış bulunuyor, sendika ve parti temsilcileri birer birer içeri alınıyor. Böyle bir ortamda, 6 yaşındaki çocuğun ölümünü değil ama bölgeye akacak yatırımları konuşmaya zorlanıyoruz. Kepengi kapanan esnafın zararı çocukların canından daha fazla tartışılmaya değer görülüyor. İstanbul'u küresel şehir yapmak isteyen, kamu mallarını satılığa çıkaran tüccar zihniyeti, Diyarbakır'da ölen çocukları da görmemektedir.

Medya, bölgenin yıllardır sürmekte olan yapısal sorunlarından kaynaklı olan isyanı bireysel sapkınlık olarak lanse ederek olayları çarpıtmaktadır. Medyanın Kürt sorunu üzerinden yürüttüğü milliyetçi propaganda halklar arasında düşmanlık tohumları ekerek ve farklı sesleri bastırarak tüm ülkenin geleceğini karartmaktadır. Çocukların 5 milyon karşılığında taş attırıldığı söyleniyor. Daha önce de Müslümanların 100 milyona Hıristiyanlaştırıldığı, türban takmayanların 1 milyar karşılığında türban taktığı iddia edilmişti. Bu zavallı gülünç iddialardan, yalanlarından ve çarpıtmalardan bıktık. Artık bu palavraları kesin. Bölgede yaşanan şiddeti dış mihrakların oyunu diyerek de gizlemeye çalışmayın.

Kürtler yıllardır çeşitli biçimlerde sorunlarını dile getiriyorlar, bizim onların söylediğine ekleyecek bir şeyimiz yok. Sadece şunu vurgulamak istiyoruz, Kürtler'in dışlanmasına yolaçan siyasetler aynı şekilde bizi de dışlamaktadır. Diyarbakır halkını bastırmak için kullanılan yöntemler, gecekonduları yıkmakta, üniversiteleri susturmakta, sosyal hakları ortadan kaldırmakta ve halkı yoksullaştırmakta da kullanılmaktadır. Toplumun her alanında adaletsizlik derinleşirken adaletsizliğe karşı isyan eden herkes Diyarbakır'da olduğu gibi susturulmakta ve düzen bozucu olarak değerlendirilmektedir. Polis şiddeti gündelik hayatın doğal parçası haline gelmiştir. Binlerce genç askere alınarak ölüme sürülürken, savaşa harcanan bütçe hepimizi yoksullaştırmaktadır.

Kira parasını ödeyemeyen öğrenci, özgür düşünce ortamı bulamayan bilim insanı, sigortasız çalışıp açlık sınırında yaşayan işçi, suç örgütlerine itilmiş milyonlarca işsiz genç, hastane kapılarında ölüme terkedilen yoksullar, iflasın eşiğindeki esnaf, köyünü terketmek zorunda kalan çiftçi, yaşamın her alanında ezilen kadınlar, salt türban taktığı için öğretim hakkı elinden alınan öğrenciler ve isyanı görmezden gelinen Kürt halkı aynı iktidarın mağdurlarıdır.

Bizler Boğaziçili öğrenciler ve öğretim elemanları olarak özellikle aydınların Kürt sorununa yaklaşımı karşısında büyük bir hayal kırıklığı yaşadığımızı belirtmek zorunluluğunu hissediyoruz. Aydınlar kendilerini sorunun dışında konumlandırarak çözümler önermektedirler. En önemli görevi acıyı ve mağduriyeti görmek olan aydınların Kürt halkının yıllardır sürmekte olan acısını ve mağduriyetini anlamamaktaki ısrarını utanç verici buluyoruz. Mazlum Kürt halkının direnişini milliyetçilik, bölücülük ve güvenlik sorunu çerçevesinde ele alınması, sadece Kürt sorununun değil hepimizin yaşadığı sorunların da üstünü örtmektedir. Bugün oturduğu yerden şiddeti eleştirmenin hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. Adaletsiz bir dünya şiddet üretmeye devam edecektir.

Bizler, tıpkı Filistin halkının özgürlük kavgasını, Fransa'daki göçmenlerin ve öğrencilerin isyanını, Irak'ta emperyalizme karşı direnişi, Güney Kore'deki işçilerin sendikal mücadelesini, Latin Amerika'daki yerli halkların yoksulluğa karşı mücadelesini ve tüm ezilenlerin mücadelelerini sahiplendiğimiz gibi Kürt halkının mücadelesini de kendi mücadelemiz olarak görüyoruz.

Adil ve özgür bir dünya zalimlere ve zulme karşı mazlumların ortak mücadelesiyle yaratılacaktır.

Boğaziçi Üniversitesi'nden Öğrenciler ve Öğretim Elemanları