25 Şubat 2006 Sayı: 2006/07 (07)
  Kızıl Bayrak'tan
   Merkezi işçi kurultayı için asgari zemin
yakalanmıştır!
  Türkiye-İsrail ilişkilerinin “derin yara”
aldığı iddiaları temelden yoksundur
  Hamas heyetinin Türkiye ziyareti
  DİSK’in İzmit mitingine binlerce emekçi katıldı
Son eylemler ve gösterdikleri
  “Genel Sağlık Sigortası geri çekilsin!”
“Mezarda emeklilik istemiyoruz!”
Tersanelerde ücret gaspları artıyor...
  “Yeşil” ve çeteleşen devlet gerçeği.
  Devletin “yetkin mühendislik” saldırısı ve
TMMOB’un tutumu
Avrupa sosyal modeli: Bir, iki, üç... Daha fazla Bolkestein Yönergesi!/ Yüksel Akkaya
  Tarihten günümüze kadın ezilmişliği ve
kapitalizm (Orta sayfa)
  Bültenlerden
   8 Mart çalışmalarından...
   Güney’de bölgesel lise kampanyası...
Geleceğimiz ve özgürlüğümüz
için mücadeleye!
   Sanayi İşçileri Derneği Girişimi etkinliği
  Karikatür krizi Müslüman-Hıristiyan
çatışmasını körüklüyor...
  Irak’ta sistematik işkence!
  Almanya’da işçi-emekçi eylemleri
yayılıyor..
  Bir cinayetin ardından...
  Yeni dönem liberallerinin AKP hükümetinden beklentileri
  Basından
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Özgürlükçü dünya kamuoyuna...

“İran'a karşı askeri tehditlerin ivedilikle durdurulması ve İslam Cumhuriyeti'nin uluslararası toplumdan dışlanması” sloganıyla İran halkının özgürlük mücadelesini destekleyin!

İran'ın nükleer bunalımı olarak adlandırılan şeyin iki ucunda Batılı devletler ile İslam Cumhuriyeti yeralıyor. Bu taraflardan hiçbiri halkın istek ve çıkarlarını temsil etmiyor.

Dünyanın en büyük nükleer yığınaklarına sahip Güvenlik Konseyi üyeleri, nükleer bombaların ilk imalatçısı ve yüzbinlerce masum insana karşı nükleer silah kullanan biricik devlet olan, nükleer silah kullanımını taktik silahları kapsayacak ölçüde genişleten ABD öteki devletlerin nükleerleşip nükleerleşmemesi konusunda yetkin hakemler sayılamazlar. İran İslam Cumhuriyeti veya başka herhangi bir devletin nükleer çabalarına karşı durabilen ve buna yetkili biricik güç dünyanın bütün devletlerinin nükleer silahsızlanmasını isteyendir. Nükleer silahlara karşı mücadele ABD ve Güvenlik Konseyi üyleri dahil nükleer silahlara sahip bütün devletleri kapsamalıdır.

Bu çekişmenin öteki ucunda çağdaş tarihin en vahşi, en insanlık dışı dini diktatörlüklerinden biri olan İslam Cumhuriyeti bulunuyor. İdam, tutsak, işkence, kırbaç, recm, İran halkına, özellikle kadınlara yoksulluk ve yoksunluğun dayatılması, onbinlerce siyasi tutsağın idam edilmesi İslami yönetimin yirmi yedi yıllık cinayetlerinin bir bölümüdür.

Bu iki kutup günümüzde karşı karşıya gelmiş bulunuyorlar, ne var ki Batı'nın İslam Cumhuriyeti'ne karşı muhalefetinin ana nedeni bu rejimin halka karşı cinayetleri değildir. Batılı devletlerin sorunlarının temelinde siyasal İslam'ın, belirgin biçimde de İslam Cumhuriyeti'nin Ortadoğu'da ve dünya çapında ABD siyasetlerine karşı yolaçtığı güçlüklerdir. Bu belirli çerçevede İslam Cumhuriyeti'nin, nükleer bunalımın veya İslami terörizmin çözümü bulunmamaktadır. Tersine, Batı'nın militarist siyasetleri İslami terörizmin serpilip gelişmesine yolaçmakta, onu siyasal ve toplumsal açıdan güçlendirmektedir. Böyle bir siyasetin feci sonuçları günümüzde Irak'ta dünyanın gözü önünde sürmektedir. Batı devlet militarizmi ve İslami terörizm iki gerici güçtür. Bu iki gerici kutbun çekişmesi çağdaş dünya insanlığını en feci biçimde kurban ettiği gibi varolmalarının karşılıklı nedenlerini de üretiyor. Bu çekişmenin tarafları kendi barbarca ve insanlık karşıtı eylemlerini karşı tarafın zorbalığının çözümü olarak gerekçelendiriyor.

Uygar insanlığın bu iki barbar kutba karşı çözümü bulunuyor. Bu çözümün temeli ABD ve Avrupalı yandaş devletlerinin gerici militarist siyasetleri ile siyasal İslam'a karşı, İslamzede toplumlarda sekülerizm ve din ile devlet işlerinin birbirinden ayrılması için mücadeledir. Ötekinin kültürüne saygı adı altında İslamcılar'ın ve İran'daki İslami yönetimin cinayetlerini görmezden gelen postmodernist görüşlerle mücadele bu insani çözümün önemli bir öğesidir.

İslam Cumhuriyeti'nin nükleerleşmesi sorununun çözümü İran halkının elindedir. İran halkı İslam Cumhuriyeti'nden nefret etmekte, uzun süreden beri temel hak ve özgürlükleri için mücadele etmektedir ve İslami yönetimin devrilmesini istemektedir. Yirmi yedi yıldır İran'daki insanların yaşamını cendereye alıp sıkıştıran İslam Cumhuriyeti'nin devrilmesi yetmiş milyonu İslami cehennemdem kurtarmakla kalmayacak İslami terörizme can alıcı bir darbe indirecek İslam Cumhuriyeti'nin nükleerleşme tehdidini noktalayacaktır. Bundan başka bir çözüm bulunmamaktadır. Batılı devletlerin alternatifi, İran'a askeri müdahale veya ekonomik ambargo çözümün değil sorunun parçasıdır. İran'a uygulanacak ekonomik ambargo Irak'ta olduğu gibi bir yandan halkın yaşamını kurban edecek ve cehenemme dönüştürecektir öte yandan İslam Cumhuriyeti'ne toplumun neredeyse bütününe dayattığı yoksulluk ve yoksunluğu gerekçelendirip kendisini mazlum göstermeye yarayacaktır.

İran halkı ABD ve Batılı devletlerin İran'a karşı askeri tehditlerinin ivedilikle durdurulmasını istemektedir. Öte yandan İran halkı İslam Cumhuriyeti'ni devirmek için amansız bir mücadele sürdürmektedir. İslam Cumhuriyeti İran halkını tiksindirmekte ve İran toplumunun hiçbir kesimini temsil etmemektedir. İran halkının isteği bu rejimin uluslararası merciler ve devletlerce tanınmamasıdır.

Dünyanın özgürlükçü kamuoyunu, insancı ve özgürlükçü kişi, kurum, kuruluş ve örgütleri, dünyayı nükleer karabasandan, İslami terörizmden ve ABD devlet militarizminden kurtarmak isteyen bütün güçleri “İran'a Karşı Askeri Tehditlerin İvedilikle Durdurulması ve İslam Cumhuriyeti'nin Uluslararası Toplumdan Dışlanması” sloganıyla İran halkının mücadelesini desteklemeye çağırıyoruz.

Hamit Taqvai

İran Komünist-İşçi Partisi Merkez

Komitesi Birinci Sekreteri

17 Şubat 2006

----------------------------------------------------------------------------------------

Kapitalist toplumda sınıfların yurtseverlikleri

Yurtseverlik, ahlaki ve siyasi bir ilke ve toplumsal bir duygudur. Bu ilke ve duygunun içeriği anayurt sevgisi, anayurda bağlılık, onun geçmişi ve bugününden onur duymak ve çıkarlarını savunmaya hazır olmaktır. Tarihsel olarak, kişinin kendi yurduna, diline ve geleneklerine karşı hissettiklerinden oluşan yurtseverlik öğeleri çok eskilere uzanır. Yurtseverlik sınıfsal bir nitelik taşır. Çünkü her sınıf kendi anayurduna olan tavrını kendi özel çıkarları içinde dile getirir.

Asya'dan göçerlerin gittikleri yerde yurt edinme çabaları ahlaki ve siyasi ilke ve toplumsal duygu ile gerçekleşti. Kendi anayurtlarına olan tavırlarını kendi özel çıkarları içinde dile getirmeleri Osmanlı'nın kuruluşunda belirleyici etkenlerden biri olmuştur ve kendi içinde ilerici nitelik taşımaktadır.

Kapitalizmde uluslar ve ulus devlet oluştuğundan yurtseverlik toplumsal bilincin bütüncül bileşkeni haline gelir. Burjuva toplumunun gelişmesi içinde sınıfsal uyuşmazlık derinleştikçe yurtseverliğin ilişkili doğası da önplana çıkmaya başlar. Burjuva yönetiminin kurulmasıyla birlikte yurtseverlik de daha önce feodalizme karşı mücadelede olduğunun tersine bütün ulusun beklentilerini yansıtmaktan çıkar. Sömürücü sınıfın dar çıkarları düzeyine düşer. Milliyetçilik ve şovenizmle birleşir, yurtseverlik ulusal dar kafalılık ve bencilliği ile göze çarpar. Çünkü küçük-burjuvazinin anayurda olan tavrı toplumsal ilerlemenin gereksinmeleri ile değil, dar bencil çıkarlarla belirlenir.

Burjuva toplumunda ancak proletarya gerçek ulusal çıkarları dile getirir, dolayısıyla gerçek yurtseverliğin taşıyıcısı olabilir. Sosyalist bir devrimle yurtseverliğin toplumsal içeriği değişime uğrar, bütün emekçi halkın onuru yurtseverliğin ana öğesi haline gelir. Böylelikle bütün halkın sosyalist yurtseverliği biçimlenir. Sosyalist yurtseverlik ayrılmaz biçimde enternasyonalizme bağlıdır. Kişinin kendi anayurduna bağlılığı kadar sosyalist dünya topluluğu ile bütün dünya emekçi halklarının anti-emperyalist mücadelesine bağlılığı da sosyalist yurtseverliğin başlıca özelliğidir.

Bütün bu tarihsel, kültürel, siyasi tahlillerden dolayı yurtseverlik ve ulus devlet tanımlamaları proleterlerin düşünce ve mücadelesinde netleşmiştir. Sadece kapitalizmin derinleşen bunalım dönemlerinde, burjuvazi egemenliğini sürdürebilmek için, yurtseverlik üzerine kafaları karıştırmaya çalışır, ırkçılığı tırmandırır, bu emekçiler üzerinde belli bir etki de yaratır.

Biz emekçilerin üstüne düşen en önemli görev burjuva siyasetçilerinin söylevlerinden anlam çıkarmak değil, yalanlarını yüzlerine vurarak emekçilerin bölünüp parçalanmasını önlemek, birlikte sınıf mücadelesini vermek için ortak ve daha güçlü mücadele alanları yaratmak, yurtseverliği ulusal mücadeleyle bütünleştirip sosyalizm bayrağını daha yükseklerde dalgalandırmaktır.

GOP'tan bir okur