25 Şubat 2006 Sayı: 2006/07 (07)
  Kızıl Bayrak'tan
   Merkezi işçi kurultayı için asgari zemin
yakalanmıştır!
  Türkiye-İsrail ilişkilerinin “derin yara”
aldığı iddiaları temelden yoksundur
  Hamas heyetinin Türkiye ziyareti
  DİSK’in İzmit mitingine binlerce emekçi katıldı
Son eylemler ve gösterdikleri
  “Genel Sağlık Sigortası geri çekilsin!”
“Mezarda emeklilik istemiyoruz!”
Tersanelerde ücret gaspları artıyor...
  “Yeşil” ve çeteleşen devlet gerçeği.
  Devletin “yetkin mühendislik” saldırısı ve
TMMOB’un tutumu
Avrupa sosyal modeli: Bir, iki, üç... Daha fazla Bolkestein Yönergesi!/ Yüksel Akkaya
  Tarihten günümüze kadın ezilmişliği ve
kapitalizm (Orta sayfa)
  Bültenlerden
   8 Mart çalışmalarından...
   Güney’de bölgesel lise kampanyası...
Geleceğimiz ve özgürlüğümüz
için mücadeleye!
   Sanayi İşçileri Derneği Girişimi etkinliği
  Karikatür krizi Müslüman-Hıristiyan
çatışmasını körüklüyor...
  Irak’ta sistematik işkence!
  Almanya’da işçi-emekçi eylemleri
yayılıyor..
  Bir cinayetin ardından...
  Yeni dönem liberallerinin AKP hükümetinden beklentileri
  Basından
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Devletin “yetkin mühendislik” saldırısı ve TMMOB'un tutumu

17 Ağustos depremi, yarattığı yıkımın yanısıra toplumda ciddi bir travmaya yolaçmıştı. Herkes deprem profesörü kesilmiş, bilimi işporta tezgahlarında satışa çıkaran “gerçek” profesörler ise yer yer kaygıyı körükleyerek bu bilinmeyen canavarı ranta çevirmeyi başarmıştı. Ancak en büyük vurgun sermaye devletinden gelmiş “mezarda emeklilik yasası” meclisten geçirilirken deprem vergisi diye bir şey uydurulmuştu. Fakat depremin vurgunu burada bitmedi.

Türkiye'deki yapıların durumu deprem ile birlikte tartışmaya açılırken, hedef seçildi. Mühendisler, mimarlar ve müteahhitler aslanların önüne atıldı. Ceza “yetkin (uzman)” mühendislik yasası olarak kesildi. Meşruiyetini sağlamak üzere öne sürülen tüm gerekçeler, onbinlerce insanın hayatını kaybettiği depreme yaslandırılan bu yasa yeni mezun mühendisler üzerinden gerçekleşecek sömürüye kapı açıyor.

Deprem ile açığa çıkan gerçekler genelde insanlığımızın özelde ise mühendislik etiğinin sorgulanmasını şart hale getirse de, sorun üç-beş kişinin para hırsına kurban ettiklerini aşan bir kapsama sahip ve hala orta yerde durmakta. Benzer şeyleri Konya'da durduk yere çöken bina için veya raydan çıkan “hızlandırılmış tren” için de söyleyebiliriz. Peki bunların çözümü nedir? Çözüm önerisi beklendiği üzere devletten geldi: Yetkin Mühendislik!

“Yetkin mühendislik” üzerine söylenecek her söz bu yasanın yaslandığı neo-liberal politikaları keseceği gibi, buna tetikçi olmaya gönüllü olan TMMOB'u da kesecektir.

Yetkin mühendislik'i öne sürenler tüm ülkede kişiler ve toplum yararına hizmet eden çağdaş tekniklere ve etik ilkelere uygun, üstün nitelikli ve güvenilir mühendislik hizmetlerinin sunulmasını ve bu hizmetlerle ilgili yanlış uygulamaların önlenmesini amaçladıklarını söylüyorlar. Bu ulvi görev için de üniversitelerde verilen mühendislik eğitimine dair ne varsa hepsinin gözardı edilmesini salık veriyorlar. Mühendislik mesleğine verilen bu göz yaşartıcı öneme rağmen, depremde çöken binaların sorumlusunun bilgisiz mühendisler değil de burjuvazinin gözü dönmüş rant hırsı olduğu gerçeği tüm çıplaklığıyla orta yerde duruyor.

Yasa ile yeni mezun mühendislere belli bir süre yetkinlik belgesi olan mühendislerin yanında çalışma zorunluluğu getiriliyor. Yetkin mühendislik ve mimarlık kavramları yürürlüğe sokularak, yeni mezun olan mühendis ve mimarlar ucuz emek gücüne dönüştürülmek isteniyor. Üniversite eğitimi sonrasında mesleki yeterlik için belirli bir süre usta/çırak eğitimi süreci dayatılıyor. Üstelik bu süre içinde hiçbir imza yetkisi bulunmayan “yetkisiz mühendis” üzerinden açık bir sömürü alanı olacak. Bu noktada yetkili mühendisimizin de çöken binalardan birinin projesine imza atmış veya hızlı trene onay vermiş olması da büyük bir ihtimal.

“Yetkin mühendislik”, mühendisler ve mimarlar arasında bir kastlaşmaya ve bölünmeye yolaçacaktır. Gücünüzü ve etkinizi belirleyecek olan yetkinlik belgesi sizin statünüzü belirleyecektir. Son dönem yapılan düzenlemelerin tümünde olduğu gibi “yetkin mühendislik” de zengini daha zengin, fakiri de daha fakir hale getirecektir. Daha önceden “uzman mühendislik” adı altında öngörülen değişikliklerin bir kısmı uygulanmaya başlanmıştı. Böylece kamu adına ve kamu kurumları eliyle yapılması gereken Yapı Denetimi gibi bazı mühendislik denetimleri özelleştirilerek kâr amacı güden şirketlere devredilmişti.

AB uyum yasaları menşeine sahip “yetkin mühendislik” ile eğitimin paralılaştırılması konusunda yeni bir adım atılmış olacak. Üniversite eğitimi büyük oranda anlamsızlaşırken, varolan açık verilecek kurslar ve sonunda yapılacak sınav ile kapatılacak. Tabii bunların tümü belli bir ücrete tabi olacak. Böylece hem sermayenin ihtiyaçlarını karşılayacak iyi yetişmiş elemanlar sağlanacak, hem de sınav ve kurslar üzerinden yeni bir sektör oluşacak.

Ortada dönen ihale büyük olunca taliplisi de çok oluyor. Ancak işin tuhafı bu yasaya balıklama atlayanın TMMOB olması. Durumu “böyle bir yasa zaten çıkacak, bari biz yapalım da istediğimiz gibi olsun” diyerek gerekçelendiren oda yöneticileri vakit geçirmeden işe koyuldular. Öyle ki, hızla bir yasa taslağı bile hazırlandı. Hatta gelen tepkiler üzerine bir kez geri çekilen yasa tasarısı ile iki tane hazırlanmış oldu. Bu konuda başı çeken İMO (İnşaat Mühendisleri Odası) depremin ilk muhatabı olması sıfatıyla kendi yasasını hazırladı. İMO 1998 Şubat'ında Ankara'da İstanbul Teknik Üniversitesi Rektörü Gülsün Sağlamer, ODTÜ Rektörü Prof. Dr. Süha Sevük, Yıldız Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ayhan Alkış ve 9 Eylül Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fethi İdiman'la bir görüşme yaparak bu konuda ilk adımları atmaya başlamıştı. Toplantıda dikkat çeken, adı geçen üniversitelerin elit üniversiteler olması. Bu toplantıda kurulan komisyonlara dönemin YÖK Başkanı Kemal Gürüz ve Bayındırlık Bakanı Cevat Ayhan tarafından verilen desteğe dikkat çekilirken, konunun üst örgütlülük TMMOB'a taşındığı ve büyük oranda kabul gördüğü söyleniyor.

Konuya TMMOB tarafından iyi niyetli yaklaşıldığını varsaysak bile, bu yaklaşım tam bir dar görüşlülük örneği. Mühendislik mesleğini kurtarmak üzere yola çıkanlar, çıkardıkları yasa ile çürüyen bir yapıya destekler koyma peşinde koşuyorlar. Her yerde siyasi kaygılar içinde açılan tabela üniversiteleri ve buralarda verilen eğitim ciddi bir tartışma konusu iken, sorunun kökeni bir kenara itilerek sonucu ile uğraşılıyor. Sadece bu üniversitelerde değil tüm üniversitelerde yaşanan eğitimdeki kalite sorununa getirilen bu dahiyane çözüm ve onun yaratacağı rant dikkate alındığında, iyiniyetli olmak mümkün değil.

İMO'nun hazırladığı taslak düşündürücü maddeler barındırıyor. Taslağın sınavı düzenleyen 3.2.1. maddesinde “Yetkin Mühendislik sınavı, birincisi yazılı, ikincisi sözlü olmak üzere iki aşamadan oluşur… Yazılı sınavlarda, ayrıntılı bilgi sahibi olmayı gerektiren türden değil, temel ilke ve kavramların özümsenmiş olup olmadığını ve adayın mühendislik problemlerine genel yaklaşımını belirlemeye yönelik sorular sorulur” deniliyor. Yetkinliği sınamak üzere yapılan bir sınavın tamamen genel bilgiyi ölçeceğini söylemek ise bir mantıksızlık örneği. “… adayın bilgi düzeyi ile etik anlayışı ve meslek sorumluluğu duygusuna ilişkin izlenimler kısa notlarla belirtilir” maddesi ile sınavı yapan kurula geniş bir yetki alanı tanınıyor. “Aday, başvuru harcının beş katı tutarında itiraz harcı yatırdıktan sonra, Yetkin Mühendislik Kurulu'na başvurarak sınav sonucuna itiraz edebilir. İtiraz başvurusunu değerlendiren Yetkin Mühendislik Kurulu, gerekli görürse, adayın sözlü sınavını değişik bir jüri oluşturarak yenileyebilir. Yetkin Mühendislik Kurulu'nun itirazla ilgili kararı kesindir. İtiraz haklı görülürse, itiraz harcı başvuru sahibine geri verilir. Aksi durumda, itiraz harcı geri ödenmez ve aday iki yıl boyunca yeniden sınava girme başvurusu yapamaz.” 4.2. maddede yer alan bu ifade yağmacı bir zihniyetin ürünü.

Yasa ayrıca beş yıllık çalışma süresi ile ilgili bir maddeyi barındırması ile çeşitli soruları gündeme getirmektedir. Özellikle bu sürenin uzunluğu düşündürücüdür. İMO tarafından hazırlanan broşürde de belirtildiği gibi, İngiltere'de buna benzer bir yasa inşaat sektöründe uygulanmakta, fakat çalışma süresi iki yılla sınırlı tutulmaktadır. Tabii İngiltere gibi çalışma hakları konusunda gelişkin sayılabilecek yasalara ve oturmuş bir eğitim sistemine sahip bir ülkenin oluşturduğu bir sistemi temel almak ne kadar gerçekçi o da ayrı bir tartışma konusudur. Bu beş yıllık süreçte özellikle yeni mezun mühendisler, mühendis olarak değil de bir nevi stajyer olarak çalışacaklardır.

Konunun diğer bir yönü ise, toplum yararını gözeten TMMOB örgütlülüğünün ve muhalif kimliğinin ortadan kaldırılması çabasıdır. İMO tarafından hazırlanan tasarıda “yetkin mühendis”lerin bütün yapılarıyla diğer mühendislerinden farklı bir yere konulması ve TMMOB'un buna göre yeniden yapılanması hedeflenmektedir. Görünen o ki TMMOB mühendisliğe AB normlarına uygun yeni bir biçimi uygun görüyor. Bunun sonucu olarak “uzman mühendislik”, “yetkin mühendislik” veya “profesyonel mühendislik” gibi baştan beri elitist ve kastlaşmacı uygulamalara verilen önem artıyor. Düne kadar mühendis sayısının toplam nüfusa oranının Avrupa'dan düşük olduğunu, dolayısıyla mühendis sayısında bir fazlalık olmadığını savunan TMMOB yönetimi, artık bu konuda düzen sözcüleriyle aynı görüşü paylaşıyor ve çok fazla mühendis mezun edilmesinden şikayet ediyor. Bu ani görüş değişikliği oda yöneticilerine ne getirir belli değil ama TMMOB'nin muhalif kimliğinden çok şey götüreceği kesin.

Oysa sorun temelde eğitim sorunudur. Odalar YÖK uygulamalarına karşı çıkmak yerine burjuvazinin kuyruğuna takılıyor. TMMOB'nin yapması gereken mühendislik eğitiminde söz hakkı edinme talebini dillendirmek olmalıdır. Gerici ve ezberci eğitim sistemine karşı bilimselliği savunmak yerine sermayenin sözcüsü olmayı tercih etmek, oda beyliğinin vardığı son noktayı ifade etmektedir. Sorun hiç de mühendislik etrafında dönen tartışmalara hapsedilmiş bir gerçek değildir. TMMOB'nin kendine biçtiği misyon “kamunun vicdanı” olmaktır. Bu tasarı sadece mühendisleri ve mimarları değil bütün toplumu ilgilendirmektedir. Bugün parçası olduğu tartışma esas itibariyle üniversiteleri temel almakta, bunun yanısıra, depremde ve hızlandırılmış tren kazasında acı bir şekilde öğrenmek zorunda kaldığımız, hayatımızı etkileyecek uygulamaları içermektedir. Çünkü, proje denetimlerinin özel şirketlere devri durumunda, çok yakın geçmişte deprem örneğindeki gibi yaşadığımız acıların çok daha fazlasını yaşayabiliriz. Yaşadığımız özelleştirme deneyimleri de bu savları kanıtlamaktadır.

TMMOB'u bugün düştüğü içler acısı halden kurtaracak tek şey örgütlülüğümüze sahip çıkmak olacaktır. TMMOB'a yakışan, geçmişin demokratik çizgisini korumanın ötesinde, yeni dönemde emeğin kurtuluşundan yana aydınların bir örgütü olarak işçi sınıfıyla ilişkilerini güçlendirmektir.

Bir mühendislik öğrencisi