25 Şubat 2006 Sayı: 2006/07 (07)
  Kızıl Bayrak'tan
   Merkezi işçi kurultayı için asgari zemin
yakalanmıştır!
  Türkiye-İsrail ilişkilerinin “derin yara”
aldığı iddiaları temelden yoksundur
  Hamas heyetinin Türkiye ziyareti
  DİSK’in İzmit mitingine binlerce emekçi katıldı
Son eylemler ve gösterdikleri
  “Genel Sağlık Sigortası geri çekilsin!”
“Mezarda emeklilik istemiyoruz!”
Tersanelerde ücret gaspları artıyor...
  “Yeşil” ve çeteleşen devlet gerçeği.
  Devletin “yetkin mühendislik” saldırısı ve
TMMOB’un tutumu
Avrupa sosyal modeli: Bir, iki, üç... Daha fazla Bolkestein Yönergesi!/ Yüksel Akkaya
  Tarihten günümüze kadın ezilmişliği ve
kapitalizm (Orta sayfa)
  Bültenlerden
   8 Mart çalışmalarından...
   Güney’de bölgesel lise kampanyası...
Geleceğimiz ve özgürlüğümüz
için mücadeleye!
   Sanayi İşçileri Derneği Girişimi etkinliği
  Karikatür krizi Müslüman-Hıristiyan
çatışmasını körüklüyor...
  Irak’ta sistematik işkence!
  Almanya’da işçi-emekçi eylemleri
yayılıyor..
  Bir cinayetin ardından...
  Yeni dönem liberallerinin AKP hükümetinden beklentileri
  Basından
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Son eylemler ve gösterdikleri

AKP hükümeti Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu Tasarısı'nı önümüzdeki kısa zaman içinde meclisten geçirmeyi planlıyor. Bu konuda son hazırlık ve rötuşların yapıldığı biliniyor.

Hükümetin bu adımı işçi ve emekçilere karşı büyük bir saldırı niteliğinde. Zira bu yasanın meclisten çıkmasıyla işçi ve emekçilerin geçmişten gelen sosyal hak ve kazanımları büyük ölçüde tırpanlanmış olacak.

Saldırı yasasına karşı işçi ve emekçiler cephesinde belli bir kıpırdanma görülüyor. Bu konuda haftalardır süren sessizlik nihayet bir parça aşıldı ve emekçiler saldırı yasalarına karşı tepkilerini çeşitli eylemlerle ortaya koymaya başladılar. Özellikle geçtiğimiz hafta sonunda, hükümetin saldırı politikalarına tepki amacıyla Türkiye'nin pek çok ilinde eylemler gerçekleştirildi.

Haftalardır süren suskunluğun bozulması anlamında bu eylemleri elbette bir olumluluk olarak görmek gerekiyor. Aynı şekilde işçi ve emekçilerin ülkenin pek çok kentinde aynı taleplerle alanlara çıkması da bir anlam taşıyor. Fakat saldırının çapı ve kapsamı ile kıyaslandığında, gerçekleştirilen eylemler zayıftır ve saldırının püskürtülmesi noktasında baskı unsuru olmaktan fazlasıyla uzaktır.

Gerçekleştirilen eylemler, saldırının püskürtülmesi için işçi ve emekçilerin önünde henüz pek çok mücadele görevinin bulunduğunu bir kez daha teyit etmiş, özellikle sendika bürokrasisinin bu süreçte nasıl bir rol oynayacağı ile ilgili olarak da bazı gerçekleri yeniden hatırlatmıştır. Eylemlerin ortaya koyduğu tabloya biraz daha yakından bakmaya çalışalım.

Emek Platformu'nun adı var kendi yok

Hatırlanacağı gibi Emek Platformu yönetimi 18 Ocak tarihli bir açıklama yayınlamıştı. Açıklamada, hükümetin yasa tasarısında EP'nun önerdiği değişiklikleri yapmadığını, yasanın hükümetin istediği biçimde çıkmasının işçi ve emekçiler için büyük bir yıkım anlamına geldiğini, bu durumu kabul etmelerinin mümkün olmadığını belirtmiş ve eylemlere başlama kararı aldıklarını ilan etmişti. Fakat açıklanan takvimde saldırının ciddiyetiyle orantılı tek bir eyleme bile rastlamak mümkün değildi. Bu da EP yönetiminin mücadele konusunda en ufak bir samimiyet taşımadığını, eylem beklentisi içinde olan işçi ve emekçileri oyalayarak sermayeye zaman kazandırmaktan başka bir dertlerinin olmadığını yeterli açıklıkta gösteriyordu.

Son bir aylık süreç bunu tümüyle doğruladı. EP'in bu saldırı gündemiyle ilgili yaptığı neredeyse tek şey hükümetle ve meclisteki diğer partilerle yürütülen sonuçsuz görüşmeler oldu. Onun dışında Emek Platformu sürecin tersine çevrilmesi yönünde tek bir adım dahi atmadı. Platform içerisinde yeralan TTB'nin ve kimi başka bileşenlerin durumu değiştirmeye dönük çabaları da sonuçsuz kaldı.

Son haftalarda yapılan eylemlerin hemen hepsinde Emek Platformu'nun adının bir biçimde geçmesi aslında yanıltıcı bir durumdur. Emek Platformu yönetimi eylemlerin mümkün olduğunca yaygın ve kitlesel geçmesi için parmağını dahi oynatmamış, elindeki hiçbir imkanı seferber etmemiştir. Eylem ve etkinliklerin istisnasız tamamı ya yerel platformlar tarafından, ya da EP içerisinde olup da EP yönetiminden umudu kesen bileşenler tarafından örgütlenmiştir. 19 Şubat Ankara eylemi bunun en bariz göstergesidir. Miting bütünüyle yerel platform tarafından kararlaştırılıp örgütlenmiştir. Fakat eylem sanki EP tarafından örgütlenmiş gibi bir görüntü oluşmuştur. Bunda eylemi örgütleyenlerin kürsüyü dönem sözcülüğünü yürüten Hak-İş yöneticilerine bırakmasının önemli bir payı olmuştur.

DİSK bürokratlarının ayrı eylem ayrı gündem sevdası

19 Şubat'ta en geniş katılımlı eylem İzmit'te yapılmıştır. Fakat bu eylem de tıpkı diğerleri gibi Emek Platformu tarafından kararlaştırılıp örgütlenmiş bir eylem değildir. DİSK yönetimi, 39. kuruluş yıldönümü etkinlikleri kapsamında bir dizi ilde “Yoksulluğa ve Adaletsizliğe Hayır” adı altında miting ve gösteriler düzenlenmesini planlamış, İzmit mitingi de esasta bu kapsamda yapılmıştır. Mitingde konuşan Süleyman Çelebi'nin sözlerine “DİSK'in kuruluşunun 39. yılında, yoksulluğa ve adaletsizliğe bir kez daha hayır demek üzere bu alanda buluştuk” diyerek başlaması da zaten bunu göstermektedir.

Bu ayrı eylem sevdası, DİSK bürokratlarının da sosyal güvenlik alanındaki büyük saldırıya karşı sınıfın birliğini sağlamak, mücadelesini yükseltmek gibi bir sorununun olmadığını ispatlamıştır. DİSK yönetiminin asıl derdi, son TÜSİAD tartışmasıyla boy veren iç tartışmaların üstünü örtmek ve örgüt üzerindeki hakimiyetini ispatlamaktır. İzmit mitinginin Türkiye'nin birçok yerinden gelen DİSK üyelerinin ve İstanbul'dan akan güçlerin katılımıyla nispeten kitlesel olarak yapılması, mitingde sınıfa dönük saldırıların az-çok etkili biçimde teşhir edilmesi bu gerçeği değiştirmemektedir.

Tabandan gelen ses

Eylemler bir bütün olarak sendikal ihanetin geldiği yeri göstermiştir. Fakat bunun yanında tabanda filizlenen mücadele arayışına da ışık tutmuştur. Daha önce de belirttiğimiz gibi, mücadelenin örgütlenmesi için yerellerde sergilenen çabalarda gözle görülür bir artış vardır. Pek çok yerde yerel platformlar kurulmuştur ya da kurulmasına çalışılmaktadır. Asıl önemlisi de bu platformlar eskisi gibi merkezi Emek Platformu'nun yönlendirmesi ve telkinleriyle değil tam tersine EP'den beklentilerin zayıfladığı yerde girişilen çabaların ürünü olmaktadır.

Sözkonusu yerel oluşumların hayat bulmasında EP yönetimine dönük tepki ve eleştirilerin ciddi bir payı vardır. Fakat bu, sözkonusu platformların her bakımdan merkezi yapının etki ve denetiminin dışına çıktığı anlamına da gelmemektedir. Zaten son eylemler de bunu somut biçimde göstermiştir. Yerel platformlar eylem kararı alıp miting düzenlemekte, fakat son tahlilde kürsüyü gene de EP yönetimine terkedebilmektedirler. Son sözün söylenmesi bu hain takımına bırakılabilmektedir. Bu, yerellerde kurulan oluşumların en zayıf yanlarından biri durumundadır. Bu durumun aşılması ise önemli ölçüde sınıf ve emekçi hareketi içerisindeki ilerici, devrimci unsurların etkin ve sistemli müdahalesine bağlıdır.

Henüz filizlenme halinde olsa da sınıf hareketi içindeki bu gelişmenin önemsenmesi ve müdahale konusu yapılması gerekmektedir. Taban inisiyatifinin geliştirilmesi için bu tür oluşumların müdahale konusu yapılması, sahip oldukları mücadele ve eylem kapasitesinin arttırılması ertelenemez bir sorumluluk olarak gerek sınıf devrimcilerinin, gerekse de mücadeleden yana diğer güçlerin önünde durmaktadır.