25 Şubat 2006 Sayı: 2006/07 (07)
  Kızıl Bayrak'tan
   Merkezi işçi kurultayı için asgari zemin
yakalanmıştır!
  Türkiye-İsrail ilişkilerinin “derin yara”
aldığı iddiaları temelden yoksundur
  Hamas heyetinin Türkiye ziyareti
  DİSK’in İzmit mitingine binlerce emekçi katıldı
Son eylemler ve gösterdikleri
  “Genel Sağlık Sigortası geri çekilsin!”
“Mezarda emeklilik istemiyoruz!”
Tersanelerde ücret gaspları artıyor...
  “Yeşil” ve çeteleşen devlet gerçeği.
  Devletin “yetkin mühendislik” saldırısı ve
TMMOB’un tutumu
Avrupa sosyal modeli: Bir, iki, üç... Daha fazla Bolkestein Yönergesi!/ Yüksel Akkaya
  Tarihten günümüze kadın ezilmişliği ve
kapitalizm (Orta sayfa)
  Bültenlerden
   8 Mart çalışmalarından...
   Güney’de bölgesel lise kampanyası...
Geleceğimiz ve özgürlüğümüz
için mücadeleye!
   Sanayi İşçileri Derneği Girişimi etkinliği
  Karikatür krizi Müslüman-Hıristiyan
çatışmasını körüklüyor...
  Irak’ta sistematik işkence!
  Almanya’da işçi-emekçi eylemleri
yayılıyor..
  Bir cinayetin ardından...
  Yeni dönem liberallerinin AKP hükümetinden beklentileri
  Basından
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Türkiye-İsrail ilişkilerinin “derin yara” aldığı iddiaları temelden yoksundur...

İki Amerikancı rejim arasındaki ilişkiler hükümetler üstüdür

Sermaye iktidarı 1990'lara kadar İsrail ile Arap ülkeleri arasında görünürde belli bir denge politikası izlemiştir. Ancak Oslo süreci ile birlikte siyonist rejim ile ilişkiler belirgin bir biçimde açıktan yürütülmeye başlanmıştır. Artık herkes kabul ediyor ki, Türkiye, Arap ülkelerinin bağrına hançer gibi saplanan İsrail'in bölgede rahat soluk almasını sağlayan yegane ülkedir. Başta askeri konular ve silahlanma olmak üzere, iki ülke arasındaki ilişkiler hızla ilerliyor.

Buna rağmen kimi zaman iki ülke arasındaki ilişkilerin gerilmesinden sözedilebiliyor. Oysa, arada kimi zaman bazı “pürüz”ler çıkmakla birlikte, ilişkilerin seyrinde herhangi bir sapma olmamaktadır, sözkonusu pürüzler esasa ilişkin değildir. Hamas liderlerinden Halid Meşal başkanlığındaki Filistin heyetinin Türkiye ziyareti de benzer bir “pürüz”e neden oldu. Bu pürüzlerin çıkış sebebi de, daha öncekilerde olduğu gibi, siyonist şeflerin küstahlığından kaynaklandı.

İsrail Başbakanlık Sözcüsü Raanan Gissin, Meşal'in Ankara ziyaretinin İsrail-Türkiye ilişkilerinde derin yara açacak büyük bir hata olduğunu söylemiş, “Biz, Abdullah Öcalan ile biraraya gelsek siz ne hissedersiniz?” diyerek, Ankara'daki stratejik ortaklarını kızdırmıştır. Nitekim medyanın konuyu ele alış şekli ve siyonistlerin gösterdiği tepkiden çekinen “Kasımpaşalı Tayyip”, Halid Meşal'le görüşmeyi göze alamamıştır.

Siyonistlerin açıklamasına Ankara'dan verilen yazılı yanıtta, “Hamas heyetinin Ankara'yı ziyaretiyle ilgili yapılan açıklama, tarafımızdan talihsiz bir beyan olarak telakki edilmektedir. Bu açıklamadaki benzetmelerin tamamen yersiz ve yanlış olduğunu düşünüyoruz. Muhtemelen iç politika saikıyla yapıldığı anlaşılan bu beyandan duyduğumuz memnuniyetsizlik ve rahatsızlığa, İsrail tarafının dikkati çekilmiştir” ifadeleri kullanıldı.

Türk dışişlerinin siyonist dostlarının tepkisini “iç politika saikıyla” açıklamasının, İsrail'de genel seçimlerin yaklaşık bir ay sonra yapılacağı dikkate alınarak değerlendirildiğinde, bir karşılığı olduğu açıktır. Bu ifade, aynı zamanda başka bir gerçeğe de işaret etmektedir. Bu da, Hamas heyetinin Türkiye ziyaretinin, “dış politika” açısından İsrail'de rahatsızlık yaratması için bir neden olmadığıdır. Ankara'daki “arabulucu”lar, siyonist dostlarının açıklamasında tepkinin dozunu kaçırmasından dolayı sitem ediyorlar. Bu da Türkiye-İsrail ilişkilerinin “derin yara” aldığı türünden iddiaların, geçmiş örneklerde de görüldüğü üzere, temelden yoksun olduğunu göstermektedir. Muhtemelen İsrail seçimleri geçtikten sonra bu “pürüz” de “tatlıya bağlanarak” aşılacaktır. Halihazırda bu konuda ilk adımlar atılmıştır. Öte yandan, İran'a karşı devam eden saldırgan kışkırtmalar çerçevesinde Washington'dan yürütülen faaliyete katılan her iki gerici devletin “pürüzsüz” bir şekilde ortak çalışmaya devam edeceklerinden kuşku duyulmamaktadır.

Filistin halkının cellatları ile Ankara'daki Amerikancılar arasındaki “derin işbirliği”nin vardığı boyut, gelip geçici olan sermaye uşağı hükümetleri fazlasıyla aşmaktadır.

----------------------------------------------------------------------------------------

Muş Havaalanı ABD-İsrail üssü mü olacak?

Basına yeni yansıyan bilgiler, Eylül 2005'te Ankara'yı ziyaret eden haydutbaşı Bush'un Ulusal Güvenlik Danışmanı Stephen Hadley'in, İran'a olası bir askeri saldırı için Muş Havaalanı'nı kullanma talebinde bulunduğunu ortaya koydu. Son gelişmeler ise bu talebin kabul edildiğini göstermektedir.

Hava Kuvvetleri Komutanlığı'nda, Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü ile birlikte 1 Şubat 2006'da gerçekleşen toplantıda, Muş Havaalanı'nın “geçici” olarak kapatılması istenmiştir. Gerekçe ise Muş Havaalanı'nın bozulan iki pistinin tamamen yenilenmesi ve boyunun uzatılmasıdır. Oysa önümüzdeki Nisan ayından itibaren tamirat gerekçesiyle sivil ulaşıma kapatılacağı halde, Muş Havaalanı askeri uçuşlara açık kalacaktır.

Muş Havaalanı ile ilgili bu gelişmeler yaşanırken, CHP Muş Milletvekili Şerif Ertuğrul, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın yanıtlaması istemiyle Meclis'e soru önergesi verdi. Ertuğrul'un sorduğu sorular şunlardır:

“1) Muş Havaalanı'nın önümüzdeki Nisan ayından itibaren tamirat gerekçesiyle sivil ulaşıma kapatılacağı öğrenilmiştir. Bölge halkının mağduriyetine yolaçacak bu kapatmanın başka bir gerekçesi var mıdır?

2) Aynı zamanda NATO amaçları da dikkate alınarak inşa edilmiş bulunan bu havaalanımızın sivil uçuşlara kapatılmasının, İran veya diğer Ortadoğu ülkelerine yönelik askeri bir amacı var mıdır?

3) Muş Havaalanı'ndan Amerika'nın veya başka yabancı ülkelerin yararlanması öngörülmekte midir? Türkiye'nin bu konuda aldığı bir karar var mıdır?

4) Hükümet, bütün bu konularda Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne bilgi vermeyi ve Anayasamızın hükümleri gereğince Meclis'ten yetki istemeyi düşünmekte midir?”

Bir burjuva politikacının bu soruları bile, Muş Havaalanı'nın bir ABD-İsrail üssü haline getirilmesi için “düğmeye basıldığı”nı göstermeye yetmektedir. Bölgenin İncirlik'ten sonraki en stratejik hava üssü kabul edilen Muş Havaalanı, 1986 sonrası NATO'nun Körfez bölgesine dönük olası askeri saldırıları gözönüne alınarak, ABD'nin de katkısıyla inşa edilmişti. Bu havaalanının gizli anlaşmalardaki statüsü bilinmese de, emperyalist saldırganların hizmetine sunulması için perde arkasında anlaşma yapıldığına şüphe yoktur.

Egemenlerin bölge halklarını hedef alan saldırılara suç ortaklığı yönünde attığı somut adımlar, “Emperyalistlerle yapılan açık-gizli tüm anlaşmaların iptal edilsin!” ve “Tüm ABD ve NATO üsleri kapatılsın!” şiarları etrafında örülecek mücadelenin önemini günden güne artmaktadır.