25 Şubat 2006 Sayı: 2006/07 (07)
  Kızıl Bayrak'tan
   Merkezi işçi kurultayı için asgari zemin
yakalanmıştır!
  Türkiye-İsrail ilişkilerinin “derin yara”
aldığı iddiaları temelden yoksundur
  Hamas heyetinin Türkiye ziyareti
  DİSK’in İzmit mitingine binlerce emekçi katıldı
Son eylemler ve gösterdikleri
  “Genel Sağlık Sigortası geri çekilsin!”
“Mezarda emeklilik istemiyoruz!”
Tersanelerde ücret gaspları artıyor...
  “Yeşil” ve çeteleşen devlet gerçeği.
  Devletin “yetkin mühendislik” saldırısı ve
TMMOB’un tutumu
Avrupa sosyal modeli: Bir, iki, üç... Daha fazla Bolkestein Yönergesi!/ Yüksel Akkaya
  Tarihten günümüze kadın ezilmişliği ve
kapitalizm (Orta sayfa)
  Bültenlerden
   8 Mart çalışmalarından...
   Güney’de bölgesel lise kampanyası...
Geleceğimiz ve özgürlüğümüz
için mücadeleye!
   Sanayi İşçileri Derneği Girişimi etkinliği
  Karikatür krizi Müslüman-Hıristiyan
çatışmasını körüklüyor...
  Irak’ta sistematik işkence!
  Almanya’da işçi-emekçi eylemleri
yayılıyor..
  Bir cinayetin ardından...
  Yeni dönem liberallerinin AKP hükümetinden beklentileri
  Basından
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Yeni dönem liberallerinin AKP hükümetinden beklentileri

Suriye'de sürgünde yaşayan Hamas siyasi lideri Halid Meşal'in gerçekleştirdiği Türkiye ziyareti geniş yankı bir yarattı. Günlerce gezi üzerine yazılıp çizildi. Sermaye medyasının pekçok kalemşörü, ABD ve İsrail'e danışmadan iş yaptıkları gerekçesiyle AKP şeflerine kızmış havalarına girdi. Meşal'in ziyaretinden yola çıkılarak AKP hükümetine olmadık meziyetler vehmetme talihsizliği ise yeni dönem liberallerinin payına düştü.

Hamas liderinin Türkiye ziyaretini, 18 Şubat tarihli Evrensel'deki Emek Dünyası adlı köşesinde “İsrail'den izin almak mı gerek?” başlıklı yazısıyla ele alan İhsan Çaralan, yeni dönem liberallerinin nasıl da olmayacak beklenti içine girdiklerini, buna bağlı olarak temelden yoksun hayaller yaydıklarını göstermesi açısından öğreticidir.

Sözkonusu yazıda, “Hamas'ın Türkiye ziyareti; ne kadar ‘hükümet inisiyatifi'dir, ne kadar AKP'nin içindeki hesaplaşmalarla, yakın ve uzak parti çıkarlarıyla bağlantılıdır, daha da önemlisi bu görüşme ne kadarıyla, el altından da olsa Amerika'nın icazetiyle yapılmıştır; şimdiden söylemek zorsa da…” denilmektedir. Bu sorulara göre, ziyaretin hangi “inisiyatif” veya “icazet”le gerçekleştiği henüz belli değildir. Ancak yazar, aynı cümle içinde kendisiyle çelişerek gönlünün AKP hükümetinin “kahramanlığı”ndan yana olduğunu saklayamıyor. Cümle şöyle devam ediyor: “Burada şunu hemen söyleyebiliriz ki İsrail-ABD ikilisi; bunu AKP Hükümeti'nin yanına bırakmamak için ellerine geçen her fırsatı değerlendirecektir. Yani önümüzdeki günlerde, bir ucu ABD öteki ucu İsrail'in elinde olan ip her vesileyle sıkılacaktır.” Bu saptamaya göre, Hamas liderinin ziyaretinden dolayı ABD-İsrail ikilisi, her fırsatta AKP'nin “ipini sıkacaktır.” Eğer öyle ise, gezinin ABD icazetiyle gerçekleşmiş olması sözkonusu bile olamaz. Zira AKP, ABD'nin icazetiyle hareket etmişse ceza değil, ödüle layık görülürdü.

ABD emperyalizminin “ılımlı islam” modeli olan bir partiye ve bu partinin Washington-Tel Aviv desteğiyle kurduğu hükümete böyle nitelikler vehmetmek, yeni dönem liberal yazarların nev-i şahısına münhasır bir yetenek olsa gerek.

AKP hükümetini ABD'den icazet almadan iş yapmakla taltif eden İhsan Çaralan, Amerikancılığı kimi sermaye çevrelerinde bile kaygı uyandıran Abdullah Gül'e, “bağımsız bir ülkenin dışişleri bakanı gibi” tavır almadığı için sitem ediyor. “Ne var ki Abdullah Gül'ün; bağımsız bir ülkenin Dışişleri Bakanı gibi, ‘Filistinlilerin seçilmiş siyasetçileriyle elbette görüşürüm, buna kimse karışamaz' demek yerine, Gül'ün Hamas'la ‘Dışişleri Bakanı değil AKP yöneticisi olarak' görüşmesi…” liberal yazara göre Gül'ün “ayıbı” olarak tanımlanıyor. Mısır'daki “sağır sultan”ın bile, hükümeti kuracak partinin ve bu partiden kimin başbakan olacağının Washington tarafından belirlendiğini bildiği bir ülkenin dışişleri bakanından bu tarz tutum beklemek ne anlama geliyor?

Yazar, gerici-dinci akımın Amerikancı versiyonundan olmadık beklentiler içine girmekle de kalmıyor, Ortadoğu ülkeleriyle yaşanan sorunlardan dolayı sermaye hükümetlerini sorumlu tutuyor. Devlet mi? Çaralan'a göre “pirü pak!” “Çünkü, Türkiye Ortadoğu'da büyük ve önemli bir ülkedir ve bugüne kadar da Türkiye'yi Ortadoğu ülkeleriyle sorunlar yaşayan bir ülke yapan, sermaye hükümetlerinin ABD ve Avrupa emperyalizminin çıkarlarına bağlanan politikalar izlemiş olmasıdır. Bugün Hamas'la görüşmek gibi, en doğal şeyi bile uluslararası bir soruna dönüştüren de, 70 milyonluk Türkiye'ye yakışmayan bu bağımlı politikadır” diyor liberal yazar.

Türkiye gibi bir ülkede, sermaye hükümetlerinin dış politikayı belirlediğini, bundan kaynaklanan tüm sorumluluğun bu hükümetlere ait olduğunu iddia etmek gülünçtür. Devletin gizli ancak gerçek anayasasının, generaller ve sivil bürokratlar tarafından hazırlanan, bu arada işbaşına gelen hükümetlere de onaylatılan “Milli Siyaset Belgesi” olduğunu artık herkes biliyor. Bu da Türkiye gibi ülkelerde hükümet olmak ile iktidar olmak arasındaki açının ne kadar geniş olduğunu gösterir. Erbakan gibi, anti-semitizm üzerinden siyaset yapan gerici-dinci bir akımın liderinin Türkiye-İsrail arasındaki stratejik işbirliği anlaşmasının altına imza atmaya zorlanması, bu ülkede dış politikanın kimler tarafından belirlendiğini gösteren çarpıcı bir örnektir.

Burjuvazi adına işlenen her suçta devlet kadar hükümetler de birinci dereceden sorumludur elbette. Ancak, işbirlikçi burjuvazi ve onun devletinin adını anmadan hükümetleri boy hedefi haline getirmek de, parlamentarizm hayalleriyle sersemlemiş yeni dönem liberallerinin işi olabilir.

E. Bahri