Kaygan Kumlarda Röveşata
ABDnin imparatorluk rüyası Ortadoğu kumlarına saplandı. Yol haritasının peşine takılanlar kendilerini bir çıkmaz sokakta buldular. Bush yönetiminin aklındaysa artık ABD başkanlık seçimleri var. Bu sırada, BMyi ellerinin tersiyle itip Roma İmparatoru Neron edasıyla Irakı yakıp yıkanlar, şimdi kuyruklarını bacaklarının arasına kıstırıp BM kapısında yardım aramaya başladılar.
Yol haritası mı demiştiniz?
Geçen salı, İsrail Savunma Bakanı Mofaz, Yaser Arafat tarih sahnesinden kaybolmalıdır dedikten sonra ekledi, bu sorunu yıl sonuna kadar halledeceğiz (Jarusalem Post, 0309). Bölgede birçok yorumcu hemen bilgisayarlarının başına oturup Arafatı bölgeden dışarı süreceksin, peki sonra ne olacak? başlıklı yazıları yazmaya başlamışlardı ki, CNN Arafatla yaptığı bir görüşmeyi yayımladı. Arafat, Yol haritası öldü diyor ve ekliyordu: Ama bunun tek nedeni, İsrailin saldırganlığıdır. Le Monde (3/09) haberi aktarırken, başkanlık seçimlerinin yaklaşmasından dolayı Bush yönetiminin Yol haritasını gündeminden düşürmeye başladığının altını çizdi. Böylece Arafata ne olacak sorusunun yanına, Filistin yönetiminin ABD/İsrail destekli Başbakanı Abbasa ne olacak sorusu da eklenmiş oluyordu: Abbasın varlık nedeni Yol haritası değil miydi?
Daha önce barış görüşmelerinde yer alan Filistin Meclisi üyesi Hanan Ashrawinin bir yorumunda vurguladığı gibi, ABD ve İsrail, Abbası güçlendiriyoruz diye Arafata saldırdıkça, halk Arafatın etrafında toplanmaya başlamış. Böylece ABD, hatalı bir biçimde tek meşruiyet merkezinden uzaklaşmış ve Arafatı doğrudan etkileme şansını kaybederek, şimdi dolaylı yollarla etkilemeye çalışmak durumuna düşmüş (The Guardian 04/09).
Bush ve Sharon yönetimlerinde, Arafat olmasa Abbasın işi kolaylaşır mantığı egemendi. İyi de muhafazakar Jarusalem Post (Matthew Gutaman, 3/09) ve liberal Haaretz (Zeev Schiff, 03/09) yorumcularının vurguladığı gibi, eğer Arafat sürgüne gönderilirse Abbasın da sonu gelmeyecek miydi? Filistin hükümeti istifa edecek, İsrail Gazzeyi, Batı Yakasını yeniden işgal etmek, derin ekonomik krizin ortasında, yılda 2 milyar dolarlık ek bir yükü üstlenmek zorunda kalacaktı. Buna karşılık Arafat uluslararası platformda rahatça dolaşarak İsrail ve ABD için sorun yaratmaya devam edecekti.
Bu mantığın yarattığı baskı Abbası, Filistin Meclisine ya beni destekleyin ya da istifa ederim deme noktasına getirdi. Hafta sonunda Abbas istifa etti. İsrail, yeni intihar saldırılarını davet edercesine, Hamasın yaşlı ve tekerlekli sandalyeye bağımlı lideri Şeyh Yasine uçaktan atılan bir roketle saldırdı. Bushun ise yeniden seçilmek için Yahudi ve köktendinci Hıristiyan seçmenin parasına ve oyuna, Iraktaki kukla hükümeti kabul ettirebilmek için de Arap ülkelerinin siyasi desteğine gereksinimi var. Bu koşullarda Haaretz yazarı Aluf Bennin işaret ettiği gibi Bush yönetimi, seçimlere kadar İsrail Filistin sorunundan mümkün olduğunca uzak durmaya çalışacak (04/09). İsrail Genelkurmayı bu durumu stratejik kaos olarak niteliyormuş (Haaretz, 07/09). Bize göre Haritadaki yol başlamadan bitti!
Yeniden BM kapılarında
Iraka dönersek, New York Timesın aktardığı gibi, resmi açıklamalara göre Irakta günde ortalama 10 ABD askeri çatışmalarda yaralanıyor; her iki günde, bir asker yaşamını yitiriyor. Son haftalarda Ürdün Elçiliğine, BM merkezine ve ABDye yakın Şii lidere yönelik bombalı saldırılar, bölgeyi ziyaret eden Rumsfeldin her şey iyi gidiyor saptamasının aksine, ABDnin Irakta denetim kuramadığını kanıtlıyor. Savaşın tüm gerekçelerinin yalan olduğu ortaya çıktıkça, ölü yaralı sayısı arttıkça, ABD halkı içinde yönetimin Irak politikasına yönelik kuşkuları da giderek artıyor. Ek olarak, Bush yönetiminin, bir taraftan meclisten, geçen nisanda aldığı 79 milyar dolar ek kaynağa ek olarak 65 milyar dolar daha isterken, diğer taraftan da Vietnamı anımsatan zorunlu askere alma (seferberlik) olasılıcurren;ını konuşmaya başlaması, tüm bunların üzerine tüy dikiyor. Kongre Bütçe Ofisinin geçen hafta yayımlanan raporuna göre Irakta 180.000 asker tutmak mart sonundan itibaren sürdürülemez olacak. (Council on Foreign Relations 6/09). Öyleyse ya asker sayısını azaltmak ya da seferberlik ilan etmek gerekiyor.
Bu sırada askerin morali bozuk.. eve dönmek istiyor. Genelkurmayın hazırlattığı, muhafazakar Washington Timesa sızdırılan gizli bir rapor, Savunma Bakanlığını savaşa yeterince hazırlanmamış olmakla suçluyor (03/09). Savunma Bakanı Rumsfelde güvenini kaybeden Genelkurmay Başkanlığı, olağanüstü bir girişimle Powellla doğrudan bir bağlantı hattı oluşturuyor (Washington Post, 4/09). Neo-conlar içinde de Rumsfeld doğrudan eleştirilmeye başlanıyor (Secretary of Stubberness (inatçılık bakanı), Weekly Standart, 15/09).
Bu gelişmeler, kuma saplanan yönetimde, moral bozukluğu ve paniğin yayılarak iç çelişkileri yeniden derinleştirmeye başladığını gösteriyor. Paniğin başka nedenleri de var: Seçimler yaklaşırken bütçe açığı hızla artıyor; zayıf ekonomik toparlanma hem yeniden büyümeye başlayan bir kredi köpüğüne dayanıyor hem de işsizliğin artmaya devam etmesine neden oluyor.
Bu ortamda, geçen salı günü Bush yönetimi, bir U dönüşü yaparak, yavuz hırsız misali, diğer ülkelere, para ve asker verin, beni bu bataktan çıkarın demek için, Powellı BM kapısına gönderdi. Ama Fransa ve Almanya, uluslararası işgal gücünü ABDnin komutasına vermeyi amaçlayan bu yeni karar taslağını yetersiz bulduklarını, inşa sürecinin BM denetimine verilmesini istediklerini açıkladılar (Le Monde 05/09). Fransız Dışişleri Bakanı Villepin, Tehlikeli ve birbirine bağımlı bir dünyada, ortak kaderimizin bir kısmı Irakta yaşanıyor dedi ve ekledi Irakta mantığı değiştirmek gerekir (Le Figaro 05/09).
Böylece, aslında, Villepin, ABDye Batının ortak çıkarını anımsatarak, imparatorluk projesinden vazgeçmesini öneriyordu. Gerçekten de, eğer BM, Irak sürecine etkin bir biçimde dahil olursa, Bush yönetimindeki neo-con ekibin Ortadoğu ve seri rejim değişikliği projesi suya düşecek. Bu yüzden Bushun BMye geri gitmesine şiddetle karşı çıkıyorlar. Böylece yönetimin iç çelişkileri daha da derinleşiyor, imparatorluk projesine karşı geleneksel hegemonyacı çizginin temsilcisi Powell güçleniyor, bir süredir beklediğimiz ince ayar yeniden gündeme geliyor.
11 Eylülden sonra, ABDnin ikinci bir hegemonya atağının, (uluslararası siyasi dengelere, ABD ekonomisinin uzun dönemli bir imparatorluk projesini finanse edecek güce sahip olmamasına dayanarak) başarı şansının olmadığını savunmuştuk (Cumhuriyet 22/10/01). ABD başarılı olamayacaktı ama.. bu, tüm dünya halklarına pahalıya patlayacaktı. Şimdi bu süreci yaşıyoruz.
Ergin Yıldızoğlu
(Cumhuriyet, 8 Eylül 03)
Süper gücün Viagrası olmak... ya da olmamak
Süper güç, malum. Bütün dünya, kendi güçsüzlükleri ve acizlikleri içinde ABDyi süper görmeye öylesine alışmış, alıştırılmış ki, aksini düşünemiyoruz.
Amerikalılar da öyle.
Fakat kazın ayağı... sonra çıkıyor aheste aheste.
Belki bir süre sonra tezkerelenir, asker göndeririz; Pakistan, Bangladeş ve Hindistan ile aynı gurka statüsünde bulunmaktan hoşlanacaksak.
Tabii bila bedel değil, tabii parasıyla!
İyi de, burnu büyük, gagası sivri, mağrur, öyle Birleşmiş Milletler filan takmayan süpermen, ne oldu da, kapı kapı yabancı asker dilenmeye başladı?
ABDyi kendi ülkenizden, sıvazlanan sırtınızdan keyfiyle, stratejik öneminizle filan okumaya kalkarsanız, epeyce eksik olur.
ABDyi, midesinden okumak gerek biraz.
***
* Amerikan Mühendisler Birliği ülkenin yol, köprü, su ve elektrik şebekeleri ile okullarına D+ gibi çok düşük bir not vermiş, müthiş bir onarım ve yenileme seferberliği gerektiğini bildirmişti. Fatura 1.3 trilyon doları bulacaktı.
* Oysa, geçenlerde 50 eyaletin valisi toplandı ve iflas alarmı verdi. Sadece Kaliforniya eyaletinin bütçe açığı 38 milyar doları bulmuştu. Federal devletin, yani Bush yönetiminin acil yardımını istediler.
* Federal devlet kesesine baktı: Yıl başında 300 milyar dolar tahmin edilen bütçe açığı 500 milyar dolara koşuvermişti. Ve buna henüz Irakın asıl maliyeti dahil değil.
* Sömürge valisi Bremere göre, Irak faturası üç yılda 100 milyar dolara ulaşacaktı. Brookings ise 300-450 milyar dolar diyordu.
* Süpriz ama, IMF gibi ABD kontrolündeki bir kurum bile, Dünya tarihinin en büyük borç artışına giden ABDyi uyarıyor, CIA dahi Kaynakların askeri harcamalara anormal kayışından ötürü, ABDnin fiziki ve ekonomik altyapısının tehdit altında olduğunu, geniş halk yığınlarının daha zor koşullara itildiğini rapor ediyordu.
* ABDnin Irak için askeri harcamaları, bir hesaba göre ayda 4 milyar doları, iyimser bir başka hesaba göre yılda 20 milyar doları bulmuştu.
* Ne olursa olsun, zurnanın nazik yeri şurasıydı: Iraktaki maaşlı ABD askerlerinin 6-12 ay içinde rotasyona sokulması, izin haklarını kullanmaları, eğitim alabilmeleri ve dünyanın başka yörelerindeki muhtemel çatışmalara hazır tutulmaları gerekiyordu. Bu da yönetimin daha mayıstaki vaadi olan, 130 bin kadar askerin 30 binlere, en azından 60 bin civarına kadar düşürülmesi demekti. Oysa, şu andaki mevcutlar bile yetersiz kalıyordu.
* Kimileri, Irakta istikrar ve güvenlik için mevcut asker sayısının yüzde 20 arttırılması gerektiğini söylüyordu. Kongre Bütçe Ofisine göre, bu bir kalemde 19 milyar dolarlık ek gider, ayrıca 20 milyar dolarlık yıllık askeri masrafın 30 milyar dolara çıkması demekti. Bütçe Ofisi, hem oradaki kuvvetler yetersiz, hem de kuvvetlerin artması içinse, bütçe yetersiz demeye getirmişti.
* Bushun en büyük destekçilerinden, Ortadoğudaki ABD güçlerinin eski komutanı ve Dışişleri danışmanı emekli general Zinni, perşembe günü çok sayıda subay önünde, Yönetimin ne ciddi bir planı var, ne de yeterli kaynakları deyince, askerler tarafından ayakta alkışlandı.
***
Şimdi 12 bin kadar Türk askeri ve ABDden 8 milyar dolar civarında destek konuşuluyor, değil mi?
Para sesi elbette hoş geliyor, muhtemel (ve kesin) can kayıplarını, ortada uluslararası hukukun olmamasını filan takmasak da.
Ama bu kez kendimize aynada bakalım: Biz neyiz?
Onların kafasıyla, bedava ya da ucuz askerleri ile borç mukabili ABD bütçe açığına yama mı? (12 bin askerimizin ABDye muhtemel katkısı ayda 1 milyar dolar ya da ilk yıl toplam 15 milyar dolar civarında hesaplanabilir)
İktidarsızlığı giderek sırıtan süpere, bir kutu viagra mı?
Sorunumuz, Amerikalıların aklının ve gücünün sınırsız, dikensiz olduğunu sanmakta.
Onların bir bölümünün bile uyandığı hesapsızlığı, hukuksuzluğu, öngörüsüzlüğü, inadı, hatta endişe ile pişmanlıkları bile anlamamakta. Zinninin gördüğünü Zihnilerin pek seçememesinde.
Ekime kadar belki anlarız... Yoksa, ne ekersek onu biçeriz.
Umur Talu
(Sabah, 7 Eylül 03)
|