13 Eylül'03
Sayı: 36 (126)


  Kızıl Bayrak'tan
  Günün görevi Irak halklarıyla eylemli dayanışmayı yükseltmektir!
  Yalan ve çarpıtma kampanyası sürüyor
  Amerikancı usaklar işgal ve jandarmalığa "insani" kılıf uyduruyor
  Kamuda ücret artışları Bakanlar Kurulu'na kaldı...
  "Toplu görüşme süreci": Reformizmin ciddiyetsizlik ve iflas tablosu!
  "Yol haritası"nın ölümü resmen ilan edildi
  Kasap Şaron, kanlı icraatlarına devam ediyor
  Siyonist İsrail vahşette sınır tanımıyor
  Savaş karşıtı eylemlerden...
  Röportajlar...
  Tüm gövdemizle fabrikalara!
  İşçi ve emekçi eylemlerinden...
  Ünifil işçilerinden mektup...
  Genel-İş 3 No'lu Bölge Kongresi yapıldı...
  Japonya'da ekonomik kriz ve artan intiharlar
  Türklük ve "Türkiyelilik" üzerine
  TC'nin Irak ve Güney Kürdistan hesapları
  Yılmaz Güney: Sinemamızda dalgalanan kızıl bayrak
  Kaygan kumlarda röveşata
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
ABD’nin Ortadoğu barışı oyunu başlamadan bitti...

“Yol haritası”nın ölümü
resmen ilan edildi

30 Nisan ‘03’te göreve başlayan ABD destekli Filistin Başbakanı Mahmut Abbas istifa etti. Bu istifa, Amerikan emperyalizmi tarafından -barış adına- Filistin halkına dayatılan onursuz teslimiyetin amacına ulaşamayacağının yeni bir göstergesi oldu. Zaten Bush-Şaron katilleri tarafından Filistinliler’in önüne barış planı diye konulan “yol haritası” aldatmacasının sökmeyeceği, Filistin direnişinin kararlılıkla devam etmesinden de belliydi. “İsrail-Filistin sorunu”na çözüm yolu bulma propagandası ile sunulan “yol haritası” planı, ABD yönetimini 4 ay geçmeden bir kez daha fiyasko ile karşı karşıya bıraktı.

Afganistan’da işgal karşıtı güçlerin saldırıları yoğunlaşırken, Irak’ta batağa saplanan Bush yönetimi, “yol haritası”nın ölümüyle emperyalist hegemonya saldırısının her üç cephesinde de zorlanmaya başladı. Anti-Amerikancı, anti-emperyalist içerikle işgal karşıtı direnişlerin yayılması ise, emperyalist haydutları daha da saldırganlaştırıyor. Nitekim ABD ordusu Irak’ın tüm kentlerinde “olağanüstü hal” (OHAL) uygulamasına geçişi tartışmaya başladı. Filistin’de de kasap Şaron liderliğinde devam eden işgal ve katliam vahşetine en büyük desteği veren yine Bush yönetimi oldu.

Abbas’ın istifası emperyalistleri
endişelendirdi

Mahmut Abbas’ın istifa edebileceği haberi ABD’de anında yankı buldu. Bush, Ortadoğu özel temsilcisi John Wolf’u Filistin’e gönderdi. Filistin meclis başkanı Ahmed Korey (yeni başbakan) ile görüşen Wolf, ABD’nin Abbas hükümetinin düşürülmesine izin vermeyeceği mesajını verdi. Arafat-Abbas arasında arabuluculuk yapan Korey, Bush’tan gelen baskıya rağmen Abbas’ın istifasını önleyecek bir formül bulamadı. Ya da bulmak istemedi.

Abbas’ın istifasını kaygı verici bulan AB emperyalistleri ise, kasap Şaron’a destek vermeye devam ediyor. Hamas’ın askeri kanadını 2001’de “terör örgütleri” listesine alan AB, Hamas’ın siyasi kanadını da aynı listeye alma konusunda anlaştı. AB’nin ilk resmi toplantısında dışişleri bakanları söz konusu kararı resmileştirecek. Kararın resmileşmesi ile Hamas’ın üzerindeki baskılar artacağı gibi, AB ülkelerindeki malvarlığı dondurulacak.

Bu kararla, AB ülkelerinin ikiyüzlülüğü tüm çıplaklığı ile bir kez daha gözler önüne serilmiştir. Zira bu ülkeler, her zaman siyonistlerin vahşi katliamlarına sessiz kalarak destek vermişlerdir. Demek oluyor ki, AB demokrasisinde işgale karşı direnmek terörizm, ama Filistin topraklarını onyıllardan beri işgal etmek, çocukları katletmek, evleri yıkmak, su kuyularını betonla doldurmak, zeytin ağaçlarını sökmek, narenciye bahçelerini tahrip emek vb. uygulamalar “saygın devlet icraatlarıdır.”
Emperyalistlerin arsızlık ve çifte standart örneği rezil anlayışı işte budur.

Abbas kabinesi yüklendiği uğursuz
rolü yerine getiremedi

20 aydır Ramallah’taki karargahında kuşatma altında tutulan Arafat, Bush-Şaron tarafından devre dışı bırakılarak tecrit edilmeye çalışıldı. Son dört ayda Mahmut Abbas muhatap alındı. Hatta Washington ziyareti sırasında Bush, Abbas’ı özel bir ilgiyle ağırlamıştı. Abbas’a gösterilen bu ilgi boşuna değildi elbet. Bush-Şaron katilleri Abbas’ın yardımı ile Filistin direnişini ezme/pasifize etme amaçlarına ulaşabileceklerini umuyorlardı.

Bush-Şaron gibi Filistin halkının azılı düşmanlarından destek almak bir Filistinli başbakan için hiç de onur verici değil. Mahmut Abbas işte böylesine bir onursuz desteğe sahipti. En azından görüntü öyleydi. Aslında Abbas’ın tutumu bu desteğin altındaki nedene işaret ediyor. Siyonistlere hiçbir baskı kurma girişiminde bulunmayan Abbas, işgale karşı direnen Filistinli örgütleri çökertmek için uğraşıyordu. Bu hedefine ulaşabilmek için tüm Filistin güvenlik güçlerinin kendi komutası altında toplanmasını istiyordu.

Zaten istifa gerekçesi de bu talebinin karşılanmamasına dayanıyor. Filistin halkından aldığı destek %3’le sınırlı iken, ABD-İsrail tarafından “direnen örgütlere karşı harekete geç” baskısı ile bunaltılan Abbas, istifadan başka yol bulamaz hale geldi. Mahmut Abbas’a umut bağlayan siyonistler ise, istifa etmesine rağmen, “Filistin tarafından tek muhatabımız Abbas’tır” türünden açıklamalar yapmaya devama ediyorlar. 

Arafat ile Ahmed Karey emperyalistlerden
medet ummaya devam...

Bilindiği üzere siyonistler, neredeyse İsrail’e karşı gerçekleşen her eylemden Arafat’ı sorumlu tutma taktiği izlerler. Oysa Arafat’ın uzlaşmacı çizgiye geçmesinin üzerinden yıllar geçti. Öyle bir uzlaşmacı ki, zamanında Filistin Özerk Yönetimi’nin güvenlik kurumlarını CİA ile koordineli bir şekilde inşa etmekten bile kaçınmamıştı. Birinci intifadayı bitirerek siyonistlere soluk aldıran da ekibiyle beraber Arafat’tan başkası değildi. Filistin polisini direnişçi örgütlerin üstüne saldığı dönemler de olmuştur. Ama Arafat bu hizmetlerine karşılık, iradesiz de, kukla da olsa bir Filistin devleti umuyordu. Filistin’i bütünüyle ele geçirmek isteyen siyonistler, Arafat’ın bu yöndeki beklentilerinin karşılık bulmasını önlediler. Dolayısıyla Arafat, Filistin direnişini desteklememekle beraber, direnişin İsrail üzerinde yaratcağı basıncın kendisini güçlendireceğini hesaba katarak direnen örgütler üzerindeki baskıyı gevşetmişti. Elbette Arafat, işgal devam ettiği sürece direnişin polisiye önlemlerle kırılamayacağını da biliyor.

Mahmut Abbas’ın istifasından sonra “yol haritası”nın öldüğünü, bunun tek nedeninin İsrail saldırganlığı olduğunu söylerken, ABD’yi de “barış planını canlı tutmak için yeterli çabayı göstermemekle” suçlarken de, Arafat aynı uzlaşmacı tavrını sürdürüyor. Zaten Arafat, ABD ile İsrail’i suçlarken, emperyalist güçlerden barış beklemeye, bu yönlü açıklamalarda bulunmaya da devam ediyor.

Arafat’a yakın isimlerden olduğu söylenen yeni Filistin Başbakanı Ahmed Korey de, barış umudunu emperyalistlere bağlayanlardan. Yeni kabineyi oluşturması FKÖ ve El Fetih tarafından onaylanan Korey’in, başbakanlığa başlamadan önce yaptığı açıklama söz konusu tutumu yansıtıyor. Korey, “Henüz başbakan değilim, Amerikalılar’ın ve Avrupa’nın ne tür güvence vereceğini görmek istiyorum...” diyerek kimlerden beklentisi olduğunu açıkça dile getirdi. Yani Abbas gibi Korey de, İsrail siyonizmine tam destek veren ABD/AB emperyalistlerinden çözüm bekliyor. Bu trajik duruma düşmek, sorunun asıl kaynağı olan emperyalistlerden umut bekleyenlerin makus kaderidir.

Filistin Başbakanı sıfatıyla yeni hükümeti kurma çalışmalarına başlayan Ahmed Korey, (ABD-AB haydutlarından güvence alıp almadığını henüz bilmiyoruz) Şaron yönetimine taleplerini sundu. Korey, “İsrail, Filistinli eylemcilere yönelik ‘nokta saldırılarına’ son vermeli, işgal edilen topraklardaki barikatları kaldırmalı, Filistinli mahkumları serbest bırakmalı, birliklerini Batı Şeria’dan çekmeli ve Yaser Arafat’a dolaşım özgürlüğü vermeli” diyor.

Siyonistlerin bu istekleri dikkate almayacakları açıktır. Önceki Başbakan Abbas’ın Filistinli direniş örgütleriyle ateşkes ilan etmeleri için anlaşma yapmasına rağmen, İsrail sözü geçen talepleri karşılamak yönünde hiçbir ciddi adım atmadı. Siyonist ordunun bilinen zorbalıklarını azami noktaya vardırdığı bugünlerde günübirlik gerçekleştirdiği katliamlardan görülebilir. İzlenen politika budur.

Filistin’i gerçek barışa kavuşturarak katliamlara son vererek, diğer bir ifadeyle siyonist işgale son vererek, emperyalistlerin derdi olmadığı gibi harcı da değildir. Bu amaca ulaşmak, enternasyonal dayanışma ile güçlendirilen Filistin halkının anti-emperyalist, anti-siyonist direnişi ile mümkün olacaktır.