13 Eylül'03
Sayı: 36 (126)


  Kızıl Bayrak'tan
  Günün görevi Irak halklarıyla eylemli dayanışmayı yükseltmektir!
  Yalan ve çarpıtma kampanyası sürüyor
  Amerikancı usaklar işgal ve jandarmalığa "insani" kılıf uyduruyor
  Kamuda ücret artışları Bakanlar Kurulu'na kaldı...
  "Toplu görüşme süreci": Reformizmin ciddiyetsizlik ve iflas tablosu!
  "Yol haritası"nın ölümü resmen ilan edildi
  Kasap Şaron, kanlı icraatlarına devam ediyor
  Siyonist İsrail vahşette sınır tanımıyor
  Savaş karşıtı eylemlerden...
  Röportajlar...
  Tüm gövdemizle fabrikalara!
  İşçi ve emekçi eylemlerinden...
  Ünifil işçilerinden mektup...
  Genel-İş 3 No'lu Bölge Kongresi yapıldı...
  Japonya'da ekonomik kriz ve artan intiharlar
  Türklük ve "Türkiyelilik" üzerine
  TC'nin Irak ve Güney Kürdistan hesapları
  Yılmaz Güney: Sinemamızda dalgalanan kızıl bayrak
  Kaygan kumlarda röveşata
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Türklük ve “Türkiyelilik” üzerine

A. Aydın

Kürt sorununun, Türk devletinin karşısına, farklı bir tarzda da olsa, en yoğun biçimde dikildiği dönemlerden birini yaşıyoruz. Geçtiğimiz 20 yıl boyunca, sorun, esas olarak Kuzey Kürtler’i ve onların ulusal devrimci mücadelesi üzerinden uğraştırdı Türk devletini. Ve bu 20 yıl, Kürt halkına karşı yürütülen kirli imha savaşıyla geçti. Şimdilerde, MGK ve “gizli” görev kararnamesi üzerinden yürüyen psikolojik savaş da, son 20 yılda, ağırlıklı olarak Kürt halkına yöneltildi. Onlarca Kürt aydını, onbinlerce genç bu savaş adına katledildi, gazeteler bombalandı, ormanlar yakıldı, köyler göçertildi…Kürt halkına, saymakla bitmez işkence ve acı yaşatıldı.

Öcalan’ın Amerikan özel timlerince yakalanıp Türk devletine teslim edilmesiyle derinleşen bir teslimiyet süreci sonrasında KADEK bugün, Kürt halkının özgürlük istemine yanıt verebilecek devrimci bir ideolojik konum ve siyasal tutumdan tümüyle uzaklaşmış olmasına rağmen, gelişmelerin de gösterdiği gibi, Türk devleti hala KADEK kozunu oynamayı sürdürüyor. Çünkü, KADEK’i teslim almasının Kürt sorununu çözdüğü anlamına gelmediğini çok iyi biliyor. Bu bilgi, Kürt halkına karşı psikolojik savaşın farklı biçimlerde, farklı araçlarla sürdürülegitmesini de zorunlu kılıyor. Nitekim; bir yandan Irak’ın işgali vesilesiyle Güney Kürtler’i de hedefe oturtulurken, diğer yandan Kuzey Kürtleri’ne yönelik planlar işletilmeye devam ediliyor. Bu planlara, asla, Kürtler’i kendi uusal varlıkları ve kimlikleriyle benimseme-sahiplenme dahil değildir. İnkar, her koşulda A planı olarak devrededir.

Gündemdeki “Türkiyelilik” kavramının ele alınış ve kullanılış tarzı da inkardaki ısrarın bir başka göstergesi olmuştur. Kürdistan sözcüğünün, siyasal değil coğrafi bir kavram olarak anılması bile devlet için tahammül sınırlarının dışında bir olgudur.

Amerika ile “asker gönderme” pazarlığının KADEK üzerinden sürdürüldüğü söylense de, sorunun genel olarak Kürtler ve özel olarak Güney Kürdistan’da bir Kürt devleti olasılığına kilitlendiği, her geçen gün biraz daha açığa çıkıyor. Amerika, daha Öcalan’ı teslim ettiğinde, PKK konusundaki niyetini ortaya koymuştu. Bugünkü pazarlıklarda da oldukça açık ve net ifadelerle Türk devletine desteğini ifade ediyor. Ama konu Güney Kürtleri’ne gelip dayandığında iş karışıyor. Türkiye ile pazarlık masasında başka, Kürtlerle pazarlık masasında başka sözler verildiği, her yeni gelişmeyle açığa çıkıyor.

Türk devleti kendi Kürtleri’ni inkarda fazla zorlanmazken (kart-kurt tezi komik bulunabilir ama zor olduğu iddia edilemez), Irak Kürtler’i söz konusu olduğunda ne yapacağını şaşırıyor. Bir yandan “aşiret reisi” tabirleriyle aşağılamaya çalıştığı KYB-KDP yöneticilerini, diğer yandan Irak hükümet görevlisi sıfatıyla muhatap almak zorunda kalıyor. Zor faktörü ise kuşkusuz Amerika tarafından devreye sokuluyor.

Gerek Güney Kürtler’i ile bu ilişkiler, gerekse de Başbakan’ın “Türkiyelilik” kavramını ortaya sürüp tartışmaya açması, Türk devletinin Kürt politikasında herhangi bir değişiklik olduğu anlamına gelmiyor. İnkarın aynen sürdüğü, imhanınsa en küçük bir kıpırdanışta aynı şiddette sürdürüleceği, Irak seferi üzerinden savunulan tezlerce de ortaya konmuş bulunuyor. Türk devleti, ordusu ve hükümetiyle, Irak’a asker gönderme konusunda hemfikir durumdadır. Çünkü sınırında bir Kürt devletinin kuruluşunu engellemenin tek imkanını, Irak’ta asker bulundurmakta görmektedir. Bir Kürt devleti ile sınır komşusu olmak demek de, onun için, Türkiye’deki Kürtler’in bu devlete dahil olmak istemesi, yani misak-ı milli sınırlarının değişmesi ihtimaliyle aynı anlama gelmektedir.

Konuyla ilgili kritik sorulardan ilki; Irak’ta Türk askerinin varlığı Kürt devleti kurulmasına engel olabilir mi, olmalıdır. Bu sorunun yanıtı, Irak’a ne için, nasıl ve hangi koşullarda gidildiğinde yatıyor. Halka yönelik propaganda malzemelerinin başında, “kendi çıkarımız için” argümanı yer almakla birlikte, sadece Türkiye halkları değil, tüm dünyanın malumu olduğu üzere, Türk ordusu Irak’a Amerikan jandarmalığı için gidiyor. Hatta, karşılığında 8,5 milyar dolarlık kredi sözü bile almış durumda. Buna bir de, Türk müteahhitlere Irak enkazını kaldırmada taşeronluk verme sözünü de ekleyebiliriz. Bu durumda, jandarmalığına soyunduğu Amerikan emperyalizminin çıkarları neyi gerektiriyorsa, Irak’ta o görevin üstlenileceği açıktır. Bu çıkarlar Irak’ın bölünmesi, güneyd Amerikan mandası bir Kürt devletinin kurulması yönünde geliştiği taktirde bu kuruluşa bekçilik yapmak da dahil olmak üzere.

Buradan ikinci kritik soruya geçebiliriz. Kendi topraklarında dahi aksi bir tutum geliştiremeyen Türk devleti ve ordusunun, Amerikan jandarmalığı için bulunduğu Irak’ta Amerika’ya rağmen (ve ona karşı) bir tavır içine girmesi mümkün müdür? Daha açık bir ifade ile; Amerika’nın çıkarları Irak’ın bölünmesi, Güney’de bir Kürt devletinin kurulması yönünde geliştiği taktirde, Türk devleti ve Türk ordusunun bunu engelleme niyet ve cüretini göstermesi mümkün müdür? Türk-Amerikan ilişkilerine az-buçuk “tarafsız” bakabilen her göz, bunun mümkün olmadığını/olamayacağını görecektir. Türk-Amerikan ilişkilerinin düzeyi, Amerikan çıkarlarının her zaman önde ve üstte tutulduğu bir evreye çoktan girmiş bulunmaktadır. Pentagon’dakiler “bizim ğlanlar” tabirini laf olsun diye kullanmamışlardı.

Tarafsızlık bile şart değil. Bunun böyle olduğu bizzat “taraf”larca da biliniyor. Gerek Irak’ın sözde dışişleri bakanı Zebari’nin “gelmeyin” mesajı, gerekse Bush’un ulusa seslenişinde dile getirdiği Kuzey Irak’ın kendi kendini yönetme yolunda ilerlediği ifadeleri, işlerin bu yönde ve hızla geliştiğini göstermekte.

Tayyip Erdoğan’ın tam da bu süreçte “Türkiyelilik” kavramını tartışmaya açması da bu gelişmeler çerçevesinde bir anlam ifade ediyor. Böylece, her türden gelişmeye hazır bir siyasal ortam yaratılmaya çalışılıyor. İkili görüşmeler kamuoyundan gizlendiği için pazarlıklara tam olarak nelerin dahil edildiğini bilmek mümkün olmasa da, gelişmelerin ortaya koyduğu tablodan belirli sonuçlar çıkarmak mümkün. Bu sonuçlardan biri, PKK (KADEK), dolayısıyla Kuzey Kürtler’i konusunda ez ve çöz formülünde hemfikir olunduğudur. Amerika, Güney’deki KADEK yöneticilerini teslim etmeye hazırdır. Türk ordusu sınırı geçmeye başladığında, Amerika da vaadini yerine getirmek için harekete geçecektir. Türkiye’den isteği yerine getirildiğine göre, PKK de koz olmaktan ¸ıkacaktır çünkü. Bu vesileyle, Güney Kürtleri’nden sonra bir kez de Kuzey Kürtler’i emperyalizmin vaatlerine kanmamak gerektiğini kendi deneyimleriyle öğrenmiş olacaklar.

Asıl mesele, iş o noktaya gelmeden, öğrenmek için acı deneyimler yaşamayı beklemeden, kendi ihtiyaç ve taleplerimiz için kendi gücümüze güvenerek hareket etmeyi öğrenmekte. Kürt ve Türk halklarının çıkarı, bölgedeki ve dünyadaki diğer halklar gibi, emperyalizmden bağımsız, devrimci-sosyalist bir geleceği birlikte kurmaktadır. Emperyalist işgal devam ettiği sürece, Irak’ta ne bütünlüğün korunması nede bölünme halkların yararına olacaktır. Kürt halkının kurtuluşu, işgal edilmiş, yakılıp-yıkılmış bir Irak’ta Amerikan mandası bir kukla yönetimle değil, Irak’taki ve bölgedeki diğer halklarla birlikte emperyalist işgal ve sömürüye karşı, özgürlük ve bağımsızlık için mücadeleyle gerçekleşecek. Kuzey Kürtleri’ne karşı Amerikan destekli inkar ve imha arekatı da sadece bu yolla boşa çıkarılabilecektir.