13 Eylül'03
Sayı: 36 (126)


  Kızıl Bayrak'tan
  Günün görevi Irak halklarıyla eylemli dayanışmayı yükseltmektir!
  Yalan ve çarpıtma kampanyası sürüyor
  Amerikancı usaklar işgal ve jandarmalığa "insani" kılıf uyduruyor
  Kamuda ücret artışları Bakanlar Kurulu'na kaldı...
  "Toplu görüşme süreci": Reformizmin ciddiyetsizlik ve iflas tablosu!
  "Yol haritası"nın ölümü resmen ilan edildi
  Kasap Şaron, kanlı icraatlarına devam ediyor
  Siyonist İsrail vahşette sınır tanımıyor
  Savaş karşıtı eylemlerden...
  Röportajlar...
  Tüm gövdemizle fabrikalara!
  İşçi ve emekçi eylemlerinden...
  Ünifil işçilerinden mektup...
  Genel-İş 3 No'lu Bölge Kongresi yapıldı...
  Japonya'da ekonomik kriz ve artan intiharlar
  Türklük ve "Türkiyelilik" üzerine
  TC'nin Irak ve Güney Kürdistan hesapları
  Yılmaz Güney: Sinemamızda dalgalanan kızıl bayrak
  Kaygan kumlarda röveşata
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
ABD emperyalizmine jandarmalık için
Irak’a asker göndermenin yolu düzleniyor...

Yalan ve çarpıtma kampanyası sürüyor

Irak’ta batağa saplanan Amerika Türkiye’den asker istiyor. Emperyalizme uşaklıkta her türlü sınırı çoktan aşmış AKP hükümeti ve ordu buna dünden razı. Ancak bir problem var; Türkiye’de yaşayan işçi ve emekçilerin ezici bir çoğunluğu hem Irak’taki ABD işgaline, hem de Türkiye’nin oraya asker göndermesine karşı.

İşte bu yüzden, işçi ve emekçileri Irak’a asker göndermenin gerekliliğine inandırmak için haftalardır bir yalan kampanyası yürütülüyor. Bin dereden su getirilerek Irak’a asker göndermenin Türkiye’nin çıkarına olduğu fikri işçi ve emekçilere empoze edilmek isteniyor. Hükümet ve ordu temsilcileri Irak’a asker göndermenin Türkiye’nin çıkarları açısından ne kadar önemli olduğunu sabah akşam söyleyip duruyorlar. Burjuva medya ise neredeyse her gün Irak’a seferler düzenliyor; Türkiye adına petrolden pay alıyor, Kürtler’i hizaya getiriyor ya da Türkmenler’i kurtarıyor.

Minareye kılıf arayışı

Bu arada hükümet, meşruluk engelini aşmak, minareye kılıf uydurmak, işçi ve emekçileri kendi uşaklık politikasına yedeklemek için birbirinden ilginç kandırma politikalarından medet umuyor. Örneğin Türk askerini ABD’nin değil de Irak’taki yönetimin çağırması fikri bunlardan biri. Madem ki halk işgalci bir güce yardım için asker gönderilmesine karşı çıkıyordu, o halde Türk askerini Irak’a Amerika değil de Iraklılar çağırırsa mesele kalmazdı. AKP hükümetine göre, ABD’ye rica edilecek, onun basıncıyla geçici yönetim Türk askerini Irak’a çağıracak, böylece herşey tereyağından kıl çeker gibi halledilmiş olacaktı. Türk askeri gene işgalci Amerikan ordusunun emrinde Irak’a gönderilmiş olacak, fakat kağıt üzerinde Irak halkı tarafından çağırılmış görüecekti.

Iraklılar’dan oluşan ve Irak’ın yönetiminde en küçük bir söz hakkı bulunmayan “Geçici Konsey” tümüyle Amerika’nın atadığı işgal valisinin denetiminde olduğu için, Türkiye’ye böyle bir çağrıda bulunmasına kesin gözüyle bakıyorlardı.

Zebari hesapları alt-üst etti

Bu nedenle “Irak Geçici Konseyi” Dışişleri Bakanı Zebari’nin açıklaması hükümette ve düzen medyasında şok etkisi yarattı. Basındaki Amerikancı kampanyanın elebaşılarından Mehmet Ali Birand’ın CNN’deki programına çıkan Zebari yaptığı açıklamada ne Türkiye’nin ne de diğer komşu ülkelerin askerini Irak’ta istemediklerini söylüyordu. Türk hükümeti ve medyası bu açıklama üzerine gerçek yüzünü anında gösterdi.

O güne kadar hem burjuva basın hem de hükümet “Geçici Konsey”i Irak halkının temsilcisi olarak göstermeye, ABD’nin güdümünde olduğunu ise gizlemeye çalışıyorlardı. Fakat Zebari’nin bu açıklamasıyla birlikte bir anda onun ABD’nin güdümünde kukla bir oluşum olduğunu anımsayıverdiler. “Irak’a asker göndermek için biz Amerika’yla anlaştık, siz de kim oluyorsunuz” diyen öfke dolu yazılar yazıldı. Beyaz Saray’dan Zebari’nin ve Geçici Konsey’in hizaya getirilmesi istendi. Türk hükümeti ve medyası, ABD’nin çıkarlarına aykırı bir şeyler söyledi diye Zebari’yi linç etmeye girişti.

Hızlarını alamadılar, bundan bir-iki gün önce Türkiye’yi ziyaret eden Geçici Konsey temsilcisi Ahmet Çelebi’ye de Zebari’nin sözlerinin hesabını sordular. Belli ki birilerinin ABD’nin çıkarlarına aykırı fikirler dile getirmesini akılları almıyordu, böyle şeylere alışmamışlardı.

Zebari olayının gösterdikleri

Elbette ki Zebari, ABD kuklası yönetimin hiçbir yetkisi olmayan bir bakanı. Ve Amerikan çıkarlarına aykırı bir icraat içine girebilmesi mümkün değil. Zaten üç-dört gün sonra yaptığı yeni bir açıklamayla ilk açıklamasının yanlış anlaşıldığını, başta Türkiye olmak üzere bütün komşu ülkelerin Irak’ın yeniden yapılanmasında rol alacaklarını dile getirdi. Belli ki ABD yetkilileri Türkiye’nin uyarıları üzerine Zebari’nin kulağını çekmişler, o da kendisinden beklenen tutumu almıştı.

Zebari, Mesut Barzani’nin dayısıdır, aynı zamanda IKDP’nin önde gelen yöneticilerinden biridir. Onun bulunduğu politik konumdan bakıldığında “Türk askerini istemiyoruz” sözünün anlaşılır nedenleri vardır ve bu asla onun bir Amerikan uşağı olmasıyla çelişmemektedir. Olabilir, kimi zaman uşaklar birbirlerini sevmeyebilirler, önemli olan efendilerine bağlılıkta kusur etmemeleridir.

Zebari olayının en önemli sonucu, Türk hükümetinin, ordusunun ve medyasının bu konudaki aşağılık ikiyüzlü tutumunu açığa çıkartmış olmasıdır. Kendi geleceğini Amerika’nın bölge planları içinde yer tutmakta gören, bu uğurda “en değerli ihraç malı” olan ordusunu pazarlamaktan da kaçınmayan Türkiye burjuvazisini bölge halklarının çıkarları ve çektikleri acılar zerre kadar ilgilendirmemektedir. “Irak’a barış ve istikrar götüreceğiz” diyenlerin tek derdi işgalci ABD ile ilişkilerini sağlamlaştırmak, bu ilişki sayesinde ve ABD’nin gölgesinde bir takım çıkarlar elde etmektir. Türkiye’yi ziyaret eden “Geçici Konsey” temsilcilerine, Türkiye’nin Irak’a bir işgal gücü olarak gitmediği, amaçlarının sadece Irak’ta istikrarın sağlanması ve yenidn yapılanmaya katkıda bulunmak olduğunun söylenmesi durumu kurtarmaya yetmemektedir. Çünkü Irak’ta istikrar istemek için asgari koşul işgale karşı çıkmak ve Irak halkının kendini yönetme konusundaki bağımsız iradesini tanımaktır.

Türkiye burjuvazisi bölge halklarının düşmanı olduğunu döne döne ispatlamaktadır. Türkiye’nin işçi ve emekçileri bu ihanete ortak olmamalı, sermayenin uşaklık politikalarına karşı mücadeleyi ve Irak halkının direnişiyle dayanışmayı yükseltmelidir.