Ağustos ayının ilk haftasında (Kızıl Bayrak-sayı: 2003/31) Liberyaya müdahalenin neden ve amaçlarını konu alan değerlendirmede şöyle demiştik: Bugün ABD emperyalizminin Liberyada yapacağı tek şey bir saman alevi tutuşturarak uluslararası planda rahat bir diplomatik nefes almaya çalışmakla sınırlıdır.
Aradan iki hafta kadar çok kısa bir süre geçti ve kopartılan şamatanın gerçek yüzü kendiliğinden ortaya çıktı.
ABD birlikleri Liberyada
14 yıldır devam eden ve en azından 150 bin kişinin ölümüne neden olan iç
savaşa son vermek, bu ülkeye de demokrasiyi bağışlamak için
büyük bir medyatik yaygara eşliğinde 14 Ağustos günü başkent Monroviya limanına
çıkartma yapmışlardı. Charles Taylorun 11 Ağustos günü kovulmasından
ve dört batı Afrika ülkesinden gelen 1696 askerin Monroviyaya yerleşerek
ortamı hazırlamasından sonra kendisini koalisyonun önderi sıfatıyla tanımlayan
ABD birlikleri karaya ayak bastı. Birkaç gün boyunca Monroviya limanında
boy gösteren 150 Amerikan askeri, Pentagonun emri üzerine tekrar .emilerine
döndüler. Geriye ABD elçiliğinin güvenliğini sağlayan birimler ve istihbarat
unsurları kaldı. Böylece, Liberyada iç savaşı sona erdirmek ve demokrasiyi
tesis etmek için hareket geçen ABD ordusunun misyonu yalnızca 11 gün sürmüş
oldu.
Bu süre içerisinde Liberyada herhangi bir değişiklik yaşanmadı. Charles Taylor sürgüne gönderildi. Çatışan klikler arasında sarayda bazı pazarlıklar yürütüldü, 18 Ağustos gün&uu.l; çatışmalara son vermeyi ve iktidarı paylaşmayı öngören bir anlaşma dahi imzalandı. Ancak iç savaş aynı hızı ile devam etmekte ve dahası insanlar açlıktan kırılmakta. İç savaşı durdurmaya gelen dış güçler sadece kendilerinin mevzilendikleri Monroviyanın bazı sokaklarında çatışmaları durdurdular. Yani çatışan gruplar sadece biraz yer değiştirmiş, başka mahallelere taşınmış oldular.
ABDnin sembolik
güçlerini ansızın çekmesi bazı vaadler karşılığında Liberyaya
asker gönderen batı Afrika ülkelerini zor durumda bıraktı. Zira
kendilerine önderlik yapmaya soyunmuş olan ABDnin geri çekilmesiyle
ne yapacaklarını bilemez bir konuma düştüler. 27 Ağustos günü
ne yapılması gereketiği konusunda Birleşmiş Milletler Örgütü Güvenlik
Konseyine başvuran söz konusu Afrika devletleri, ABD
hükümetinin aldığı son kararları büyük bir endişe ile karşıladıklarını
açıkladılar. Ayrıca, ABDnin bu ikiyüzlülüğü Liberyaya
askeri güç gönde me sözü vermiş olan Mali, Senegal ve Gananın
yapılması öngörülen sevkiyatı sebep göstermeksizin geciktirmelerine
yol açtı. Sonuçta ilk gidenler kendi kaderleri ile başbaşa kaldı.
ABD emperyalizmi
Liberyaya müdahalenin başını çekmeye karar vermekle Irakta
durumunun kamuoyu gözünde az da olsa gölgelenebileceğini, biraz
tali plana düşebileceğini hesapladı. Bu hesap tutmadığı gibi yapılmaya
karar verilen fedakarlığın imaj onarma gibi herhangi bir karşılığının
olmayacağı hemen anlaşıldı. Dünya kamuoyunun dikkatleri Irakta
yükselen direnişin yaptığı hasara kilitli kaldı. Hedef saptı.ma
operasyonunun daha ilk günlerinde boşuna bir çırpınış olduğu ortaya
çıktı. Liberya diktatörü Charles Taylorun kovulmasının ABD
emperyalizminin Irakta aldığı yaraları dindirmeye yetmediği
11 g uuml;nde anlaşıldı. Böyle olunca, Washington Liberyaya
demokrasi getirmenin kendisine çıkar sağlamayacağını
ve fazla fedakarlıkta bununmanın da gereksiz olduğunu kabullenmek
zorunda kaldı.
Latin Amerika kıtasında işçi ve emekçi eylemleri yoğunlaşmakta, peryodik olarak genel greve dönüşmekte. Geçen 13 Ağustos günü Şilide düzenlenen ilk tarihi eylemin ardından, 28 Ağustos.günü Uruguay işçi ve emekçileri işi bırakıp sokaklara döküldüler. Böylece, 3,38 milyon nüfusu olan Uruguayda, kısa bir zaman dilimi içerisinde, bir kez daha 24 saat süreli bir genel grev eylemi gerçekleştirilmiş oldu. Uruguay devlet başkanı Jorge Batllenin görevi devraldığı Mart 2000 tarihinden bu yana altıncı kez genel grev eylemine sahne olmaktadır. Dolayısıyla, 28 Ağustos günü düzenlenen son enel grev, düzenli bir eylem serisinin yeni halkasını oluşturmaktadır.
Ülkede 11 Ağustos tarihinden bu yana sağlık sektörü çalışanları, acil durumlar hariç, işi bırakmış durumdalar. Kamu sağlık personelinin grev eylemi maaşlara zam yapılması talebinin hükümet tarafın.an reddedilmesi sonucu gündeme geldi. Söz konusu sektörde yaklaşık 4 bin kişi memur statüsünde hizmet vermektedir. Fakat kamu sağlık sektörü toplumun en dar gelirli ve en yoksul kesimlerine hizmet vermektedir. Kamu sağlık sektörü hizmetlerine ihtiyaç duyan toplumsal kesim her ne kadar toplam nüfusun ezici çoğunluğuna tekabül ediyorsa da, iktidar neoliberal iktisadi ve sosyal politikası gereği, düzenl. olarak hem personel hem de kaynak kısıtlamasında bulunmaktadır. Gerçek durumu yansıtmayan resmi rakamlar, kamu sağlık sektörü hizmetine ihtiyaç duyan kesimin 1,7 milyon olduğunu gösteriyor. Onun için, busektörde çalışan personelinin aylık ücretleri, doktorlar dahi dahil olmak üzere, 110 doları bulmamaktadır. Nasıl olsa toplumun elit tabakası ve maddi durumu elveren kesimi kamu sağlık sektörüne ihtiyaç duymamakta daha yetkin olanaklara sahip özel sektöre başvurmaktadır.
28 Ağustos günü işi bırakıp sokaklara dökülen Uruguay işçi ve emekçilerinin başlıca şiarlarından biri, kamu sağlık sektörü personeli ile dayanışmayı yükseltmek, onların direnişine destek vermek.oldu. Bu konjonktürel şiar sınıf dayanışmasının ve sağlık bakanının istifasını talep etmekta. Fakat bunun ötesinde, 28 ağustos genel grevinin esas hedefi, iktidarın uluslararası sermaye kurumlarının direktifleri doğrultusunda sürdürdüğü liberal iktisadi politika oldu.