5 Temmuz'03
Sayı: 26 (116)


  Kızıl Bayrak'tan
  Yalana, demagojiye, devlet terörüne ve aldatmaya dayalı sahte çözümler çökmeye mahkumdur!..
  Ne pişmanlık yasası ne de af! Çözüm devrimde!
  İhanetin hesabını soralım!
  PETLAS grevi Bakanlar Kurulu kararı ile yasaklandı...
  Yolsuzluk, hırsızlık ve rüşvet bu çürümüş düzenin karakteridir...
  Irak halkının direnişi işgalcileri açmaza sürüklüyor...
  Amerikan emperyalizmi "yol haritası" için bastırıyor
  Sivas katliamı protestolarından...
  Katliamların hesabını işçi ve emekçiler soracak!
  Sivas katliamının yıldönümünde katillere ödül gibi af projesi
  Hava-İş Örgütlenme Uzmanı Munzur Pekgüleç ile TİS süreci üzerine konuştuk...
  KESK'in evrimi: Fiili-meşru mücadeleden yasaların ardına/1
  Toplu görüşme oyunu değil, devrimci sınıf mücadelesi!
  Anadolu Yakası BDSP çalışmalarından...
  İşçi ve emekçi eylemlerinden...
  Irak'ın yeni bir Vietnam'a dönüşmesi savaş çetesinin de sonu olacak...
  İtalya'da yeni sosyal saldırı paketleri hazırlanıyor!
  Almanya'da metal grevi...
  "Topluma kazandırma..."
  Bültenlerden...
  Küçük sanayi siteleri
  İsrail ve BBC
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
“Topluma kazandırma...”

Serhat Ararat

Uzun bir süredir siyasal gündemde önemli bir yer tutan af ve pişmanlık tartışmalarını devlet, “Topluma Kazandırma Yasası” ile yeni bir aşamaya getirmiş bulunuyor.

Adını ne koyarsanız koyun, pişmanlık ve ihaneti teşvik eden, özendiren ve belli ölçüde “ödüllendiren” yasal girişimlerin özü ve anlamı aynıdır. “Topluma Kazandırma” adı, pişmanlık yasasının özünü örtemediği gibi, bu adın kendisi bile onur kırıcı, aşağılayıcı bir addır. Özgür bir ulus yaratma, bağımsız bir ülke kurma, sömürüsüz bir toplum inşa etme iddiası ve özlemleriyle yola çıkıp da bugün soylu amaç ve ideallerini bir kenara koyup af dilenciliğine soyunanların, halkın bütün güç ve enerjisini bu eksene bağlayanların bu onur kırıcı ve aşağılayıcı yaklaşımdan başka bir biçimde karşılanmaları mümkün olmazdı.

“Onurlu teslimiyet” isteyenlerin aldıkları karşılık, daha da aşağılanmaktan başka bir şey olmamıştır. Bir kez daha görüldü ki teslimiyet ve ihanetin aşağılanmak ve utanç içine itilmekten başka bir karşılığı olmuyor.

Bu, çok utanç verici bir durum değil mi?

Her gün İmralı Partisi KADEK’in sokaklara döktüğü kitlelere söylettirdiği “Pişman değiliz, Apocu’yuz!”, “Genel af istiyoruz!” sloganlarının kendisi bile utanç verici değil mi? Bundan daha onur kırıcı bir şey olabilir mi?

Bir yurtsever, kendi davasının ve mücadelesinin haklılığından emin olan bir insan, kendi konumunu ve mücadelesini “pişman değilim” ekseninde tartışır mı? “Pişman değilim”i bir eylem sloganı haline getirmek, bunu af dilenciliği ile birlikte dillendirmek, teslimiyet ve ihanete “onurlu” bir “çözüm”, avuç açıp bir karşılık istemekten başka bir şey değildir.

Devam etmeden önce önemli bir noktanın altını çizmekte yarar var. İmralı teslimiyet ve tasfiyeciliğine sık sık değiniyor, değerlendirmelerde bulunuyor, belli ölçülerde gerçekleri açıklamaya çalışıyoruz. “Başka bir derdiniz yok mu?” diyenleri de duyuyoruz. Evet, ulusal ve toplumsal kurtuluş derdimiz var, tasfiye edilen bir devrimi ve değerlerini toparlama ve sağlıklı temeller üzerinde yeniden inşa etme sorunumuz var. Bu konudaki çabalarımızı, teorik ve pratik çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Ancak güncel planda bu çalışmalarımızın bir parçası olarak halkımızın gündemini ipotek altına alan, güç ve enerjisini boşa akıtan, siyasal bilincini çarpıtan İmralı tasfiyeciliğine karşı belli ölçülerde gerçekleri aydınlatma görevini de yapmak durumundayız. Günceli görmezden gelen “yüksek teorik v politik” çalışmaların pek bir değer ifade etmediğini bir hatırlatma biçiminde vurgulamayı gerekli görüyoruz.

Devam ediyoruz. Ortada birkaç paradoks var, taraflar açısından bir biçimiyle aşılması gereken sorunlar, çelişkiler var. Kısaca açmak gerekirse: İmralı Partisi KADEK, af, yasallaşma ve toplumsal yaşama uyum karşılığında silahsızlanmaya, teslim olmaya razı olduğunu sayısız kez açıklamıştır. Yani istediği “onurlu” teslimiyettir! Teslimiyetin “onurlusu olur mu?” itirazlarını duyar gibi oluyoruz. Doğru, olmadığı için tırnak içinde alıyoruz. Bazı kavramlar gerçekliği daha iyi kavramamıza yarıyor, “onurlu” teslimiyet kavramı da KADEK’in TC karşısındaki duruşunu ve istemlerini çok iyi özetliyor ve kavrayışımızı kolaylaştırıyor. Dört yılı aşkın bir süredir konumları ve istemleri budur! Son pişmanlık yasası karşısındaki tutumları da böyledir. Yaptıkları son açıklamalarda, kimi kırıntılarla kamufle edilmiş “onurlu” teslimiyet yeniden vurguanıyor. “Bizim görüşlerimizi alın, Kürt kimliğini anayasal güvenceye kavuşturun, ilkokulda Kürtçe eğitim, TV ve radyoda Kürtçe yayın ve ayrımsız genel af karşılığında silahlarımızı teslim etmeye ve teslim olmaya hazırız” biçiminde özetlenebilecek bir af dilenciliğini dillendirmektedirler...

TC, Kürt sorunundaki inkarcı konumundan geri adım atmama kararlılığını her defasında vurguluyor. AB uyum yasaları çerçevesinde yapılan kimi yasal düzenlemeler bu gerçeği değiştirmiyor. TC, Öcalan ve KADEK’in durumunu, konumunu çok iyi biliyor. Dört yıldır yaşanan iradesizleştirme, çürütme ve yozlaştırmanın ne düzeyde derinleştiğini de... Kendisini zorlayacak politik bir mücadele varsa, ihaneti teşvik ediyor, ihaneti ödüllendiriyor. Geleneği bu. Bugün bir kez daha pişmanlık yasasını çıkarıyor. Ama ihanet de etseler üst düzey yöneticileri kapsam dışında tutuyor, diğerlerini de kategorilere ayırarak düzeylerine göre ihaneti teşvik ediyor, ihaneti bir “yaşam tarzı” haline getirmeye çalışıyor. “Onurlu” teslimiyete şans tanımayarak tümden burun sürtme, aşağılama ve bir daha toplum içine çıkamz duruma getirme, daha geniş kapsamlı olarak tüm toplumu “itirafçı” haline getirerek direniş, onur, yurtseverlik gibi yaşamsal değerleri ayaklar altına alma tutumunda ısrar ediyor. “Topluma Kazandırma Yasası” ile yapılmak istenen, teslimiyet, ihanet ve pişmanlığı toplumsallaştırmak, böylece toplumun bilincinde, daha da önemlisi ruhunda onulması zor yarılmalar yaratmaktır. “Pişman değiliz”e verilen karşılık budur! Aslında demek istediklri, “pişmanız, ama onurumuz da fazla incitilmesin”den başka bir şey değildir. TC, hala teslimiyet ve tasfiye sürecini derinleşerek yaşayan KADEK’i bu tür yasalarla tümden devre dışı bırakmayı düşünüyor ve umuyor. O nedenle hala pişmanlık yasalarında ayak diretiyor. Bu yasanın beklentilerini ne kadar karşılayacağı ayrı bir tartışma konusudur, ama hala bunda ısrar etmesi boşuna değildir.

Öte yandan altı çizilmesi gereken diğer bir nokta da şu: ABD, Kürdistan sorununda artık doğrudan bir taraf konumundadır. Irak’ta siyasal ve askeri otoritesini kurumlaştırmaya bağlı olarak Güney’de konumlanan KADEK’i gündemine alacağı kesindir. KADEK’in tasfiyesi konusunda TC ile belli bir diyalog içinde olduğu da biliniyor. Hatta son çıkarılmak istenen pişmanlık yasasının hazırlanmasında ve çıkarılmasında ABD’nin de katkılarının olduğu belirtiliyor. ABD’nin KADEK politikasının somut olarak nasıl şekilleneceğini önümüzdeki haftalar veya aylarda göreceğiz.

Ama her koşulda kendisi de kapkara bir konumda olan KADEK’i kara günler bekliyor. “Onurlu teslimiyet” ve bu temelde düzenle bütünleşme, düzenin yasal bir bileşeni haline gelme istemi ve çabaları, son dört yılı özetleyen sürecin kendisi oluyor. Ama defalarca kanıtlandığı gibi, TC “onurlu” teslimiyete şans tanıma eğiliminde değil. “Topluma Kazandırma Yasası” ile tümden içini boşaltarak, utanç içinde bırakarak, pişmanlık ve utancı bir yaşam biçimine dönüştürerek KADEK tasfiyeciliğini finale götürmek, Kürdistan değerlerini ve dinamiklerini onun eliyle kontrol altında tutmak ve çürütmek istiyor... Son pişmanlık yasasının amacı budur!

Bu sonucun ortaya çıkmasında hiçbir iradesi ve politik etkisi kalmamış KADEK’in pişmanlığa çanak tutan, “onurlu” teslimiyet eksenli kampanyalarının da rolü küçümsenmemelidir!

Bir kez daha kanıtlandı ve doğrulandı ki Mazlumlar’ın, Hayriler’in, Kemaller’in bir yaşam ve eylem çizgisi haline getirdikleri,

Teslimiyet ihanete, direniş zafere götürür!

İmralı ihanetinin getirdiği nokta ise, "Topluma Kazandırma Yasası” denilen onur kırıcı ve aşağılayıcı yaklaşımdır!

Kürt halkı ile, devrimci ve yurtsever güçlerle bu kadar alay edildiği bir dönemi hatırlıyor musunuz?

Anma:

Sivas’ta 10 yıl önce 37 aydınımızı diri diri yakan faşist-sömürgeci güçleri lanetliyor, 37 canımızı saygıyla anıyor, mücadelemizde yaşatma sözümüzü bir kez daha tekrarlıyoruz.