Sivas katliamının yıldönümünde
katillere ödül gibi af projesi
3 Temmuz tarihli gazeteler, Sivas katliamını protesto etkinlikleri ile birlikte, hükümetin, tartışmalı itirafçılık yasası taslağına Sivas katillerini de dahil etme gayretinin haberlerini verdi. Değişik çevrelerin farklı tepkileriyle bir arada verilen haber, gerek bu kanlı katliam, gerekse gündemdeki itirafçılık yasası taslağı için iğrenç niyetleri açığa dökmesi bakımından önemlidir.
Bir kere; her itiraf yasası için geçerli olan, karşı tarafı ez/kendi tarafını kurtar kuralı gereği, bugünkü tasarının da, elbette ezilmesi gerekenler yanında kurtarılması gerekenleri de düşünmesi gerekiyordu.
İkinci olarak; bir devrimcinin en büyük onursuzluk gördüğü pişmanlık, dinciler cephesinden basit bir takiyye meselesi olarak görüleceğinden kullanılmasında hiç bir sıkıntı duyulmayacaktır. Sivas katilleri büyük bir rahatlıkla pişmanlık takiyyesi yapıp, sistem ihtiyaç duyduğunda yeni katliamlar hazırlamak üzere salıverilecek; en zayıfları teslim alınarak devrimci örgütler zayıflatılmaya çalışılacak; Kürt cephesinde teslimiyet platformu güçlendirilecek; dolayısıyla sistem kendini her yönden tahkim için kullanacaktır bu yasayı da.
Üstelik daha pişmanlık yasası tartışma aşamasındayken, onu başka cepheden tamamlayıcı nitelikte cezaevlerine yönelik yeni bir yasa taslağı hazırlanmış bulunuyor. Bu tasarıyla da teslimiyeti reddederek içerde kalanlar, devrimciliğini ve onurunu yitirmemiş olanlar yeni saldırılarla ezilmek isteniyor. 12 Eylülün darbeci faşist generallerinin bile uygulayamadığı, büyük tepkiler, direnişler nedeniyle geri adım atmak zorunda kaldığı tek tip elbise saldırısı, şimdi, ABye uyum (sistemin traji-komik adlandırmasıyla demokratikleşme) adı altında bir kez daha devreye sokulmaya çalışılıyor.
AKP hükümetinin pişmanlık yasasına Sivas katillerini de dahil etme projesine şiddetle tepki veren düzen solu, sıra cezaevi katliamlarına ve yeni direnişlere/yeni katliamlara vesile olacak böyle bir saldırı yasasına karşı çıt çıkarmıyor. Nasıl çıkarsın ki; devlet eliyle düzenlenmiş ne kadar büyük katliam yaşandıysa, nerdeyse hepsinde bir sosyal-demokrat hükümet işbaşındadır. Yani katliamın doğrudan sorumlusu konumundadır. Maraş katliamında Ecevit, Sivas katliamında SHP, Ulucanlar ve 19 Aralık katliamlarında bir kez daha Ecevit hükümetinin iş başında olduğu unutulmadı. Hesabı soruluncaya kadar da unutulmayacak.
Bu arada, Sivas anmasına katılan ve anmalara devletin de katılması önerisi getiren bugünün CHPlileri, Sivas katliamındaki sorumluluklarının unutulduğunu sanıyorlarsa çok yanılıyorlar. Ama onlar bu öneriyle sadece kendilerinin değil, toplam olarak devletin sorumluluğunu da unutturmaya çalışıyorlar. Oysa kamuoyu vicdanı, eline gaz bidonu alıp koşan gerici güruhla birlikte, onları engellemek için hiçbir şey yapmamakla yetinmeyen, yardım eden asker-polis-itfaiye şahsında, ordusundan yargısına en üst düzey devlet yetkilileri şahsında ve en aşağılık kışkırtıcı yayınıyla burjuva medya şahsında devleti ve sistemi çoktan yargılamış ve katil damgasını basmış bulunuyor. Ne dünün SHP bugünün CHPsinde odaklanmış solcu politikacıları, ne ordusu, polisi, medyası bu suçtan aklanabilir, bu katil damgasından kurtulabilir.
Bu kan ve katliam düzeninin Sivasta tutuşturduğu yangını, Pir Sultan Derneklerinin barış ve kardeşlik yaveleri de söndürmeye yetmeyecektir. Mazlumların yüreğine su serpebilecek tek gelişme, solcu ve dinci katilleriyle birlikte düzenden toptan hesap sorabilecek bir mücadele olabilir.
İzmirde TAYADlı Ailelerin eylemi
TAYADlı Aileler, bir dizi kentte AKP il binaları önünde ÖOnda şehit düşen 107 devrimcinin temsili tabutları ile eylem yapma kararı aldı. 29 Haziranda gerçekleştirilen eylemlere İstanbul, Samsun ve Antakya illerinde devletin vahşi saldırısı sonucu onlarca insan coplanarak gözaltına alındı. ABye uyum için 7. uyum paketinin hazırlandığı bugünlerde demokrasi, demokratik hakların kullanımı vb. sözlerin ne anlama geldiği de böylece görüldü.
İzmirde hazırlığı çok öncesinde yapılan tabutlar, TAYAD binasının arkasından alınarak AKP İzmir İl temsilciliğine yönelindi. 100 kişinin katıldığı eylemde polisi şaşırtmak için Gümrük durakları arasında geçilerek AKP il binası kavşağına gelindi. Kitle burada panzerli ve robokoplu polisler tarafından durduruldu. Emniyet Şb. Müdürü Celil Taşkın megofonla, Yaptığınız gösteri 2911 sayılı yasaya muhalefettir, hemen dağılın. Yoksa müdahale ederiz! demesi üzerine kitle Yılgınlık yok direniş var!, Baskılar bizi yıldaramaz!, Katil devlet hesap verecek! sloganlarıyla karşılık verdi. Basın açıklamasının hemen orada yapılmasını söyleyen polis müdürüne TAYAD temsilcisi Hayır, AKP binası önünde yapacağız şeklinde karşılık verdi. Bunun üzerine kısa süreli bir gerginlik yaşandı. İHDlilerin raya girmesiyle gergin ortam yatıştı. Daha sonra polisin geri adım atmasıyla barikat kaldırıldı. Bu esnada kitle canlı bir şekilde sloganlarına devam etti. Yaşasın ÖO direnişimiz!, Tecridi kaldırın ölümleri durdurun!, Bedel ödedik, bedel ödeteceğiz!, Katil devlet hesap verecek!, Türkeşin itleri yıldıramaz bizleri!
Yaklaşık yarım saat bekledikten sonra tabutlar alınarak AKP il binasının yakınındaki yol ayrımana kadar yüründü. Tabutlar indirilerek tüm devrim şehitleri anısına 1 dakikalık saygı duruşunda bulunuldu. Ardından basın açıklamasını tutsak yakını bir baba okudu, Her tabutta zulmün kaleleri bir kez daha sarsılıyor. Bizlerin yüreğine de kor bir alev düşüyor. Artık bu alev harlamada büyüyüp dağları sarmalı. Gözlerimizden akan her damla gözyaşı öfke ve kin olarak bu topraklara düşüyor. Bu kin ve öfke bir gün zülmedenleri yakacaktır. Zulüm ile abat olunmaz, bunu bilin! dedi.
Açıklamadan sonra beş dakikalık sessiz oturma eylemi gerçekleştirildi. Ardından tabutlar alınarak otobüs duraklarının bulunduğu güzergah takip edilerek TAYAD binasına kadar disiplinli bir şekilde sloganlarla yüründü. Eylemde ÖO şehitleri ölümsüzdür!, İçerde, dışarda hücreleri parçala!, Yaşasın devrimci dayanışma!, Katil devlet hesap verecek!, Bedel ödedik, bedel ödeteceğiz! sloganları atıldı.
Basın açıklamasına polis saldırısı
29 Haziran günü TAYADlı Aileler tarafından AKP binası önünde yapılmak istenen tabutlu basın açıklamasına polis vahşice saldırdı. Saldırı esnasında pek çok kişi yaralanırken toplam 35 kişi gözaltına alınarak Hatay Emniyet Müdürlüğüne götürüldü. Gözaltına alınanlar arasında okurlarımız Veda Harnuboğlu ile Yılmaz Harnuboğlu da bulunmaktadır. Aynı gün içerisinde 12 kişi serbest bırakıldı. Diğerleri ise bir sonraki gün savcılıkta ifade verdikten sonra mahkemeye sevkedildiler. Mahkeme sonucunda 20 kişi 2911 sayılı yasaya muhalefet ile polise mukavemet iddiasıyla tutuklanarak Hatay E Tipi Cezaevine gönderildi. Tutuklananlar arasında okurumuz Yılmaz Harnuboğlu da bulunuyor.
Demokrasi havarilerinin bol keseden atıp tuttuğu ülkemizde basın açıklaması gibi yasal ve meşru bir demokratik hakkın kullanılmasına devlet güçleri pervasızca saldırıyor. Devletin tahammülsüz saldırıları biz devrimcileri yıldıramayacaktır. Kavganın, devrimin ve sosyalizmin kızıl bayrağı dalgalanmaya devam edecektir. Yer gök kıpkızıl oluncaya dek!
Baskılar bizi yıldıramaz!
Sınırsız söz, basın, gösteri ve toplanma özgürülüğü!
SY Kızıl Bayrak çalışanları ve okurları/Antakya
Tek tip elbise saldırısı gündemde
Sermaye devleti içinde debelendiği krizin faturasını emekçilere yüklemek için işçi ve emekçilere yönelik kapsamlı bir saldırı yürütmekte, zindanlar her zaman bu saldırının öncelikli hedefi olmaktadır.
Adalet Bakanı Cemil Çiçek şimdi de içeride farklılık oluşmaması için tek tip elbise uygulamasına geçileceğini söylüyor. Bu gülünç yalanın mumu, içeride farklılığın elbiseden değil ama paradan kaynaklı olduğu gerçekliği karşısında hemen sönüyor. Bu yalanın ardında ise ciddi bir saldırı duruyor. Katliamlarla, hücrelerle devrimci tutsakları teslim almayı başaramayan faşist sermaye devleti, şimdi de TTE saldırısıyla teslim almayı amaçlıyor. 12 Eylül döneminden esinli TTE uygulaması henüz tasarı halinde. Bu saldırı karşısında güçlü bir barikat örülememesi durumunda ise yasalaşacağı kesindir.
Bu tasarı ve kölelik yasası neredeyse aynı döneme denk düşüyor. Bu durum sermayenin saldırılarının içeri-dışarı bağlantısını bir kez daha gözler önüne seriyor. Hatırlanacağı gibi hücre saldırısı da İMFye kölelik anlaşmalarıyla aynı dönemde gündeme getirilmişti. Saldırı böylesine bağlantılıyken, direniş de aynı temelde örülmek zorundadır. Gerek Ölüm Orucu Direnişinin, gerekse TTE uygulamasına karşı yapılan 84 ÖO Direnişinin şehitleri, devrimci tutsakların bu yeni tek tip saldırısına karşı nasıl bir yanıt vereceklerinin göstergesidir. Esas sorun, mücadelenin dışarıdaki ayağının örgütlemesindedir.
Nasıl ki hücrelerle teslim alınmaya çalışılanlar tutsaklar şahsında işçi sınıfı ve emekçi kitlelerse, şimdiki saldırıda da amaçlanan aynıdır. Saldırılar karşısında tutsakların yanıtı nettir. İşçi ve emekçilerin yanıtı da aynı netlikte olmalı: Teslimiyet asla!
|