5 Temmuz'03
Sayı: 26 (116)


  Kızıl Bayrak'tan
  Yalana, demagojiye, devlet terörüne ve aldatmaya dayalı sahte çözümler çökmeye mahkumdur!..
  Ne pişmanlık yasası ne de af! Çözüm devrimde!
  İhanetin hesabını soralım!
  PETLAS grevi Bakanlar Kurulu kararı ile yasaklandı...
  Yolsuzluk, hırsızlık ve rüşvet bu çürümüş düzenin karakteridir...
  Irak halkının direnişi işgalcileri açmaza sürüklüyor...
  Amerikan emperyalizmi "yol haritası" için bastırıyor
  Sivas katliamı protestolarından...
  Katliamların hesabını işçi ve emekçiler soracak!
  Sivas katliamının yıldönümünde katillere ödül gibi af projesi
  Hava-İş Örgütlenme Uzmanı Munzur Pekgüleç ile TİS süreci üzerine konuştuk...
  KESK'in evrimi: Fiili-meşru mücadeleden yasaların ardına/1
  Toplu görüşme oyunu değil, devrimci sınıf mücadelesi!
  Anadolu Yakası BDSP çalışmalarından...
  İşçi ve emekçi eylemlerinden...
  Irak'ın yeni bir Vietnam'a dönüşmesi savaş çetesinin de sonu olacak...
  İtalya'da yeni sosyal saldırı paketleri hazırlanıyor!
  Almanya'da metal grevi...
  "Topluma kazandırma..."
  Bültenlerden...
  Küçük sanayi siteleri
  İsrail ve BBC
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Toplu görüşme oyunu değil,
devrimci sınıf mücadelesi!

Kamu emekçileri, sahte sendika yasası ablukasında bir kez daha toplu görüşme sürecine giriyor. KESK’in “toplu görüşmeyi toplusözleşmeye çevireceğiz” iddiası, salt geçen yılın görüşme sürecindeki tutum ve eylemleri göz önüne alarak değerlendirildiğinde bile, samimiyetten uzaktır.

KESK’in yasanın sınırlarını aşabileceğine ve hak alıcı bir çizgide hareket edebileceğine hala inananımız var mı? Bunlara inanabilmek için çok saf ve iyiniyetli olmak bile yetmiyor. Çünkü durum tek kelimeyle yerlerde sürünmektir.

KESK’in bugün içinde bulunduğu durum, “nesnel koşullar”, “yalnızlık”, “taban geri” vs. özürcülüğüyle açıklanamaz. Sorun yönetimdeki mevcut liberal-icazetçi sendikal anlayıştır. Sorun meşruluğunu haklı taleplerimizden alan, iktidar ufkuna sahip, dişe diş bir mücadele kararlılığıyla hareket eden bir sendikal önderliğin yokluğudur. Sendikalarımıza hakim anlayış, düzenin yasallığını baz alan, ufku bundan ötesine geçemeyen, kamu emekçilerine güvensiz bir çizgidedir. Bu çizgi, uzlaşmacı-görüşmeci-pazarlıkçı-promosyoncu tarzın temelidir

KESK’te gelinen bu noktayı anlamak için geçen sene yürütülen toplu görüşme sürecini hatırlamakta yarar var. Konfederasyon bazında yapılan “toplu görüşme süreci”nde tam bir orta oyunu sahnelenmişti. Pazarlık öncesi en alt sınırdaki ücret bir milyar olarak talep edilmişken, pazarlık edilen ücret bir gecede “iyileştirme zammı” olarak 300 milyona düşmüş, ardından da 100 milyon brütte anlaşılmıştı. Kamu emekçilerinin tamamen dışında gelişen bu süreç, yangından mal kaçırırcasına kapalı kapılar ardında Kamu-Sen bürokratlarıyla kolkola yaşanmış, ardından ise çok daha çarpıcı gerçekler su yüzüne çıkmıştı. Dönemin bakanı bu iyileştirme zammını daha önce çıkarttıkları “eşit işe eşit ücret” genelgesi dahilinde verdiklerini söylemiştir. Yani ortada gerçek bir oyun ve aldatmaca vardı.

Aldatan belli, aldatılan ise biziz!

Toplu görüşme taslaklarının hazırlandığı süreçte ise KESK bürokrasisinin içinde bulunduğu durumu gözler önüne seren bir çok tecrübe yaşanmıştır. Gündeminde bu taslakların bulunduğu danışma meclisi kurulunda Genel Başkan Sami Evren, tartışmaların büyümesi üzerine, kurulun danışma niteliğinde olduğunu ve karar almada yetkili olmadığını söyleyerek, KESK tarihinde bir ilke imza atmıştır. Ardından Kamu-Sen ve Memur-Sen’le yapılan protokoller açığa çıkmış, bunu da “bilgimiz dahilinde değildir” diyerek geçiştirmeye çalışmıştır.

“Ücret sendikacılığı”nın ardından günü kurtarmak amacıyla “sosyal haklar” için 17 Ekim’de “grev” yapılmış ve bu eylem de KESK tarihinin en içler acısı, en hedefsiz ve sonuçsuz eylemi olarak kayda geçmiştir.

KESK bugün toplumsal-siyasal birçok saldırı karşısında olduğu gibi, “kamunun tekrar yapılandırılması” adına gündeme getirilen kamu personel rejimi karşısında da saldırıyı karşılayabilecek bir muhalefet örmenin çok gerisindedir. Ne ortada saldırının önemine uygun bir ciddiyet, ne de hazırlık vardır. Halihazırda yapılan tek şey bülten çıkarmaktır. Herşey “toplu görüşme süreci”ne, yani ücret “pazarlığı”na endekslenmiştir.

Yaşanan bu orta oyunu kamu emekçilerini aldatmaya yöneliktir. Toplu görüşme, dünyanın hiçbir yerinde hiçbir sendikacılık anlayışında olmamış ucube bir yöntemdir. Bu aldatıcı sürece dahil olmak, olsa olsa umutları bir başka bahara ertelemektir.

Kamu emekçileri yasakçı, baskıcı 4688 kıskacında her yıl oynanan bu oyunu bir an önce bozmalıdırlar. Başta sahte sendika yasası olmak üzere, bu yasalardan kendine rant sağlayan, bu yasanın ardında duran reformist sendika bürokratları barikatını aşmalıdırlar.

Söz bitmiştir, bundan böyle izleyici olmayacağız. Sendikalarımıza sahip çıkacak, sahte sendika yasası kıskacında sendikacılık oynayanları alt edeceğiz. Tüm kamu emekçilerini iki seçenek bekliyor: Ya KESK’i bu yasa içinde yozlaşmaya terkedeceğiz ya da fiili, meşru, militan çizgiye taşıyacağız.

İhtiyacımız, haklarımızı söke söke alacak, saldırılara göğüs gerecek, genel grev hattına bağlanmış net bir mücadele programıdır.

İhtiyacımız, böyle bir mücadele programını hayata geçirecek ciddiyet ve kararlılıkta bir sendikal önderliktir.

İhtiyacımız, sahte sendika yasası kıskacında sendikacılık oynamak değil, fakat devrimci sınıf mücadelesidir.

Bekleme, izleme, bedel ödeyerek yarattığın mevzileri terketme!

Sosyalist Kamu Emekçileri/Ankara



İcazetçi sendikacılığın iflası!

Sermaye, kamu emekçilerine yönelik kapsamlı bir saldırı için düğmeye basmış bulunuyor. “Kamu yönetimi reformu” adı verilen bu saldırı planı meclis tatile girmeden yasalaştırılmak isteniyor. Peki sermaye böyle kapsamlı bir saldırı hazırlığı yaparken sendikalarımız ne yapıyor? Yukarıdaki resim sendikalarımızın neler yaptığını dolaysız biçimde anlatıyor.

Bu fotoğraf SES Genel Merkez yayın organının Haziran 2003 sayısının ön ve arka kapağına aittir. Ön kapakta kamu emekçilerine yönelik tasfiye planlarından, özelleştirme saldırılarından bahsedilmekte, Ankara üzerine çivilenmiş “İMF, DB ve DTÖ emlaktan satılıktır” levhası asılı durmaktadır. Ayrıca saldırılara karşı “örgütlenelim!”, “haydi mücadeleye!” çağrıları yapılmaktadır. Buraya kadar herşey yolunda gözüküyor. Yalnız arka kapağı gösteren bir ok işareti eksik kalmış. Zira arka kapakta SES yönetiminin mücadele ve örgütlenme anlayışı açığa vuruluyor.

Sendika yöneticilerimiz bir takım otellerle anlaşma yapmışlar, % bilmem kaçı beleşe sendika üyelerini tatile gönderiyorlar. Buna da “SES tatil organizasyonu” demektedirler. Ön kapakta özelleştirmeye karşı mücadeleye çağırırken arka kapakta özel tatil işletmeleriyle yaptıkları anlaşmaları müjdeliyorlar ve ekliyorlar “lütfen olumsuzluklar için sendikamızı arayınız”. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu! Sermaye hükümete 8 aydır nerede kaldı bizim reformlarımız hadi artık çıkartın derken, meclis tatil yapmazken sendika yöneticilerimiz biz emekçilere tatil yolunu gösteriyorlar. İşte örgüt ciddiyeti, işte sendika, işte KESK, işte mücadele!..

Sürekli tabanın duyarsızlığını göstererek kendilerini mazur göstermeye çalışan sendika yönetimleri önce kendilerine baksınlar. Sendikacılık ciddiyet ve kararlılık gerektirir. Eğer yapmıyorsanız, sendikalarımızdan defolup pazarlamacılığına soyunduğunuz otellerde yöneticilik yapın! Biz Sosyalist Kamu Emekçileri olarak bu sendikaları bedeller ödeyerek kurduk; bundan sonra da yaz demeden kış demeden, size rağmen sendikalarımıza sahip çıkacağız. Mücadelenin görevlerini omuzlayacağız!

SES üyesi bir kamu emekçisi