Pişmanlık yasasının asıl hedefi devrimci kimlik ve mücadeledir...
Ne pişmanlık yasası ne de af!
Çözüm devrimde!
Faşist rejim yeni bir kapsamlı saldırı başlattı. Topluma Kazandırma Yasasında ifadesini buluyor bu saldırı. Elbette adlandırma, saldırının özünü ve içeriğini hiçbir şekilde değiştirmiyor. Yasa, geçmiştekilerden daha kapsamlı bir pişmanlık yasasıdır. İtirafçılaştırmayı ve her türlü insani değerden, devrimci duygu, düşünce ve kimlikten arındırmayı amaçlamaktadır.
ABD istedi, Türkiye üstüne atladı
Yasanın şimdi gündeme getirilmesi, ABD-Türkiye ilişkilerinin Irakta gerektirdikleri ile ilgilidir. Ama mesele basitçe KADEK güçlerinin dağdan indirilmesiyle sınırlı değildir. Bu sadece çıkarılmasına vesile olmuştur. Gelişmeleri bir nebze izleyenler biliyorlar ki, bu son pişmanlık yasasının çıkarılması Irak-Ortadoğu planları çerçevesinde ABD tarafından istendi. Irakı kolayca işgal ettiği halde egemenliğini tesis etmekte zorlanan ABD, bir yandan halkın direnişini ezmeye çalışırken, bir yandan da karşılaştığı pürüzleri gidermeyi hedefliyor. Bu bağlamda İranlı Halkın Mücahitleri Örgütünü silahsızlandırıp, denetimine aldı. Bu örgütü İrana saldırı planları doğrultusunda kullanmak niyetinde olduğu biliniyor.
Halkın Mücahitleri Örgütüne uygun görülen bu muamele, KADEK için söz konusu olamaz. Zira İran ABDnin saldırı hedefi iken, Türk devleti ABDnin dizi dibinden ayrılmayan, emirlerini ikiletmeyen bir uşak konumundadır. ABDnin hep maşa olarak kullandığı, İran ve Suriyeye yönelik saldırılarında ise daha aktif kullanmak istediği bir devlettir. Dolayısıyla KADEKin, hizadan çıkamayacağı konusunda rahatlatılması gereken Türk devletine rağmen, Halkın Mücahitleri Örgütü ile aynı muameleye tabi tutulması saçma olur. O yüzden KADEK, ABD için tasfiye edilmesi gereken bir pürüzdür.
KADEKi istemeyen, varlığını tehdit olarak gören Güney Kürdistanlı işbirlikçilerin önünün açılması da bir diğer etkendir. İmralı teslimiyetine rağmen KADEKi aşmasa da Kürt halkının halen söndürülemeyen özgürlük tutkusu ile PKKnin geçmişi, ABD için kabul edilemez bir tehlikedir. Nitekim savaş öncesindeki çırpınışına rağmen KADEKi herhangi bir şekilde hizmete koşmamasının nedenlerinden biridir bu.
ABD, diğer emperyalistlerle sorunlar yaşarken, Irakı denetlemekte zorlanıyorken, uşakları arasında mutabakat sağlamayı, aralarındaki sorunları gidermeyi zorunlu görmektedir. Bu çerçevede K. Iraktaki işbirlikçileri ile Türk devleti arasında ortaya çıkan sorunların aşılması, ilişkilerin onarılması için gerekli adımlar atıldı. Talabani ve Barzani işgalin hemen ardından Türkiyeyi pohpohlayan açıklamalar yaparak, ekonomik ve siyasi işbirliği için el uzatarak kendi üzerlerine düşeni yaptılar. Bunun karşılığında Türk egemenleri de Kuzey Irak sorununa ve oradaki işbirlikçilere yönelik politikalarını revizyondan geçirdiler, ABD isteklerine uygun bir çerçeveye kavuşturdular.
Sermaye iktidarının ihtiyaçları ve
geleneksel yöntemleri
Bu durumda geriye yalnızca KADEK sorunu, daha doğrusu Güney Kürdistandaki silahlı güçler sorunu kalıyor. ABD siyasal basınçla KADEKi hazır hale getirirken, Türk devletinden de tasfiye için somut adımlar atmasını, bir af yasası çıkarmasını istedi. Sermaye iktidarı ise, ABDnin devrimci dinamikleri boğmaya tam onay vereceğinin farkında olarak, kendi ihtiyaçlarını karşılayacak daha kapsamlı bir tasarı hazırladı.
KADEKin ve kuyrukçularının tutumu başlı başına değerlendirme konusudur. Af dilencilerine karşı burada sadece şu söylenebilir: Kurulu düzen için ciddi bir devrimci tehdidin olmadığı bugünkü koşullarda, dört dörtlük bir af yasası çıkarılsa bile, bu, devrimci örgütlülüğü ve güçleri tasfiye etmek içindir. Ya da geçmişin de tanıklık ettiği gibi, ideolojik-politik zayıflıklarla malul hareketler için böyle bir sonuca yol açar. Kaldı ki sermaye iktidarı, verili siyasal koşullarda af denilebilecek bir düzenlemeyi de gerekli görmemektedir.
Sermaye iktidarı geleneksel çizgisine ve faşist karakterine uygun olarak, nedameti şart koşmaktadır. Dahası, nedamet getirenlerin de ancak cezasını hafifletmektedir. Yani cezalandırmadan vazgeçme söz konusu değil. Bu politika, basit bir kindarlıktan, öç alma isteğinden kaynaklanmıyor. Özünde, devlete karşı suç işleyenleri tüm insani değerlerden, onurdan, devrimci özlemlerden arındırmak üzerine oturuyor. Bu ülkenin devrimcileri, devrim döneklerinin ne yaptıklarını, toplumu nasıl kirlettiklerini çok iyi biliyorlar. Dolayısıyla, faşist rejimin kendi yönteminde ısrar etmesi, tarihsel deneyimlerin özümsenmesi üzerine oturan sınıf perspektifinin sonucudur.
Faşist rejimin kirli taktiği
Pişmanlık yasasının KADEKi aşan bir kapsamı var. Dışişleri Bakanının sözleriyle bu yasa terör örgütlerine ağır bir darbe vurmak, örgütleri dağıtmak için çıkarılıyor. Terörist devletin terör örgütlerinden kastı devrimci parti ve örgütlerdir.
Kendi başına bir pişmanlık yasası elbette bunu başaramaz. Nihayetinde düne kadar defalarca çıkarıldı, süreleri uzatıldı vb. Ama hiç de beklenen başarıyı sağlayamadı. Zira toplumsal-siyasal atmosfer uygun değildi. Başarı için her şeyden önce elverişli bir zemin gerekiyor. 99da tırmanışa geçen teslimiyet ve tasfiyecilik süreci bu zemini belli bir olgunluğa kavuşturdu. Devlet terörünün, zindan katliamlarının doruğa vardığı bir sırada, düzene kapaklanmayı özendirecek adımlar atıldı. Öte yandan devrimci olmanın bedeli F-tipleriyle, yeni ceza yasalarıyla iyice ağırlaştırıldı.
Bugünkü taktik 91 sürecindekinin ağırlaştırılmış bir versiyonudur. O dönem de bir yandan demokratikleşme kılıfı altında 141-142. maddeler kaldırılırken, bir yandan da Anti-terör Yasası çıkarıldı, ev ve sokak infazları, gözaltında kayıplar tırmanışa geçti. Reformizm ve legalizm batağına saplanmak moda oldu. Halihazırda ideolojik omurgası olmayan kimi yapıların teslimiyetçilerin kuyruğundan ayrılmamakla övünmesi, bu modanın gücüne, dolayısıyla pişmanlık yasası için gerekli toplumsal-siyasal atmosferin olgunluğuna göstergedir. Nitekim Türk devletinin, ABDnin isteklerini emir sayıp hemen yerine getirmesinin gerisinde bunun büyük etkisi var.
Örgütlere darbe vurmakla dile getirilenler
Bunun ötesinde pişmanlık yasasıyla örgütlere darbe indirmek denilirken somut olarak ne kastedilmektedir? Öncelikle hapisten çıkan zayıf unsurların mücadeleyi bırakacağı öngörülmektedir. 91de çıkarılan bir istatistiğe göre, ceza indirimi yasasıyla hapisten çıkan her 100 kişiden 95i mücadeleyi bırakmıştır. Zindanların insan öğütme istasyonları olduğu yeterince açıktır. Yani olağan dönemlerde de zindanlardan salıverilenlerin az bir kesimi mücadeleyi sürdürmektedir. İçerden çıkan insanların ancak ideolojik-politik, örgütsel, devrimci-militan kimlik bakımından en sağlam olanları devrimciliğe devam etmektedir. Gelinen yerde bu çok daha baskın hale gelmiştir.
Diğer yandan, hem mücadeleye sırtını dönenlerin hem de içerdeyken dökülmüş olanların toplum nezdinde yaratacağı etki hesaplanmaktadır. Bu toplumda düzene başkaldırıp devrim yolunu tutan-tutacak olanlara eskiden devrimciydi diye gösterilecek sayısız döküntü vardır. Nitekim birçok genç devrimci, bu kötü örnekler üzerinden, hatta bizzat bu kötü örnekler tarafından yolundan döndürülmeye çalışılmaktadır. (Ancak yılgınların unuttuğu şudur ki; kötü örnek, örnek değildir! Mesele devrimciliğin ne demek olduğunu görmekse, Ölüm Orucu direnişlerine, Çağdaş Kawalara, Dörtlere, Ulucanlara, 19 Aralık vahşetine boyun eğmeyenlere bakmak yeterlidir.)
Bunların dışında faşist rejim, pişmanlığın bir bileşeni olarak itirafçılığı yaygınlaştırabileceğini düşünmektedir. İtirafçılık salt yolundan dönmek değil, sıradan insan olmanın gereklerini bile bir yana bırakıp karşı kampa geçmek, ihanet etmek demektir. Örgütlere asıl darbenin, itirafçıların vereceği ifadelerle, sunacakları hizmetle vurulacağı hesaplanmaktadır. Dolayısıyla pişmanlık yasası aynı zamanda operasyonlara hız kazandırmak anlamına gelmektedir.
Özetle, tasfiyecilik doruğundayken, hücre zindanlar oturtulmuşken, ceza yasaları ağırlaştırılmışken, devlet terörünün dozu arttırılmışken devletin bir pişmanlık yasası çıkarması gayet doğaldır. Devrimci örgütleri tecrit edip ezerek, bir süreliğine rahat nefes almayı hesaplamaktadır. Böylece ABD maşalığını sorunsuz yerine getirecektir. Böylece toplumu yozlaştırması ve suskunlaştırması daha da kolaylaşacaktır. Faşist rejimin topluma kazandırmaktan kastı, tamı tamına budur.
Elbette bu gerçekler af dilencilerini yolundan alıkoymayacaktır. Devrimciler ise her yerde haykıracaklardır: Suçlu sermaye iktidarıdır ve affedilmeyecektir!
|