5 Temmuz'03
Sayı: 26 (116)


  Kızıl Bayrak'tan
  Yalana, demagojiye, devlet terörüne ve aldatmaya dayalı sahte çözümler çökmeye mahkumdur!..
  Ne pişmanlık yasası ne de af! Çözüm devrimde!
  İhanetin hesabını soralım!
  PETLAS grevi Bakanlar Kurulu kararı ile yasaklandı...
  Yolsuzluk, hırsızlık ve rüşvet bu çürümüş düzenin karakteridir...
  Irak halkının direnişi işgalcileri açmaza sürüklüyor...
  Amerikan emperyalizmi "yol haritası" için bastırıyor
  Sivas katliamı protestolarından...
  Katliamların hesabını işçi ve emekçiler soracak!
  Sivas katliamının yıldönümünde katillere ödül gibi af projesi
  Hava-İş Örgütlenme Uzmanı Munzur Pekgüleç ile TİS süreci üzerine konuştuk...
  KESK'in evrimi: Fiili-meşru mücadeleden yasaların ardına/1
  Toplu görüşme oyunu değil, devrimci sınıf mücadelesi!
  Anadolu Yakası BDSP çalışmalarından...
  İşçi ve emekçi eylemlerinden...
  Irak'ın yeni bir Vietnam'a dönüşmesi savaş çetesinin de sonu olacak...
  İtalya'da yeni sosyal saldırı paketleri hazırlanıyor!
  Almanya'da metal grevi...
  "Topluma kazandırma..."
  Bültenlerden...
  Küçük sanayi siteleri
  İsrail ve BBC
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Yalana, demagojiye, devlet terörüne ve aldatmaya dayalı sahte çözümler
çökmeye mahkumdur!..

Sermaye cephesi, son birkaç ayın ekonomik verilerini ve AB uyum yasaları çervesinde yapılan düzenlemeleri öne çıkarıp bazı temel sorunların çözüm yoluna girdiği yanılsamasını yaratmak peşinde. Geçen hafta Bakanlar Kurulu’ndan çıkan ve “Topluma Kazandırma Yasası” olarak sunulan pişmanlık yasası da yaratılmaya çalışılan bu yanılsamanın önemli bir parçası. Elbette, her sermaye uşağı hükümet gibi, AKP’nin de saldırılara devam edebilmesi için bu türden yanılsatmalara ve yalanlara ihtiyacı var.

AB uyum paketleri peşpeşe çıkıyor; demek ki biriken demokratik sorunlar çözülüyor! Ekonomik veriler bir büyümenin olduğunu ortaya koyuyor, demek ki; kriz atlatılıyor, ekonomik gelişme sağlanıyor! Devlet, terörist dediği insanları bile çıkarttığı af yasasıyla topluma yeniden kazandırmak istiyor, son dönemde affı öne çıkaran bazı muhataplarının talebini karşılayarak Kürt sorununun çözümünde samimi olduğunu gösteriyor; Demek ki, Kürt sorununu ve terör sorunu olarak adlandırdığı baş belasını demokratik bir yaklaşım içinde çözmeye çalışıyor! vb..

Paketlerin, göstergelerin gizleyemediği gerçekler!

Peki ama gerçek durum gösterilmeye çalışıldığı gibi mi? Gerçekten öyle mi? Öyle olup olmadığını görmek için yalan ve yanılsama perdesini yırtıp gerçeklere çıplak bir gözle bakmak yeterlidir.

Ekonomik veriler kısmı bir gelişme-iyileşme olduğuna işaret edebilir. “Uyum yasaları” içine tıkıştırılan bir takım açılımlar yapılıyor olabilir. Devlet, iyi niyet(!) gösterip terörist dediği insanları affetmek, topluma kazandırmak istiyor olabilir. Oysa yaşanan güncel olaylar, tüm bunların bir aldatmaca; politikanın inatçı gerçekleri ise, tüm bu “iyi niyetli” girişimlerin altında bir tuzak bir saldırı olduğunu gösteriyor.

Ekonomi iyiye doğru gidiyor da, sözleşmesi yaklaşan kamu işçisine ve memurlara niçin sıfır, hatta eksi zam dayatılmaya çalışılıyor? Ekonomi iyiye gidiyor da, niçin yağmur gibi yağan zamlar durmuyor? Ekonomi iyiye gidiyor da, çalışma ve yaşam koşullarımız niçin bu iyileşmeden nasibini almıyor?

Almıyor, alamaz çünkü, iyileşme yoluna giren ekonomi, bizim ekonomimiz değil. Çünkü, ülke bazında artan üretimi, ticareti ve hizmeti sağlayan emekçiler, bunun sonuçlarından yararlandırılmıyor. Ekonominin ve ekonomik büyümenin kaymağını yiyenler, en ağır krizleri bile karla atlatan bir avuç sermayedardır. Krizde de, ekonomik büyümede de işçi ve emekçiye düşen pay, sefalet ücretleridir.

Uyum paketleriyle yapılan sözde demokratik açılımlarda da, teslimiyeti çözüm olarak dayatan “topluma kazandırma yasası”nda da durum aynıdır. İnkarcılık ve devlet terörü, hakların gaspı yeni bir kılıfa sokuluyor: İçeriği boş aldatıcı uyum paketlerini “demokratikleşme”, teslimiyeti “topluma kazandırma” olarak sunuyor sermaye iktidarı. Ama ne çare ki, Avrupa kriterleri eşliğinde sokaklarda azgın devlet terörü sürüyor. Dilini, kimliğini, kültürünü sahiplenmek isteyen Kürde aynı inkarcı, imhacı politikayla yanıt veriliyor.
Kısaca 80 yıldır yalnızca aksesurları ve makyajları değişen aynı oyun oynanıyor.

İnkara, devlet terörüne ve uşaklığa dayalı 80 yıllık politika

80. yılına giren burjuva cumhuriyeti varlığını, işçi ve emekçiler üzerinde baskı ve terör, bin yıllardır bu topraklarda yaşayan halklara karşı inkar, imha ve asimilasyon politikalarına dayandırdı. Emperyalist işgale karşı omuz omuza çarpıştığı Kürt halkını aldatarak işe başladı. Ardından haklı talepleri için ayağa kalkan Kürt halkına karşı kanlı operasyonlar düzenledi. 80 yıl boyunca Kürt halkına karşı kirli imha ve inkar politikasını kararlılıkla sürdürdü. Zaman içinde Rum, Ermeni ve diğer azınlığı göç ettirerek, göç etmeyenleri asimilasyona tabi tutarak etnik bir temizliğe girişti.

İşçi ve emekçiler cephesinden de benzer bir politika yürüttü. Kırsal kesimde gerici ağalar ve eşraf takımının, kentlerde burjuvazinin semirmesi için olanaklarını seferber ederken, emekçilerin hak ve özgürlük taleplerini yok saymayı, bastırmayı, devrimci, ilerici hareketleri ezmeyi varlık nedeni haline getirdi.

İşçilere ve emekçi halklara karşı bu düşmanca kimlik ve politika, ‘50’lerden sonra ABD’nin kucağına oturmaya başladığında daha keskinleşti. Bir avuç komprodor kan emicinin çıkarı için emperyalizmle girilen kölece ilişkilerin sonucunda ülke mali, iktisadi, siyasi, askeri ve kültürel olarak emperyalizmin tahakkümü altına girdi, ülke toprakları emperyalizmin saldırı üssüne dönüştürüldü.

Onların çözümü emekçilerin yıkımı üzerine kuruludur!

80 yıllık tarihi, sermaye iktidarının en temel sorunları çözme gücü ve iradesinden yoksun olduğunu gösteriyor. Çözüm diye ortaya konulan, sorunları yok sayma, hasır altı etme ve kaba yöntemlerle bastırmaktan ibarettir. Oysa gerçekler gün gibi ortada. Hangi temel konu ele alınırsa alısın, yığılmış bir sorunlar yumağı çıkıyor karşımıza.

Ana parası 230 milyar doları aşan borçların faizlerinin ödenmesinde bile zorlanan, yolsuzluk, rüşvet batağına saplanan ve her geçen gün milyonları sefalete sürükleyen bir ekonomi. Bunu tamamlayan ve kökleri derinlerde yatan siyasal istikrarsızlık. Her alanda artan dışa bağımlılık ve emperyalist tahakküm. Toplumsal alanda yaşanan çürüme ve yozlaşma. İşte, bir takım demagojilerle, sahte düzenlemelerle bu tablonun üstünü örtmeye çalışıyorlar.

Tüm bunların emekçiler ve halklar cephesinden görünümü ise can yakıcı bir tablodur. Emeğiyle geçinen nüfusun ezici bir çoğunluğu sefalet sınırının altında yaşıyor. Milyonlarca insan açlık sınırının altındaki bir ücrete talim ediyor. Resmi rakamlara göre yüzde 12 olan işşizlik, gerçekte yüzde 20’leri aşıyor ve bu toplumda en büyük kabusların başında geliyor. Uyum paketleriyle ambalajlanan “demokrasi” den işçi ve emekçilerin payına düşen yalnızca devlet terörü, daha baskıcı yasalar ve bildik uygulamalar. Sermaye devleti en sıradan bir demokratik eylemin (gösteri, toplanma, yürüyüş, basın açıklaması vb.), en masum özgürlüklerin (basın, düşünce ve örgütlenme özgürlüğü), karşısına kanlı terörüyle çıkmaya devam ediyor.

Bu ülkede grevler, Bakanlar Kurulu’nun uyduruk gerekçelere dayanarak beş dakikada verdiği kararlarla yasaklanabiliyor. Toplumda servet sefalet kutuplaşması dizginsiz biçimde keskinleşirken ve sermayeye peşpeşe vergi afları çıkartılırken, dolaylı ve dolaysız vergi adı altında yoksul emekçiden çalınan paralarla bütçe oluşturuluyor. Kürt halkına karşı inkarcı ve imhacı politikalara 80 yıldır devam ediliyor vs.

Emekçiler henüz son sözlerini söylediler!

Kısacası sermaye iktidarının çözemediği sorunlara karşı politikası da özü itibarıyla aynı; toplumsal sorunlara ve siyasal istikrarsızlığa karşı geçici çözümler, demokratik hak ve özgürlük mücadelelerine karşı zorbaca uygulamalar, iktisadi sorunlara karşı sömürünün azgınca artırılması ve ülkenin geleceğinin emperyalizme ipotek edilmesi; Kürt halkına karşı inkar, imha ve asimilasyon; devrimci muhalefete ve sınıf ve kitle hareketine karşı devlet terörü ve bağnaz yasaklar, yasal saldırılar.

Bunlar sermaye iktidarının yıllardır “sosyal barış”, “demokratikleşme”, “çağdaş uygarlık düzeyini yakalama- Avrupa ile bütünleşme” vb adlarla çözüm çözüm diye dayattığı politikalar. Sonuçları ise ortada.

Şimdi allayıp pullayıp önümüze koydukları bu sahte çözümlere razı olmamızı, bu kirli politikalara teslim olmamızı istiyorlar.

Elbette işçi ve emekçilerin, Kürt halkının da bir çözümü var: Onların yalana, zorbalığa dayalı çözümlerini başlarıan çalmak ve tüm bu sorunların kaynağı olan sömürü düzenini, sermayenin zorba iktidarını yıkarak devrimci sınıf iktidarlarını kurmak. Bunun dışındaki her çözüm, düzeniçi her arayış, hüsranla sonuçlanmaya mahkumdur.