ABD, Irak işgalinden sonra İsrailFilistin çatışmasını sona erdirmek için harekete geçti, çözüm için taraflara bir Yol haritası sundu. Ancak bu dayatmanın üzerinden birkaç gün geçmeden intihar saldırıları gerçekleşti ve buna yeni bir saldırı dalgası eşlik etti. Dolayısıyla Yol haritasının ömrü I. Körfez Savaşından sonra yürürlüğe konulan Ortadoğu Barış Sürecinin ömrü kadar bile uzun olmadı, ölü doğan bir proje oldu. Bunda şaşılacak bir yan yok...
Çünkü, Filistine dayatılan çözüm bir Pax Amerikana politikasıdır, İsrailin çıkarlarını esas alan bir plandır; Filistin halkının temel ulusal demokratik istemlerini ve haklarını içermeyen bir çözümdür! Kaçınılmaz olarak bu proje ölü doğmaya mahkumdu! Bunu biraz açmakta yarar var, çünkü bizim de çıkarmamız gereken dersler var...
Filistin sorunu, kökleri yüzyılı aşan bir tarihsel sürece dayanan köklü ve karmaşık bir sorun. Filistinin işgali ve Filistin halkının sürgünü üzerine kurulan İsrail devletinin kuruluşu, varlığı ve yapısı Filistin sorununun temel kaynağıdır. Bu temel kaynak çözülmeden geliştirilecek planların ve politikaların ölü doğmaya mahkum olacağı açıktır. Daha öncesi bir yana son 20-30 yıllık tarih bunun sayısız kanıtını sunmaktadır.
I. Körfez Savaşı sona erdiğinde Ortadoğuda Pax Amerikananın önünün tümden açılacağı ve bu bağlamda Filistin sorununun da çözüm yoluna gireceği sanılıyordu. Ancak bu sürecin ömrü uzun olmadı. Bu sürecin mantığı, kimi kırıntılar karşılığında Filistin direnişini özerk Filistin yönetimi eliyle kırmak ve denetlemekti. İsrailin varlığı, meşruiyeti ve güvenliği Filistinliler ve Araplar tarafından kabul edilecek, buna karşılık sınırları süreç içinde görüşmeler yoluyla belirlenecek topraklar üzerinde özerk bir Filistin kurulacak ve özerklik yine süreç içinde bağımsız devlete doğru evirilebilecekti.
Kuşkusuz bu süreç, tek yanlı ve Filistin halkının temel istemlerini dıştalayan, FKÖyü İsrail devletinin sopası haline getirmeyi öngören bir süreçti. Arafat Ortadoğu Barış Süreci olarak tanımlanan bu plana yattı ve bunun etkili bir unsuru oldu. Ancak buna karşılık farklı eğilim ve çizgilerdeki diğer Filistin hareketleri bu süreci ihanet olarak değerlendirip direnişlerini farklı biçimlerde ve düzeylerde sürdürdüler. Şaronun Filistinlilerce kutsal kabul edilen mekanları gezmesi ve Filistinlilerin buna sert bir direnişle karşılık vermesi Ortadoğu Barış Sürecinin çökmesini getirdi. II. İntifada süreci olarak da değerlendirilen bu süreç boyutlanarak devam etti ve olaylar Arafat liderliğini de aşan bir noktaya geldi. 11 Eylülden sonra genel bir saldırıya geçenABD, İsrail saldırganlığını ve kıyıcılığını açıktan açığa destekledi. Ancak saldırganlığa, kıyıcılığa, özerk yönetimin tüm alt yapısının tahrip edilmesine rağmen Filistin direnişi sürdü...
ABD emperyalizmi ve İsrail, Arafatı bu direnişlerden sorumlu tutuyor, bundan böyle bir tarafın temsilcisi olarak muhatap almayacaklarını belirtiyor ve Filistinlilere yeni bir liderlik ortaya çıkarmalarını dayatıyordu. Kuşkusuz istedikleri liderlik, tam anlamıyla işbirlikçi, ABD ve İsrail politikalarıyla uyumlu, direnişlere karşı ise sopa rolünü oynayabilecek bir liderlik olmalıdır. Bunun için yeni yasal düzenlemelerin yapılmasını, yeni bir seçimin gerçekleştirilmesini istiyorlardı.
Dayatılan yasal düzenlemeler belli ölçülerde yapıldı, seçimler gerçekleştirildi ve Mahmut Abbas Başbakan olarak seçildi. ABD ve İsrail bu gelişmelerden memnundular. Ancak hesaba katmadıkları Abbasın Filistinlileri ne kadar ve düzeyde temsil ettiği, Filistin halkının kendi içinde yaşadığı çelişkiler ve dengelerin Abbasa ne düzeyde bir manevra alanı bırakabileceğiydi. Evet, Arafat aktif bir figür olarak devre dışı bırakılmıştı, Arafatsız çözüm konusunda belli bir yol alınmıştı. Ama Abbas ile ne kadar yol alınabilirdi, Abbas Pax Amerikananın Filistin ayağı olabilir miydi?
Bu soruların yanıtları kısa sürede ortaya çıkmaya başladı. Bush ve Şaronun ilan ettikleri Yol haritası çok geçmeden çöktü, saldırı ve sindirme, şiddetle teslim alma ile buna karşı direniş ikilemi yaşamın kendisine damgasını vurmaya devam etti...
Bir kez daha kanıtlandığı gibi temel ulusal ve toplumsal sorunlar ve çözümü o kadar kolay değildi. Halkların çıkarları ve temel istemleri atlanarak ve çiğnenerek üretilen ve üretilecek çözümlerin çözüm olmadığı ve olmayacağı vurguladığımız örnekte bir kez daha doğrulanmıştır.
Dışarıdan dayatılan politikaların sorunları çözme şansı kesinlikle yoktur. Tersine sorunu derinleşmekten ve yeni kördüğümler eklemekten başka bir katkısı olmuyor.
İşbirlikçiliğin, kimi kırıntıların köklü ulusal ve toplumsal sorunlara çözüm getirmesi de mümkün değildir, Filistin tarihsel ve güncel deneyimleri bunun en somut örneği olmaktadır.
Teslimiyet ihanete, direniş zafere götürür sloganı, bir kez daha Filistin deneyiminde doğrulanmıştır. Ezilen halklar ve emekçiler için her zaman gözetilmesi ve esas alınması gereken slogan budur!
İşgal, yeni sömürgecilik, zorbalık, sınırsız şiddet ve yerel işbirlikçilerle Ortadoğu üzerinde tam denetim ve egemenlik kurmak, kalıcı bir statüko oluşturmak mümkün mü?
Bu soruların yanıtı son yüzyılın tarihinde gizlidir.