21 Haziran'03
Sayı: 24 (114)


  Kızıl Bayrak'tan
  Kuşatmayı yarmak için öncü ve devrimci işçiler bir adım öne çıkmalıdır!
  Kamu TİS'leri sürüyor...
  Uğur Ziyal'ın ABD ziyareti ve ötesi...
  ÇEAŞ ve Kepez elektrik operasyonu
  Özelleştirme yağma ve talandır!
  KESK bölge mitingleri...
  Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu araştırmasını bitirdi...
  Irak'ta işgal karşıtı direniş büyüyor...
  "Yol haritası" şimdiden iflas etti!
  Savaş kundakçılarının yeni hedefi İran!
  İran: İç dinamikler ve emperyalist hesaplar
  İşçi hareketinin sorunları ve müdahale sorumluluğu
  Ünifil'de sendikalaşmaya karşı işten atmalar ve işçilerin iş bırakma eylemi
  İşçi ve emekçi eylemlerinden...
  Teslimiyetçi bir liberalin "genel af" hayali ve kuyrukçu argümanları
  Burjuvazi sömürü ve saldırıda tatil yapmıyor...
  Geleceğine sahip çık!
  Fransa'daki büyük kitle hareketliliği hız kesiyor...
  ABD, Ortadoğu ve Filistin...
  Etkinlik ve faaliyetten...
  Fantezi fabrikaları
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Fransa’daki büyük kitle hareketliliği hız kesiyor...

Eylem dalgasının gücü ve zaafiyeti

C. Kaynak

Fransa’da emeklilik sistemini ve eğitim sektörünü hedefleyen saldırı politikasına karşı patlak veren işçi/emekçi direnişi aylardır kendisini değişik eylem biçimleriyle sürdürüyordu. Özellikle eğitim sektöründe süreklilik kazanmış yerel eylemler, diğer kamu sektörlerinin katılımı sonucu periyodik, merkezi ve birleşik gövde gösterilerine dönüştürülerek sürdürüldüler. Bu bağlamda, 25 Mayıs ile 3, 10, 12, ve 19 Haziran günleri, direniş dalgasının doruğa tırmandırılmaya çalışıldığı anlar oldular. Burada, eylem serisinin değişik aşamalarında daha önce yapılan değerlendirmeleri 10 Haziran’dan bu yana yaşanan gelişmeleri özetleyerek ve hareketin mevcut durumunu tanımlayarak tamamlamak gerekiyor.

Sermaye devletinin işçi/emekçi direnişini zayıflatmak için baştan beri başvurduğu sayısız taktiğe 10 Haziran günü bir yenisi eklendi. Aylar boyunca hareketi görmemezlikten gelmeye çalışan, bu tavrı ile onu küçümseyen, muhatap almayı gerektirecek ölçekte olmadığı kanısını yaymaya çalışan devlet, 10 Haziran günü şiddete başvurdu. 10 Haziran günü Paris’te sermayenin copları konuştu, polis saatler boyunca, yürüyüşün dağılma noktası olan, Concorde Meydanı’nda göstericilere saldırdı. “Anarşistler ve serseriler”den oluşan küçük bir grubun güvenlik güçlerine sataşması sonucu patlak verdiği iddia edilen çatışmalar gecenin geç saatlerine kadar devam etti. Onlarca kişi yaralandı ve olayların faili olarak tanıtılan yüze yakın gösterici gözaltına alındı. Ancak, “anarşist ve sersei” oldukları iddia edilen ve nöbetçi mahkeme tarafından yargılan zanlıların çoğunun öğretmen ve kamu görevlileri oldukları anlaşıldı.

10 Haziran eylemleri

10 Haziran, direnişin en kritik aşamalarından biri, hatta en önemlisi oldu. Gösteriler hareketin, katılım açısından, haftalardır tutturduğu tempodan fire vermediğini bir kez daha kanıtladı. Eylem günü sendikaların verdikleri geçici rakamlara göre ülke genelinde gösterilere katılım 1.523.000 olarak gerçekleşti. Paris’te iki yüzbini aşkın bir kitle saatler boyunca genel grev şiarını haykırdı. Eşdeğer ölçekteki bir katılımla hareketin fiilen başını çeken Marsilya’da yaşam tamamen durdu. Bir önceki eylem gününe göre militan eylem biçimlerinin daha da yaygınlaştıkları görüldü. Aynı şekilde, birleşimin çeşitliliği açısından, hareketin zenginliğini korumaya devam ettiği de bir kez daha kanıtlanmış oldu. Banka, kimya, liman, postahane, telekomünikasyon, otoyolları, sağlık, inşaat, ticaret, donanım, demir-çelik, maiye çalışanları ve hatta yer yer kortejlerin başını çeken polisler, gösterilere katıldılar.

Tabandan yükselen gür ses ve döne döne büyük bir kararlılık ve azimle tekrarlanan talepler sendikaları 10 Haziran akşamı yeni bir eylem çağrısında bulunmaya zorladı. İki günlük bir aradan sonra, 12 Haziran günü için, yine merkezi ve ortak eylem kararı alındı. Bu kez, alışılmışın tersine, sendika yöneticileri Paris’i terkederek Marsilya’ya inmek zorunda kaldılar. Günlerdir çöplerin toplanmadığı, her eylem gününde metro, otobüs, tren ve vapurların çalışmadığı, yaşamın kurulmuş bir saat gibi en temel alanlarda felce uğradığı, aylardır düzenlenen gösterilere her dört kent sakininden birinin mutlaka katıldığı Marsilya, hareketi destekleyen sendika şeflerini topluca ayağına gelmeye mecbur etti. ‘Genel grev!’ şiarının ritmini belirlediği yürüyüş, sendika şeflerinin söz aldıkları bir mitingle sonu&ccedl;landı. 300 bin kişinin katıldığı açıklanan gösteride genel grev çağrısı konusunda net ve açık bir tavır belirlemekten kaçınan sendika şefleri, konuşmaları boyunca yuhlandılar.

Geri çekilen eylem dalgası

Ancak, 12 Haziran için yapılan eylem çağrısının gelinen aşamada artık direnişin ihtiyaçlarına tekabül etmediği görüldü. Ülke genelinde gösteriler katılım bakımından ilk zayıflık işaretlerini vermeye başladılar. Tabandan yükselen tepkilere rağmen sendikaların genel grev çağrısı yapmayarak 19 Haziran tarihini yeni bir merkezi ve ortak eylem günü olarak saptamaları, direnişin artık geri çekilme sürecine konduğunun göstergesi oldu. Burada gösterilen zayıflığı ve fırsatın kaçırılmış olmasını sendikalar başka argümanlarla telafi etmeye çalışsalar da gerçek sonuç ortada. Onlar yerel düzeyde yeni eylem biçimleri geliştirerek davayı daha geniş kesimlere maletme, seyirci kalan ve pasif destek veren kategorilerin aktif katılımını sağlama ve sonuçta hareketi daha uzun vadeli bir sürece oturtma gereğini vurgulayarak zaflarını gizlemeye çalışıyorlar. 19 Haziran günü düzenlenen eylemlerin zayıflığı direniş dalgasının hızla geriye çekildiğinin göstergesi oldu.

Fakat, gelişmeler bir başka açıdan değerlendirildiğinde, konuya daha genel bir perspektifle bakıldığında, direnişin sendika bürokrasisinin boyunu aştığı ortaya çıkıyor. Bir bakıma, sendikalar üzerlerine düşeni önemli ölçüde üstlendiler, hareketi güçlü bir genel grev başlatmanın aşamasına kadar getirdiler ve daha fazla ileri gitmeyi göze alamadılar. Dolayısıyla, hareketin kısırlaşmaya başlamasının faturasını “genel grev çağrısı yapmıyorlar” diyerek sadece sendika yöneticilerine çıkarmak kolaycı ve isabetsiz bir değerlendirme olur. Onların çıkmazlarını, Marsilya’da yapmaya çalıştıkları gibi hareketi terbiye ederek kontrol altında tutmaya çalışmalarını eleştirmek, konunun başka ve sonuçta tali değerdeki bir yanı. Adı açıkça konmak istenmeyen gerçek şu: Sendikalar bir genel grevi başlatma ve sürdüme gücünü kendilerinde bulamamaktadırlar, sonuçlarını göze almaktan korkuyorlar, öyle bir perspektifin savunucusu değiller.

Kamu eksenli eylem dalgası ve özel sektör çalışanları

Ufku körelten politik perspektifsizlik dışında, direnişin geri çekilmek zorunda kalmasının başka nedenleri de mevcut. Çünkü, kamu çalışanları ve memurların işi bırakmaları sonucu genel greve gitmek ve üretimi durdurmak mümkün değildir. Trenleri durdurmakla, trafiği aksatmakla genel grev olmuyor. Daha önce de belirtildiği gibi, uzun süredir devam etmekte olan direnişin başını kamu çalışanları çekmekte, gösterilere katılımın esas gücü bu sektörden gelmektedir. Kamyon şoförlerinin bazı kentlerde yaptıkları sınırlı eylemler sayılmazsa, özel sektör çalışanları eylemlerde sadece temsil edilmektedirler. Bu durumda kendiliğinden beliren soru şu olmakta: Neden özel sektör çalışanları bu kadar can alıcı bir konuda seferber edilemiyor?

Özel sektör çalışanlarının saldırılara karşı tepki göstermekte beklenen hassasiyeti göstermemelerinin nedeni çok açık. Sorun sadece Fransa’ya özgü değil. Özel sektör son yirmi yıl içerisinde köklü değişimler yaşadı. İleri boyutlara vardırılmış durumda olan taşeronluk sistemi sadece kâr oranının yükseltmedi, işgücünün birliğini de dağıttı. Farklı isimler ve değişik hukuki statüler altında yapılan üretimin gerisinde genellikle aynı sermaye ve sanayi grupları bulunmaktadır. Bunun yanı sıra, büyük üretim ünitelerinin personel düzeyindeki homojenliklerine son verildi. Binlerce işçi çalıştıran bir fabrikada çeşit çeşit statülerde işgücü kullanılmaktadır. Örneğin, Peugeot otomobil fabrikalarında çalışan binlerce işçinin çoğu çalıştıkları fabrikanın iş¸ileri değildir. Geçici işgücü bulmakla yükümlü aracı şirketler tarafından işe alınmış ve deyim yerinde ise, bir başkasına kiraya verilmiş konumdadırlar. Taşeronun da taşeronluğunu yapma yaygınlaşmış durumda. Dolayısıyla, düzenin bankalara ev, beyaz eşya vb. kredilerle borçlandırdığı emekçiler, her an işten atılma korkusu içinde çalışıyor ve yaşıyorlar. En ufak hak talep etmenin karşılığı sistematik olarak işte atılma tehdidi olmaktadır.

Özel sektörde yaşanan bu iki temel değişimin yarattığı ilk sonuç, sendikal faaliyetin bu sektörde yediği ağır darbedir. Özel işletmelerde sendikal faaliyet, emekçileri mücadeleye çekme kapasitesini önemli ölçüde kaybetmiş, biçimsel bir düzeye indirgenmiş durumda. Onun için, Fransa’da kamu sektörü aylardır kavganın başını çekerken özel sektörün mücadeleye katılımı bir türlü anlamlı bir aşama kaydetmedi, karınca hızı ile ilerledi. Gösteriler ve eylemler tatil günlerine denk düşmediklerinde, denebilir ki özel sektör sadece delegasyon düzeyinde temsil edildi. Özel sektörün içinde bulunduğu bu durum gözetilerek yaşanan saldırı dalgası irdelendiğinde, sermayenin neden kamu sektörünü dağıtmak istediği de kendiliğinden anlaşılmış olmakta.

Perspektiften ve devrimci önderlikten yoksunluk

Fransa’daki gibi güçlü bir hareketin, dipten gelen bir dalganın kendisine yol bulmakta zorluk çekmesi, yerinde saymaya mahkum olması ve sonuçta geri çekilmesinin bir perspektif yokluğundan kaynaklandığını belirttik. Konu düzenin kendi sınırları içerisinde irdelendiğinde hem hareketin tıkanıklığının nedenleri, hem düzenin iç esnekliğinin sıfırlandığı görülmektedir.

Sendikaların önderliğinde gelişen işçi/emekçi hareketi sermayenin saldırılarına karşı bir red cephesi teşkil etmekte, düzenin hükümetinin tasarladığı politikaların yürürlüğe konmasını engelleme etrafında eklemlenmektedir. Bugüne kadar sendikalar gösteri, grev türünden eylemlerle işçi ve emekçi kitleleri harekete geçirerek, Aralık 1995’te olduğu gibi, iktidarın saldırılarını geri püskürtebiliyor ve sorunu düzenin gündemine politik bir tercih olarak koyabiliyorlardı. Emekçi kitlelerin gücü nöbetleşe hükümet olan düzen partilerini, biçimsel de olsa, farklı talepleri doğrultusunda zorlayabiliyordu.

Fransa’da bugüne kadar hep böyle oldu. Sosyal demokrat ve revizyonist akımlar (Sosyalist Partisi ve Fransız Komünist Partisi) emekçi hareketine dayanarak güçlü muhalefet yapar konumda oldular, hükümete geldiler vs. Bu kez ve muhtemelen ilk defa çok farklı bir sonuç ortaya çıktı. Söz konusu akımların hareket alanları o kadar daralmış ki kitle muhalefetini kendi potalarına akıtmaya dahi yanaşamadılar. Bugün bir yenilgi gibi görünen geri çekilme aslında uzun vadede bir kazanım anlamına gelmektedir.

Geçen yılki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Sosyalist Partisi’nin adayı ilk turda elenmişti. Beş yıl boyunca hükümette olup FKP’nin desteği ile Fransa tarihinin en yoğun özelleştirme politikasını uygulayan düzen solunun sandıkta tokatlanması, yaptığı icraatının karşılığı oldu. Yaşanan bu tarihi yenilginin sersemliğini atmaya çalışan Sosyalist Parti yöneticileri kitle hareketinin hızla kabarmaya başladığı Mayıs ayı içinde, CGT Sendikası genel sekreterini kongrelerine davet ederek, “projemiz ile sokağın gücü temelinde bir sentez yapmalıyız!” türünden sözler sarfettiler. Hükümete geldiklerinde mevcut ekibin emeklilik yasasında yapmaya çalıştığı değişikliği feshedeceklerini, emeklilik kasasının finansmanı için sermayeyi vergilendirmek gerektiği açıkladılar. Yani, geçmiş deneyimlerin mekanik bir tekrrına başvurarak, kitle hareketine yamanıp yeniden itibar kazanmayı hesapladılar. Hatta yer yer sinsice yürüyüş kortejlerine dahi sızdılar.

Sol maskeli burjuva düzen akımlarının etkisi

Eğer, Sosyalist Parti yöneticileri bu demagojik açıklamalarını sürdürebilseydi, günübirlik sokağa dökülen kitleler için, inandırıcı hiçbir yanı olmasa bile, geçici psikolojik bir etki yapar, cesaret verebilirdi. Bu bile mümkün olmadı. Sosyalist Parti’nin eski ağır toplarından Michel Rocard; “Sosyalist Parti sorumlularının tutumunu son derece tehlikeli ve sorumsuz buluyorum. Eğer biz hükümette olmuş olsaydık önereceğimiz reform aşağı yukarı aynısı olurdu” dedi. AB komisyonu eski başkanı Jacques Delors da benzer bir değerlendirmede bulunarak demagoji yarışının anında son bulmasını sağladı.

Burada, onyıllardır Sosyalist Parti’nin koltuk değnekliğini yapa yapa sonunu hazırlayan FKP’nin takındığı tavra, görüşmeleri sabote etmek amacıyla meclise verdiği 8500 önergeye, birkaç milletvekilinin mecliste Enternasyonal Marşı’nı söylemelerine değinmek pek fazla bir önem taşımamakta. Çok daha farklı bir konumda bulunan Troçkist gruplar, LO ve LCR, ihtiyaca cevap verme olanaklarına sahip değildirler. Burjuvazi onyıllardan beri, seçimden seçime, “troçkist” Bayan Arlette Laguiller’i ekrana getirmekte, sempatik bir maskot olarak kullanmakta ve misyonu seçim sandıklarının kapanmasıyla birlikte son bulmaktadır.

Burada da görüldüğü gibi düzen güçleri arasında farklılıkların kaybolması, yaşanan köklü homojenleşme, eskiden kitle hareketine düzenin çelişkilerini zorlama olanağı veren dayanakları yoketmiştir. Eğer, hareket hızlı ve anlamlı bir sıçrama kaydetmiş olsaydı yaratacağı basınç birçok tabunun yıkılmasının koşullarını yaratabilir, ortamını oluşturabilirdi. Bu tabulardan biri ve en önemlisi sermaye düzenine, kapitalizme yönelik eleştiri yapamamadır. ‘80’li yılların başlarından beri kapitalizmi eleştirmek, ona karşı savaşım vermenin gerekliliğini vurgulamak bu ülkenin politik kültüründen önemli ölçüde silindi. Her ne kadar sorunun uluslararası nedenleri olsa da, “sosyalist” François Mitterrand döneminin başlıca mirası bu oldu. Son yıllarda bu bağlamda sis perdesinin yavaş yavaş yırtılmaya başladığınınişaretleri çoğalmaktadır. Attac, altermondialisation gibi platformların seferber ettiği genellikle genç kitleler bu tür tabuları çiğnemeye başladılar. Bunun etkileri haftalardır sürmekte olan gösteri ve yürüyüşler vesilesiyle kendisini açıkça hissettirmektedir. Yeni ve dinamik bir politikleşme cereyanının belirtileri hızla çoğalmaktadır.

Devrimci önderlik ihtiyacı

Bir diğer sorun, bu ülkede işçi ve emekçilerin taleplerini politik platformlara taşıyabilecek politik bir güce ihtiyaç olduğunu açıkça dayatma ve toplumun gündeme koyma. Radikal bir kitle hareketinin yaratabileceği basınç karşısında hızlı bir saflaşma yaşamanın olanakları mevcut. Bugün sokağa dökülen emekçiler deyim yerinde ise düzenin cahil bıraktığı işçiler değil. Genelde eğitimli ve sorunları irdeleme kapasitesi olan insanlar. Düne kadar kendilerine yabancı gelen ve alerji duydukları siyasi kavram ve tahlillere açık oldukları görülüyor, sınıf savaşımın gerekliliğini savunuyorlar. İçinde politik gelişmeye açık böyle unsurların yer aldığı bir hareket karşısında bugüne kadar işçi sınıfının ayaklarına bağ olan, bir konum rantı ile beslenen FKP’nin dayanma, ayakta kalma ve yeniden canlanma şnsı yoktur. Bugün yaşanan tıkanıklık aslında onun enkazı yerine bir başka gücün oluşmasının ortamını hazırlıyor, Troçkist gruplarının doğuştan beri korudukları statükocu konumlarının sarsılmasını dayatıyor, bünyelerinde tuttukları kitlesel militan gücü yeni perspektifler kazanmaya zorluyor.

Sınıf hareketinin yüzyüze bulunduğu bu zaafların bilincinde olan sermaye düzeni çatışmada kendisini güçlü hissederek ciddi tavizler vermeye yanaşmadı. Tam tersine, geri çekilmek zorunda kalan direniş dalgasının kısa vadede kolay kolay yeniden canlanmayacağını hesaplayarak, sağladığı üstünlüğü perçinlemek istercesine çok küstah bir eda ile yeni saldırı paketlerini açmaya koyuldu. Emeklilik yasasının sadece iki maddesinin meclis onayından geçtiği bir ortamda başbakan tatil dönüşünde sosyal sigortalar sistemini masaya yatıracağını açıkladı. Ulaşım sektöründe grev hakkını sınırlama, elektrik ve gaz işletmesi gibi bazı stratejik kamu işletmelerini özelleştirme gibi kabarık sayıda saldırı planı şimdiden açıklanmış durumda. Bu koşullarda Fransız işçi sınıfının seçenek hakkı son derece sadeleşmiş, en doğal duuml;zeye indirgenmiş vaziyette. Ya sonu gelmeyecek olan saldırıları sineye çekmek, kan ve ter dökerek elde ettiği kazanımların tek tek gaspedilmelerine boyun eğmek ya da saldırıların hakettiği ölçek ve biçimde bir direniş sergilemek, enerjisini akıtacağı politik kanallar açmak.