14 Haziran'03
Sayı: 23 (113)


  Kızıl Bayrak'tan
  15-16 Haziran sendika ağalarına rağmen yaratılır!
  Özelleştirmeye karşı birleşik, etkin ve militan bir mücadele için...
  Cumhurbaşkanı "kölelik yasası"nı hukuka uygun buldu!
  İzmit mitinginde işçilerle konuştuk...
  Petkim işçileri Ankara'ya yürüdü
  Sağlık işçilerinden Almanya'daki grevci metal ve çelik işçilerine...
  19 Aralık katliamı ve üstü örtülemeyen gerçekler
  BEKO'da esnek çalışma oturtuluyor
  Kamu TİS'leri devam ediyor...
  Filistin halkı "yol haritası" adlatmacasına kanmıyor...
  Haydutların maskesi düştü!
  Kölelik yasasına karşı örgütlenmeye, birleşik mücadeleye!/2
  Yolsuzluk düzeninde yosuzluk soruşturması!
  Ekim Gençliği'nden...
  Bültenlerden...
  Onurlu kavgamızın namuslu kalem işçileri: Nazım Hikmet, Ahmed Arif, Orhan Kemal...
  "Genel af kampanyası"
  Ulusal kurtuluş sorunu ve çözüm seçeneği
  İşçi Kültür Evleri'nden açıklama:
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Öğrenci miyiz, yoksa köle mi?

Biz Şahin Kaya Endüstri Meslek Lisesi öğrencileri okulumuzda öğrenim görmekten çok angarya işlere koşuluyoruz. Yoğun baskı ve dayatmalarla kölelik koşullarında çalıştırılıyoruz. Mobilya bölümü öğrencileri iş ve meslek öğrenmek yerine ucuz işçi, köle muamelesi görüyor. Son derece kötü koşullarda ve denetimsiz bir biçimde çalıştırılan öğrencilerin yaşadığı iş kazaları sonucu parmaklarının, hatta ellerinin kopması ise onların zerre kadar umrunda değil.

Bundan birkaç sene önce okulumuzda dışarıya satmak için seri mal üretilmesi amacıyla öğrenciler köle gibi çalıştırılmaya başlandı. Kendileri işin ucundan tutmadan, bedava iş gücü ile yapılan üretim sayesinde büyük kârlar elde ettiler, ceplerine indirdiler. Sonrasında utanmadan okul dışında büyük bir atölye kurarak öğrencileri staj adı altında ucuz işçi olarak çalıştırdılar. Dışarıda atölyelerini kurduktan sonra okulda seri üretimi durdurdular. Bunlar yetmiyormuş gibi, son sınıf öğrencilerini hiç abartısız gece-gündüz uyutmadan 3-4 gün boyunca ve haftasonu, özel tatiller de dahil olmak üzere çalıştırdılar. Okuldaki kötü muamele ve baskılar yetmiyormuş gibi atölyelerinde de öğrencilere aynı şekilde davrandılar. Bir süre sonra atölyeleri borca girdi ve tekrar okulda seri üretime başladılar. Ya tatillerinde, hatta geceleri saat 03-04:00’de okulda makine gürültüleri duymak mümkündü.

Mezun olan öğrenciler için de sorunlar bitmiş değil. Asgari ücretten de düşük ücretle çalıştırılıyorlar.

Bu arada devletin az da olsa yardım amacıyla gönderdiği malzemeler öğretmenlerin cebine iniyor. Malzemeler kendi atölyelerine gittiği için okulda hiçbir şey bulunmuyor. Okulun her yeri çürümekte. “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur!”, “beş parmağın beşi bir değil!”, “eşitlik olursa adalet olmaz!” vb. söylemlerle öğrencilerin beynini yıkayıp kendileri gibi düşünmesini sağlamaya çalışıyorlar.

İnsanların aynı olmadığını, beş parmağın beşinin bir olmadığını biz de biliyoruz, ama bu insanlara kölelik koşullarının dayatılması anlamına gelmiyor. Kölelik düzeni devam ettiği sürece kimse dostça ve kardeşçe yaşayamaz. Gün gelecek tüm dünyada sınırlar kalkacak, sömürünün olmadığı bir dünya kurulacak. Tüm ezilen dünya halkları kardeşçe yaşayacak.

Bir ALGP’li/Beykoz



Parası olanın çocuğu okur!..

Daha dün gibi, ilkokuldan sonra maddi imkansızlıklar yüzünden okuyamayıp çalışmaya başladığım gün. Oysa okumayı ne kadar da çok istiyordum. Ama düzenin getirisi buydu; parası olanın çocuğu okur, olmayanın çocuğu da mecburen işe gider çalışır. Ben de bu ikinci gruptan yani çalışmak zorunda kalanlardanım.

İşe başlayacağım günün sabahı ablalarımın beni uğurlarken gözlerinin dolması hala gözlerimin önünden gitmiyor. Çünkü ablalarım okuyor ve yazları da çalışıyorlardı. Bir tek okul hayatı sona eren bendim. İlk başlarda orta okula giden arkadaşlarımı görünce çalışmak çok zoruma gidiyordu. Ama zamanla alıştım. Evime, aileme kazandığım parayı getirmek bana her şeyi unutturuyordu. Şimdi aynı sanayide tamircilikle başladığım meslek hayatıma metal sektöründe devam ediyorum. Hemen hemen her yaz başlangıcında bazı işyerlerinde küçük çocukların çalışmaya başlaması (buna benim işyerim de dahil) bana aynı duyguları yaşatıyor.

Doğru dürüst ücret almayan, çok düşük ücretle çalıştırılan bu çocukların ne sigortası var ne de başka güvenceleri. Örneğin yemek ve yol parası gibi. Cilahanelerde ve oto boyacılarında çalışanlar için durum daha vahim. Ne maskeleri var ne de yoğurt, süt gibi ciğerlerine soludukları zehirin etkisini azaltacak içecekler. Tabii ki bu durum usta ve kalfalar için de geçerli. Kimisi evli, kimisi nişanlı, kimisi herşeye boş vermiş, ama çoğunun daha hakları üzerine hiçbir bilgisi yok. Onlarla oturup konuştuğum zaman bana kaygılarından sözediyorlar. Ama arkasından ekliyorlar “Biz fabrikalardaki gibi kalabalık değiliz. Bir şey istedik mi, en basitinden ‘sigorta yaparız’ diye kandırıyorlar, sezonun bitmesine yakın ise işten çıkartılıyoruz...” diyorlar.

Bunun önüne geçmenin bir yolu olmalı diyorum. Mesela birleşip bir dernek kuralım ve bu dernek aracılığıyla bu sorunlara bir çözüm bulalım. Birlikte hareket edildiği takdirde aşamayacağımız sorunun kalmayacağını onlara tekrar tekrar anlatıyorum. Konuştuğum insanlar bizimki gibi sanayide çalışan binlerce insandan sadece birkaçı. Burada gerçekleştirebileceğimiz birlikte hareket etme ve örgütlenmenin başka yerlere örnek olacağını düşünüyorum. Bizim haklarımız şu an fabrikalarda çalışan diğer işçilerin sahip olduğu hakların bile çok çok gerisinde. Eğer örgütlenip haklarımızı almayı başarabilirsek bu bir selin başlangıcı olur. Kölelik yasası meclisten geçti. İşçiler yüzyılların mücadelesi ile kazandığı hakları tamamen yitirmek üzere. Bu duruma karşı sendikalı-sendikasız, çalışanveya iş bulamayıp da işsiz olan herkesin karşı çıkması gerektiğine inanıyorum. Birleşmeli ve mücadele etmeliyiz!

Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!

Bir işçi/İzmir



Sosyalizm için mücadeleye!

Sömürü sistemine karşı Türkiye işçi sınıfının önemli mücadele deneyimleri var. Nusaybin demiryolu işçilerinin direnişi, 15-16 Haziran Direnişi, TARİŞ Direnişi, Zonguldak-Mengen Yürüyüşü vb. Bu başkaldırılar sınıf mücadelesinin önemli kilometre taşları oldular.

Sosyalizm, sosyalist bilincin iktidarıdır. Bilimsel ve sınıfsal olarak sorumluluğumuzu ve ilişkilerimizi bu temelde geliştirmek ve güçlendirmek görevi ile karşı karşıyayız. Güveni varetmenin önkoşulu bu olmak zorundadır. Sömürü sisteminin her türlü saldırılarını hayatımızın tüm alanlarında yaşıyoruz. Kapitalist sistemin kanımıza susamışlığı hiçbir sınır tanımıyor. Bizler de sömürü sistemini yıkmak ve yerine bilimsel sosyalizme dayanan düzeni kurmak için üzerimize düşen görev ve sorumlulukları yerine getirmeliyiz.

Emekli bir işçi/Stuttgart