14 Haziran'03
Sayı: 23 (113)


  Kızıl Bayrak'tan
  15-16 Haziran sendika ağalarına rağmen yaratılır!
  Özelleştirmeye karşı birleşik, etkin ve militan bir mücadele için...
  Cumhurbaşkanı "kölelik yasası"nı hukuka uygun buldu!
  İzmit mitinginde işçilerle konuştuk...
  Petkim işçileri Ankara'ya yürüdü
  Sağlık işçilerinden Almanya'daki grevci metal ve çelik işçilerine...
  19 Aralık katliamı ve üstü örtülemeyen gerçekler
  BEKO'da esnek çalışma oturtuluyor
  Kamu TİS'leri devam ediyor...
  Filistin halkı "yol haritası" adlatmacasına kanmıyor...
  Haydutların maskesi düştü!
  Kölelik yasasına karşı örgütlenmeye, birleşik mücadeleye!/2
  Yolsuzluk düzeninde yosuzluk soruşturması!
  Ekim Gençliği'nden...
  Bültenlerden...
  Onurlu kavgamızın namuslu kalem işçileri: Nazım Hikmet, Ahmed Arif, Orhan Kemal...
  "Genel af kampanyası"
  Ulusal kurtuluş sorunu ve çözüm seçeneği
  İşçi Kültür Evleri'nden açıklama:
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Bugüne kadar saldırılar karşısında işçileri oyalayıp aldatmaktan başka bir şey yapmadılar...

15-16 Haziranlar sendika ağalarına
rağmen yaratılır!

Yeni İş Yasası, cumhurbaşkanı’nın onayının ardından 10 Haziran tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi. Böylece sendika ağalarının bel bağladığı cumhurbaşkanları’da üzerine düşen görevi çekincesiz yerine getirdi. “İş yasası” gibi temel önemde bir yasa üzerinden hangi sınıfın hizmetinde olduğunu bir kez daha açıklıkla ortaya koydu.

Kölelik yasasının bu denli kolay çıkarılması kuşkusuz sermaye iktidarı payına tarihsel bir başarıdır. Zira bu yasa işçi sınıfının tüm kazanımlarını bir çırpıda yok etti. Şimdi sıra yasanın bütün işçi kesimlerine uygulanmasına geldi. Sınıfın bir parça örgütlü olan, deyim yerindeyse omurgasını oluşturan kesimlerini geçmişten kalan haklardan arındırmakla, köleleştirme süreci tamamlanmış olacak. Başbakan Erdoğan, hükümetinin köleleştirme sürecindeki başarısını kutladığı TÜSİAD toplantısında, sıranın patronlarda olduğunu söyleyerek, bir bakıma yasayı hayata geçirmenin startını vermiş oldu.

Yasanın bütün kapsamıyla uygulanabilmesinin önündeki belki de tek engel, son eylemler serisinin de gösterdiği gibi, mücadele dinamiklerini bir parça koruyan örgütlü işçi kesimleridir. Bunlar dışındaki geniş işçi kitleleri, tıpkı yasayı hazırlayanların belirttiği gibi, kölelik yasasındaki bir dizi koşula zaten tabi tutuluyordu. Bu açıdan kölelik yasasının ağırlığını en fazla hissedecek olanlar, özelleştirme saldırısının şimdiki hedefi olan kuruluşlarda çalışan işçilerdir. Bu kesim küçümsenmeyecek bir mücadele birikimine sahip olduğunu, iki aydır süregelen eylemlilikleriyle ortaya koydu.

Sermayenin pervasızlığı saldırılardaki
başarısından besleniyor

Sermaye iktidarı ve hükümetleri bugüne dek bu işçi bölükleriyle keskin bir hesaplaşmayı göze alamadılar. Daha çok bir takım denemeler yaptılar. AKP hükümetinin bu kadarla yetinmeyeceği, hem kölelik yasasını çıkarmadaki pervasızlığından, hem özelleştirme ihalelerini başlatmasından belli. Kölelik yasasını çıkarmada ciddi bir engelle karşılaşmamasının AKP’yi fazlasıyla cesaretlendirdiğine kuşku duyulmamalıdır. PETKİM ihalesindeki tutumu bu konuda yeterli açıklığı sağlamaktadır. Yeniden inşa değeri 3-4 milyar dolar olan bir kuruluş, hırsızlığı dünyaca ünlü bir holdinge 605 milyon dolara peşkeş çekilme noktasında. SEKA’nın kalan işletmeleri benzer bir peşkeşin konusu oldu. TÜPRAŞ, TELEKOM, TEKEL, THY, Milli Piyango gibi dev kuruluşları da aynı akibet bekliyor. AKP özelleştirmelerde öylesine pervasız davranıyor ki, başından beri h&ul;kümete desteğini esirgemeyen Yeni Şafak gibi islami gazeteler bile bu gidişatı eleştirmek zorunda kalıyorlar.

Aslında sadece AKP’ye özgü bir pervasızlık değil bu. Patronlarıyla, medyasıyla, sendika bürokrasisiyle sermaye çevreleri de fazlasıyla cüretli hareket ediyorlar. Patronlar özelleştirilecek kuruluşların bugün böyle ucuza peşkeş çekilmesini, zamanında özelleştirilmedikleri için değerlerinin düşmesine bağlayabiliyorlar. Burjuva basın, geçmişte özelleştirme saldırısını meşrulaştırmak için kullandığı argümanları bir tarafa bırakıp, bu yeni yalana sarılıyor. Ülke ekonomisinin belkemiğini oluşturan, gayrı menkul değerleri ve kârları sürekli katlanan kuruluşlar, nedense bir anda değersizleşiyor. Özelleştirmede kullanılan argümanların bu ölçüde ifrata vardırılması, saldırılarda bugüne dek sağlanan başarı ve sınıf ve kitle hareketinin mevcut tablosuyla ilgilidir.

Sermaye iktidarı 200 küsur özelleştirmeyle sınıfın büyük bölümünü örgütsüzleştirdiği, tensikatlardan geçirdiği, sendikasızlaştırmayı, taşeronlaştırmayı, “esnek üretim”i yaygınlaştırdığı halde, işçi-emekçi kitleler cephesinden anlamlı bir yanıtla karşılaşmadı. Kölelik yasasının çıkarılması sırasında da bu durum değişmedi. Sermaye iktidarının pervasızlığı, bunlara yaslanan bir özgüvenden kök alıyor. Bu özgüvendir ki şimdi Refik Baydur’a “sıra kıdem tazminatına geldi” dedirtiyor.

Sendika ağaları sınıfı oyalayıp güçten düşürmek için iş başında

Sermayenin cüretinin kırılabilmesi ancak militan bir sınıf ve emekçi kitle hareketinin sahneye çıkmasıyla mümkün. Özelleştirmelerin hedefindeki işçi bölüklerinin halihazırdaki çıkışı böylesi bir hareket için henüz yeterli değil. Zira iki aydır süren eylemler basın açıklaması, sembolik yürüyüş, miting vb.’nin ötesine sıçrayamadı.

Sendika bürokratları işçi kitlelerindeki büyük öfke birikimine rağmen hareketi kontrol edebiliyorlar. Oyalama taktikleri, tüm kabalığına karşın, sınıf kitlelerinde bir karşılık bulabiliyor. Kölelik yasası süreci bu açıdan oldukça dikkate değer. Yasa maddeleri mecliste görüşülene kadar, artık hiçbir hükmü kalmayan göstermelik İş Güvencesi Yasası üzerinden, “öncü işçiler” de dahil, işçilerin bilincini kolayca bulandırabildiler.

Yasa meclisten geçerken, umutları cumhurbaşkanına yönelttiler. Şimdi de CHP ve Anayasa Mahkemesi’ni medet kapısı olarak gösteriyorlar. DİSK Başkanı Süleyman Çelebi’nin “Hukuk zemininde herşey tükenmiş değildir. CHP’nin, yasanın tartışmalı maddelerini Anayasa Mahkemesi’ne taşımasında emekçilere katkı vereceğini biliyoruz” demesi, kölelik yasasının uygulanmasına ses çıkarmayın demekten başka bir anlama gelmiyor.

Aynı tavır, özelleştirmelere karşı mücadele isteğini ortaya koyan işçilerin karşısında Türk-İş ağaları tarafından da sergileniyor. İşçiler başından beri “genel grev-genel direniş” diye haykırdıkları halde, Salih Kılıç “herşeyin bir sırası var”, “81 ili miting alanına çeviririz” vb. demekten öte bir şey yapmıyor.

Sorumluluğu sendika bürokrasisine bırakmak intihar olur

Sendika ağalarına kalırsa “hukuk zemininde” yapılacaklar bir türlü bitmez. Sermaye iktidarının icazet sınırlarında yapılacaklar sona erdiğinde ise, ortada ne korunacak bir hak, ne sattırılmayacak bir işletme kalır, ne de eylem yapmak için gerekli örgütlülük ve takat... Kölelik yasası yürürlüğe girer, 200’den fazla özelleştirme gerçekleşir, SEKA’lar, PETKİM’ler satılır, sendikal örgütlülükler dağılır, işsizlik ve sefalet derinleşir, ama sınıfın fiili-militan mücadelesinin sırası bir türlü gelmez!

Oysa “genel grev-genel direniş”i örgütlemek için beklenecek bir şey kalmadı. Kölelik yasasını yırtmak ve özelleştirme saldırısını püskürtmek için, sendika ağalarının ciddiyetsiz sözlerini bir kenara bırakıp, yeni 15-16 Haziranlar’ı yaratmak dışında bir yol yoktur. Tek Gıda-İş’in genel grev çağrısında belirtildiği gibi, genel grev için bugünkünden daha haklı ve meşru bir gerekçe yoktur, aranmamalıdır.

Bu bilinç ve istek, işçi ve emekçi kitleler içerisinde fazlasıyla yaygındır. Sendika ağaları bunun farkında oldukları içindir ki, merkezi hava boşaltma mitinglerine, bir takım oyalayıcı manevralara sıklıkla başvuruyorlar. Dolayısıyla, sınıf cephesinden bir şey yapılacaksa, bu ancak sendika bürokrasisine, onun ihanet manevralarına, binbir türlü dalaverelerine rağmen yapılabilir. Onlardan işçi sınıfı yararına bir şey beklemek, yalnızca intihar anlamına gelecektir.

Yeni 15-16 Haziranlar için görev başına!

Sendika bürokrasisinin bu ihanet çarkından kurtulmak için bugünkünden daha haklı ve meşru gerekçeler olamaz. Özelleştirmeler onlar sayesinde gerçekleşti. Kölelik yasası bizzat sendika ağalarının desteği ve katılımıyla hazırlanıp çıkarıldı. Bu hainler sınıfa ihanette hiçbir sınır tanımıyorlar.

Şimdi geniş işçi yığınlarına bu gerçekleri anlatmanın, onları sendika bürokrasisinin denetiminden kurtarmanın tam zamanıdır. Sınıfı onurlu bir şekilde ayakları üstüne doğrultacak bir mücadele için gerekli koşulların çoğu mevcuttur. Eksik olan, öncü işçilerin sorumluluklarına sahip çıkma düzeyidir.
Taban örgütlerinin bir nebze varlığını koruduğu mevzilerde neler yapılabileceğini PETKİM ve TEKEL işçileri göstermişlerdir. PETKİM işçileri aylardır eylemden eyleme koştukları halde yılmadılar, Kocaeli mitinginde mücadele isteğinden bir şey yitirmediklerini ortaya koydular. Sendika işyerini terketmeme eylemleri başlatmak zorunda kaldı. TEKEL işçileri, taban örgütlülükleri sayesinde mücadele azmini bileyerek, toplantılarda, eylemlerde genel merkeze basınç uygulayarak, sonuçta Tek Gıda-İş’e genel grev çağrısı yaptırabildiler.

Demek ki öncüler sorumluluklarına bir parça sahip çıktıklarında, taban örgütleri çalıştığında, mücadele geliştirilebiliyor. Kimse genel grev için sendika konfederasyonlarının karar almasını beklemek zorunda değil. TEKEL, PETKİM, TÜPRAŞ, TELEKOM vb. işletmelerde sendika bürokrasisine ve sermaye iktidarının terörüne rağmen başlayacak militan bir süresiz genel grevin yeni 15-16 Haziranlar’a dönüşmesi için fazlasıyla neden, imkan ve potansiyel var.

Ve 15-16 Haziranlar için bugünkünden daha haklı ve meşru gerekçeler yoktur, aranmamalıdır.