14 Haziran'03
Sayı: 23 (113)


  Kızıl Bayrak'tan
  15-16 Haziran sendika ağalarına rağmen yaratılır!
  Özelleştirmeye karşı birleşik, etkin ve militan bir mücadele için...
  Cumhurbaşkanı "kölelik yasası"nı hukuka uygun buldu!
  İzmit mitinginde işçilerle konuştuk...
  Petkim işçileri Ankara'ya yürüdü
  Sağlık işçilerinden Almanya'daki grevci metal ve çelik işçilerine...
  19 Aralık katliamı ve üstü örtülemeyen gerçekler
  BEKO'da esnek çalışma oturtuluyor
  Kamu TİS'leri devam ediyor...
  Filistin halkı "yol haritası" adlatmacasına kanmıyor...
  Haydutların maskesi düştü!
  Kölelik yasasına karşı örgütlenmeye, birleşik mücadeleye!/2
  Yolsuzluk düzeninde yosuzluk soruşturması!
  Ekim Gençliği'nden...
  Bültenlerden...
  Onurlu kavgamızın namuslu kalem işçileri: Nazım Hikmet, Ahmed Arif, Orhan Kemal...
  "Genel af kampanyası"
  Ulusal kurtuluş sorunu ve çözüm seçeneği
  İşçi Kültür Evleri'nden açıklama:
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
“Genel af kampanyası”

Serhat Ararat

İmralı Partisi KADEK’in kampanyaları bitmiyor. Biri bitiyor, diğeri başlatılıyor. Bu camiada bu kampanyaların sonuçları tartışılıyor mu? Getirip götürdükleri sorgulanıyor mu? Bugüne dek sayısız kampanya örgütlendi ve uygulandı, adlarından fazla gürültü koparıldı, ama sonuçları, başarı ve başarısızlıkları üzerinde kafa yoran, bunun açık tartışmasını yapan var mı?

Bu sorulara verilecek yanıt bellidir: Mutlak itaatin olduğu bir yerde, tartışma ve soru sormanın tecrit, baskı, dıştalama, hatta yaşam olanaklarını ortadan kaldırma yaklaşımının egemen olduğu bir yerde bu soruları sormak bile fazlalık sayılır.

Ama biz, büyük gürültülerle başlatılan ve sürdürülen kampanyaların hiçbir somut politik etki ve sonuç yaratmadan bitmesine rağmen sorgulanmadığını, tartışılmadığını, değerlendirilmediğini vurgulamak, bu yönleriyle yürütülen tasfiye hareketinin önemli bir ayağı niteliğinde olduğunu hatırlatmak istiyoruz.

Bugüne kadar sayısı bile unutulan kampanyalar yürütüldü. Hepsi de çok iddialı ve bol gürültülü kampanyalardı. Ama bunların hepsi hiçbir politik etki yaratmadı, hiçbiri beklenen veya belirlenen hedefleri gerçekleştirmedi. Ortada gizlenemez, demagoji ile örtülemez bir başarısızlık var. Bu çok açık, ama bunu tartışan, sorgulayan, eleştiren yok! Bu durum kuşkusuz nedensiz değildir, fakat bu nedenleri tartışmak da şu anda konumuz değil!

Yürütülen kampanyaların görünürdeki hedefleri gerçekleştirme anlamında başarılı olmaları mümkün değildir. Halkın çıkarlarını esas alan bir iradeye, bağımsız bir beyne, devrimci yurtsever politikaya bağlı olmayan, tersine tasfiyeci planlamanın bir gereği olarak ve onun taktik hedeflerine bağlı olarak yürütülen kampanyaların halkın beklentileri veya yanılsamalı hedefleri bakımından başarılı olması mümkün değildir. Esas konumuza geçmeden KADEK kampanyaları hakkında kısa bir hatırlatma daha yapalım:

Anılan kampanyaların özü, halkımızın devrimci yurtsever enerjisini boşa akıtmaya, oyalamaya, dikkatlerini can alıcı sorunlardan uzaklaştırmaya, kitleleri eylemli olarak denetim altında tutmaya, düşünme, tartışma ve sorgulama fırsatlarını ortadan kaldırmaya, alttan alta süren hoşnutsuzlukların sağlıklı bir zemin bulmasını önlemeye dönüktür.

Hangi kampanyaya bakılırsa bakılsın, bu hedeflerin hepsinin gerçekleştiğini görürüz. Bu anlamda KADEK kampanyaları “başarılıdır”! Bu da kitleleri denetleme ve boş hedeflere sahip kampanyalarla yönetme tarzıdır!

Bu tarzda kandırılan, yönetilen ve denetlenen halk kitleleri bu gerçeğin ne kadar farkında? Daha ne kadar bu tasfiyeci planların peşinde güç ve enerji tüketecek?

Gündemde yeni bir kampanya var. Adı, “Toplumsal Barış için Genel Af Kampanyası”. Mayıs’ın ortalarında başlatılan bu kampanya Temmuz’un ortalarına kadar KADEK’in etkin olduğu bütün alanlarda yürütülecek... KADEK, şimdi bütün gücünü, enerjisini ve dikkatini bu kampanya üzerinde yoğunlaştırmış bulunuyor. Kampanyanın zamanlaması, nedenleri ve içinde gerçekleştiği iç ve dış ortam çok ilginçtir. Kısaca da olsa üzerinde durmamız gerekiyor.

Bir kez, Irak’ın ABD tarafından işgali ve yeniden biçimlendirilmesi süreci Güney’deki KADEK güçleri için ciddi bir “gelecek” sorununu gündemleştirdi. Başka bir ifadeyle, ABD, Irak’a tek egemen olma anlayışının bir sonucu olarak KADEK’e tasfiye ve mutlak silahsızlandırmayı dayatmaktadır. Buna karşı KADEK’in bir politikası, bir seçeneği var mı? ABD’ye ateşkes ilan ettiklerini açıklamaları, Güney’de silahlı faaliyette bulunmayacakları açıklamasını yapmaları, anılan dayatma karşısında bir seçenek mi? Belli ki KADEK’in ortaya çıkan bu “yeni” durum karşısında herhangi bir politikası, bir seçeneği yoktur, olması da mümkün değildir.

İkincisi, TC, “yeni” bir Pişmanlık Yasası hazırlamakta olduğunu duyurmuştur. Bu yasanın Irak savaşı ve onun ortaya çıkardığı yeni durumla bağlantılı olduğu açıktır.

Üçüncüsü, Güney’de günleri sayılı olan KADEK’in hiçbir politikası ve daha da önemlisi iradesi yoktur. Ama öyle de olsa bu ciddi fiziki varlık yokluk sorunu karşısında bir şeyler üretme ve yaşama geçirme zorunluluğunu hissetmektedir. İşte buldukları “çözüm” “Toplumsal Barış İçin Genel Af Kampanyası”dır!

Son sürece cevap verebilecek, teslimiyet, ihanet ve tasfiyeciliği cepheden karşılayacak bir direniş stratejileri olmadığına göre af dilemekten ve bu vesile ile yaklaşmakta olan “sondan” kurtulmayı ummaktan başka bir “yol” düşünmeleri mümkün değildir.

Kuşkusuz bu af dilencilikleri de kendilerini kurtarmaz. İstedikleri kadar af dilenciliğini yapsınlar, istedikleri kadar gürültü koparsınlar sonuç, yine aşağılanmak, cezalandırılmak ve çürütülmekten başka bir şey olmayacaktır. Hiçbir politik güçleri, etkileri ve amaçları kalmamış grupların ciddiye alınmaları mümkün değildir.

Diyelim ki, ABD’nin dayatması ve TC’nin gelinen noktada kısmi bir af yasası veya benzer bir yasal düzenlemenin tasfiyeciliği finale taşımada önemli bir rol oynayabileceğini düşünmesi sonucu affa benzer bir yasa çıkarıldı. Bu yasa neyi çözer, Kürdistan sorununa hangi açılımları getirir?

Gerçekten KADEK’in af edilme ve kimi kırıntılar dışında bir beklentisi var mı, bunun dışında bir hedefi var mı?

Bir de “Pişman değil Apocuyuz” biçiminde slogan atmaktan da geri durmuyorlar. Pişmanlığı en büyük onursuzluk ve aşağılık bir durum olarak tanımlıyorlar. Pişmanlık, itiraf gerçekten de onursuzluğun en büyüğü ve aşağılığın en dip noktasıdır. Ama İmralı’da Öcalan pişmanlık için neler söylemişti? Bunları hatırlıyorlar mı? Bugün pişmanlığı yerden yere vuranların, Öcalan’ın pişmanlıkla ilgili sözleri hakkında bir diyecekleri var mı, buna cesaretleri var mı?

(Öcalan’ın pişmanlıkla ilgili sözlerini ekte “yorumsuz” ve olduğu gibi veriyoruz. Pişmanlık yasası ile ilgili ahkam kesenlerin bu konuda söyleyecekleri tek bir söz olacak mı?)

Evet, “Toplumsal Barış İçin Af Kampanyası”, zavallı ve çaresiz bir af dilenciliğinden başka bir şey değildir. Önceki kampanyalar gibi boş yere enerji tüketmekten, oyalamaktan ve bilinçleri çarpıtmaktan başka bir işe yaramayacaktır!



Yorumsuz...

A. Öcalan’ın “pişmanlık yasası”yla ilgili görüşleri

“Ben İmralı’ya geldikten sonra gündeme geldi. Türkiye, PKK’yi muhatap kabul eder, barışa gelmez. Böyle dolaylı yollar yapabilir. Dolaylı barış gelişirse, yani faraza diyelim ki, örgüt toptan silah bırakmaya giderse bu yasanın hükmü ne olur? İşte Cezayir de barışa gidiyor. Cezayir benzeri bir şey gelişebilir mi? Çünkü orada, FİS’in manevi lideri sanırım cezaevinde bir açıklama yapıyor, dışarıdaki silahlı öncülerin sorumlusu da onlara yanıt vererek, bir barış girişimi başlattılar. Böylesi bir şey bizim için de gelişebilir mi? Bu açıdan bu pişmanlık yasası bir bakıma minareye kılıftır, diyebiliriz” (28 Haziran 1999 tarihli Avukat Görüşme Notlarından...)

“Meclis’e pişmanlık yasasını getirdiklerine göre, bazı şeyler gelişebilir. Öyle bir his var içimde. Son MGK toplantısında pişmanlık yasasını Meclis’e MGK getirdi. Sanırım silahlara bir çare bulmak istiyor. Aniden devreye girmesi düşündürücüdür, bu yasanın. Hem de hükümete rağmen gidiyor. Çünkü MHP karşı çıkıyor. Bunu MGK’nın stratejik planı çerçevesinde ele almak lazım. Bu planda öngörülen yasaların çıkması düşünülüyor. Bu yasalar anti-terör, irtica, pişmanlık vb... Adı pişmanlıktır, ama yasal tekniğe göre öyledir. Cezayir’dekine benzer gelişebilir. Ben açıklama yaparım. Dışarıdaki komutan da açıklamasında diyecek tamam. Böyle gelişir. Pişmanlık yasası siyasi bir yasa, af yasasıdır.” (28 Haziran 1999 tarihli Avukat Görüşme Notlarından...)

“Pişmanlık yasasını bensiz uygulamaları mümkün değil. En önemli iki husus AHİM ve Pişmanlık yasasıdır. Pişmanlık yasasına ilişkin olarak, orada her şeyi görebilirsiniz. Çözüm mü var, çözümsüzlük mü var, bizim için neler öngörülüyor, onun içinde var. Ezme, bastırma gibi bir şey olsaydı bunu gündeme getirmezlerdi. Karar, belki de karardan sonraki gelişmeler infaz neye bağlıdır? Bununla ben ne yapacağım? Öcalan karar vermelidir diyorlar. Kendisini mi? PKK’yi mi yaşatacak diyorlar.” (28 Haziran 1999 tarihli Avukat Görüşme Notlarından...)

“Biz Pişmanlık yasasını kısmi af olarak nitelendiririz. Devlet Pişmanlık yasası diyebilir. Biz hayır, yalan atıyorlar deriz.” (7 Temmuz 1999 Tarihli Avukat Görüşme Notlarından...)

“Anti-terör yasasına pişmanlık denmesi kamuoyu ve basının bir yaklaşımıdır. Ayrıca savaş sürecindeki yaklaşımı ifade ediyor. Silahlı çatışmaya son vermekle pişmanlığın bir anlamı kalmadığı gibi, şiddete son vermeyi örgütün kendisi gerçekleştirmiş olup, yasal demokratik katılımını da temel ilke olarak esas almaktadır. Bundan sonra devlet eğer ileri bir çözümü istiyorsa, konuya şüphesiz daha değişik ve bu gelişimin ışığında bakacaktır. Olağanüstü 7. Kongre çizgisi de diyebileceğimiz gelişme esas alınacaktır. Dolayısıyla bu af yasalarına, bu gelişmelerin gereklerine göre yaklaşmak gerekiyor. Şüphesiz iyi niyet ve barışın mesajını taşımak durumundaki bu takımın seçilmesine dikkat etmek gerekir. Yasa gereği serbest kalmaları gerekecek. Bunun için hiçbiri hakkında şimdiye kadar bir soruşturma ve kovuşturmanın yürütülmemiş olması kanıtlanabilir ölüm ile sonuçlanmış bir çatışmaya girmemiş olmaları bunun bir gereğidir. Sorumlusunun tanınmış, yazılı ve sözlü mesajları temsilde ve ulaştırmada güçlü, yetenekli olması uygundur. Cezaevinden çıkan arkadaşlar bu grubun tespitini daha iyi yapabilirler. Bir kısmı bayan da olabilir. Sanıyorum kısa sürede bu nitelikte bir grubu hazırlamanız zor olmayacaktır.” (5 Eylül 1999 Tarihli BK ve MK’ye gönderilen talimat.)

“4- Anti-terör yasasındaki değişiklik yeterli olmadığı gibi, eskiden kalma pişmanlık yasası esprisi saflarda bir karşı tavrı yaratmıştır. En ciddi yasal sorunlardan birisi budur. Normalde birçok ülkede denenen, ‘Barış için af yasası’dır. Devlet şimdilik bunu erken gördüğü gibi, tüm silahlı hatta silahsız güçlerin gelip adalete sığınmalarından sonra ‘düşünürüz’ demekle yetiniyor. Politik yapıda bazı güçler buna da karşıdırlar. Sanıyorum bu problem çözülmezse, bazı tarihi adımlar boşa gidecektir. Çözüm için tarafların bu hususta son derece duyarlı ve gerçekçi olmaları gerekiyor.

İlkede adalete başvurmadan çekinilmiyor. Düşünülen barış için af niyeti tatminkar kılınmalıdır. Yani şu anlayışları aşmak gerekir: Devlet, ‘hele hepsi gelsin sığınsın, sonra düşünürüz’; PKK, ‘tatminkar bir barış affı çıksın, ondan sonra geliriz’ diyor. Bu iki yaklaşım meseleyi kilitler. Yine ‘anti-terör yasası çıkmış, niye yararlanmıyorlar; demek ki iyi niyetli değiller’ yaklaşımı da doğru eleştirilir. Kapsamı dar; kurucu, merkez ve silah kullanan dıştalanıyor. Geriye kim kaldı? Ayrıca ceza ağırlıkları bu sorunlarda ağırdır, fazladır. Kaldı ki, devlet ‘91’de tek taraflı ve bundan daha gelişkin bir tavrı göstermişti. Oysa kapsamı dar, yararlanacakların oranı az. ‘Şartlı salıverme’ biçiminde veya Ceza İndirim Yasası’nda göstermişti. Buna benzer bir çözüm üzerinde durmak daha doğru olur. Gündemde bir af yassı var, bu yasa ‘terör’ için galiba genişletilmeyecek. Aslında bu bir fırsattı. Üzerinde yine de durulabilir. Bu olmazsa, anti-terör yasasındaki değişiklikle kolaylık sağlanmak istenirse, yasanın genel uygulanması ve cezanın makul bir düzeye getirilmesi talep edilir. ‘Ceza İndirim Yasası’ bundan daha da tercih edilebilir. ‘91 benzeri yaklaşım üzerinde durulabilir.

b- Burada diğer önemli bir husus, örgüt kendi rızasıyla şiddete tümüyle son verdiğine göre, artık ayrımsız, özel incelemeye tabi tutmaksızın, tüm mensuplarına yasanın uygulanmasıdır. İster dağdaki, ister Avrupa benzeri yurt dışında ve cezaevlerindeki herkese uygulanması gereği vardır. Uygulamanın eşit olması en doğrusudur.

Muhtemel bir rehabilite, yani sosyal ortama uyma için denetim altında kalma reddedilemez.

Bu süreçte hem ruh, hem adaptasyon, bunun için eğitim, hem de yeni yaşama bir meslek temelinde hazırlanmak için, bir süre toplu veya gruplar halinde uygun ortamlarda kalınabilir. Bu, güven sorununu da halledebilir. Örneğin Güneydoğu’da bir çiftlik çalışması, yeni köy kuruluşlarında çalışma, belediyelerde projelerde yer alma biçiminde öneriler geliştirilebilir.” ( 3 Ekim 1999 Tarihli BK’ye gönderilen talimattan...)