14 Haziran'03
Sayı: 23 (113)


  Kızıl Bayrak'tan
  15-16 Haziran sendika ağalarına rağmen yaratılır!
  Özelleştirmeye karşı birleşik, etkin ve militan bir mücadele için...
  Cumhurbaşkanı "kölelik yasası"nı hukuka uygun buldu!
  İzmit mitinginde işçilerle konuştuk...
  Petkim işçileri Ankara'ya yürüdü
  Sağlık işçilerinden Almanya'daki grevci metal ve çelik işçilerine...
  19 Aralık katliamı ve üstü örtülemeyen gerçekler
  BEKO'da esnek çalışma oturtuluyor
  Kamu TİS'leri devam ediyor...
  Filistin halkı "yol haritası" adlatmacasına kanmıyor...
  Haydutların maskesi düştü!
  Kölelik yasasına karşı örgütlenmeye, birleşik mücadeleye!/2
  Yolsuzluk düzeninde yosuzluk soruşturması!
  Ekim Gençliği'nden...
  Bültenlerden...
  Onurlu kavgamızın namuslu kalem işçileri: Nazım Hikmet, Ahmed Arif, Orhan Kemal...
  "Genel af kampanyası"
  Ulusal kurtuluş sorunu ve çözüm seçeneği
  İşçi Kültür Evleri'nden açıklama:
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Ortaçağ köleliği yasalaştı…/2

Kölelik yasasına karşı örgütlenmeye,
birleşik mücadeleye!

Boş geçen günler yerine telafi çalışması yapılacak!

Yeni iş yasasıyla çalışılmayan günlerin faturası da işçilere çıkartılıyor. Yasanın 64. maddesinde şöyle deniliyor: “Zorunlu nedenlerle işin durması, ulusal bayram ve genel tatillerden önce veya sonra işyerinin tatil edilmesi veya benzer nedenlerle işyerinde normal çalışma sürelerinin önemli ölçüde altında çalışılması veya tamamen tatil edilmesi ya da işçinin talebi ile kendisine izin verilmesi hallerinde, işveren iki ay içinde çalışılmayan süreler için telafi çalışması yaptırabilir. Bu çalışmalar fazla çalışma veya fazla sürelerle çalışma sayılmaz.” Kısacası, hangi nedenlerle olursa olsun iş durdurulursa, patron işçiye normal çalışma günlerinde günlük normal çalışma bittikten sonra günde 3 saat telafi çalışması yaptırabilecek. Örneğin patron işçiyi makine bozuk, sipariş yok gibi nedenlerle eveönderip, daha sonra bedava çalıştırabilecek.

Geçici, part-time, mevsimlik, sözleşmeli vb.
çalışma biçimleri yasalaştı! Deneme süresi iki aya çıkartıldı!

Yeni yasa iş sözleşmelerini de esnekleştirdi. Artık iş akitleri her isim altında yapılabilecek. İş sözleşmeleri patronların istediği biçimde düzenlenebilecek. Yeni yasa öncesinde yasadışı olarak uygulanan mevsimlik, sözleşmeli, geçici, part-time vb. çalışma biçimleri artık hiçbir yasal engel olmadan kolayca uygulanabilecek. İş sözleşmeleri belirli bir süreye ya da belirli bir işin bitirilmesine bağlanabileceği gibi, yeni türde isimler bulunarak yasada yer almayan şekillerde de düzenlenebilecek. Çünkü 9. madde “iş sözleşmeleri belirli veya belirsiz süreli yapılır. Bu sözleşmeler çalışma biçimleri bakımından tam süreli veya kısmî süreli yahut deneme süreli ya da diğer türde oluşturulabilir” demektedir. Diğer türde kavramı, istenilen tür ve sayıda farklı iş sözleşmelerinin düzenlenebileceğinifade etmektedir. Yasa aynı zamanda deneme süresini de iki aya çıkardı. Bu süre toplusözleşme yoluyla dört aya kadar uzatılabilecek.

Yeni iş yasası işçi sınıfına bireysel sözleşmeyi dayatmakta ve toplu pazarlık hakkını ortadan kaldırmaktadır. Yasanın belirlediği sözleşme türlerine şöyle örnek verebiliriz: Eğer işçinin çalışma süresi belirlenmişse (6 ay, 1 yıl gibi) ya da iş sözleşmesi belirli bir işin bitirilmesine bağlanmışsa veya yapılan işin kendisi geçici ise (inşaat işleri, sezonluk işler vb.), buna belirli süreli iş sözleşmesi deniyor. Eğer işçi günde 3 saat ya da haftada 3 gün gibi kısa sürelerle çalıştırılıyorsa buna kısmi süreli (part-time), eğer işçi en çok iki ay çalıştırılıyorsa buna deneme süreli iş sözleşmesi deniliyor. Patronlar işçiyi iş olduğu zaman çalıştırıp, iş olmadığı zaman çalıştırmayıp buna da “kayan zamanlı çalışma” gibi isimler verebilecekler. Kısmi süreyle çalıştırılan işçir yalnızca çalıştıkları saat kadar ücret alacaklar, tam süreli çalışmadıkları için tatil günü ücreti alamayacaklar. Aynı fabrikada çalışan işçiler farklı iş sözleşmelerine tabi olacaklarından örgütlenmeleri de olanaklı olmayacak. Örneğin 6 aylık sözleşmelerle işe alınan işçi sözleşmesinin yenilenmeyeceği korkusuyla sendikaya üye olmaktan çekinecektir. Kısmi süreli, belirli süei, deneme süreli gibi isimler altında çalışan işçiler sahte iş güvencesi kapsamı dışında oldukları için patron onları istediği zaman işten atabilecektir.

İş sözleşmelerinin çeşitliliği işçi sınıfının örgütlenmesinin önündeki en büyük engellerden birini oluşturmakta ve kapitalist sömürünün azgınca uygulanabilmesinin önünü düzlemektedir. İşçi sınıfı çalışma koşullarının sendikalar aracılığıyla toplu pazarlık yapılarak belirlenmesi için uzun yıllar mücadele vermiş, kapitalistler ise her fırsatta bu hakkın ortadan kaldırılması için çabalamışlardır. Çünkü toplu pazarlık, emek sömürüsünün sınırlandırılmasının aracı olmuştur. Kapitalistler karşılarında örgütlü bir işçi sınıfı istememektedirler. Bu yüzden de, toplu pazarlık hakkını ortadan kaldırarak “bireysel iş sözleşmelerini” dayatmaktadırlar. Bu tür sözleşmelerin belirlenmesinde işçinin hiçbir söz hakkı yoktur. İşçiler ya patronların belirledikleri şartlar çalışmayı kabul edecekler, ya da işsiz kalmayı tercih edecekler. İşte kapitalist düzenin işçiye tanıdığı özgürlük budur!

Çağrı üzerine çalışan köleler yaratılıyor!

Yasanın başka bir başlık altında 14. maddede düzenlediği iş sözleşmesi türlerinden biri de “çağrı üzerine çalışma” adını taşıyor. Çağrı üzerine çalışma ile işçiler patron gel deyince işe gelen, git deyince de evinde çağrılmayı bekleyen köleler haline getiriliyor. Buna göre işveren işçiyi işin başlayacağı günden en geç 4 gün önce çağıracak, iş bitince de geri gönderecek! İşçi haftalık 20 saatten az olmamak kaydıyla çalıştığı saat kadar ücret alacak! Bu işçinin saatlik ücret dışında hiçbir sosyal hakkı olmayacak!

Ücretsiz izin yasalaştı!

Yeni yasayla birlikte bugüne kadar patronların yasadışı olarak uyguladıkları ücretsiz izin uygulaması da yasalaştı. Yeni yasayla patronlar “genel ekonomik kriz ve zorlayıcı sebeplerle işyerindeki haftalık çalışma sürelerini geçici olarak önemli ölçüde azaltmak veya işyerinde faaliyeti tamamen veya kısmen geçici olarak durdurmak” hakkına sahip oldular. Yasa bunu “kısa çalışma” olarak tanımlıyor. Kısa çalışma süresi üç aya kadar çıkabilecek ve eğer ücretsiz izin süresi 4 haftayı aşıyorsa işsizlik sigortasından işçiye “kısa çalışma ödeneği” verilecek. İşçinin bu ödeneği alabilmesi için işsizlik sigortasından faydalanma koşullarını yerine getirmiş olması şart. Eğer patron işçinin primlerini ödememişse ya da eksik ödemişse, işçi kısa çalışma ödeneği alamayacak. Kuşkusuz bu uml;denek işsizlik ödeneğiyle sınırlı komik bir ücret olacak.

Haftasonu tatili kaldırıldı!

Sermaye vekilleri gece-gündüz kölelik yasasının çıkması için hararetle çalışırken meclisin tek muhalefet partisi CHP’den bir ses yükseldi. Basın ve medya yüksek perdeden CHP’nin iddiasını propaganda ediyordu. CHP’ye göre AKP hafta sonu tatilini Cuma gününe çekmek istiyordu. Oysa AKP’nin CHP de içinde diğer düzen partilerinden hiçbir farkı olmadığı gibi, hafta sonu tatilini ortadan kaldıran yeni yasanın tasarısı son derece “laik” Ecevit hükümeti döneminde hazırlanmıştı. AKP’nin yaptığı yalnızca bu tasarıyı yasalaştırmak oldu. CHP’nin bu sahte propagandasının tek amacı hedef şaşırtmaktı. Katıksız bir sermaye partisi olan CHP’den de başka bir şey beklenemezdi.

İş yasası hafta sonu tatilini kaldırıyor, ama Cuma gününü tatil ilan etmiyor. Bir önceki yasada “6 işgününden sonraki gün” tatil günü olarak kabul ediliyor ve yalnızca hafta tatilinden istisna tutulan işyerlerinde tatilin hafta arasına getirilebileceği belirtiliyordu. Yeni yasa ile 6 işgünü şartı kaldırılarak patronun istediği gün tatil vermesi hükme bağlanıyor. Çünkü 46. maddede “yedi günlük bir zaman dilimi içinde kesintisiz en az yirmidört saat dinlenme (hafta tatili) verilir” denilmektedir. Yani Cuma günü gibi sabit bir gün tatil haline getirilmediği gibi, tatil günleri belirsizleştiriliyor. Yeni yasayla patron işçiye bir hafta Pazartesi, bir hafta Salı, sonraki haftalarda da başka günlerde izin verebilecek. Böylece Pazar günü çalışmak da normal çalışma haline gelecek.

Kıdem tazminatı kaldırılıyor!

Yeni yasayla birlikte Kıdem Tazminatı da fiilen kaldırılıyor. Yasanın geçici 6. maddesi “kıdem tazminatı fonu” adı altında yeni bir fon oluşturulmasını hükme bağlıyor. İş yasa tasarısı ile birlikte hazırlanan Kıdem Tazminatı Fonu Yasa Tasarısı da yasalaştığında kıdem tazminatı kalkmış olacak. Kıdem Tazminatı Fonu Yasa Tasarısı’na göre işçiye emeklilik, malullük, ölüm, toptan ödeme durumları ve adına 15 yıl prim ödendiği durumda kendi isteği üzerine fondan ödeme yapılacak. Yani artık işten atılınca kıdem tazminatı alınmayacak! Kıdem tazminatı almayı hak eden işçiye adına ödenen prim yıl sayısına göre ödeme yapılacak ve ödemenin tutarı prim ödenen her yıl için 30 günlük ücret üzerinden hesaplanacak. Oysa daha önce bu tutar toplusözleşme yoluyla artırılabiliyordu. Diğer yandan patronun ödemediği primlerin faturası da iş&ccedi;iye çıkartılıyor. Örneğin yasadan sonra 10 yıl çalışan ve emekli olan işçiye, eğer patron adına 5 yıl prim ödemişse 5 yıllık tazminat ödenecek! İşçinin kendi isteğiyle kıdem tazminatı alabilmesi için de adına 15 yıl prim ödenmesi şart. Yasadan sonra 15 yıl çalışan ve ödenmesi gereken primleri ödenmeyen veya eksik ödenen işçi kendi isteğiyle tazminat alamayacak.

Kıdem tazminatı işçiye kısmi bir güvence sağlıyordu. Patronlar toplu ödeme yapacaklarından işçiyi işten çıkarmakta biraz da olsa zorlanıyor, işçi işten atılsa bile birkaç aylığına geçimini sürdürebiliyordu. Şimdi ise işten atılan işçiye hiçbir ödeme yapılmayacağından patronlar ellerini ceplerine götürmek zorunda kalmadan istedikleri zaman işçi çıkartabilecekler. Ayrıca patronların fona ödeyecekleri yıllık prim tutarı işçinin bir aylık ücretinin yarısına bile denk değildir. İşverenler fona işçinin aylık ücretinin ayda %3’ü, yılda %36’sı tutarında bir prim ödeyecekler. Oysa önceki yasaya göre patronlar her yıl için işçiye bir aylık ücret ödemek zorunda kalıyorlardı. Böylece patronların mali yükümlülükleri de düşürülmüş oldu.

Gaspedilen haklara karşılık doğum izni artırıldı!

İşçi sınıfının mevcut tüm hakları kaldırılırken sermaye medyası günlerce süren bir propaganda yürüttü. Öyle ki, iş yasasının değiştirildiğini duymayan emekçiler bu propaganda sayesinde öğrendiler. Doğum öncesi ve sonrası toplam doğum izni 12 haftadan 16 haftaya çıkartılıyordu. Burjuva medya yüksek perdeden yaptığı haberlerle doğum izninin artırıldığını propaganda ediyor ve bunu işçi sınıfına büyük bir kazanım olarak müjdeliyorlardı. Oysa aynı medya kıdem tazminatının kaldırılmasını, taşeron çalışmanın, ücretsiz izinlerin yasalaşmasını, iş güvencesinin tırpanlanmasını, CHP’nin sahte propagandasının dışında hafta tatilinin kaldırılmasını, toplu işçi çıkarmanın yasalaşmasını, 8 saatlik işgünü ve mesai ücreti hakkının kaldırılmasını, mevsimlik, geçici vb. çalışma biçimlerinin yasalaşmasını görmezden geliyordu.

Doğum izninin artırılmasına patron örgütlerinden de hiçbir tepki gelmedi. İşçi sınıfının bunca hakkı yok edildiğine ve kadın işçiler her yıl doğum yapmadıklarına göre doğum izninin 4 hafta artırılmasının onlar için de bir sakıncası yoktu! Gaspedilen bunca hakka karşılık bu jest devede kulak kalırdı. Yeni iş yasasıyla sermaye sınıfı alay edercesine işçilere şöyle sesleniyor:”Evet işçi kardeşler tüm haklarınızı elinizden aldık, ama üzülmeyin, doğum izninizi artırdık!”

Sendikalaşmak daha da zorlaşıyor!

Yeni iş yasasıyla sendikalı çalışmak neredeyse olanaksızlaşıyor. Ülkemizde sendikal örgütlenmenin önünde bir dizi engel bulunuyor. Hak grevi, genel grev, dayanışma grevi, siyasal grev yasak! Toplusözleşme uyuşmazlığı nedeniyle greve çıkıldığında da patronların lokavt hakkı, Bakanlar Kurulu’nun grevi yasaklama hakkı var. Sendikalara getirilen işkolu ve işyeri barajlarıyla işçilerin örgütlenme hakkı da büyük ölçüde kısıtlanmış durumda. Sendikalar işkolu esasına göre kurulabildiğinden işyeri ya da sanayi bölgeleri temelinde örgütlenmek de yasak! Bir de bunların üstüne yeni yasayla daha büyük engeller getirildi. Taşeron, ödünç, çağrı üzerine, mevsimlik, geçici, sözleşmeli, part-time vb. çalışma biçimleri yasalaştığı için artık sendikalaşmak neredeyse imkansız hale getirildi. İşçil aynı işyerinde farklı biçimlerde çalıştırılacağından ve bir fabrikada onlarca değişik patron bulunacağından örgütlenmek artık çok daha zor.

Yeni iş yasasının amaçlarının başında örgütsüzleştirme geliyor. Daha ilk maddede işyeri tanımı genişletilerek bir sendikanın o işyerinde yetki alması zorlaştırılıyor. Yasanın bütününde ise sendikalaşmayı tümüyle olanaksızlaştıracak düzenlemelere gidiliyor. Şu an ülkemizde 700-800 bin civarında sendika üyesi bulunuyor. Yeni yasayla birlikte bu sayı daha da düşürülecek ve işçi sınıfının örgütlü gücü yok edilecektir. Tabii ki işçi ve emekçiler buna izin verirse!

Kölelik yasasının asıl mimarları: Sendika ağaları

Kölelik yasasının altında sendika ağalarının imzası vardır. Kölelik yasasını hazırlayan “Bilim Kurulu”, sendika ağalarının hükümet ve işverenlerle yaptıkları protokole göre kurulmuş, konfederasyonları temsilen üç “bilim adamı” bu kurulda yer almış ve bu sözde bilim adamları kölelik yasasının altına imza atmışlardı. Tasarının hazırlanıp ortaya çıkartıldığı günden yasalaştığı güne kadar geçen bir yıllık sürede ise sendika ağaları işçi sınıfını oyalamaya çalıştılar, yasa konusunda hayaller yaydılar. Kölelik saldırısı karşısında onların yaptığı tek şey hükümet ve patronlarla pazarlık yapmak oldu. Haftalarca pazarlık masasında oturdular ve işçileri oyaladılar. Hatta 2821 sayılı Sendikalar Yasası ile 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Yasası’nın da değiştirilmesi için hükümetle anlaştılar. Kölik yasası meclise geldiğinde ise hava boşaltma amaçlı eylemler düzenlediler. Oysa kölelik saldırısı ancak genel grev genel direniş ile püskürtülebilirdi.

Sermaye sınıfı sendikalarımızın başına çöreklenmiş işbirlikçileri aracılığıyla bizleri denetim altında tutuyor. Öyle ki, bu sınıf işbirlikçisi çeteler bizlerin örgütsüzlüğünün ve dağınıklığının en büyük nedeni durumundadırlar. Türk-İş, Hak-İş ve DİSK yöneticilerinin patronlar ve hükümetle oturup protokol imzaladıkları 26 Haziran 2001 tarihinden birkaç ay sonra, 5 Eylül 2001 tarihinde Dedeman Oteli’nde patronlarla birlikte yaptıkları toplantıda dönemin Türk-İş Başkanı Bayram Meral şöyle diyordu: “İşçiler sofralarındaki iki zeytinden birini vermeye hazır.”

Peki ama bu ağalar nasıl oluyor da bizim soframızdaki ekmeği bu kadar rahat pazarlayabiliyorlar? Çünkü onlar sendikaları kendilerine ait birer dükkan olarak görüyorlar. Sendikalar onların dükkanı olduğuna göre işçi sınıfının kazanılmış hakları da bu dükkanda satışa çıkardıkları ürünler oluyor. Onlar bu dükkandan sattıkları ürünler sayesinde palazlanıyorlar, bu sayede patronların sofralarında yer ediniyorlar, bu sayede hükümetlerin konuğu oluyorlar! Dükkanda satılacak malın azaldığını görenler de bir sermaye partisinden seçimlere girip meclise kapağı atmaya çalışıyor. Peki ama bu dükkanı onlara kim verdi? Elbette ki biz işçiler verdik. Sahip çıkmadığımız için, haklarımızın pazarlanmasına sesimizi çıkarmadığımız için bizlerin örgütü olan sendikalar ağaların elinde pazarlama b&ul;rosuna dönüştürülmüştür.

İş yasası mecliste onaylandıktan sonra Türk-İş yöneticileri, ziyarete gelen Çalışma Bakanını çiçeklerle karşıladılar. Oysa daha birkaç gün önce öfke boşaltma amacıyla yaptıkları mitinglerde, hükümete “dünyayı başınıza dar ederiz” türünden tehditler yağdırıyorlardı. Peki Türk-İş hava boşaltma amacıyla da olsa mitingler düzenlerken Hak-İş ve DİSK ne yapıyorlardı? Hükümetin uslu çocuğu Hak-İş yöneticileri bürolarında oturuyor, DİSK yöneticileri de mecliste kulis yapıyorlardı! Hepsinin yaptığı tek ortak şey kölelik yasasının oylanmasını izlemek oldu. Zaten hem Türk-İş ve hem de diğerleri kölelik yasasının tümüne karşı çıkmıyorlardı. Onların istedikleri tek şey birkaç maddenin cilalanmasıydı, o kadar!

Topyekûn saldırıya karşı sınıf seferberliği!

İşçiler, emekçiler!

Kapitalistler bizlere yaşamımızın her alanında köleliği dayatıyorlar. Onların kirli savaşlarında onlar için öleceğiz, onların kirli pazar rekabetinde onlara köle gibi çalışacağız, kısacası onlar için yaşayıp onlar için öleceğiz! İşte bunun için kuralsız sömürüyü yasalaştırdılar ve kıdem tazminatı başta olmak üzere tüm haklarımızı kaldırdılar. Tek amaçları var: Daha fazla kâr elde etmek!

Kapitalist düzenin işçi sınıfı ve emekçilere sunduğu dünya, barbarlık dünyasıdır. Bu dünya sermayeye cennet, bizlere ise cehennem sunmaktadır. Oysa onların cennetini biz yaratıyoruz. Hergün emeğimizle işliyoruz bu dünyayı. Biz onlara cenneti verirken onlar bize köleliği reva görüyorlar. Çünkü onlar için bizler yalnızca bir makineyiz. Hatta makineden de değersiziz. Çünkü işsizler ordusunu oluşturan milyonlar, onların makine deposu durumundadır.

Fakat biz işçi sınıfı ve emekçiler artan yoksullaşmaya, dizginsiz kapitalist sömürüye ve kölece çalışma koşullarına boyun eğmek zorunda değiliz. Kölelik yasasının çıkmış olması her şeyin bittiği anlamına gelmiyor. Onlar bir avuç sömürücü, oysa biz milyonlarcayız. Eğer örgütlü olursak ve mücadeledeki yerimizi alırsak sermaye düzenine diz çöktürebilir, ihanetçileri sendikalarımızdan kovabilir, kazanımlarımızı koruyabilir ve büyütebiliriz.

Kardeşler!

Kapitalist sömürücüler ancak milyonlarca işçi ve emekçinin birleşik mücadelesi ile dize getirilebilir! Bunun için fabrika fabrika, mahalle mahalle örgütlenmek zorundayız. Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP) sizleri kapitalist barbarlığa, kölelik dayatmasına ve sendikal ihanete karşı birleşmeye çağırıyor. Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP) sizleri “Genel grev, genel direniş!” şiarıyla örgütlenmeye çağırıyor. Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP) sizleri işyeri komitelerinde örgütlenmeye, taban örgütlerini yaratmaya çağırıyor.

Bağımsız Devrimci Sınıf
Platformu (BDSP)

(BDSP’nin işçilere yönelik olarak çıkardığı broşürün
ikinci ve son bölümüdür...)

Acil mücadele taleplerimiz:

* Kölelik yasası iptal edilsin!

* Kıdem Tazminatı Fonu Yasa Tasarısı geri çekilsin!

* Herkese iş, tüm çalışanlara iş güvencesi!

* 7 saatlik işgünü, 35 saatlik çalışma haftası! Kesintisiz iki günlük hafta sonu tatili!

* Parça başı, akord, primli, taşeron, geçici, mevsimlik, sözleşmeli vb. çalışma biçimleri yasaklansın!

* Tüm çalışanlar için genel sigorta! (işsizlik, sağlık, kaza, emeklilik, yaşlılık vb.)

* Sendikal ve siyasal örgütlenmenin önündeki tüm engeller kaldırılsın! Sınırsız örgütlenme, toplanma, söz, basın, gösteri ve grev hakkı!

* Özelleştirmeye hayır! Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı, Yerel Yönetimler Yasa Tasarısı ve Kamu Personel Rejimi Yasa Tasarısı geri çekilsin!

* İMF-TÜSİAD yıkım programlarına hayır!